Duyurular

Kiymetli gonuldaslarimiz , vakif binamizdaki cumartesi sohbetleri Bu hafta Ahmet AVANLIER in Yapacagi Filistin, Kudus adli sohbeti ile devam etmektedir .17/02/2024 Cumartesi gunu saat 13.30 da Adi gecen sohbete Tum gonuldaslarimiz davetlidir. 


Başbuğ Velilerden 33

 

Ezelle ebed arası Allah'a doğru giden evliya kervanları arasında en şanlısına ait 33 kolbaşılı "Altun Halka - Silsile-i Zeheb" çerçevesidir ki, keyfiyet ölçüsüyle temel sayısını, bütün kainat gibi O'ndan alır.


«Velîler Ordusu» kitabında hayatı anlatılan 333 Velînin içine, «Bir» sayısını Allah Resulüne verdikten sonra mukaddes emaneti O’ndan alıp günümüze kadar getiren, O’nunla beraber 33 büyük velî, esere bilhassa alınmamıştı. ... 


VAKFIMIZIN YENİ YAYIYININI BEKLEYİN 
                 

             "CÜMLE KAPISI"

                YAKINDA


Kayseri Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 0   0
EURO 0   0
       
Özlü Sözler
Takvadan Kıymetli İzzet ve Şeref Yoktur
Sponsorlarımız
Övülen ve yerilen AHLAK

ÖVÜLEN
VE YERİLEN
AHLAK  

Hüseyin er-Raci el-Kasir

Tercüme
Ergün TELİS

Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları :33

2
1. Basım : Nisan 2020
Baskı Yeri : KEK Vakfı Kayseri
İrtibat Tel : 0 352 222 54 17
Web : www. kekvakfi. gen. tr

TAKDİM
DİN GÜZEL AHLAKTIR.
GÜZEL AHLAK, DİN-İ CELİLİ İSLAMI GÜZEL
YAŞAMAKTIR.
GÜZEL AHLAKTA ÖRNEK ALINACAK YEGÂNE
İNSAN, HATEMUL-ENBİYA MUHAMMED
ALEYHİSSELAMDIR.
PEYGAMBERİMİZ SALLALLAHU ALEYHİ
VESELLEMİN AHLAKI KUR’AN AHLAKIDIR.
Ahlak-ı hamidenin membaı ve menşei din-i celili
İslam’dır. Dini celili İslam’ı en mükemmel ve en güzel
anlatan, dinin vazıı ve koyucusu olan Allah celle celalühü
ve hatemül enbiya Muhammed aleyisselamdır. Dini celili
İslam’ı en güzel yaşan da din celili İslam’ın mübelliği
olan hatemül enbiya Muhammed Mustafa sallallahü

3

aleyhi vesellem sonra Ashab-ı kiram aleyhimürrıdvan
hazretleridir.
Daha sonra da, ala meratibihim tabiin, tebe-i tabiin,
eimme-i müctehidin, Suleha-i salihin, ulema-i amilin ve
evliyai kiramdır. rahmetullahi aleyhim ecmain.
Bu zamanda ve gelecek zamanlarda, dini celili İslam’ı
onların yolundan ve usulünden ayrı ve faklı olarak, Daha
güzel anlatacağını düşünenler, öyle zan edenler, onların
yolundan ve usulünden ayrı ve farklı yollara sapanlar
hem dal ve hem de mudildirler.
Zira en güzel söz Allah Teâlâ’nın kelamı Kur’an-ı
kerimdir.Sonra peygamberimiz sallallahü aleyi
vesellemin hadis-i şerifleridir. Daha sonra Kur’an-ı
Kerime ve hadis-i şeriflere uygun olarak söylenmiş
hikmetli sözledir ki uygun olduğu nispette kıymet ve
değer ifade ederler. Bunların haricindeki sözler batıl ve
boştur. Bir kıymet ve değeri söz konusu değildir.
*Sahih-i Müslüm’in Abdullah bin Cabir radıyallahü
anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem bir hutbesinde:
İyi bilin ki sözlerin en güzeli Allah-u Teâlâ’nın kelamı
olan Kur’an-ı Kerimdir. En hayırlı yol Muhammed
(sallallahü aleyhi vesellem)in yoludur. İşlerin en şerlisi ve
kötüsü, sonradan uydurulan işlerdir (Kur’an ve sünnette
olmayan, Kur’an ve sünnete muhalif olarak sonradan
uydurulan işlerdir ki adına bid’at denilir) her bid’at
dalalettir sapıklıktır, hak yoldan sapmaktır. Buyurmuştur.
*Veda haccında nazil olan maide süresi 3. Ayette mealen
(Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi
tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim
İslam’dan razı oldum.) Buyurularak dini celili İslam’ın
ikmal edildiği, mükemmel olduğu, Allah Teâlâ’nın ancak
İslam dininden razı olduğu anlatılmıştır.

4

Dini celili İslam, mükemmeldir sahibini mükemmel
yapar!
Güzel, kâmil ve mükemmel bir ahlak sahibi olmak için
dini celili İslam’ı güzel yaşamak şarttır. Başka bir
şekilde, başka bir usul ile başka bir metot ile güzel ahlak
sahibi olmak asla mümkün değildir.
En güzel, en mükemmel, en muhteşem, en muazzam
ahlakın sahibi peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
dir.
Rabbul âlemin olan Allah’ımızın örnek almamızı istediği
yegâne insanda hatemül enbiya Muhammed Mustafa
sallallahü aleyhi vesellemdir.
*Allah-u Teâlâ, peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem hakkında mealen şöyle buyurmuştur;
“And olsun ki, Allah-ın Resulünde sizin için; Allah’a ve
ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden
kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzab s. 21.ayet
meali
*Kalem suresi 4. Ayet-i kerimede de mealen: Ey
peygamberi Zişan! Yemin olsun ki sen çok muazzam, çok
mükemmel ve çok güzel bir ahlak üzeresin ”buyuruyor.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem de; ben güzel
ahlak-ı tamamlamak için gönderildim buyurdu. Buhari
*Diğer bir hadis-i şerifinde de Beni Rabbim edeplendirdi
edebimi güzel yaptı buyurdu.(şevkani)
*Başka bir hadis-i şerifte de: Bir Mü’min güzel ahlakı
sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan
kimselerin derecesine ulaşır. Buyurmuştur.(Ebu Davud
edeb 7;Tirmizi, Birr 62)
*İbni-i Abbas hazretlerinin rivayet ettiği hadis-i şerifte de
Nebi aleyhisselam; Suyun tuzu erittiği gibi güzel ahlak,
hataları eritir. Kötü ahlak da sirkenin balı ifsad ettiği gibi,
amelleri ifsad eder buyurmuştur.

5

*İmam-ı ahmed ve ibni hibban ın Hazreti ebuhureyreden
rivayet etmiş oldukları bir hadis-i şerifte; peygamberimiz
sallallahü aleyhi veselleme, bir kadın var geceleri namaz
kılıyor gündüzleri oruç tutuyor, sadaka da veriyor ancak
diliyle komşularına eziyet ediyor denildi. Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem; öylesi bir işte hayır yok, o
cehennemliktir buyurmuştur. Bir başka kadından bahisle
sadece beş vakit namazını kılıyor, sadece yağını aldığı
sütü tasadduk ediyor, ancak kimseye eziyet etmiyor
denildi peygamber sallallallahü aleyhi vesellem; o
cennetliktir buyurmuştur.
*Sahih-i Müslim’in rivayetinde, bir gün peygamber
sallallahü aleyhi veselleme: müflis kimdir diye
sorulmuştu, Ashab-ı kiram, bizde müflis malı, mülkü,
(parası, pulu) kalmamış insana denilir dediler. Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem;
Ümmetimden müflis olan ise kıyamet günü namazı,
orucu zekâtı ile gelmiş ancak şuna sövmüş, şuna iftira
etmiş, şunun malını yemiş, şunun kanını akıtmış, şunu
dövmüş, şu sevaplarından şuna, şu sevaplarından da şuna
verilmiş, sevapları tükenince de alacaklı olanların
günahları onun üzerine yüklenen sonrada cehenneme
atılan kimsedir! Buyurmuştur.
Görüldüğü gibi Hadis-i şerifte sayılan ahlak-ı
zemmimeler, kişinin namaz, oruç ve zekât gibi birçok
zorluklar ile yapılan ibadetlerin sevaplarını bitiriyor. En
fazla muhtaç olduğu bir anda insanı sevap sız ve çaresiz
bırakıyor.
İşte bunun içindir ki Ahlak-ı zemimelerden kurulmak ve
ahlak-ı hamide sahibi olmak, çok önemlidir. İnsanı
kurtaracak olan güzel ahlaktır.

6

*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem hazreti Ebu
Hüreyre radıyallahü anhüye; ya eba hüreyre: Güzel
ahlaklı olmaya bak buyurdu.
Hazreti Ebu Hüreyre; ya resülellah güzel ahlak nedir diye
sordum.
Nebi aleyhisselam; sana gelmeyene sen git.
Sana zulüm ve haksızlık edeni af et.
Sana vermeyene sen ver buyurdu.
*Enes bin malik radıyallahü anhın rivayet ettiği hadis-i
şerifte de Nebi aleyhisselam; Şüphesiz ki bir Mü’min
Güzel ahlakı sebebiyle ahirette çok yüksek makamlara ve
dercelere nail olur. Bir insan da, kötü ahlakı sebebiyle
cehennemin en aşağı derekelerine düşer buyurmuştur.
*Meymun bin Mervan radıyallahü anhın rivayet ettiği
hadisi-i şerifte de nebi aleyhisselam mealen; Allah Teâlâ
yanında kötü huydan daha büyük bir günah yoktur. Zira
kötü huy, insanı bir günahtan başka bir günaha düşürür
buyurmuştur.
*Hazreti aişe validemizin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte
de Nebi aleyhisselam mealen; Günahların tövbesi vardır.
Ancak kötü huy sahibi olan insan, bir günahından tövbe
eder başka bir günaha düşer buyurmuştur.
Dini celili islamda güzel ahlak çok önemlidir. Hatta öyle
ki, Tüm ibadetlerde sayısızca hikmet ve faideler olmakla
beraber hikmetlerden en başta geleni, insanı güzel ahlak
sahibi yapmaktır.
Nitekim gusül ve aptest, maddi, manevi kir ve
pisliklerden, namaz her türlü çirkin söz ve hareketlerden,
zekât cimrilikten ve madde perestlikten, hac kibir ve
gururdan, oruç oburluk gibi ahlak-ı zemimelerden korur.
Diğer ibadetlerde böyledir.
*Allah celle celalühü. Ankebut süresi 45.ayet-i kerimede
mealen: Namaz kesinlikle insanı her türlü çirkinlikten,

7

hayâsızlıktan ve edepsizlikten(Dinin, akl-ı selimin ve
tab’ı müstakimin) kötü ve çirkin gördüğü her türlü hal ve
hareketlerden, yanlışlardan alıkoyar. Herhâlde Allah
c.c.yü zikir etmek en büyük ibadettir buyurmaktadır.
Bu ayet-i kerime, namaz ibadetinin kişiyi her türlü
çirkinlikten yanlışlardan koruyacağını, böylelikle insanı
güzel ahlak sahibi kılacağını açık bir şekilde ifade
buyurmaktadır. Elbette insanı her türlü kötülüklerden
alıkoyan namaz, adabına, erkânına, huşuuna ve ihlasına
riayet edilerek kılınan namazdır. Maddi ve manevi
ibadetlerin faidesini, feyzini, bereketini görmek ve
manevi lezzetine ve zevkine ermek için ihlas şarttır.

Mütercim Ergün Telis

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
ELHAMDÜ LİLLAHİ RABBİL ÂLEMİN
VESSELATÜ VESSELAMÜ ALA RASULİNA
MUHAMMEDİN VE ALİ Hİ VE SAHBİHİ ECMAİN
İş bu risale; Raşit Efendi Kütüphanesinden alıp istifade
ettiğim el yazması bir eserdir. Risalenin sonunda yazılı
olan ( Temme biavni men menne min mennihi ve
huvelletiful habir elbasir ala yedil fakir Hüseyin erraci
elkasir bivilayeti kostantiniyeti fi şehri evveli
ramadanışşerif sene hicri 1113) kayda göre risalenin hicri
1113 tarihinde yazılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Bu risalede, Dini celili İslamın kötü ve çirkin gördüğü
ahlak-ı zemimeler ve bunların zıddı olan ahlak-ı
hamideler maddeler halinde yazılmıştır.

8

Ben de daha faideli olacağını ümid ederek, başka
kitaplardan da istifade etmek suretiyle, bu risaleye
ilavelerde bulundum. Her maddeye uygun ayet-i
kerimeler ve hadis-i şerifler ekledim. Ayet-i kerimelerin
surelerini ve ayet numaralarını da yazdım. Hadis-i
Şeriflerin me’hazlarını da belirtmeye gayret ettim.
Okunmasında, muhteviyatıyla amel edilmesinde fayda
mülahaza ettim. Onun içindir ki sizlere arz ettim!
Niyet ve maksat, gaye ve hedef, ancak Allah-u Zülcelal
vel kemal ve takaddes hazretlerinin rızasına nail ve
mazhar olmaktır.
Yediden yetmişe, kadın erkek her Müslümanın, hatta her
insanın güzel ahlak sahibi olması şarttır. Aksi halde,
dünya yaşanmaz olur, şu koca dünya insanlar için zindan
olur. Güzel ahlaktan mahrum olan, kötü ve çirkin ahlaka
sahip olan insanlar, şu geniş dünyayı birbirlerine dar
ederler!
Güzel ahlak sahibi olmak için kötü ve çirkin ahlaktan
kurtulmak şarttır. Kötü ahlaktan kurtulmak için önce
onları bilmek, sonra onardan nasıl kurtulacağını bilmek
ve onlardan sakınmak ve kaçınmak şarttır. Zira ahlak-ı
zemimeler mayınlı tarla gibidir. Tuzak ve tehlikeleri
bilmeyen, onların içine düşme ve helak olma tehlikesine
maruzdur.
*İmam-ı Gazali rahimehulbari hazretleri; Ben şerlerin,
kötülüklerin, çirkinliklerin neler olduğunu öğrendim, ama
onları yapmak için değil, onlardan sakınabilmek için
öğrendim. Zira şerleri, kötülükleri ve tehlikeleri bilmeyen
insan, o tehlike ve tuzaklara düşer demiştir.
Bu sebepten dolayıdır ki dini celili İslam’da çirkin
sayılan Ahlak-ı zemime denilen kötülükleri ilk başta izah
etme ihtiyacı hâsıl oldu.

9

Her ne kadar bu ahlak-ı zemimelerden, çirkin hal ve
hareketlerden kurtulan, bunların zıttı olan ahlak-ı
hamidelere, güzel ahlaka kavuşmuş olsa da, kısmen
maddeler halinde yazdığımız ahlak-ı zemimelerden sonra,
tamamen olmasa da ahlak-ı Hamidlerin bir kısmını da
maddeler halinde ekledim.
Haddizatında Kur’an’ımızda yasaklanan her şey ahlak-ı
zemmimedir. emr edilen her şey de ahlak-ı hamidedir ki
Şeyhulislam ibn-i Kemal hazretlerinin tespitine göre Kur
’anımızda muhtelif ayetlerde birbirine müşabih olarak bin
tane emir ve bin tane de nehiy ve yasaklar vardır. Ancak
bu risalede yazılı olanları buraya aktardım.
Ahlak-ı zemime ve ahlak-ı hamideler birbirlerinin zıttı
olması hasebiyle ikisinin ayni anda bir insanda bulunması
mümkün olmayan zıt unsurlar olduğundan, birisini
anlatırken zıttını da anlatmak icap ettiğinden izahatta zikr
edilen ayet-i kerimelerde ve ahadis-i nebeviyyelerde çok
şumullü olmaları sebebiyle, bazı tekrarlar kaçınılmaz
olmuştur. Ancak tekrar edilen hususlar, ayet-i kerime ve
hadis-i şerif mealleri olması hasebiyle zihne yerleşmesi
bakımından faideden hali olmaz! Diye düşündüm.
Zira “ettekraru hasen velev kane yüzseksen” denilmiştir.
Her şeyin tekrarı değil de güzel şeylerin tekrarı güzeldir.
Aynı zamanda, Allah celle celalühü’nün ismi şerifinin
geçtiği her yerde tazim ifade eden Teâlâ veya benzer
kelimeleri yazdım.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin buyurduğu
Hadis-i şeriflerde de sallallahü aleyhi vesellem veya
aleyhisselam gibi salavat-ı şerife yerine geçecek ifadeleri
açıkça yazdım ki, okuyucu her defasında tekrar ettikçe
hem salavat-ı şerife sevabı alsın Hem de zikir sevabı
alsın, diye düşündüm!

10

*Zira Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: kim
bana bir kere Salatü-selam okursa, Allah-u Teâlâ ona, on
rahmet ihsan eder. Buyurmuştur.
Şu halde bu kitapçığı okuyan, yüzlerce kere
peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme Salatü selam
getirmiş olacağından binlerce sevaba ve rahmete nail
olacaktır.
Aslıyla faidelendirdiği gibi, eksiklerine rağmen bununla
da faidelendirmesini Erhamurrahimin ve ekremul
ekremin olan Allah-u Zülcelal vel kemal ve takaddes
hazretlerinden niyaz ederim.
Her türlü irşad ve muvaffakiyet ancak Allah-u Teâlâ’ya
aittir. Kul kâsip Allah Teâlâ haliktır.
Bu eserin yazılmasında, basılmasında maddi ve manevi
emeği geçenlere dua etmenizi umar, biz de size dua
ederiz!Allah-u Teâlâ’nın rahmeti, bereketi, lütfu, hidayeti
üzerinize ve hidayete tabi olan herkese olsun.
Mütercim Ergün TELİS
25 Cemaziyel evvel 1441- 21 Ocak 2020
AHLAK-I ZEMİME VE AHLAK-I HAMİDE
KÖTÜ VE ÇİRKİN HUYLAR
AHLAK-I ZEMİME (kötü ahlak)
Din-i celil-i İslam’ın, akl-ı selimin ve tab-ı müstakimin
kötü ve çirkin gördüğü, Allah-u Teâlâ’nın razı olmadığı
inanç, fiil, amel, hareket, söz, düşünce ve her türlü kötü
huyların tamamına Ahlak-ı zemime-kötü ve çirkin ahlak,
kötü huy denilir. Diğer bir tabirle umumi manada günah
denilir ki Bunların bir kısmı, büyük günah ve haram, bir
kısmı harama yakın, tahrimen mekruh, bir kısmı
Tenzihen mekruh, bir kısmı da edebe aykırı olup

11

yapılmaması daha uygun, daha güzel olan hususlardır.
Ancak; bir şey günah ise küçük de olsa sakınmak icap
eder. Zira su damlaya damlaya göl olduğu gibi, küçük
günahlar da biriktikçe büyür, dağ gibi olur.
Giyilmiş bir beyaz gömlek yıkanmadan giyilmeye devem
edilirse her gün biraz daha kirlenir ve kapkara, simsiyah
hale gelir. Aynı bunun gibi bilerek, bilmeyerek, isteyerek,
istemeyerek işlenmiş olan gizli veya aşikâr, küçük veya
büyük günahlar da tövbe ve istiğfar edilmediği takdirde
kalbi kapkara ve simsiyah hale sokar!
Çare; kirlenen bedenimizi, ellerimizi ve elbiselerimizi su,
sabun vs. ile yıkadığımız gibi, günahlarla kirlenen
beynimizi, aklımızı, gönlümüzü ve kalbimizi tövbe ve
istiğfar ile yıkayıp salih amellerle, kıra’at-ı Kur’an,
tefekkür, murakabe ve zikirlerle tamir, tenvir ve tezyin
etmektir.
Tövbe ve istiğfar, İbadatu-taat, evradu-ezkar, a’mal-i
saliha, dua ve iltica neticesinde kalp tekrar tertemiz hale
gelir. Hiç günah işlememiş gibi olur. Varidat-ı İlahiyeye
müsait hale gelir. Yumuşak ve merhametli olur. Yumuşak
toprak gibi mümbit hale gelir, her an güzel ahlak
meyveleri verecek bir istidada kavuşur. Güzel şeyler
düşünmeye, güzel işler yapmaya başlar! “Fe elhemeha
fücürehe vetakvaha” sırrına mazhar olur.
Böyle bir kalb, sahibine vaaz etmeye, sahibi de insanlara
güzel örnek olmaya başlar!
* İbn-i Macenin Abdullah bin Mes’ud radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Günahına tövbe eden,
hiç günah işlememiş gibi olur. Buyurmuştur.
Hatta Erhamurrahimin olan Allah-u Teâlâ sonsuz
rahmeti, nihayetsiz lütfu ve keremiyle tövbe edenlerin
günahlarını sevaba tebdil edeceğini müjdeliyor!

12

*Allah-u Teâlâ Furkan suresi 70.71.ayet-i kerimelerde
mealen: Ancak tövbe eden ve iman eden ve salih amel
işleyenler var ya! Allah, işte onların kötülüklerini
iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir. Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o,
Allah'a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.
Buyurmaktadır.
* Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Israr
edildiği müddetçe küçük günahlar küçük olarak kalmaz
büyür. İstiğfar edildiği müddetçe de büyük günahlar
büyük olarak kalmaz küçülür, silinir buyurmuştur. Feyzul
kadir-suyuti, Keşfül hafa
Büyük ve küçük gizli ve aşikâr, tüm günahlar ahlak-ı
zemimelerden olup onlardan kurtulmanın çaresi kalbi
nedamet, kavli, kalbi ve fiili istiğfardır. En önemlisi de
hiç yapmamaktır.
Ahlak-ı zemimeden, yani din-i celili İslam’ın ve akl-ı
selimin kötü ve çirkin gördüğü huy, hareket, söz, düşünce
ve fiillerden sakınmak ve onlardan kurtulmak çok
önemlidir. Çünkü bunlar insanın kalbini karartıp
katılaştırır, insanı vicdansız, merhametsiz, duygusuz ve
menfaatperest hale getirir.
Kararan kalp karardığı nispette Allah celle celalühüden
uzaklaşır.
“Kulun günahı kalbini karartır. Kararan kalp, Allah celle
celalühüden uzaklaşır. (H.ş.meali.)
*Allah-u Teâlâ kalbi kararan insanları bakara süresinin
74.ayetinde mealen şöyle anlatıyor:
“Sonra bunun ardından kalpleriniz yine (işlediğiniz
günahlar sebebiyle karardı) katılaştı; hatta taş gibi hatta
taştan da daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden
ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular
çıkar, taş vardır ki, Allah korkusuyla yerinden kopup

13

düşer. Allah yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz
değildir.” Buyurulmaktadır.
*Allah Teâlâ Mutaffifin suresi 14.ayet-i kerimede de
mealen: “Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta
oldukları (günahlar) onların kalplerini paslandırmıştır!”
Buyurmaktadır.
Evet; ahlak-ı zemimeler ki günahlar, insanın kalbini
paslandırır, katılaştırır, insanı, duygusuz, düşüncesiz,
şuursuz, anlayışsız, vicdansız ve merhametsiz hale getirir
ve dolayısı ile hidayetten, sırat-ı müstakimden, feyz-i
İlahiden, nur-u Rabbaniden, ibadetlerin manevi
zevklerinden ve lezzetlerinden mahrum eder.
*Tirmizi’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: “Kul
bir günah işlerse kalbinde bir siyah nokta oluşur. Tövbe
eder, istiğfar ederse günahın oluşturduğu siyah nokta
silinir, kalp cilalanır. Kul tövbe etmez de günah işlemeye
devam ederse siyah noktalar kalbi tamamen kaplar.”
buyurmuştur.
* İşte Mutaffifin suresi 14.ayet-i kerimede izah
buyurulan, kavli, fiili, fikri, itikadi günahlar sebebiyle
kalbin paslanması böyle olur ki paslanan kalp, doğruları
göremez ve duyamaz, ikazları anlayamaz ve düşünemez
hale gelir!
Çare; en başta sahih Ehl-i sünnet itikadına sahip olmak,
bid’at ehlinin sapık ve batıl itikatlarından sakınmak ve
tüm günahlardan korunmaktır. Aynı zamanda geçmişte
İşlenmiş günahlara da tövbe edip af dilemektir. Zira
Allah-u Teâlâ erhamurrahimindir. Öyle ki Yarabb diyen
kuluna, buyur ey kulum diyecek kadar rahmet ve mağfiret
sahibidir. Her gece seher vakitlerinde; “Dua eden yok
mu? Duasını kabul edeyim! Tövbe eden yok mu?

14

Tövbesini kabul edeyim! Af dileyen yok mu? Af
edeyim!” Diye nida etmektedir.
Bu nidaları duyanlar, o, saatlerde uyanık olup ibadetle
meşgul olanlardır.
Küçük, büyük, gizli, aşikâr, kavli, fiili, fikri ve kalbi
bütün günahlar, ahlak-ı zemimelerdendir ve çirkindir.
Hem kalbi karartır Hemde insanın simasını çirkinleştirir.
Eskiler, kötü ahlaklı insanlardan bahs ederlerken,
yüzünde rabbi yessir yok derlerdi!
Onun içindir ki kâfirler, gayri Müslimler, imansız,
inançsız ve itikatsız olan insanlar yaşlandıkça
çirkinleşirler! Çünkü kalplerindeki küfrün ve günahların
çirkinliği yüzlerine aks eder.
Müslümanlar, bilhassa takva ehli olanlar ise yaşlandıkça,
kalplerinde ki imanın nuru, yüzlerine aks ettiği için daha
da güzelleşirler. Bir cam fanusun içerisine süt koyarsanız
bembeyaz, zift koyarsanız simsiyah görünür! Bu da
böyledir.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
kimin gece namazı çok olursa, gündüz yüzü güzel olur
buyurmuştur. Sünen-i ibni Mace
*Fetih süresi 29.ayet-i kerimede de mealen: Mü’minlerin
secde eseri olan (nurun) alametleri yüzlerindedir!
Buyurulmaktadır.
Günahların büyüğünden, küçüğünden, gizlisinden,
aşikârından sakınmadan, güzel ahlak sahibi olmak
mümkün değildir. Güzel ahlak sahibi olmadan, iyi bir
Müslüman ve iyi bir insan olmak da mümkün değildir.
Ferdin, ailenin, cemiyetin, cemaatin, milletin ve devletin
huzuru ve saadeti güzel ahlak sahibi olmaya bağlıdır.
Güzel ahlak, din-i celili İslam’ı güzel yaşamaktır. Dini
celili İslam’ı Allah ve Resulullahın anlattığı gibi yaşayan
mutlaka güzel ahlak sahibi olur.

15

Ahlak-ı zemimelerin, kötü ve çirkin ahlakın menşei,
mebdei, membaı küfür, nifak ve inkârdır. Müsebbibi
nefs-i emmare dir. İman ve salih amellerle, zikrullah ve
fuyuzatı İlahiyye ile nefs terbiye edilmedikçe, kötü
ahlaktan kurtulmak mümkün olmaz. Kötü ahlaktan
kurtulmadan da iyi ahlak sahibi olmak mümkün olmaz.
Zira bataklık kurutulmadan,sivrisineklerden ve
mikroplardan, sivrisineklerden ve mikroplardan
kurtulmadan da bulaşıcı hastalıklardan kurtulmak
mümkün olmaz! Kötü ve güzel ahlak, nur ile zulmet,
aydınlık ile karanlık, gece ili gündüz gibi birbirlerine zıt
olan hususlardır. Gece geldiği vakit gündüz, gündüz
geldiği vakit gece gittiği gibi, güzel ahlak geldiği vakit
kötü ahlak, kötü ahlak geldiği vakit güzel ahlak gider.
Ahlak-ı zemimelerin en çirkini küfürdür. Onun zıddı
imandır ki güzel ahlakın membaı ve mebdeidir. Kibir
çirkin ahlaktır, zıddı tevazudur. Cimrilik çirkindir, zıddı
cömertliktir. Bir kalbe ahlak-ı hamidenin en güzeli olan
imanın yerleşmesi, zıddı olan küfrün kalpten atılması
demektir. Bir insanın tevazu sahibi olması kibirden
kurtulması, cömert olması cimrilikten kurtulması
demektir. Zira iki zıt unsur bir arada olamaz!

AHLAK-I HAMİDE
(Güzel ahlak)
Din-i celili islamın, akl-selimin ve tab’ı müstakimin güzel
gördüğü Allah celle celalühünün razı olduğu inanç, fiil,
amel, söz, fikir gibi her türlü güzel huy ve hareketlere
Ahlak-ı hamide(güzel ahlak) denilir.
Güzel ahlak sahibi olmak için kötü ve çirkin huylardan
arınmak ve temizlenmek şarttır. Zira paslı bakır kalay,

16

kırık testi su tutmaz. Fertlerde, ailelerde, toplumda,
millette Güzel ahlak hâkim olursa güzel ahlakın zıttı olan
kötü ve çirkin hal ve hareketler, söz ve fiiller büyük
ölçüde yok olur. Keza ahlaksızlık hâkim olursa zıttı olan
güzel ahlak yok olmaya yüz tutar. Zira insan tabiatı, iyi
ve kötüden etkilenir. Kalaysız bir bakır kap, yemeği
zehirlediği gibi kötü ve çirkin işler, haller, görüntüler
insanları zehirler, ahlakını bozar. Üzüm üzüme bakarak
kararır. Bu sebepledir ki önce ahlak-ı zemmimeler-i kötü
ve çirkin ahlakı, yanlış inanç ve fiilleri bilmeli, fert, aile
ve toplum hep birlikte onlardan kurtulmalıdır. Hastalık
teşhis edilmezse tedavi zorlaşır. Bataklık kurutulmazsa
sivrisinekler çoğalır. Sivrisinekler çoğalırsa hastalıklar
yaygınlaşır. Her koyun kendi bacağından asılır! Gemisini
kurtaran kaptandır! Neme lazım! Düşünceleri İslami
değildir. Zira koyun bacağından asılır lakin bir müddet
sonra kokmaya, bir müddet sonra da etrafa mikrop
saçmaya başlar tedavisi çok zor birçok hastalıklara sebep
olur!
Tedaviye işin membaından, mebdeinden, işin temelinden
başlamalıdır. Ahlak-ı zemimenin de ahlak-ı hamidenin de
membaı, menşei ve mebdei kalptir. Islahata kalplerden
başlanmalıdır.
Kötü ahlaktan kurtulmak için önce kalbi ıslah etmek
lazımdır. Çünkü vücut ikliminin sultanı kalptir.
Uzuvlar kalbe tabidirler. Kalbi ıslah etmeden, güzel ahlak
sahibi olmak ve uzuvları kötülüklerden, çirkinliklerden
korumak mümkün değildir. Kalp bozuk olursa uzuvlara
güzel haller ve hareketler yansımaz. Zira içinde sirke olan
küpün dışına bal-pekmez sızmaz.
* Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem hadis-i
şerifinde: iyi biliniz ki vücudun içerisinde bir et parçası

17

vardır ki o düzelirse ona bağlı olarak vücudun tüm
uzuvları düzelir.(uzuvlar kötü bir eylemde bulunmaz.)
O et parçası bozulduğunda da vücudun tüm uzuvları
bozulur (uzuvlar kötü işler yaparlar) o et parçası kalptir
buyurdu.(Buhari)
Kalbi islah edip düzeltecek olan yegâne çare, olmazsa
olmaz şart, sağlam iman ve sahih itikat ile beraber, salih
ameller, ihlaslı ibadetler, hem kalp ve hem de dil ile zikir,
nedamet ile tövbe ve istiğfardır...
*Allah-u Teâlâ Ra’d suresi 28.ayet-i kerimede mealen:
“ Ey insanlar agâh-ı mütenebbih olun iyi dinleyin, iyi
anlayın, iyi bilin ki kalpler, ancak Allah c.c.yü zikr
etmekle mutmain ve huzur bulur.” buyurmaktadır.
Ahlak-ı zemimeler ki din-i celil-i İslam’ın ve akl-ı
selimin kötü ve çirkin gördüğü hususlar, kalbin manevi
hastalıklarıdır. Bu kötü huylardan ve çirkinliklerden
kurtulmadıkça güzel bir ahlaka sahip olmak mümkün
olmaz!
Sahih ve sağlam bir imana sahip olmadan da kalbin
manevi hastalıklarından kurtulması mümkün olmaz!
Küfür, şirk ve nifak gibi imana zıt olan inançlardan
kurtulmadan sağlam bir iman da mümkün olmaz.
Sahih bir iman ve selim bir kalbe sahip olmadan da
kurtuluş mümkün olmaz!
*İbrahim aleyhisselam, Allah Teâlâ’ya: Allah’ım; mal,
mülk ve evladın fayda vermeyeceği, ancak (küfür, şirk ve
nifaktan) kurtulmuş olan, imanlı ve selim bir kalp ile
gelenlerin fayda bulacağı, insanların diriltileceği kıyamet
gününde beni mahcup etme. Diye yalvarmıştır. (Şuara
suresi 88.ayet – meali)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(1.si)

18

Küfür ve şirktir. Küfrün zıddı imandır. İman sahibi olmak
için küfürden ve şirkten kurtulmak şarttır.
Küfür; Allah celle celalühü nün varlığını, birliğini veya
sıfatlarını veya Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellemi veya Allah-u Teâlâ’dan getirdiği şeylerin
tamamını veya bir kısmını red ve inkâr etmektir.
Bir insan ben Allah’a inanıyorum ancak peygambere ve
onun getirdiği Hükümlere, kur ’ana kısmen veya
tamamen inanmıyorum dese Mü’min kabul edilmez.
Zira Mekke müşrikleri de Allah Teâlâ ya inanıyorlardı
ama peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme ve
getirdiği Kur’an-ı kerime ve ahkâmına inanıp tabi
olmadıklarından müşrik olmaktan kurtulamadılar. Çünkü
onlar putlardan da medet umuyorlardı.
*Zuhruf süresi 9.ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ mealen:
Eğer seni inkâr edenlere, yerleri ve gökleri kim yarattı
diye soracak olsan, Şüphesiz onları aziz ve âlim olan
Allah c.c. Yarattı diyeceklerdir. Buyurmaktadır. Allah
Teâlâ’ya inanıyorlardı fakat peygamber sallallahü aleyhi
veselleme ve kur’anı kerime inanmadıkları ve putlardan
medet umdukları için müşrik olmaktan kurulamadılar.
Afaki ve enfüsi, açık ve gizli putları kalpten söküp
atmadıkça sahih bir iman mümkün olmaz!
Allah Teâlâ’dan başkasında bir güç, kuvvet, yetki ve
salahiyet vehm etmek, yardım beklemek, Allah Teâlâ’yı
tanımamaktır. Hangi mahlûk olursa olsun bir mahlûktan
gelen bir yardım netice itibariye Allah Teâlâ’dandır.
*Allah-u Teâlâ enfal süresi 10.ayet-i kerimede mealen
(yardım ancak Allah tarafındandır. Buyurmaktadır.
Peygambere inanmayanları ve ona tabi olmayanları,
Allah celle celalühü sevmez!
*Zira Ali-İmran süresi 31.32.ayetlerde Allah-u Teâlâ
mealen; Resulüm deki Ey insanlar! Eğer siz Allah’ı

19

seviyoruz diyorsanız bana tabi olun ki Allah’ta sizi sevsin
ve günahlarınız bağışlasın. Zira Allah çok af edici ve çok
merhametlidir. Buyurmaktadır.
*Ey peygamberi Zişan! Yine deki; Ey insanlar! Allah’a
ve peygamberine itaat ediniz. Şayet itaat etmekten yüz
çevirirseniz, Şüphesiz ki Allah, iman etmeyen ve Allah’a
ve Peygambere itaat etmeyen kâfirleri sevmez
buyurmakta, Allah’a ve peygambere itaat etmeyenleri
kâfirler sınıfında zikretmektedir.
İman edilmesi icap eden hususlara iman edene Mü’min
denilir. İnkâr edene kâfir denilir. Şirk koşana müşrik
denilir.
Kâfir ve müşrik, dünyada yapmadıkları bir iyilik
bırakmasalar dahi, iman etmeden inkâr ve küfür üzere
öldükleri takdirde ebediyyen cehennemdedirler.
Şirk; Allah-u Teâlâ’ya ortak koşmak, Hristiyanların
inandıkları gibi Allah üçün üçüncüsüdür. İsa Allahın
oğludur gibi Allah Teâlâ’ya eş ve evlat isnad etmek,
Allah-a eş ve ortak koşmaktır.
Yahudilerde hiristiyan lar gibidir. Onlarda Üzeyir Allah-
ın oğludur diyorlar. Zamanımızdaki hiristiyan lar ve
Yahudiler peygamberimize inanmadıkları için Ehl-i necat
değildirler.
Şirkin açık ve gizli olanı vardır. Her türlü şirkten uzak
durmalıdır.
*Allah-u Teâlâ Beyyine süresi 6.ayet-i kerimede:
Şüphesiz inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar,
içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte
onlar yaratıkların en kötüsüdürler! Buyurmaktadır.
Şirk koşana müşrik, İnkâr edene kâfir denilir ki Müşrikte
kâfirdir. Müşrik de kâfir de ebediyyen cehennemde
olacaklardır. Kâfir ve müşrik için cehennemden kurtuluş
yoktur.

20

*Allah-u Teâlâ ali-İmran süresi 91.ayet-i kerimede:
Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler varya, onlar
cehennemden kurtulmak için dünya dolusu altın fidye
verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir.
Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir
yardımcılarıda olmayacaktır buyurmaktadır.
*Allah Teâlâ Lokman s 13.ayetinde Allah-a şirk koşmak
en büyük zulümdür buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(2.si)
Allah celle celalühü nün hükmüne, takdirine ve kazasına
incinmek, Razı olmamak, isyan etmektir ki kadere iman
etmek imanın şartıdır. Kadere, hayır ve şerrin Allah
Teâlâ’dan olduğuna inanmayan Mü’min sayılmaz.
İnsanın başına iyi veya kötü bir takım hadiseler gelmese
imtihan olmaz! Sabır ve şükür olmazsa cennet
kazanılmaz!
*Sahih-i Müslim’in Abdullah bin Ömer radıyallahü
anhtan şu rivayette bulunmuştur; Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem; İman; Allah’a meleklerine,
peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe, kadere, hayır
ve şerrin Allah Teâlâ’dan olduğuna iman etmektir!
Buyurmuştur. Allah Teâlâ’ya yemin olsun ki şayet bir
insanın Uhud dağı kadar altını olup onu Allah yolunda
harcamış olsa kadere inanmadıkça ondan kabul edilmez!
Demiştir.
* Hâkim, ibni Deylemi’den şu rivayette bulunmuştur;
Ubey bin Ka’bın yanına varıp kader hususunda kafamı
kurcalayan hususlar var, bana kader hakkında bir şeyler
anlat, kafamdaki şüphelerin gitmesini umarım; dedim
Ubey bin Ka’b radıyallahü anh; Şayet Uhud dağı kadar
altının olup onları infak etmiş olsan, kadere inanmadıkça

21

senden kabul olunmaz! Bu iman üzere değil iken ölürsen
Cehennem ehlinden olursun dedi. Sonra Abdullah bin
Mes’udun, Huzeyfe bin Yemaninin ve Zeyd bin Sabitin
r.a. yanına gittim hepsi Resulullah sallallahü aleyhi
vesellemden buna benzer sözler söylediler demiştir.
*Allah-u Teâlâ Hadid suresi 22.ayet-i kerimede mealen;
“Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir
musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta
(Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu,
Allah'a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve
Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye
(böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen
hiçbir kimseyi sevmez.” Buyurmaktadır.
Musibetlere karşı kadere bağlanmanın kalbe kuvvet ve
sağlamlık vermesi yanında, gerek acı ve gerek tatlı
hadiseler karşısında insanı sarsmayan bir faydası da
vardır. Mü’min hayrın ve şerrin Allah Teâlâ’dan
olduğuna iman ile başına gelen olumsuzluklara
sabretmeli, nail olduğu güzelliklere şükür etmeli böylece
herhalde sevap ve mükâfat elde etmelidir. Allah Teâlâ’ya
kul olmanın gereği budur. Zira bu dünya ceza ve mükâfat
dünyası değil, imtihan dünyasıdır.
*Allah-u Teâlâ Mülk suresi 1-2.ayet-i kerimelerde
mealen; “Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her
şeye hakkıyla gücü yetendir. O, hanginizin daha güzel
amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.
O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” Buyurmakta
bizi imtihan etmek için yarattığını beyan etmektedir.
*Bakara süresi 155-157.ayet-i kerimelerde de mealen;
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar,
canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri
müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince; Biz
şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na

22

döneceğiz! derler. İşte Rableri katından rahmet ve
merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da
işte bunlardır.” Buyurmaktadır.
Ancak hayır veya şerri, iyi veya kötü yaptığımız işleri biz
yazıldığı için yapmayız çünkü biz kulların elinde irade-i
cüz’iye yani hayrı ve şerri, iyiyi ve kötüyü seçme yetkisi
vardır. Allah Teâlâ bizim yapacağımızı ilm-i ezelisi ile
bildiği için yazmıştır.
Bu nedenle hiç kimse bir adamı öldürüp bu benim alın
yazım diye mazeret beyan edemez. Trafikte kırmızı ışıkta
geçip ceza yazacak memura bu benim alın yazım diyerek
cezadan kurtulamaz! Allah Teâlâ her türlü kötülüklerden
ve küfürden korunmak ve iman edip iyi olmak için akıl,
peygamber, Kur’an nimeti ihsan etmiştir. Hak ve batılı
tercih tamamen kulun elindedir.
*Allah-u Teâlâ, Kehf suresi 27-31.ayet-i kerimelerde
mealen; Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun
kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. O'ndan
başka asla bir sığınak da bulamazsın. Sabah akşam
Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte
ol. Dünya hayatının zîynetini arzu edip de gözlerini
onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız,
boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere
boyun eğme. De ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen
iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz zalimlere öyle bir ateş
hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini
çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım
dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran
bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir
içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.
Gerçek şu ki, iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette
biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz. İşte onlar için
içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada

23

tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler,
ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne
güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak
yerdir!” Buyurmakta iman etmenin ve küfür ve inkâr
etmenin insanın kendi elinde ve iradesinde olduğunu aynı
zamanda iradelerini iman yönünde kullananların sahip
olacağı uhrevi mükâfatları ve iradelerini inkâr ve küfür
yönünde kullananların da uğrayacakları uhrevi azabı
beyan etmektedir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(3.sü)
Allah-u Teâlâ’ya karşı cür’etkar olmak, azabından ve
gazabından emin olmaktır ki, sakınılması icap eden
hususlardandır.
Mü’min, ümit ile korku arasında olmalıdır.
*Hazreti Ömer radıyallahü anh; “Şayet, şu kadar
insandan bir kişi cehenneme gidecek deseler, ben
olabilirim diye korkarım. Şu kadar insandan bir kişi
cennete gidecek deseler, ben olabilirim diye
ümitlenirim.” buyurmuştur.
(Allah celle celalühünün azabından emin olmak ve
rahmetinden ümid kesmek küfürdür.)Akaid-i Nesefi
Mü’minler, Nuh kavmi, Firavun, Nemrut, Şeddad, Lut
kavmi vs. helak edilenler niçin ve nasıl helak edildi
bilmeliler, Kur’an-ı Kerimde anlatılan geçmiş kavimlerin
helak olma sebeplerinden şiddetle uzak durmalıdırlar.
*Allah-u Teâlâ Nahl suresi 45.ayet-i kerimede: Kötü işler
yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere
geçirmesinden veya ansızın bilemeyecekleri bir yerden
kendilerine azap gelmesinden emin mi oldular?
Buyurmaktadır.

24

*Mülk suresi 16-18. ayet-i kerimelerde de mealen;
Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi
oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle
çalkalanıyor. Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran
rüzgâr göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? O zaman,
uyarım nasılmış bileceksiniz! Andolsun, onlardan
öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkâr etmenin sonucu
nasıl oldu! ? (bakın ibret alın.) buyrulmaktadır.
* Allah-u Teâlâ A’raf suresi 94-102. ayet-i kerimelerde
mealen; “Biz hiçbir memlekete bir peygamber
göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp
yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya
uğratmış olmayalım. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın)
yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet
çoğaldılar ve (nankörlük edip): ‘Atalarımız da darlığa
uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı’ dediler. Biz de,
farkında değillerken onları ansızın yakaladık. Eğer, o
memleketlerin halkları iman etseler ve Allah'a karşı
gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve
yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar
yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından
dolayı yakalayıverdik. Memleketlerin halkları geceleyin
uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi
oldular? Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti
gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin
mi oldular? Yoksa Allah'ın tuzağından emin mi oldular?
Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah'ın tuzağından
emin olamaz. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis
olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz
dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden
cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar
hakkı işitmezler. İşte memleketler! Onların haberlerinden
bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun, peygamberleri

25

onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar daha önce
yalanladıklarına inanacak değillerdi. Allah, kâfirlerin
kalplerini işte böyle mühürler. Biz onların çoğunda,
sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama gerçekten
onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk.”
Buyurmakta biz kullarını ikaz ve irşad etmektedir.
*Hac süresi 49-51. ayetlerde de mealen; “Zalim oldukları
hâlde, mühlet verdiğim, sonra da kendilerini azabımla
yakaladığım nice memleket halkları vardır. Dönüş yalnız
banadır. De ki: ‘Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık
bir uyarıcıyım.’ Artık iman edip salih ameller işleyenler
var ya, işte onlar için bir bağışlama güzel bir nimet
(cennet) vardır. Ayetlerimizi geçersiz kılmak için çaba
gösterenler var ya, işte onlar Cehennemliklerdir.”
Buyrulmakta; geçmişte insanların helak olma sebeplerini
işleyen insanların azap ve helakten emin olamayacakları
beyan edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim uyarıyor!
*İsra süresi 9-16.Ayet-i kerimlerde Allah-u Teâlâ mealen;
“Gerçekten bu Kur'an en doğru olan yola götürür ve iyi
işler yapan mü'minler için büyük bir mükâfat olduğunu
ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap
hazırladığımızı müjdeler. İnsan hayra dua eder gibi şerre
dua eder. İnsan çok acelecidir. Biz geceyi ve gündüzü
(kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden
lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz
diye gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı
kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık. Her insanın
amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine,
açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. "Oku
kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter"
denilecektir. Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi
için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine

26

sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah
yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe
azap edici değiliz. Biz bir memleketi helâk etmek
istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık
elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük
işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz
gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.”
buyurulmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(4.sü)
Allahu Teâlâ’nın geniş rahmetinden, fazlından ve
lütfundan ümidini kesmektir.
*Allah-u Teâlâ Hicr suresi 55.56.ayetlerde: “Allah’ın
rahmetinden ümitsiz olma! Allah’ın rahmetinden ancak
sapıtanlar ümitlerini keserler.” buyurmaktadır.
*(Allah-u Teâlâ Yusuf suresi 87. Ayet-i kerimede de:
“Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümidini keser.”
buyuruyor.
*Zümer suresi 53.ayet-i kerimede de mealen: “Ey günah
işlemekle kendilerinin aleyhinde israfa kaçan, kendilerini
çok günahkâr kabul edip, ümitsizliğe düşen kullarım;
sakın ha Allah’ın sonsuz ve geniş rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Şüphesiz ki Allah, bütün günahları af etmeye
kadirdir. Çünkü o gerçekten çok af edici ve çok
merhametlidir.” buyuruyor.
*Hicr suresi 49.Ayet-i kerimede de: Habibim benim çok
af edici olduğumu ve çok merhametli olduğumu
kullarıma haber ver buyuruyor.
Tövbe edildiği takdirde, Şirk ve küfürden başka af
edilmeyecek hiçbir günah yoktur. Zira hiçbir günah,
Allah Teâlâ’nın rahmetinden büyük değildir.

27

*Allah-u Teâlâ Nisa suresi 48.ayet-i kerimede mealen;
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği
kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz
büyük bir günah işleyerek Allah’a iftira etmiş olur.”
Buyurmaktadır.
Kalbiyle tasdik, diliyle de ikrar ederek ”la ilahe illallah
Muhammedün Resulullah” diyen bir müşrik, bir kâfir
dahi küfründen ve şirkinden kurtulur, yetmiş seksen
senelik küfrü, put perestliği af edilir.
Allah-u Teâlâ’nın rahmetine, affına, mağfiretine hudut ve
nihayet yoktur. Yeter ki kul, kulluğunu, hata ve
günahlarını itiraf ederek af dileyiversin!
*Amr bin As radıyallahü anh; müslüman olup peygamber
sallallahü aleyhi veselleme varınca, ya Resulallah elini
ver sana biat edeceğim dedim. Elini tuttum şartım var
dedim. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem; Bana
şartın nedir ya Amr dedi. Ben; af olunmak istiyorum
dedim. Nebi aleyhisselam; duymadın mı? Ya Amr, İslam;
Müslüman olmadan önceki yapılanları siler temizler
buyurdu.( Sahih-i Müslim)
Allah Teâlâ kullarını cennete davet ediyor, rahmetine nail
kılmak istiyor, her gece vakt-i seherde tövbe eden yok
mu? Tövbesini kabul edeyim. Dua eden yok mu? Duasını
kabul edeyim diye meleklerine nida ettiriyor! Kullarına
azap etmek istemiyor. Lakin azaptan kurtulmak ve Allah
Teâlâ’nın geniş rahmetine nail ve mazhar olmak için,
iman etmek, günahlara tövbe etmek ve salih ameller
yapmak icab ediyor! Kul azıcık gayret ederse Allah Teâlâ
lütfuyla ve rahmetiyle muamele edeceğini müjdeliyor.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i kutside Allah
Teâlâ mealen; “Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona
bir zira! Yaklaşırım, kulum bana bir zira’ yaklaşırsa ben

28

ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse
ben ona koşarak varırım.” buyuruyor. Çünkü Allah Teâlâ
arhamurrahimindir.
*Hazreti Ömer radıyallahü anhtan rivayet edilmiştir;
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; harpte esir
alınan bir annenin o hengâmede çocuğunu aradığını,
rastladığı her çocuğu öpüp kokladığını, kendi çocuğunu
bulunca da onu anne şefkatiyle öpüp koklayıp bağrına
bastığını görünce, Bu anneyi görüyor musunuz?
Yavrusunu hiç ateşe atar mı? Diye sordu. Ashab-ı Kiram;
hayır vallahi atmaz ya Resulallah dediler. Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem; “Arhamurrahimin olan Allah
Teâlâ bu annenin çocuğuna şefkat ve merhametinden çok
daha fazla kullarına merhametlidir.” buyurmuştur.
muttafekun aleyh.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(5.si)
Bid’attır. bid’at; Peygamber sallallahü aleyhi vesellem ve
Ashab-ı kiram aleyhimürrıdvan zamanında olmayan,
dinde olmadığı halde dinden imiş gibi gösterilen inanç,
amel ve ibadetlerdir.
Bid’at; ibadetler ile alakalıdır. Dünyevi işlerde bid’at söz
konusu değildir. Dolayısı ile arabaya, uçağa binmek
bilgisayar, telefon kullanmak gibi şeylere bid’at denmez.
Kitap ve sünnette olmayan ameller, ibadetler bid’attır.
Bid’at, zulmettir. Resulullah sallallahü aleyhi vesellemin
sünnetlerine uymayan, ibadet görünümündeki herhangi
bir amel bid’attır. Onu yapmak ibadet niyetiyle yapılsa
dahi sevap kazandırmaz. Bilakis günah kazandırır.
Mesela sadece Cuma günü oruç tutmak, namazlarda her
rekâtta secde ikidir deyip her rekâtta rükuuda iki yapmak,
ramazan bayramında birinci günü ve kurbanda eyyam-ı

29

teşrık günlerinde oruç tutmak, Teravih namazı hariç,
nafile namazları cemaatle kılmak gibi şeyler sünnette
olmadığı için bid’attır. Bunları yapan, sünnete muhalif
şekilde ibadet ettiği için sevap kazanmaz. Bilakis sünnete
muhalif bir iş yaptığı için günahkâr olur. Çünkü ibadet,
Allah-u Teâlâ’nın emrettiği, nasıl yapılacağını Resulullah
sallallahü aleyhi vesellemin tatbikatıyla öğrettiği ve
gösterdiği şekilde yapılır. Namaz üç vakte indirilemez on
vakte de çıkarılamaz. Namaz rekatları da arttırılıp
eksiltilemez. Kolaylık olsun diye Ramazan orucu
kısaltılamaz, yazın sıcak oluyor diye kış aylarına
taşınamaz. Yeri değiştirilemez. Farz olan hac ibadeti, hac
aylarında kalabalık oluyor diye senenin diğer aylarında
yapılamaz. Tavuktan, balıktan, iki yaşını doldurmamış
sığırdan kurban olmaz. Mevridi nasda ictihad yapılmaz.
Yani hakkında ayet ve mütevatir hadis varsa müctehidin
ictihad yapma yetkisi olmaz. Faizin haramlığı ayet-i
kerime ile sabittir. Aksini hiçbir müslüman iddia edemez!
Haramlara helal, helallere haram demek mü’mini
imanından eder! Bir haramın haram olduğunu bilerek ve
haram olduğuna inanarak işleyen günahkâr olur. Ancak
haram değil derse imanı elinden gider.
Aynı zamanda bid’atlerin güzeli de olmaz, bir şey bid’at
ise güzel değildir çirkindir. Bid’at sünnete muhalif olarak
ihdas edilmiş hususlardır. Sakınılması zaruridir. bid’at,
sünnetin kalkmasına, unutulmasına ve terk edilmesine,
dolayısı ile dini celili İslamın tahrif edilmesine sebeptir
onun için batıldır, onun için merdüdtür onun için uzak
durulmalıdır.
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: En
güzel söz Allah-ın sözüdür. En doğru yol Muhammed
s.a.v.in yoludur. İşlerin en kötüsü Bid’atlerdir. Bid’at;

30

Benim ve ashabımın zamanında olmayan sonradan ortaya
çıkarılan, dinin aslında olmayan uydurulan şeylerdir. Her
bid’at dalalet ve sapıklıktır yanlıştır buyurmuştur.
*Ebu Davut ve Tirmizi’nin rivayetlerinde Irbad bin
Sâriye radıyallahü anh anlattı ki; bir ara Resulullah
sallallahü aleyhi vesellem bize öyle bir vaaz ve nasihatte
bulundu ki gözlerimiz yaşardı, kalplerimiz ürperdi. Biz
Ya resulallah sanki veda konuşması gibi oldu bize
tavsiyede bulun dedik.
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem; Size Allah Teâlâ
ya karşı takva sahibi olmanızı, başınıza bir köle bile emir
yapılsa (halika isyan olmayan hususlarda) dinleyip itaat
etmenizi tavsiye ediyorum. Dikkat edin. İyi bilin ki
benden sonra kim yaşarsa birçok ihtilaflar, karışıklıklar
görecektir. Size benim ve benden sonra hidayet üzere
olacak olan Hulefa-i Raşidinin sünneti ve yolu üzere
olmanızı tavsiye ediyorum. Tavsiyelerime azı dişlerinizle
ısırırcasına sımsıkı yapışınız. Sonradan ihdas edilecek,
sünnetlerime muhalif olan bid’atlerden sakınınız. Zira her
bid’at dalalettir, sapıklıktır. buyurmuştur.

AHLAK-I ZEMİMELERİN
(6.sı)
Ucuptür. ucup; yaptığı ibadetlerin ve sahip olduğu maddi
ve manevi nimetlerin Allah Teâlâ’nın ihsanı ve lütfu
olduğundan gaflet etmek ve yaptığı ibadetleri beğenip
kibre kapılmak, herkes gafil, ben şuurluyum, ben abid ve
zahidim, ben takva ehliyim gibi düşünmektir ki kibrin bir
çeşidi ve gizli olanıdır. Sakınılması icap eden kötü
huylardandır.
Misal; gece teheccüde kalkıp herkes gaflette ben
ibadetteyim diye kendini beğenme düşüncesine sahip

31

olmaktır. Nefsin tuzaklarındandır. Ucup gizli bir kibir
çeşididir. Dikkatli olmak lazımdır. İbadetlerine değil,
Allah Teâlâ’nın rahmetine ve lütfuna güvenmelidir.
Gazabından korkmalıdır. Mü’min kendisini asla hiçbir
kimseden üstün görmemelidir. Hiçbir kimseyi de hor,
hakir ve günahkâr olarak görmemelidir. İnsanlar helak
oldu demek yerine eyvah ben helak oldum demelidir. Zira
Şeytan daha Şeytan olmadan, ismi azazil iken yeryüzünde
secde etmedik yer bırakmamıştı, ibadetlerine güvendi,
kendisini Âdem’den a.s. üstün gördü. Allah-u Teâlâ’nın
rahmetinden kovuldu. Hem de ebediyyen kovuldu ve
Şeytan oldu!
*İmam-ı Beyhaki’nin ve Elbani’nin rivayet ettikleri
hadis-i şerifte Nebi aleyhisselam mealen: Üç haslet insanı
helak edicidir.
1.Aşırı cimrilik.
2.Nefsine ve hevasına uymak.
3.Kişinin kendini, amelini beğenmesi. Buyurmuştur.
*Muhaddis Elbaninin Enes bin Malik radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Üç şey vardır ki insanı
helak eder!
1.Aşırı cimrilik
2.Kişinin Kur’an ve sünnete değil, hevai hevesine tabi
olması.
3.Kişinin kendini, ibadetlerini ve ahlakını beğenmesi!
Buyurmuştur.
*Sahih-i Müslim’in ibni Mes’ud radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; kimin kalbinde zerre
kadar kibir bulunursa cennete giremez buyurmuştur. İşte
kibir bu kadar tehlikelidir. Şeytan ahlakıdır. Çirkin
ahlaktır.

32
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(7.si)
Riyadır ki riya; ibadetlerinde gösteriş yapmak, insanlar
görsünler, duysunlar, bilsinler düşüncesiyle ibadet etmek,
ibadetlerini, hizmetlerini, dini faaliyetlerini sırf Allah için
değil de, makam, mansıb, şan, şöhret gibi dünyevi bir
menfaat temin etmek için yapmaktır.
Nebi aleyhisselam, riyayı gizli şirk olarak anlatmıştır ki,
sakınılması lazım olan kötü hallerdendir. İbadetler, sırf
rıza-i ilahi için yapılmalıdır.
*Allah-u Teâlâ Maun suresi 4.5.6.ayetlerde: “Yazıklar
olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarını ciddiye
almazlar. Onlar namazlarıyla gösteriş yaparlar.”
Buyuruyor.
*Tabarani’nin ve İmam-ı Ahmed’in rivayet etmiş
oldukları hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: “Sizin hakkınızda en çok endişe ettiğim şey
küçük şirktir.” buyurdu. Ashab-ı kiramın küçük şirk nedir
ya Resulallah diye sormaları üzerine peygamber
sallallahü aleyhi vesellem: riyadır, gösteriş için ibadet
etmektir. Allah Teâlâ ibadetlerin mükâfatını vereceği
kıyamet gününde gösteriş için ibadet edenlere kimin için
ibadet yaptıysanız gidin ibadetinizin mükâfatını onlardan
isteyiniz, bakın bir mükâfat bulabilecek misiniz?
diyecektir. Buyurdu.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 264. Ayet-i kerimede: “Ey
iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde
insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi,
sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle
boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz
toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun
kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir.

33

Onlar kazandıklarından, yaptıklarından hiçbir şey elde
edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.”
Buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Kehf suresi 110.ayet-i kerimede mealen;
“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki)
bana, 'Sizin ilâh'ınız ancak bir tek ilâhtır’ diye
vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı
bir iş yapsın ve Rabbine ibadetlerinde hiç kimseyi ortak
koşmasın. “Buyurmaktadır.
*Allahu Teâlâ İsra suresi 18-39.ayet-i kerimelerde
mealen riya ile beraber ahlakı zemimelerden bir kısmını
beyanla; “Kim(Allah’ı ve ahireti unutup sadece) bu geçici
dünyayı isterse dünyada, dilediğimiz kimseye dilediğimiz
kadar imkân ve nimeti hemen veririz. Sonra da
Cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve
Allah'ın rahmetinden kovulmuş olarak girer. Kim de
Mü’min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği
gibi çalışırsa, işte bunlara çalışmalarının karşılığı verilir.
Rabbinin lütfundan her birine; onlara da, bunlara da
veririz. Rabbinin lütfu (hiç kimseye) yasaklanmış
değildir. Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık.
Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler
daha büyüktür. Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme,
yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın.
Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi,
anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer
onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık
çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları
azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara
merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki:
‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri
gibi sen de onlara acı.’ Rabbiniz, içinizde olanı en iyi
bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah

34

tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. Akrabaya, yoksula
ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp
savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların
kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük
etmiştir. Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek
için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara
yumuşak bir söz söyle. Eli sıkı olma, büsbütün eli açık
da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. Şüphesiz
Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar.
Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları
görmektedir. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları
öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. Zinaya
yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok
kötü bir yoldur. Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın,
öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız
yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir.
Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri
aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. Rüştüne
erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde
yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz
(veren sözünden) sorumludur. Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam
yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç
bakımından daha güzeldir. Hakkında kesin bilgi sahibi
olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp,
bunların hepsi ondan sorumludur. Yeryüzünde
böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın,
boyca da dağlara asla erişemezsin. Bütün bu sayılanların
kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.
Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir.
Sakın Allah ile birlikte başka ilâh edinme. Sonra
kınanmış ve Allah'ın rahmetinden kovulmuş olarak
Cehenneme atılırsın.” Buyurmaktadır

35

İbni Macenin Ebusaidil Hudri radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen; “İyi dinleyin! Size deccaldan
daha çok endişe ettiğimi bir tehlikeyi haber vereyim mi?
dedi. Ashab-ı kiram evet dediler. Peygamber sallallahü
aleyhi vesellem; o, gizli şirktir. Bir adam namazını
kılmak için kalkar, kendisni gören kimse için namazını
güzel kılar, süsler. İşte bu gizli şirktir.” Buyurmuştur.
*İbni Hacer r.a.; Riya, ibadetini insanların görmesi ve
övmesi için yapmaktır. Demiştir.
*İmam-ı Gazali r.a. de riya; ibadetlerini ve güzel
hasletlerini göstererek, insanların kalbinde yer edinmek,
insanların saygısını, hürmetini kazanmayı ve ibadetleriyle
insanlardan dünyevi menfaat elde etmeyi düşünmektir
demiştir.
*Hasan-ı Basri r.a. ise riya; insanlar tarafından övülmeyi
sevmektir diye tarif etmiştir.
*Lokman a.s. riya; ibadetlerin sevabını dünyada
istemektir. Buyurmuştur.
*İbni Abdüsselam r.a. Riya; amellerini Allah Teâlâ’dan
başkası için yapmak ve Allah Teâlâ için gizlice yaptığı
ibadetlerini, gece kıldığı tehaccüdünü ve gece gizlice
yaptığı amellerini insanlara anlatmaktır. Demiştir.
*Fudayl bin İyaz r.a. da; İnsanlar için ibadetini terk etmek
riyadır. İnsanlar için ibadet etmek ise şirktir. Demiştir.
*Şirk iki kısımdır ki birincisi Allah Teâlâ ya eş, ortak,
evlat isnad etmektir. Bunun affı yoktur. Zira allah Teâlâ
şüphesiz ki Allah kendisine şirk koşulmasını af etmez!
Şirkin haricinde dilediklerini af eder. Allah’a ortak koşan,
kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür. Buyurmaktadır.
Şirkin ikincisi ve gizli olanı riyadır ki görsünler,
duysunlar, övsünler için ibadet, hizmet, hayır, hasenat,
sahavet yapmaktır. Bu maksatlarla yapılan amellerin

36

hepsi boşa gitmiştir hiçbir sevabı yoktur. Zira Allah Teâlâ
Furkan suresi 23.ayet-i kerimede mealen; Onların
yaptıkları bütün amellerini önlerine koyduk ve onları
dağılmış zerreciklere çevirdik. (Allah için yapılmayan
ameller dağılmış zerrecikler gibi boşa gitti.)
Buyurmaktadır ki riya için, gösteriş için ve insanlar
duysun, bilsin, övsün için yapılan ameller boşa gider
onların hiç bir sevap ve mükâfatı olmaz!
*İbni Mace’nin Ebu Hüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen; nice oruç tutanlar vardır ki onlar
için,(Allah için tutmadıklarından) çektikleri açlık ve
susuzluktan başka bir sevap yoktur. Nice namaz kılanlar
vardır ki onlar için (Allah için kılmadıkları için)
çektikleri yorgunluk ve meşakkatten başka bir sevap
yoktur. Buyurmuştur.
*İmam-ı Ahmedin Ebu Musal Eş ’ari radıyallahü anhtan
riayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Sizde şirk, karıncanın
debelenmesinden daha gizlidir buyurmuştur.
Evet; riya, ahlak-ı zemimlerin en büyüklerindendir
haramdır. Sakınmak elzemdir.
*İmam-ı Şafii r.a.; Riyadan kurtulmak ancak ihlas ile
mümkündür. Buyurmuştur.
*Allah-u Teâlâ Hud suresi 15-17.ayet-i kerimelerde
mealen; “Kim yalnız dünya hayatını ve onun zînetini
isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam
öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar,
kendileri için ahirette ateşten başka bir şey olmayan
kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, ahirette boşa
gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş
şeylerdir. Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse,
yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu

37

delili Rabbinden bir şahit (Kur'an) ve bir de ondan
(Kur'an'dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak
(indirilmiş olan) Mûsâ'nın kitabı (Tevrat)
desteklemektedir. İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar.
Gruplardan her kim Kur’anı inkâr ederse, ateş onun
varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o,
Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların
çoğu inanmazlar.” Buyurmaktadır ki Allah için
yapılmayan hiçbir amelin ahirette hiçbir faidesi
olmayacağı açık, seçik, ayan ve beyan izah edilmektedir.
Riyadan kurtulmak için ihlaslı olmaya çalışmak lazımdır.
Allah Teâlâ ibadetlerini ihlasla yapmaya gayret eden
kuluna ihlas kapısını açar.
Zira Allah Teâlâ Ankebut suresi 69.ayet-i kerimede
mealen; “Kim bizim uğrumuzda bizim rızamızı elde
etmek için gayret ederse şüphesiz biz onları rıza’mıza
ulaştırırız. Şüphesiz ki Allah ihlaslı kullarıyla
beraberdir.” Buyurmaktadır.
Abdullah bin Abbas radıyallahü anh; her şeyin bir afeti
vardır.
-İlmin afeti unutmaktır.
-İbadetin afeti tembelliktir.
-Ticaretin afeti yalandır.
-Cömertliğin afeti israftır.
-Güzelliğin afeti kibirdir.
-Dinin afeti riyadır.
-İslamın afeti hevai hevestir. Buyurmuştur. (Kutül Kulub)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(8. si)
Sağlık ve sıhhatini, sahip olduğu maddi ve manevi
nimetleri Allah celle celalühüden bilmeyip kendinden
bilmektir.

38

Halbuki maddi ve manevi her türlü nimeti veren, verme
kudretinde olan, ancak Allah-u Teâlâdır.
Şu ayet-i kerimeler bu hakikati ifade buyurmaktadır.
*Allah-u zül celal Şuara suresi 131-134.ayetlerde mealen:
bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar,
bahçeler, pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının
buyuruyor.
*Nahl suresi 18. Ayet-i kerimede de Allah-u Teâlâ
mealen; “Allah’ın size verdiği nimetleri saymaya
kalksanız sayamazsınız Şüphesiz ki Allah çok
bağışlayandır. Çok merhametlidir.” Buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Fatır suresi 2.ayette de mealen: Allah,
insanlar için ne rahmet açarsa artık onu tutacak,
engelleyecek hiç bir güç ve kuvvet yoktur. Allah mutlak
güç ve kuvvet sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir
buyuruyor.
*Fatır suresi 15.ayette de mealen: “Ey insanlar! Siz
Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız
zengin ve övülmeye layık olandır.” buyuruluyor.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem de bir
duasında: Allahım senin verdiğine kimse engel olamaz.
Senin engellediğini de kimse veremez. Senin verdiğin
kararı kimse red edemez. Senin verdiğin hükmü kimse
değiştiremez. Senden başka hiç kimse fayda ve menfaat
veremez diye dua etmiştir.
Veren de o, alan da; nedir senden gidecek?
Telaşını gören de can senin zan edecek!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
( 9.su)
Nifaktır ki nifak; Özü sözüne, sözü özüne uymamak,
ikiyüzlü olmaktır ki münafıklıktır. Münafık en tehlikeli
insandır.

39

*Bakara suresi 8 ve 9.ayetlerde münafıklar şöyle
anlatılmaktadır; İnsanlardan öyleleri vardır ki
inanmadıkları halde Allah’a ve ahiret gününe inandık
derler. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar.
Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
*Nisa süresi 143.ve 144.ayetlerde de münafıklar şöyle
anlatılıyor: “Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar.
Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar
namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar,
insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.
Onlar küfür ile iman arasında bocalayıp dururlar. Ne
mü’minlere ne de kâfirlere bağlanırlar. Allah, kimi
saptırırsa ona asla bir çıkar yol bulamazsın.”
Ahlak-ı zemimenin, kötü huyların en çirkin olanı ve azabı
çok çetin olanı nifaktır. Münafıklıktır.
*Allah-u Teâlâ Nisa suresi 145.ayette de mealen:
“Şüphesiz ki münafıklar Cehennemin en alt derekesinde
olacaklar. Onlar için kesinlikle bir yardımcı ve kurtarıcı,
şefaatçi de bulamazsın.” buyuruyor.
*Buhari ve Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: “Dört
haslet vardır ki dördü birden kimde bulunursa namaz
kılıyor olsa da oruç tutuyor olsa da halis muhlis gerçek
münafıktır. Şayet bir tanesi bulunursa münafıklığın dört
alametinden birisi var demektir;
1.Konuştuğu zaman yalan konuşur.
2.Söz verir sözünde durmaz.
3.Emanete riayet etmez.
4.Birisiyle tartışınca kendini haklı çıkarmak için haktan
ayrılır. Hakkı batıl, batılı hak, yanlışı doğru, doğruyu
yanlış olarak göstermeye çalışır.” Buyurmuştur.

40

*Hazret-i Huzeyfe radıyallahü-u anhüye münafık kimdir
diye sorulduğunda dinden, imandan, İslamdan bahs edip
onunla amel etmeyendir, diye cevap vermiştir.
*Bilal bin Saad hazretleri de: Marufu, iyi ve güzel şeyleri
anlatıp kötü ve çirkin işleri irtikâp eden kimsedir.
Demiştir.
*İbn-i Melike r.a.; Mü’min nifak hastalığından korkar,
münafık kimse nifak hastalığından korkmaz. Demiştir.
*Hasan Basri rahmetullahi aleyhten yapılan bir rivayette;
Ben otuz tane sahabiye yetiştim hepsi münafıklıktan
korkuyorlar idi, demiştir.
Münafıklar nifaktan korkmazlar!
*Bazı insanlar Hazret-i Ömerin oğlu Hazret-i Abdullah’a
biz emir ve sultanlarımızın yanına gidiyor, onlara
dışarıda konuştuklarımızdan farklı şeyler söylüyoruz
bunun hükmü nedir diye sorduklarında
Hazret-i Abdullah radıyallahü anh; biz Resulullah
sallallahü aleyhi vesellem zamanında bunu münafıklık
sayardık demiştir.
*İmam-ı Buhari ve Sahih-i Müslim’in rivayet ettiği bir
hadis-i şerifte Nebi aleyhisselam: İnsanların en şerlisi
ikiyüzlü olandır. Bir kısmına bir yüzle diğerlerine başka
yüzle varıp her iki tarafa da ben senin menfaatini
düşünüyorum diyerek insanları aldatan kimsedir.
Buyurmuştur.
Münafık; aldatan insandır.
*Nebi aleyhisselam; “Aldatan bizden değildir.”
buyurmuştur. (Sahih-i Müslim)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(10.su)
Nefsinin istek ve arzularına uymaktır. Nefs en büyük
düşmandır. Nefsinin arzularına uymak sakınılması icap

41

eden en kötü huylardandır ki insan kendi nefsini ilah
edinecek kadar nefsine tapar, her yaptığı işi nefsi için
yapar o, sadece kendini, kendi sözlerini, nefsini beğenir.
Allah Teâlâ’nın ayetlerini, nebi aleyhisselamın hadislerini
beğenmez. Onları çağdışı olarak görür.
*Casiye suresi 23.ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ mealen:
“Nefsinin arzusunu ilah (mabud) edinen, (nefsinin
arzularına uyan) Allahın onun halini bildiği için saptırdığı
ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde
çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka
kim doğru yola eriştirebilir? Hala düşünüp ibret
almayacak mısınız?” Buyuruyor.
*Hadis-i Şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: “Allahım senin rahmetini umuyorum. Göz açıp
yumuncaya kadar beni nefsimin eline bırakma! Bütün
İşlerimi düzelt! Senden başka mabud-u bilhak yoktur.”
Buyurmuştur. (Nesai)
*Allah Teâlâ Yusuf aleyhisselamdan hikayeten; Yusuf;
"Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin
merhamet ettiği hariç, nefs aşırı derecede kötülüğü
emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir." dedi. (Yusuf s.-54.ayet-Mütercim)
Nefsinin kötülüklerinden korunmayan, arınmayan insan
için kurtuluş mümkün değildir, Çünkü nefs, kötülüklere,
çirkinliklere asla doymaz. Nefs adeta terbiye edilmemiş
bir at binmek gibidir ki binicisini en tehlikeli yerlere,
uçurumlara, ateşe ve Cehenneme atar. Nefs ancak
Şeriatın emirlerini yerine getirmekle, haramlardan,
mekruhlardan, hatta mubahların fazlasından, hulasa tüm
günah ve yasaklardan sakınmakla terbiye edilebilir. Zira
nefs, eroinman gibidir. Günah-koliktir. Günah işledikçe
daha fazlasını ister. Nefs günaha, ahlaksızlığa asla
doymaz.

42

*Allah-u Teâlâ Şems suresi 7 ve10.ayet-i kerimelerde
mealen; “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip
ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma
yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran
kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse
de ziyana uğramıştır.” Buyurmaktadır.
Nefsine uyan bütün çirkinlikleri yapar, nefsinden sakınan
güzel ahlak sahibi olur!
Her şeyi nefsi için, nefsinin isteklerine uygun yapan,
nefsinin emrinde olan insan, nefsini ilah ve mabud
edinmiş, nefsine kul olmuş demektir! Kurtulmak için
çare, Allah Teâlâ’ya kul olmaktır.
Erhamurrahimin ve ekremul ekremin olan Allah Teâlâ’ya
kul olmak yerine, nefsine, şeytana, insanlara, paraya ve
pula, maddeye, kadına, erkeğe makama, şan ve şöhrete
kul olan, birçok fani ve değersiz şeylerin kulu, kölesi ve
esiri olur! Dünyada şerefsiz, ahlaksız ve izzetsiz, ahirette
imansız ve sevapsız olur!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(11.si)
Tetayyurdur. Tetayyur; tabii hadiseleri şerre yormak
uğursuz saymaktır ki nefsin ve Şeytanın tuzaklarındandır.
Sakınılması lazımdır. İslamda uğursuzluk, bir şeyi
uğursuz saymak yoktur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyi vesellem: İnsan üç
şeyden kurtulamaz. Uğursuzluk, su-i zan ve hased.
Su-i zan edince zannınıza göre hareket etmeyin. Uğursuz
sandığınız şeyi, Allah’a tevekkül ederek yapın. Hased
ettiğiniz, kıskandığınız kimseyi hiç incitmeyin, ona bir
şekilde zarar vermeye kalkmayın.” buyurmuştur.
(Beyhaki)

43
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(12.si)
Tehevvürdür. Tehevvür; Hırçınlaşmak, aceleci olmak
Dini celili İslamın ve akl-ı selimin yapılmasını uygun
görmediği işlere tevessül etmektir. Şeytan, nefs ve
insanlardan olan şeytanlar, bir şekilde mü’minin itikadını,
amelini, ibadetini, ahlakını ve edebini bozmak isterler
onun için çalışırlar. Mü’mine düşen vazife, Şeytana ve
nefse uymamak, hak yoldan sapmamaktır.
*İsra suresi 11.ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ mealen:
“İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok
acelecidir.” buyuruyor.
*Beyhaki’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte de Nebi
aleyhisselam: “Aceleci davranmak şeytandandır,
teenniyle, işin sonunu düşünerek hareket etmek ise
Allah’tandır.” buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(13.sü)
İlmiyle amil din âlimlerini Allah dostlarını, Müslümanları
sevmemek onlara buğuz etmektir ki böyle bir hal, İslami
değil şeytani ve nefsanidir. Dini celili İslamın kötü ve
çirkin gördüğü hususlardandır. Zira Mü’min, Allah-ı
resulullahı, Allah ve Resulullahın sevdiklerini, Allah ve
resulullahı sevenleri ve din kardeşlerini sevmekle
memurdur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
“Birbirinize haset etmeyiniz.
-Birbirinizin aleyhinde (olacak şekilde) fiyatları
kızıştırarak malları pahalı yapmayınız.
-Birbirinize buğz etmeyiniz.
-Birbirinize sırt çevirip, dargın durmayınız.
-Birbirinizin pazarlığı bitmiş alışverişini bozmayınız.

44

-Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman,
Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, sıkıntı anında
onu kendi haline terk etmez.
-Ona yalan söyleyip aldatmaz. Onu küçük görmez
buyurduktan sonra, Nebi aleyhisselam(Üç defa göğsüne
vurarak) Takva işte buradadır. Bir kimse Müslüman
kardeşine hor baktı mı işte şerrin bu kadarı ona yeter.
Müslüman’ın her şeyi; canı, malı, ırzı Müslüman’a
haramdır. “buyurmuştur.
(Buhari, Edeb, 7/88; Müslim, Birr, 4/1486)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(14.sü)
Nakz-ı ahiddir; Yaptığı anlaşmalara uymamak ve
anlaşmaları bozmaktır.
Sözünde ve anlaşmalarında durmamak kötü bir huydur,
büyük günahlardandır.
Bütün İnsanlar, daha ilk başta, ben sizin Rabbiniz değil
miyim? Diye soran Allah Teâlâ ya söz verdiler.
Allah Teâlâ’ya verilen sözü bozmak, ona riayet etmemek
büyük günahtır. Aynı zamanda insanlara verilen sözleri
yerine getirmemek te büyük günahlardandır.
*Allah-u zül celal Maide Suresi 1.ayet-i kerimede
mealen; “Ey iman edenler! akitlerinizi (anlaşmalarınızı)
yerine getirin. Buyurmaktadır.
Maddi ve dünyevi zararları hesap edip manevi ve uhrevi
zararları hesap etmemek, İslami ve ahlaki bir tarz
değildir. Anlaşmalara riayet etmemek münafıklık
alametlerinden çirkin bir haslet olup sakınılması lazımdır.
*Allah-u Teâlâ İsra suresi 3ve 4.ayetinde mealen:
“Verdiğiniz sözleri yerine getirin çünkü herkes verdiği
sözden sorumludur.” buyuruyor.

45

*Mü’minun suresinde Allah-u Teâlâ felaha eren
mü’minlerin vasıflarını anlatırken 8.ayette mealen:
“Onlar emanetlere ve verdikleri sözlere, yaptıkları
anlaşmalara riayet ederler.” buyurmaktadır.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 27.ayet-i kerimede mealen;
O, fasıklar; Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden
sonra bozan, Allah'ın korunmasını emrettiği bağları
(iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan
ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar
ziyana uğrayanların ta kendileridir. Buyurmakta hem
Allah telaya ve hem de insanlara verdikleri sözleri yerine
getirmeyenlerin fasık olduğunu beyan etmektedir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(15.si)
Hıyanettir; işlerinde, sözlerinde insanlara hainlik edip
işin doğrusunu saklamaktır ki mezmum ve çirkin bir
huydur.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 204-206.ayet-i kerimelerde
mealen; “İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına
ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine
(Sözünün özüne uyduğuna) Allah'ı şahit tutar. Hâlbuki o,
düşmanlıkta en amansız olandır, (senin yanından)
ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli
yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. Ona
‘Allah'tan kork’ denildiği zaman, gururu onu daha da
günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından Cehennem
gelir. O Cehennem ne kötü yataktır!” Buyuruyor.
*Allah Teâlâ Enfal suresi 27-29.ayetlerde mealen; “Ey
iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hainlik etmeyin.
Bile bile kendi (aranızdaki) emanetlerinize de hainlik
etmeyin. Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer
imtihan ve deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir

46

mükâfat vardır. Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı
gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek
bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi
bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.” Buyurmaktadır.
*Enfal suresi 58.ayette de mealen; “Allah, hainleri
sevmez.” Buyurulmaktadır.
Bir insanı ki Allah Teâlâ sevmiyorsa dünyalar onun olsa
ne yazar? Ve neye yarar?
*Allah-u Teâlâ Yusuf suresi 52.ayette mealen; “Allah
Teâlâ asla hainlerin hile ve tuzaklarını başarıyla
neticelendirmez!” Buyuruyor.
Hain, er geç kazdığı kuyuya, kurduğu tuzağa kendisi
düşer! Dünyada düşmezse ahirette Cehennem çukuruna
düşer!
Hac suresi 38.ayette mealen: “Doğrusu Allah hiçbir haini
ve nankörü sevmez.” Buyurulmaktadır.
*Sahih-i Müslim’de rivayet edilen hadis-i şerifte Nebi
aleyhisselam: “Aldatan bizden değildir.” buyurmuştur.
AHLAK-ZEMİMELERİN
(16.sı)
Fitne çıkarmaktır; bir kimseyi dininde ve işlerinde belaya
ve meşakkate düşürmek, vesvese vermek, bozgunculuk
yapmaktır ki çok çirkin huylardan olup fitneden ve
fitnecilerden sakınmak lazımdır.
*Bakara suresi 192.ayet-i kerimede mealen: “Fitne
çıkarmak, insanların arasında kargaşa meydana getirmek
adam öldürmekten daha şiddetlidir.” Buyuruluyor.
*Enfal süresi 25. ayette Allah Teâlâ mealen; “Zararı
sadece içinizden zulüm edenlere dokunmakla kalmayacak
olan fitneden sakının. İyi bilin ki Allah’ın azabı
şiddetlidir.” buyuruyor.

47

*Hazreti Ebu Hüreyre radıyallahü anhın rivayet ettiği
ramuzul-ahadis’deki hadisi-i şerifte Nebi aleyhisselam:
Kıyamet öncesi din ilmi azalacak, cimrilik artacak,
fitneler ortaya çıkacak, insanları öldürmek çoğalacak
buyurmuştur.
*Tirmizi’nin ve Ebu Davud da geçen Irbad bin Sariye
radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem bize vaaz ve
nasihatte bulunmuştu, öyle ki gözlerimizden yaşlar aktı
kalplerimiz ürperdi. Ya Resulallah sanki veda konuşması
gibi oldu. Bize vasiyet ve tavsiyede bulun dedik.
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem; “Benden sonra
kim hayatta kalırsa birçok fitne ve ihtilaflar görecektir.
Size takva üzere olmanızı ve (Allahın emirlerine itaat
üzere oldukları müddetçe) köle bile olsa başınızdaki
emirlerinize itaat etmenizi, benim ve benden sonra
gelecek olan Hulefai-i raşidinin sünnet-i ve yolu üzere
olmanızı tavsiye ediyorum. Benim ve Hulefai-i raşidin ki
(Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali)
radıyallahü anhum ecmeinin yoluna ve sünnetlerine azı
dişlerinizle ısırırcasına sımsıkı yapışınız.
Benim ve Hulefai-i raşidinin yoluna ve sünnetine muhalif
olan, insanlar tarafından uydurulmuş bid’atlerden
sakınınız. Zira her bid’at dalalettir ve her dalalette
ateştedir.” buyurmuştur.
*Yine Hazreti Ali radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamber sallallahü aleyhi vesellem
mealen: “Dikkat edin benden sonra karanlık gece kıt’aları
gibi birçok fitneler ortaya çıkacak (öyle ki göz gözü
görmeyecek).” buyurdu.
Ashab-ı kiram rıdvanullahi Teâlâ aleyhim ecmain
hazretleri o fitnelerden kurtuluş nasıl mümkün olacak ya
Resulullah dediler .Peygamber sallallahü aleyhi vesellem

48

mealen:”Allahın kitabına (Kur’anı azümüşşanın
ahkâmına) sımsıkı yapışınız.
-Zira onda sizden önce geçmiş ve sizden sonra gelecek
olan haberler vardır.
-O, Kur ’anda aranızda vuku bulacak her şeyin ahkâmı
vardır.
-O Kur’an hak ile batılı, doğru ile yanlışı, nur ile zulmeti,
iman ile küfrü açıkça anlatır.
-O Kur’an rast gele söylenmiş herhangi bir insanın sözleri
gibi basit sözler değildir.
-O Kur’an’ın ahkâmını kim beğenmediği için terk ederse
Allah c.c. onun belini kırar.
-O Kur’anın dışında doğru yol, hidayet arayanları Allah
c.c. saptırır.
-O Kur’an-ın ilmini öğrenen insanların en önünde olur.
-O Kur’an ile kim amel ederse Allah c.c. ona ecir ve
mükâfat verir.
-O Kur’an ile kim hüküm ederse adaletle hüküm etmiş
olur.
-O Kur’an’a kim dört elle sarılırsa Allah c.c.nün razı
olduğu sırat-ı müstakime, dosdoğru yola iletilmiş olur
buyurdu.” (Kütübü sitte-i mutebere)
*Ebu Davud, Tirmizi ve İbni-i Mace’nin değişik lafızlar
ile Ebu Musa el’Eş ’ari, radıyallahü anhtan rivayet etmiş
oldukları bir hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen:
“Kıyamet öncesi karanlık gece kıt’aları gibi öyle fitneler,
karışıklıklar ve kargaşalar olacak ki, o zamanda kişi
mü’min olarak sabaha girecek ancak karşılaştığı fitneler
ve hadiseler karşısında imanını kayb edip kâfir olarak
akşamlayacak. Kişi Mü’min olarak akşamlayacak fakat
kâfir olarak sabahlayacak. Böyle bir zamanda, oturan
ayakta durandan, yürüyen koşandan daha hayırlı olacak.

49

Öyle bir zamanda fitneye bulaşmamak için oklarınızı,
yaylarınızı kırın. Kılıçlarınızı taşa çalın. Fitnelere
bulaşmayın evlerinizde oturun.” buyurmuştur.
*Hafız ibni-i Hacerin Fethulbari’de Ebu Salebe
radıyallahü anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
“İnsanların çok cimrileştiklerini, Dünyaya karşı çok
tamahkâr olduklarını, Kur’an’a ve sünnete tabi olmak
yerine kendi görüşlerine tabi olduklarını ve herkesin
kendini ve kendi görüşlerini beğendiklerini gördüğün,
insanlara hakkı anlatmakta acze düştüğün, emr-i bil
marufa, nehy-i anil münkere gücünün yetmediği bir
devirde, insanlarla uğraşmayı bırak. Kendini kurtarmaya
bak.” buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(17.si)
Müdahenedir ki müdahene; yaltaklanmak, bir menfaat
elde etmek için bir insanı göklere çıkarmak, dalkavukluk
yapmak, Akl-ı selimin ve dini celili İslamın kötü gördüğü
şeyleri gördüğünde def etmeye kadir iken, dünyevi
menfaatlerine halel gelme endişesiyle ve şer güçlere iyi
görünmek maksadıyla ses çıkarmamaktır. Zem edilmiş
çirkin huylardan olup sakınılması icap eder.
Mü’min, Allah Teâlâ’dan başka kimselere eğilip
bükülmemeli, vakarını muhafaza etmeli, haksızlıklar
karşısında susmamalı, diyeceğini münasip lisanla
demelidir.
*Zira İmam-ı Beyhaki nin İbn-i Mes’ud radıyallahü
anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-şerifte peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen: Kim bir zengine
zenginliğinden dolayı tevazu gösterirse dininin üçte ikisi
gider buyurmuştur.

50

*İinsanları hakka davet etmek islama ısındırmak için
yumuşak ve güzel sözler söylemek, iyi davranmak
müdaradır. Caiz ve güzeldir!
*İnsanlardan dünyevi bir menfaat elde etmek için
haksızlıklar karşısında susmak, günahlarına, zulümlerine
razı olmak, onların batıl ve yanlış işlerine razı olmak ve
desteklemek müdahenedir ki caiz değildir. Ahlak-ı
zemimelerdendir. Sakınmak lazımdır.
*Allahu Teâlâ Hud suresi 112-113. ayetlerde mealen;
“Ey Peygamberi Zişan! Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.
Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak
ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı
hakkıyla görür. Zulmedenlere meyletmeyin . (onlardan
medet ummayın) Yoksa size de ateş dokunur. Sizin
Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da
edilmez.” Buyurmaktadır.
Ehli batıl, Müslümanları Kur’an ve sünnetten ayırmak,
batıla saptırmak ve kendilerine benzetmek için var
güçleriyle çalışmaktadırlar.
Ehli batıl; Bu uğurda envaı çeşit entrikalar ve tuzaklarla
Müslümanların arasına yeni Cemalettin Efganiler,
Muhammed Abduhlar, kendilerine Kur’aniyyun diyen
itikadi sapıklar, Selefi isimli Vahhabiler, Mutezililer,
ılımlı İslamcılar gibi birçok Müslüman gözüken
münafıklar sokup itidal yolu olan ehlisünnet itikadını
bozmaya çalışıyorlar ve çalışacaklar!
*Allah Teâlâ ehli batılın ne yapmak istediklerini Nisa
suresi 27. ayet-i kerimede bildiriyor mealen; “Allah, sizin
tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise
sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.”
Buyurmaktadır.
*Allah-u Teâlâ Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
efendimizin şahsında biz bütün mü’minleri uyarıyor

51

mealen; “Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize
karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı.
(Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost
edinirlerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az
kalsın onlara biraz meyledecektin. İşte o zaman sana,
hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra
bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.”
Buyuruyor! (İsra s.73-75.ayet mellari )
*Allah Teâlâ mealen buyuruyor; Şüphesiz senin Rabbin,
kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete
erenleri de daha iyi bilir. O hâlde yalanlayanlara boyun
eğme. Onlar İstediler ki, müdahene edesin, yumuşak
davranasın,(sen onlara taviz veresin, onların batıl
inançlarını kabul edesin, kötü işlerine ses çıkarmayasın
istediler) böylece onlar da sana yumuşak davransınlar!
Kalem s.7-9. ayetletlerde ifade buyurulduğu üzere, ehli
batıl; Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemden ilahi
din yerine kendi istek ve arzularına uygun, haramı,
günahı, yasağı olmayan indi bir din oluşturmak istediler.
Zamanımızdaki ehli batılda aynısını fazlasıyla istiyor!
Daha da fazlasını isteyecekler! Dininden, imanından,
itikadından taviz vermeyene Mü’min denilir! Dininden
taviz verene zındık denilir!
Mü’min; taviz vermek, müdahene etmek, dalkavukluk
yapmak yerine, dininde, imanında, itikadında sabit
durmalı, inanan inanır, inanmayan kendisi bilir demelidir.
Küfrün en şiddetli olduğu, Müslümanların nefes alamaz
hale geldikleri, işkencelerin altında inleyenlerin seslerinin
ayyuka çıktığı Mekke’de inen ayetler ne kadar manidar!
* Ey peygamberi Zişan! De ki: "Ey Kâfirler!" "Ben sizin
kulluk ettiklerinize kulluk etmem." "Siz de benim kulluk
ettiğime kulluk edecek değilsiniz." "Ben sizin kulluk
ettiklerinize kulluk edecek değilim." "Siz de benim

52

kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz." (Kafirun suresi
meali)
*Bakara suresi 120.ayette mealen; Sen dinlerine (onların
batıl inançlarına) uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de
Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın
yolu asıl doğru yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer
onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki,
Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
Buyurulmaktadır.
Kur’an-ı Kerim uyarıyor!
*En’am suresi 15-16.ayetlerde mealen; “Rabbinin
kelimesi (Kur'an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır.
Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur.(değiştirmeye
kalmak kimsenin haddi değildir) O, hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.
Ey peygamberi Zişan! Eğer yeryüzündekilerin çoğuna
uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak
zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.”
Buyurulmaktadır.
*En’am süresi 116. Ayet-i kerimede de mealen;
“Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün
vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir,
uzaklaş. Şayet Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra
(kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma. Buyuruluyor.
* Nisa suresi 140.ayettede mealen; Oysa Allah size
Kitap'ta (Kur'an'da) "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini
ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze
geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz
de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz
Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini Cehennemde
toplayacaktır. Buyuruluyor.
*Müslüman, aklına değil, Kur’ana, bid’ate değil Sünnete,
cahile değil âlime, her âlime değil, Allah Teâlâ’ya bağlı

53

ehlisünnet âlimlere uymalı, Allah Teâlâ’dan başkasına
boyun eğmemelidir!
*Din, hiçbir kimsenin, hiçbir kurumun, hiçbir sistemin
emrine girmez! Müslüman olmak isteyen herkes, dini
celili İslamın emrine girer! Ancak dini celili İslamın
emrine giren Müslüman olur!
AHLAK-ZEMİMELERİN
(18.si)
İnsanlara yaptığı dini ve dünyevi nasihat ve telkinlerinde
samimi olmamaktır ki bu özü sözüne, içi dışına
uymamaktır ki böyle bir durum ihlassızlık ve
samimiyetsizliktir.
Halka munafıkane vaaz-u nasihat ederek, dini ve
mukaddesatı alet edip onları aldatmak, hıyanetlik etmek,
sahtekârlık yapmak, insanları din ve dünya işlerinde
aldatmak, kandırmak sakınılması lazım olan çirkin ve
kötü huylardandır.
*Sahih-i Müslim, Buhari ve Tirmizinin Temimüddari
radıyallahü anhtan rivayet etmiş oldukları hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; Din
nasihat ve samimiyettir. Buyurmuştur. Kim için ya
Resulallah dedi. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem;
Allah’a, Kitabullaha, Resûlullah’a, Müslümanların imam
ve önderlerine ve bütün Müslümanlara nasihat ve
samimiyettir buyurmuştur.
Evet, Mü’min Allah Teâlâ’ya yapmış olduğu
ibadetlerinde ihlaslı ve samimi olmalıdır. Onun emrinden
çıkmamalı, rıza-i İlahiden başka bir şey düşünmemelidir.
Kitabullaha samimi olmalıdır. Onunla amel etmeli, onu
baş tacı, hayat düsturu yapmalıdır. Resulullah sallallahü
aleyhi veselleme samimi olmalı onu her şeyden hatta
canından çok sevmelidir. Onun sünnetiyle amel etmeli,

54

onun ahlakıyla ahlaklanmalıdır. Müslümanların
önderlerine, liderlerine, Âlimlere, idarecilere karşı
samimi olmalıdır. Masiyet olmayan işlerde onlara uymalı
ve itaat etmelidir. Tüm Müslümanlara samimi olmalıdır.
Onlara hakkı ve sabrı tavsiye etmeli, maddi ve manevi
elinden geldiğince onlara yardımcı olmalı, hiçbir hususta
onları aldatmamalıdır.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 31.ayet-i kerimede mealen;
Ayetlerimi az ve değersiz olan bir dünya menfaati
karşılığına değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.
Buyurmaktadır.
Aldatmaya çalışmak münafıkların mizacıdır. Onlar,
kendileri aldanırlar lakin aldandıklarının farkında da
olmazlar. Onların akıbeti çok kötüdür.
*Allah-u Teâlâ onlar hakkında Bakara suresi 9.10.ayet-i
kerimelerde mealen; “Bunlar Allah'ı ve mü'minleri
aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da
farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan
kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların
hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da
onlara elem dolu bir azap vardır.” Buyurulmaktadır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; “Aldatan
bizden değildir.” buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(19.su)
Yalan söylemek, yalan söylemekten sakınmamaktır ki
sakınılması icap eden kötü huylardandır.
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
“Kişinin her duyduğunu anlatması yalan ve günah olarak
ona yeter.” buyurmuştur.

55

*İbni-i Mes’ud radıyallahü anh: “Yalanın şaka ile olanı
da, ciddisi de günahtır.” buyurdu.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; şüphesiz
doğruluk insanı iyiliğe, iyilikte Cennete götürür. Bir
adam doğru sözlü olmaya devam ederse sıddiklerden
olur. Yalan da kesinlikle insanı günaha, günah ise
Cehenneme götürür. Bir adam yalan söylemeye devam
ederse Allah yanında yalancılardan yazılır! Buyurmuştur.
Muttafekun aleyh.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; haklı
olduğu halde münakaşayı terk edene, cennette bir köşk
verileceğine kefil olurum. Şakayla dahi olsa yalan
söylemeyi terk edene Cennetin ortasında bir köşk
verileceğine kefil olurum. Ahlakı güzel olan kimseye de
Cennetin en üstünde köşk verileceğine kefil olurum
buyurmuştur. (Ebu Davut ve Tirmizi)
*Hac suresi 30.ayet-i kerimede; “Artık putlara tapma
pisliğinden kaçının, yalan sözden de kaçının.”
Buyrulmaktadır.
*Çocuğunu sakinleştirmek için ona hurma vereceğine söz
veren bir anneye Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem; “Şayet ona söz verdiğin hurmayı vermezsen
sana günah olarak bir yalan yazılır.” buyurmuştur.
(Ebudavut ve Beyhaki)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(20.si)
Günah işlemekte ısrar etmek, günahları aşikâre işlemek,
günahları Allah-u Teâlâ’dan korkmadan, insanlardan
utanmadan, kimseden çekinmeden işlemektir ki kötü ve
çirkin huylardan olup büyük günahlardandır. Sakınmak
lazımdır.

56

Dini celili İslamda bunun adı fasıklıktır ki Allah
Teâlâ’dan ve onun emirlerinden, Resulullah sallallahü
aleyhi vesellemden ve onun sünnetlerinden hak ve doğru
yoldan çıkmak, İslamdan uzaklaşmak ve ayrılmak
demektir. Allah Teâlâ fasık bir toplumu sevmez! Onları
hidayetine erdirmez!
*Münafikun suresi 6.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen;
“Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.”
Buyuruyor.
*Tövbe süresi 24.ayet-i kerimede de mealen; “Ey
peygamberi Zişan! De ki: eğer, kazandığınız mallar,
kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve
beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, Peygamberinden
ve O'nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah'ın
emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu
doğru yola erdirmez.” Buyurmaktadır.
*Allah Teâlâ Haşr suresi 18.19.ayet-i kerimelerde
mealen; “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten
sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş
olduğuna baksın. Allah'a karşı gelmekten sakının.
Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da kendilerine
kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar
fasık kimselerin ta kendileridir.” Buyurmaktadır.
*Ahmed bin Hanbel’in rivayet etmiş olduğu bir hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
Günahları küçük görmekten sakınınız, zira sizin küçük
gördüğünüz o günahlar toplanınca sizi helak edecek kadar
olur. Buyurmuştur.
Bu sebepten dolayıdır ki: ısrar edildiği, devamlı yapıldığı
takdirde küçük günahlar küçük olarak kalmaz çoğalır

57

büyür. Büyük günahlar da tövbe ve istiğfar neticesinde
büyük olarak kalmaz küçülür, silinir. Buyuruldu.
*Nur suresi 63. Ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ
“Peygamber (sallallahü aleyhi veselleme) muhalefet
edenler, kendilerine dünyada bir fitne, ahirette de elem
verici bir azap isabet etmesinden korksunlar.” Buyuruyor.
Ehl-i sünnet âlimleri Tövbe etmedikleri takdirde
günahlarda ısrar edenlerin akıbetinden korkulur,
günahları ciddiye almamak, önemsememek, sakınmamak
insanı en büyük tehlike olan Cehenneme götürür dediler.
İşlenmiş günahlardan kurtulmanın çaresi bir daha
işlememek üzere nedametle ve gözyaşıyla yalvarıp
yakararak tövbe etmektir.
Günah işlememenin çaresi Allah Teâlâ’dan, onun
azabından ve onu darıltmaktan korkmaktır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(21.si)
Tamahkârlık, aç gözlülüktür. Haram ve haram olma
ihtimali olan, mekruh ve mekruh olma ihtimali olan
şüpheli işleri yapmayı istemek, hırslı olmaktır ki çirkin
huylardan olup sakınılması icap eder.
*Numan bin Beşir radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen; “Haram bellidir helal de bellidir. İkisinin
arasında şüpheli olan şeyler vardır ki insanların birçoğu
bunu bilmezler. Şu halde kim şüpheli işlerden sakınırsa,
dinini ve ırzını korumuş olur. Kim şüpheli işlere bulaşırsa
koyunlarını bir korunun etrafında otlatan bir çobanın,
koyunlarının o koruya girme ihtimali olduğu gibi haramın
içerisine düşer. Dikkat edin iyi bilin ki her melik ve
padişahın bir korusu vardır. Allah’ın korusu da
haramlardır. Yine dikkat edin iyi bilin ki vücudun

58

içerisinde bir et parçası vardır ki o düzelirse vücudun tüm
uzuvları düzelir. O, et parçası bozulursa vücudun tüm
uzuvları bozulur. Dikkat edin iyi bilinki o et parçası
kalptir.” Buyurmuştur. (Kütüb-ü sitte)
*İbni Abbas radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu sahih
bir hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen; “Ey çocuk sana birkaç kelime
öğreteceğim! Allahın emirlerini muhafaza et ki Allah ta
seni korusun. Allah’ın emirlerini muhafaza et ki Allah’ı
her zaman önünde yardımcı bulasın. Bir şey isteyeceğin
vakit Allahtan iste. Yardım isteyeceğin vakit yardımı
Allahtan iste. Zira bütün insanlar sana yardım etmek
isteseler, Allah’ın sana yazdığından başka bir yardımda
bulunamazlar! Bütün insanlar sana zarar vermek isteseler,
Allahın sana yazdığından başka bir zarar veremezler.
Kalem kaldırıldı sahifeler kurudu!” Buyurmuştur.
Hadid suresi 22.23.ayet-i kerimelerde Allah-u Teâlâ
mealen; “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız
hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, o, bir
kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz
bu, Allah'a göre kolaydır.Elinizden çıkana üzülmeyesiniz
ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye
(böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen
hiçbir kimseyi sevmez.” Buyurmaktadır.
Elbette insan esbaba tevessül ederek nasibini aramalıdır.
Ancak, şayet istedikleri olmazsa, nasip değilmiş deyip
sabır etmeli olandan hayır ummalıdır.
*İmam-ı Tirmizi’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: İki aç
kurt bir sürü koyuna saldırsa, açgözlünün vereceği
zarardan daha zararlı olmaz buyurmuştur.
Açgözlü insan hem mala, hem de dinine, şerefine zarar
verir.

59

*Sahih-i Müslim’in Hazreti Ömer radıyallahü anhtan
rivayetinde:
*Hazreti Ömer R.a: Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem
zaman zaman bana bir şeyler veriridi, ben her seferinde
daha muhtaç olanlara ver ya resülellah derdim. Bir
keresinde yine bana ihsanda bulundu, ben de daha muhtaç
olanlara ver ya Resulallah dedim. Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem; Al bunu, sen istemeden sana
verileni al. Ancak verilmeyeni isteme ve istekli olma.”
Buyurdu.
*Tirmizi’nin Übey bin Kâ’b radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: “Şayet âdemoğlu bir vadi dolusu altın
istese oda kendisine verilse ikincisini ister. O da verilse
üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun karnını ancak toprak
doldurur. Allah c.c. tövbe edenin tövbesini de kabul
eder.” buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(22.si)
Yaptığı ibadet ve iyiliklerinden dolayı zem edilmekten,
kötülenmekten korkmaktır ki sakınılması icap eden kötü
huylardandır. Zira Mü’min yalnız Allah Teâlâ’dan
korkmalı sadece onun rızasını düşünmelidir.
*Nitekim Maide süresi 54.ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ
mealen: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden, dinini
yaşamaktan yüz çevirirse, Allah, yakında bir topluluk
vücuda getirir. Allah onları sever, onlar da Allah’ı
severler. Onlar kendi aralarında çok mütevazı, kâfirlere
karşı da çok aziz, izzetli olurlar. Onlar asla levm edenin,
kötüleyenin kötülemesinden korkmazlar. İşte bu vasıflar
Allah’ın bir fazlı ve lütfudur ki Allah dilediklerine verir.

60

Allah’ın rahmeti çok geniştir. Allah herşeyi bilendir.”
buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(23.sü)
İsraftır. İsraf; malını, eşyasını, parasını, hatta vaktini ve
zamanını, ömrünü günah olan işlerde harcamak, helal ve
mubah olan yerlerde dahi savurganlık etmek, lüzumsuz
ve faidesiz yerlere harcamak, sınırı aşmak, çarçur etmek,
har vurup harman savurmak, aşırı gitmektir ki kötü ve
çirkin huylardan olup sakınılması lazımdır.
Zira israf haramdır. Allah Teâlâ israf edenleri sevmez.
Allah Teâlâ haddi aşanları da sevmez!
*Buhari’nin ibni Abbas radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen; “İki nimet vardır ki insanlardan birçoğu
o iki nimet hakkında aldanmışlar, kıymetini
bilememişlerdir. Birisi sağlık ve sıhhat, ikincisi de boş
vakittir!” Buyurmuştur.
Allah Teâlâ kullarının boş, atıl ve tembel olmalarını
istemiyor, her an hayırlı ve güzel bir iş ile meşgul
olmalarını istiyor!
*İnşirah suresi son Ayet-i kerimede mealen; “Hayırlı bir
işi bitirip boşa çıktığın vakit, hemen başka hayırlı bir iş
yapmak üzere hazır ol.” Buyurmaktadır.
Neler yapılabilir?
-İşinden yorgun gelen insan aile efradıyla dini sohbet ve
muhabbet eder ki en hayırlı işlerdendir.
-Akraba ziyareti yapmak sıla-i rahimdir en hayırlı
işlerdendir.
-Hasta ziyaretinde bulunur ki en faziletli işlerdendir.
-Komşu ziyaretinde bulunur ki en sevap işlerdendir.
-Kur’an-ı Kerim okur ki en faziletli bir zikirdir.

61

-İlim meclislerine gidip sohbet dinler ki önemli bir
ibadettir.
-Dostlarını ziyaret eder ki önemi çok büyüktür.
Evet, Müslüman 24 saatini verimli, faideli geçirmelidir.
Aziz ömrünü, kıymetli vakitlerini, parasını asla israf
etmemelidir. Çünkü Allah Teâlâ israf edenleri sevmez!
*Allah Teâlâ buyuruyor! Akrabaya, yoksula ve yolda
kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü
saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise
Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. İsra suresi 26-
27.ayet mealleri
*A’raf suresi 31.ayet-i kerimede Allah celle celalühü
Mealen: “Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz çünkü Allah
israf edenleri sevmez.” buyuruyor.
Müslümanın tüm gayesi kendini Allah-u Teâlâ’ya
sevdirmek olmalıdır.
Allah-u Teâlâ sevdiği kullarını anlatıyor; “Onlar,
harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların
harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.”
Furkan s.67.ayet meali
Allah-u Teâlâ’nım kulunu sevmesi kulunun ahlak-ı
zemimelerden sakınmasına bağlıdır.
Bir insanı Allah-u Teâlâ sevmiyorsa bütün insanlar
sevseler ne yazar?
Bir insanı Allah Teâlâ severse bütün insanlar sevmese ne
yazar? Bir şeyi Allah celle celalühü yasaklamışsa kötü ve
çirkindir. Allah Teâlâ yasakladığı işleri işleyenleri
sevmez! İsrafın her türlüsünden, mal ve zaman israfından
sakınmak lazımdır.
Zaman ve ömür parayla satın alınamayacak, geçti mi bir
daha döndürülemeyecek çok önemli bir nimettir!
Yaşlanan herkes, keşke şimdiki aklım olsaydı
demektedir.

62

Ölen her insan da keşke diyecektir. Şu halde, geçen
mazidir geriye gelmez! Gelecek istikbaldir kimseler
bilmez! An şu andır boş geçerse faidesi olmaz!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(24.sü)
Din ve dünya işlerinde Gayretsizlik ve tembelliktir ki
kötü huylardandır.
*Necm suresi 39.40.ayetlerde Allah-u Teâlâ mealen:
insan için ancak gayretinin ve çalışmasının karşılığı
vardır. Gayret neticesinde Çalışmasının karışığı ileride
kendisine verilecektir buyuruyor.
Din ve dünya hususunda, an itibarıyla yapılması icap
eden işini erteleyen her insan, dünyada da ahirette de
pişman olmaya mahkûmdur. Mazi geçti geriye gelmez!
İstikbal ise meçhul geleceği bilinmez! Anın kıymetini
bilen pişman olmaz!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(25.si)
Günahlarından Tövbe etmeyi ve ibadetleri ertelemektir ki
bu şeytanın vesvesesi olup kötü huylardandır sakınılması
icap eder.
Zira her an ve her halde günahlardan tövbe etmek
farzlardan bir farzdır. Tövbesiz kalmak haramlardan bir
haram olup sonu hüsrandır. Dünyada günahlarına pişman
olup tövbe etmeyen, ahirette çok pişman olacaktır.
Öyle ki; Kur’an’ımız bunu haber vermektedir! O, mahşer
günü, o, hesap günü, o dehşetli gün insan, Keşke ben
toprak olsaydım, keşke ahiret hayatım için birşeyler yapıp
gönderseymişim, keşke bu hesapların yazılı olduğu kitap
bana verilmeyeydi, keşke Peygamberin yolunda
olsaydım, keşke falan adamı dost edinmeyeydim, keşke

63

şu kurtulanlar ile beraber olup ben de bu büyük kuruluşa
ereydim, keşke Allah ve Resulüne itaat edeydim,
diyecektir. Orada keşkeler peş peşe devam edecek, ancak
hiçbir faidesi olmayacaktır.
İşte gün bugündür. An bu andır. İbadet zamanı şimdidir.
Günahlara pişman olup tövbe etme zamanı şimdidir.
*Allah-u Teâlâ Tahrim suresi 8.ayet-i kerimede mealen;
Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tövbe edin. Umulur
ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamberi ve
onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde
Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokar.
Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır,
gider. "Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi
bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter."
derler. Buyurarak tövbe etmemizi emretmektedir.
*Ebu Davut, Nesai, ibni Mace, Tirmizi ve Beyhaki’nin
Hazreti Ebubekir radıyallahü anhtan rivayet etmiş
oldukları sahih bir hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen;
Bir müslüman günah işledikten sonra kalkıp abdest alsa,
sonra iki rekât namaz kılsa, sonra da Allah Teâlâ’dan af
ve mağfiret dilese şüphesiz Allah Teâlâ onu af eder.
Buyurduktan sonra, Nebi aleyhisselam; o, mü’minler,
çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri
zaman Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarının
bağışlanmasını isterler - ki Allah'tan başka günahları kim
bağışlar- ve onlar, bile bile işledikleri (günah) üzerinde
ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı Rab'leri tarafından
bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada
ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı
ne güzeldir! Mealindeki ayet-i kerimeleri okumuştur. (Ali
İmran suresi 135-136)

64

Ölüm ansızın gelecektir gafil olma! Her zaman tövbe
üzere ol pişman olma!
*Sure-i Nuh’un 10 ila 12. Ayetlerinde Allah-u Teâlâ Nuh
aleyhisselamdan hikayeten; “Rabbinizden af ve mağfiret
isteyiniz ki o çok af edicidir. İstiğfara devam ederseniz
Allah üzerinize bolca yağmur yağdırır. Size çok mal ve
evlat ihsan eder. Sizin için bağlar, bahçeler ve nehirler
yaratır.” buyurmaktadır.
*İbn-i Mace nin Abdullah bin Mes’ud radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen: “Günahından tövbe
eden, hiç günahı olmayan kimse gibidir.” (Tövbe
günahları temizler) buyurdu.
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Kalbime
bunalma, sıkıntı ve bulanıklık gelir. Günde yüz kere
Rabbime istiğfarda bulunurum. Siz de istiğfara devam
edin.” Buyurdu.
Gelmiş, geçmiş ve gelecek günahlardan arındırılmış,
ismet sıfatının sahibi, “levlake levlake lema halektul
eflak” sırrına mazhar olmuş, âlemlere rahmet olan
hatemül-enbiya Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi
vesellem, günde yüz kere istiğfar ediyorsa onun günahkâr
ümmeti olan bizler ne yapmalıyız? Biz de her an
dilimizden estağfurullah demeyi düşürmemeliyiz!
Zira estağfurullah demek, hem zikirdir hem tespihtir hem
de af dilemektir ve tövbedir. Kalbe huzur veren bir deva
ve bir ilaçtır.
*İbni Abbas radıyallahü anhın Peygamberimiz sallallahü
aleyi vesellemden rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
‘Yakında tövbe ederim, yakında ibadet ederim, yakında

65

şu işi yaparım deyip yapacağı işleri erteleyenler helak
oldu.’ buyurmuştur. (Tenbihul Gafilin)
Şu kesin olarak bilinmelidir ki gelecek çok yakındır. Er
geç gelecektir. Öyle ise ölüm ve kıyamet er geç
gelecektir. Onlara hazırlanmak gerekecektir. Bu da sahih
iman, salih amel ve nasuh tövbe üzere bulunmakla
mümkün olacaktır. Bilerek bilmeyerek, amden, sehven,
hataen, gizli veya aşikâr, küçük veya büyük, az veya çok
bir günah sadır olduğunda derhal tövbe etmeli, bir daha
işlememeye azm etmelidir. Her ne zaman bir günah sadır
olsa, Allah Teâlâ’nın rahmet ve mağfiretini umarak
tövbeye koşmalı, asla ertelememeli, Allah Teâlâ af etmez
deyip ümitsiz olmamalıdır. Zira ölüm ansızın gelecek,
kıyamet ansızın kopacaktır. Ancak hazırlıklı olanlar
kurtulacaktır.
Şu husus unutulmamalıdır ki istiğfar etmek için bir günah
işlemiş olmakta gerekmez. Zira günahsız olmasına
rağmen, hatemül enbiya Muhammed Mustafa sallallahü
aleyhi vesellem dahi günde yüzlerce kere istiğfar ettiğini
beyanla, biz günahkâr ümmetinin her daim istiğfar
etmesini tavsiye buyurmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(26.sı)
Nasihat kabul etmemek, haksız yere ayaklanmak, isyan
etmek, başkaldırmak, kazan kaldırmak, azmak, hak
yoldan sapmak, Hakka karşı inat etmek, muannit olmak,
yaş, ilim, irfan, makam yönüyle kendinden üstün
olanlara, maruf ve hakka uygun işlerde itaat etmemektir
ki sakınılması icap eden kötü ve çirkin huylardandır.
*Allah-u Teâlâ Hucurat suresi 9.10.ayet-i kerimelerde
mealen; “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle
savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı

66

haddi aşarsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar haddi
aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah'ın emrine) dönerse,
artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli
davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin
arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size
merhamet edilsin.” Buyurulmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(27.si)
Hakkı bildikten ve gördükten sonra inkâr etmek, hakkı
kabul etmemek, red etmek inat etmektir ki sakınılması
lazım gelen kötü ve çirkin huylardandır.
*Selef-i salihin ve Allah dostları; Allahım bize hakkı hak
olarak göster ve ona tabi olmayı nasip et. Batılı da batıl
olarak göster ondan sakınmayı nasip et. Diye dua
etmiştir.
Hakkı görmek kâfi değil, hakka tabi olmak lazımdır.
Batılı görmek kâfi değil, batıldan sakınmak lazımdır.
Hakkı kabul etmemek kibirden ileri gelen çirkin bir
huydur. Şeytani ahlaktır.Şeytan, Âdem aleyhisselamın
üstün olduğunu bildiği halde kendisini üstün görerek
secde etmemiş kâfirlerden olmuştur.
Şeytanın tüm huyları çirkindir. Çirkin huyların tamamı
şeytanidir.
Euzu billahi mineşşetanırracim demek, Şeytandan,
Şeytanın şerrinden, Şeytanın vereceği kötü düşüncelerden
Şeytanın yaptıracağı kötü işlerden ve Şeytanın tüm kötü
huylarına sahip olmaktan sana sığınıyorum Allahım sen
beni koru demektir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(28.si)

67

Dünya malına, makamına, şan ve şöhretine karşı çok
hırslı ve istekli olup ahireti ihmal etmektir ki sakınılması
lazım olan kötü ve çirkin huylardandır.
Zira dünyevileşmek, hep dünyayı düşünmek, âdeta
Dünyaperest olmak, insanı Allah celle celalühü den,
ahirete hazırlanmaktan, ibadetlerden, ahlaktan, edepten
uzaklaştırır.
*Enes bin Malik radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: Dört şey şekavettendir. İnsanı kötülüğe sevk
eden hususlardandır.(bu dört haslet insanı her türlü
kötülüğe, rezalete, mutsuzluğa, haydutluğa, bedbahtlığa,
uğursuzluk ve sıkıntıya sokmaya sebeptir)
1.Gözlerin ağlayamaz olması (haşyetullah,
muhabbetullah sebebiyle gözlerin ağlamaz olması)
2.Kasveti kalb (Kalbin katı ve sert olması, taş yürekli
olmak, merhametsiz, vicdansız olması)
3.Tulu-emel sahibi olmak (açgözlü olmak)
4.Dünyaya çok hırslı ve istekli olmak!
Buyurmuştur.(Bezzaz)
(Haşyetullah, muhabbetullah sebebiyle gözlerden yaş
akmaması, kalplerin kararmasındandır. Kalplerin
kararması, günahların çok olmasındandır. Günahların çok
olması, ölümü unutmaktandır. Ölümü unutmak, tulu-emel
sahibi olmaktandır, tulu-emel, dünyaya aşırı hırslı
olmaktan ileri gelir, dünyaya aşırı hırslı olmak, dünya
sevgisinden ileri gelir. Dünya sevgisi ise bütün hataların
başıdır.)
Dünya malı fanidir. Dünya adeta bir oyun ve eğlence gibi
geçicidir. Baki olan Allah celle celalühü ve Allah celle
celalühü için yapılan ibadetlerdir. Ve ahirettir.
Fani olana bağlanan aldanır. Baki olana bağlanan kazanır.

68

*Tirmizi nin Ebu Hureyre’den rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: Allah’ı zikir ve onunla alakalı olanlar, din ilmi
ve onunla meşgul olan âlimi ve ilim talebesi hariç, Dünya
ve dünyadakiler mezmumdur, insanı (Allah’tan
uzaklaştıran sebeplerdir) buyurmuştur.
*Hadid suresi 20.21.ayet-i kerimelerde Allah-u Teâlâ
mealen; Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir
eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal
ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi
yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki
çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen
onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur.
Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap
ve(ya) Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı,
aldanış metaından başka bir şey değildir. Rabbinizden bir
bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan,
Allah'a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan Cennete
yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu
dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir. Buyurarak
dünyanın fani olduğunu, esas önemli olanın ahiret
olduğunu izah buyurmaktadır.
Ahireti harap edecekse dünyadaki türab neye yarar?
Ahirette zillet’e sebep olacaksa, dünyadaki izzet neye
yarar?Ahireti perişan edecekse, dünyadaki şan neye
yarar?
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(29.)
Şamata etmek, düşman olarak gördüğü, sevmediği
insanların uğradığı bir bela ve musibete, kedere sevinmek
ve gülmektir ki sakınılması lazım olan kötü ve çirkin
huylardandır.

69

*Tirmizi nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: “Sakın
mü’min kardeşinin başına gelen bir beladan dolayı
sevinip şamata yapma! Ola ki Allah celle celalühü ona
rahmet ve afiyet, sana da bela verir.” buyurdu.
*Tirmizi nin Muaz bin Cebel hazretlerinden rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen: “Kim Müslüman kardeşini bir günah ve
ayıp ile ayıplarsa o günahı ve ayıbı işlemeden ölmez.”
buyurmuştur.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadisi-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
“Allahım! her türlü beladan, helak edici her türlü sıkıntı
ve bedbahtlıktan, sui kazadan, her türlü keder ve
üzüntüden ve düşmanları sevindirip şamata ettirecek her
türlü sıkıntıdan sana sığınırım.” buyurmuştur.
Gülme komşuna! Gelir başına! Sözü tecrübeyle
söylenmiş olmalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(30.su)
Bütün işlerinde menfaat ve zararı hesap etmeden, tedbir
almadan aceleyle hareket etmektir ki sakınılması icap
eden kötü huylardandır.
Zira aceleyle hareket, sonu felaket olan şeytani bir
tuzaktır.
Esbaba tevessül ise tevekküle mani değildir.
Tedbir kuldandır. Takdir Allah Teâlâ’dandır. Kul tedbir
alarak kulluk vazifesini yerine getirmelidir.
*Devemi bağlayıp öylemi tevekkül edeyim yoksa
bağlamadan mı tevekkül edeyim diye soran bir sahabiye
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Deveni bağla
öyle tevekkül et.” buyurmuştur.

70
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(31.si)
Allah-u Teâlâ’nın verdiği aklı kullanmamaktır ki
düşüncesiz, zayıf ve hafif meşrep olmak zem edilmiş kötü
ve çirkin bir huydur.
Akıl nimeti insan verilen nimetlerin en başında gelir.
İnsan, hak ile batılı, iyi ile kötüyü, zararlı ile zararsızı,
iman ile küfrü akıl ile fark eder!
İnsan, maddi ve manevi nimetlerin tamamına aklı
sayesinde sahip olur.
İnsanın aklı varsa din ve iman sahibi olur. Dini, imanı
varsa Cennete nail olur.
*Allah –u Teâlâ Kur’an-ı kerimde 13 yerde siz aklınızı
kullanmayacak mısınız? Buyuruyor.18 yerde de
tefekkürden bahs ediyor.
Aklı olmayanın dini, dini olmayanın da tam ve kâmil bir
akl-ı yoktur.
Aklını kullanmayanın edebi de noksan olur. Her şeyin
kemali akıl ile olur.Aklını kullanmamak akılsızlıktır. Aklı
olan, aklını kullanmalıdır.
Akıl nimetini kullanmak, edille-i şeriyyeye uymaktır.
Edille-i şeriyyeye uymamak akılsızlıktır.
Allah-u Teâlâ’nın vermiş olduğu akıl nimetini
kullanmayan, büyük kabul ettiği insanların, edille-i
şeriyyeye uymayan emirlerine uyan insan, dalalete,
hatalara, günahlara, hatta telafisi mümkün olmayan
uhrevi felaketlere düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Bu hakikatleri Allahımız Kur ‘anımızda açık, seçik, ayan
ve beyan şekilde izah buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Furkan suresi 26-30.ayet-i kerimelerde
mealen; “O gün gerçek hükümranlık Rahman olan
Allah’ındır. O gün kâfirlere zorlu bir gün olacaktır. O gün

71

zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle
diyecektir: ‘Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı
yolu tutsaydım! Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost
edinmeseydim!’
‘Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan o
saptırdı. Zaten Şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.’
Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'an'ı terk
edilmiş bir şey hâline getirdi’ diyecektir!”
Buyurmaktadır.
*Ahzab süresi 66-68.ayet-i kerimelerde de mealen; Onlar
Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün,
"Keşke Allah'a ve Resul’e itaat edeydik" diyecekler. Yine
şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve
büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar." "Ey
Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir
lânete uğrat." Diyecekleri beyan buyuruluyor!
İşte bu kötü akıbete düşmemek için akıl nimetini iyi
kullanıp Allah-u Teâlâ’nın, hatemül enbiya Muhammed
Mustafa sallallahü aleyhi vesellemin, dolayısı ile Kur’anı
Kerimin emirlerine sımsıkı yapışmalıdır. Zira şaşmaz
ölçü Kur’an ve sünnettir. Edille-i şer’iyye dir.
Peygamberler hariç bütün İnsanlar hata edebilirler, şaşıra
bilirler, yanılabilirler. Nice evliya, nice âlimler, nice
mütefekkirler, Şeytan ve insan şeytanları tarafından
aldatılmıştır. Yine aldatılabilir! Hak, edille-i şer’iyye ile
bilinir, Hak bilinirse hakka tabi olanlar da bilinir! Bir
insanın hak yolda olduğu kitap ve sünnete, edille-i
şer’iyyeye tabi olmasıyla bilinir.
Allah Teâlâ’nın emirlerine, Peygamber sallallahü aleyhi
vesellemin sünnetlerine uymayan her insan, dalalettedir.
Şer-i şerife uymayan her görüş batıldır.
Sırat-ı müstakim; Ehl-i sünnet vel cemaatin yoludur. Ehl-
i sünnet yolu; peygamberimizin, Ashab-ı kiramın

72

yoludur. Bu yolun haricindeki bütün yollar batıldır.
Yolunu şaşıranlar, ancak Kur’an-ı Kerime, sünnet-i
seniyyeye uymakla tekrar sırat-ı müstakimi bulurlar.
Ümmetin ıslahı, tekrar başa dönmeye bağlıdır.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin ve Ashab-ı
Kiramın inancına ve ahlakına sahip olmaya bağlıdır. Zira
İslamı en güzel yaşayanlar onlardır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(32.si)
Hırslı olmak, başkalarının sahip olduğu dünyevi
nimetlere göz dikmek, onlara sahip olmak için çok istekli
olmak, bir bakıma açgözlü olmak, sahip olamadığı için
kahr olmaktır ki böyle düşünmek sakınılması icap eden
kötü ve çirkin huylardandır.
Çünkü bu dünya imtihan dünyasıdır. Allah-u Teâlâ, kimi
insanları varlıkla, kimilerini de yoklukla, kimilerini
sağlıkla, kimilerini de hastalıkla imtihan eder. İnsan,
sahip olduğu az çok, küçük, büyük nimetlere şükür
ederek, sahip olamadıklarına da sabr ederek sevap
kazanmayı düşünmelidir.
Maksat sevap kazanmaktır. Zira şükür edende sevap
kazanır sabr edende sevap kazanır!
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 155-157.ayet-i kerimelerde
mealen; “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de
mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz.
Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet
gelince, ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve
şüphesiz O'na döneceğiz’ derler. İşte Rableri katından
rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış
olanlar da işte bunlardır. Buyurmaktadır.
Sevap ve mükâfat, rızai ilahi ve cennet, dünyevi hırslar
ile değil, sıkıntılara sabırla, nimetlere şükür ile elde edilir.

73
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(33.sü)
Çok tembel olmak, sefil olmak, bir iş yapmamak, işine,
gücüne, malına, mülküne, metaına, eşyasına sahip
olmamaktır ki sakınılması lazım olan, kötü ve çirkin
kabul edilen huylardandır.
Allah Teâlâ’nın verdiği nimetlerin kıymetini bilmemek,
malına mülküne eşyasına sahip olamamak onların elden
gitmesine sebeptir. Zira şükrü eda edilmeyen nimet
zevale mahkûmdur.
*Hazreti Ömer radıyallahü anh efendimiz, bir duvarın
dibinde işsiz, güçsüz, gayretsiz, miskin vaziyette oturan
insanlara, siz kimsiniz? Dediğinde onlar, biz mütevekkil
insanlarız demişlerdi, Hazreti Ömer radıyallahü anh;
Kahrolasıcalar! Siz mütevekkil değil, müte’ekkilsiniz.
(İnsanların sırtından geçinen, insanlara sıkıntı veren
beleşçilersiniz.) Kalkın, kendinize bir iş bulun, çalışın,
insanlara yük olmayın buyurmuştur.
İyi insan, başkalarından geçinen değil, başkalarını
geçindiren, alan değil, veren, yük olan değil, yük alan
insandır. Zira veren el, alan elden üstündür. İnsanların en
hayırlısı, insanlara en faideli olan insandır. İnsanların
kötüsü de insanlara yük olan insandır. Dini celili İslam,
zillet ve meskenet dini değildir. İzzet, sahavet ve saadet
dinidir.
İslam, zekât ve sadaka vermeyi, infak etmeyi emr
etmekte cömert olmayı medih etmektedir. Veren elin alan
elden üstün olduğunu beyanla vermeyi, verebilmeyi
teşvik etmektedir. Şu bir gerçektir ki verebilmek için
vereceği bir şeylere sahip olmak lazımdır. Onun için de
çalışmak, kazanmak ve sebeplerine yapışmak lazımdır.

74
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(34.sü)
Merhametsiz, katı kalpli olmak, kimseye acımamak,
görgüsüz, nezaketsiz, kaba ve sert mizaçlı, anlayışsız,
kötü yürekli olmaktır ki sakınılması lazım olan kötü
huylardandır.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Rahmet
edenlere Rahman olan Allah merhamet eder. Siz
yerdekilere merhamet ederseniz göktekiler de size
merhamet eder!” Buyurmuştur.
Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz!
*Beyhaki’nin Hazreti Cabir radıyallahü anhtan rivayet
ettiği hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: “Mü’min hem ülfet eder hem de ülfet
olunur.(Nezaketli, uyumlu ve sevecen olur.) Ülfet
etmeyen ve ülfet olunmayan insanda hayır yoktur.”
buyurmuştur.
*Sahih-i Müslim’in Avf bin Malik radıyallahü anhtan
rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: “Sizin imam ve önderlerinizin en
hayırlısı, sizin sevdikleriniz ve sizi sevenler, üzerlerine
rahmet okuduklarınız ve size rahmet okuyanlar ve
merhamet edenlerdir. En şerli ve kötüleri ise sizin buğz
ettikleriniz ve size buğuz edenler, sizin lanetledikleriniz
ve size lanet edenlerdir.” buyurmuştur.
*Hazreti Ömer radıyallahü anh, bir yere vali yapmak
üzere bir adamı yanına çağırmıştı, adam, Hazreti Ömeri
torunlarını kucağına almış, onları şefkat ve merhametle
sevdiğini görünce, ya emirel mü’minin, benim de şu
kadar torunlarım var, lakin onları hiç kucağıma almış
değilim demişti. Bunun üzerine Hazreti Ömer radıyallahü
anh; kendi öz çocuklarına merhameti olmayanın,

75

insanlara da merhameti olamaz deyip onu vali yapmaktan
vaz geçmiştir.
*Abdullah bin Ömer radıyallahü anhtan rivayet edilen bir
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen; “Bir kadın bir kedi sebebiyle azap olundu. Öyle
ki kediyi haps etti, kendisi ona bir şey yedirip içirmedi.
Dışarıya da göndermedi ki haşeratla karnını doyursun,
böylece onun ölümüne sebep olduğu için o kadın
cehennemlik oldu.” buyurmuştur. (Muttafekun aleyhi)
Evet; insan veya hayvan, bir canlıya merhametsizlik
insanı cehennemlik yapar!
Arhamurrahimin olan Allah Teâlâ’ya kul, rahmeten lil
âlemin olan Peygamber sallallahü aleyhi veselleme
ümmet olan hiç kimse merhametsiz olamaz! Merhametsiz
olanlar Allah’a kul, Peygambere ümmet olamaz!
Allah’a kul, peygambere ümmet olamadıktan sonra dünya
senin olsa neye yarar?
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(35.si)
Allah Teâlâ’dan, meleklerden, insanlardan utanmamak,
edepsiz, arsız, yüzsüz utanmaz ve küstah olmaktır ki
sakınılması icap eden çok çirkin huylardandır.
*İbn-i Mace nin Enes bin Malik radıyallahü anhtan
rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: “Her dinin bir ahlakı vardır İslamın
ahlak-ı da hayâ ve utanmaktır.” buyurmuştur.
*İmam-ı Buharinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
“Bütün peygamberlerden bize ulaşan bir söz vardır. Bir
insanda hayâ ve utanma yoksa ne yaparsan yap fayda
etmez.” Buyurmuştur.

76

*Sahih-i Buhari ve sahih-i Müslim-in rivayet ettiğine
göre Peygamber sallallahü aleyhi vesellem utangaç
olduğu için kardeşini azarlayan bir adamı görünce; “Onu
öyle bırak, zira hayâ ve utanmak imandandır.”
buyurmuştur.
*Sahih-i Buhari’de rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifte
de “Hayâ ve utanmak ancak hayra vesile olur.”
buyurmuştur.
*Tirmizi nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de;
“Utanmak imandandır. İman ise cennettedir. Hayâsızlık
kabalık, zulümdür. Kabalık ve zulüm ise
Cehennemdedir.” buyurulmuştur.
*Hazreti Ömer radıyallahü anh; “Hayâ ve utanması az
olanın, vera’ ve takvası yani; günahlardan, çirkin söz ve
işlerden sakınması az olur. Vera’ ve takvası az olanın
kalbi manen ölür.” buyurmuştur.
*Hazreti Huzeyfe radıyallahü anh; “İnsanlardan
utanmayan insanda hayır yoktur.” buyurmuştur.
*Hayâ elbisesini giyenin ayıp ve kusurları görünmez!
(Asmai)
*Kanaat, emanetin, emanet şükrün, şükür nimetin
artmasının, ziyadelik nimetin beka ve devamının, hayâ ise
bütün hayırların sebebidir. Demişlerdir. (Hükema)
*-İnsanın irşad eden dini,
-güzel konuşturan aklı,
-kötülüklerden alıkoyan şerefi,
-kendisini iyiye sevk eden hayâsı varsa kâmil bir insandır.
Hasan-ı Basri r.a.
*Aleni olarak yapamadıklarını, gizlice yapan insanın
kendisine saygısı yoktur!
Hayâ sıyrılmış inmiş ne yüzsüzlük ki her yerde
Meğer ne çirkin yüzler örtermiş o incecik perde! M. Akif

77

Zamanımızda insanları rahatsız ve huzursuz eden her
türlü kötülük ve çirkinlikler hayâsızlıktan, hayâsızlık ise
iman zayıflığındandır. Zira hayâ imanın tezahürüdür.
Hayâsızlık ise iman zayıflığının yansımasıdır.

AHLAK-I ZEMİMELERİN
(36.sı)
Hastalıklarına, musibetlere, meşakkatlere, zorluklara
sabırsız ve tahammülsüz olmak, halinden insanlara
şikâyette bulunmak, yakınmak, sızlanmaktır ki uygun
olmayan hallerdendir. Zira Hayır-şer, hastalık-sağlık,
zenginlik-fakirlik, bela-musibet hepsi Allah Teâlâ’dandır.
Mü’minin imtihanda olmadığı bir anı yoktur.
Hayrın ve şerrin Allah Teâlâ’dan olduğuna inanmak
imanın şartıdır.
Nimete şükür, belaya sabır ayniyle ibadettir. Allah
Teâlâ’dan geleni insanlara şikâyet etmek nankörlük ve
şekavettir.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Uzun bir
zaman diş ağrısı çeken Hazreti Ebubekir radıyallahü
anhüye neden söylemedin dediğinde Hazreti Ebubekir
r.a.; “Bir dostumdan geleni, başka bir dostuma nasıl
şikâyet edeyim.” demiştir.
Elbette hasta olan tedavi yolunu aramalıdır. Zira
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem; “Allah Teâlâ bir
hastalık verdiyse mutlaka onun devasını da yaratmıştır.
Tedavi olunuz.” buyurmuştur. Ancak hastalığını
doktorlara anlatmalı, Allahu Teâlâ’ya yalvarıp yakarmalı,
şifayı Allah Teâlâ’dan beklemelidir. Her önüne gelene
dert yanmamalıdır.
Zira bütün dertlerin devası, hastalıkların şifası, bela ve
musibetlerin çaresi Allahu zül celal vel kemal ve

78

takaddes hazretleridir. Ondan izinsiz yaprak dahi
kımıldamaz, hiç kimse nefes dahi alamaz. Varlık
âleminde her türlü yetki, salahiyet güç ve kuvvet sadece
Allah Teâlâ’da dır. O imkân ve fırsat verdiği nispette
insanlar yetki ve imkân sahibi olurlar! Ancak Allah
Teâlâ’nın gücünden ve yardımından istifade edebilmek
için vesile ve sebeplere yapışmak şarttır.
*Allah-u Teâlâ İsra suresi 67. ayet-i kerimede mealen:
“Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün
taptıklarınız(sizi yüz üstü bırakıp)kaybolur, yalnız Allah
kalır. Fakat Allah sizi kurtarıp karaya çıkarınca Allahtan
yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür!” Buyuruyor.
*Allah celle celalühü Sebe’suresi 15 ila 17.ayetlerde
nankörlük yapanların akıbetini anlatıyor: “And olsun ki
sebe’kavmi için oturdukları(yaşadıkları) yerde bir ibret
vardı:
Sağ ve soldan iki bahçe! (verdik) Onlara Rabbinizin
verdiği rızıktan yiyin de ona şükür edin. (Onlara)Ne güzel
bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rab! Denildi. Fakat onlar
şükür etmekten yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim
selini salıverdik. Ve o güzelim iki bahçelerini buruk
yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da Sidir ağacı bulunan iki
harap bahçeye çevirdik. Bunu onlara nankörlüklerinin
cezası yaptık. Ve biz böyle çok nankör olanları
cezalandırırız!” Buyuruyor.
Şükür nimetleri arttırır! Nankörlük nimetten mahrum
bırakır!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(37.)
Allah Teâlâ’nın nimetlerine karşı şükürüz olmak, nankör
olmak, kulluk görevlerini yerine getirmemektir ki
nankörlük çirkin huylardandır.

79
Allah Teâlâ uyarıyor!
* Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: "Andolsun, eğer
şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer
nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok
şiddetlidir." İbrahim s.7.ayet meali
*Bakara suresi 243.ayette mealen; “Allah celle celalühü
mealen: Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram
sahibidir. Ama insanların birçoğu şükretmezler!”
Buyuruyor.
*A’raf suresi 10.ayette de: “And olsun ki biz (azimüşşan)
size yeryüzünde imkân ve iktidar verdik. Sizin için orada
birçok geçim imkânları da yarattık. Âma siz ne kadar az
şükrediyorsunuz!” Buyuruyor.
*Nisa suresi 147.ayet-i kerimede de: “Siz iman edip
şükrederseniz Allah size ne diye azap etsin!” Buyuruyor.
*Mülk suresinde de mealen; De ki: "O, sizi yaratan ve
size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az
şükrediyorsunuz!" buyurulmaktadır.
*Allah Teâlâ Bakara suresi 152.ayet-i kerimede mealen;
yalnız beni zikr edin, beni anın ki ben de sizi anayım.
Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin. Buyurmaktadır.
*Allah Teâlâ Nisa suresi 147.ayet-i kerimede mealen;
“Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab
etsin ki? Allah, şükrün karşılığını çokça, ziyadesiyle
verendir, hakkıyla bilendir.” Buyurmakta, hem şükür
etmeye teşvik etmekte, Hem de şükür eden kullarına azab
etmeyeceğini müjdelemektedir. Aynı zamanda da şükür
etmeyenlerin azaba duçar olacaklarını haber vermektedir.
*İbni-ebiddünyanın rivayet ettiği hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
Allah bir kuluna şükretmeyi nasip ederse onu
nimetlerinden mahrum etmez. Çünkü Allah c.c., İbrahim

80

suresi 7.ayetinde; yemin olsun ki siz şükrederseniz size
verdiğim nimetleri arttırırım! Buyurdu.
*Yine başka bir hadis-i şerifinde de; Sen dua etmeye
devam et. Zira duanın ne zaman kabul olunacağını
bilemezsin. Şükretmeye de devam et. Zira şükür nimetin
artmasına sebeptir buyurdu.( İbni-ebiddünya)
*Şükredene Allah Teâlâ zenginlik verir.
*Enes bin Malik r.a. rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Allah c.c.nün
nimet verdiği bir kulu, Elhamdü lillah derse, Allah c.c.
ondan daha hayırlı bir nimet daha verir.” buyurdu.
*Ayakları şişinceye kadar geceleri teheccüd namazı kılan
Peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme, niye bu kadar
ibadet ediyorsun? Oysa Allah c.c. senin gelmiş, geçmiş
bütün günahlarını af etti dediklerinde; Ben Allah-u
Teâlâ’ya şükreden bir kul olmayayım mı? Buyurmuştur.
*Elbani’nin Numan bin Beşir radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte de Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: “Bir insanın Allah c.c.nün verdiği
nimetlerden bahs etmesi şükürdür. Bunu terk etmesi
nankörlüktür. Aza şükretmeyen çoğuna da şükretmez.
İnsanlara teşekkür etmeyen Allah-u Teâlâ’ya da teşekkür
etmez. Cemaat berekettir. Ayrılık ise azaptır.” buyurdu.
*İmam-ı Suyuti’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Allahu Teâlâ
sana bir mal verirse üzerinde görünsün. Çünkü Allahu
Teâlâ verdiği nimetini kulunun üzerinde görmeyi sever.
Allah-u Teâlâ nimet ve imkân verdiği kullarının sefil ve
miskin görünmesini sevmez. Buyurdu.
Allah Teâlâ’nın verdiği maddi ve manevi nimetleri, emr
ettiği istikamette kullanmak fiili şükürdür. Haram kıldığı
yerlerde kullanmak ise nankörlüktür. Şükür etmenin

81

mükâfatı büyük olduğu gibi, nankörlüğün cezası ve azabı
da çok şiddetlidir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(38.si)
Ahireti tamamen ihmal edip dünya için, dünya malına
sahip olamadığı için üzülmektir ki zem edilmiş Kötü
huylardandır. Zira Mü’min yarın ölecekmiş gibi ahirete
hazırlanmalıdır. Elbette dünyasını da ihmal etmemelidir.
Dünyada sahip olduğu her şeyi dahi ahireti kazanmak için
kullanmalıdır.
*Allah Teâlâ A’la suresi 16.17.ayetlerde mealen: Fakat
sizler dünya hayatını ahiret hayatına tercih ediyorsunuz.
Oysa ahiret hayatı dünya hayatıyla kıyaslanamaz. Zira
ahiret hayatı süreklidir ve dünya hayatından çok daha
hayırlıdır! Buyuruyor.
*Tirmizi’nin Enes bin Malik hazretlerinden rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: “Kimin derdi, hedefi ahiret olursa Allah c.c.
onu tokgözlü yapar. Onun kalbine zenginlik koyar. Sahip
olduğu şeylere kanaat ederek kendisini zengin görür.
İşlerini ve kalbini ve aklını derli toplu kılar. Buna rağmen
dünyadaki nasibi kendisine verilir. Kimin derdi ve
düşüncesi hep dünya olup ahiretini ihmal ederse, Allah
c.c. onun fakirliğini gözünün önünde kılar kendisini hep
fakir görür. Kalbi ve işleri dağınık olur. Dünya malından
da kendisine takdir edilenden ve nasibinde olandan
başkası ona verilmez!” Buyurdu.
Dünya gaye değil, esas gaye olan Cenneti ve rıza-i İlahiyi
kazanmak için bir vasıta ve çaredir. Vasıtayı gaye
edinenler, asla menzili maksuda ulaşamazlar.
Dünya ahireti kazanmak için, ekilip biçilen bir tarladır.
Dünya tarlasına ne ekersen, ahirette onu biçersin!

82
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(39.su)
Dünyevi bir sıkıntıya düşerim parasız pulsuz kalırım
endişesi içinde olmak, Allah Teâlâ’ya tevekkül
etmemektir ki sebeplere tevessül ettikten sonra Allah-u
Teâlâ ya tevekkül etmemek, sakınılması lazım olan kötü
huylardandır. Zira Allah-u Teâlâ mü’minlerin kendisine
tevekkül etmelerini emr ediyor!
*Ali-İmran suresi 159.ayet-i kerimede mealen: “Karar
verip azm ettin mi, artık Allah’a tevekkül et.(Allaha
güven ve dayan)Şüphesiz ki Allah, kedisine tevekkül
edenleri, güvenip dayananları sever!” Buyuruyor.
*Tövbe suresi 51.ayet-i kerimede de mealen; “Ey
peygamberi Zişan! De ki: "Bizim başımıza ancak,
Allah'ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim
yardımcımızdır. Öyleyse mü'minler, yalnız Allah'a
güvensinler.” Buyurulmaktadır.
*Erzurumlu İbrahim hakkı hazretleri de bu mealde;
Açılır bahtımız bir gün hemen battıkça batmaz ya
Sebepler halk eder Halik kerem babını kapatmaz ya
Benim hakka münacatım değildir rızık için haşa
Hüda rezzaku âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya!
Demiştir. Ancak, sebeplere yapışmak tevekküle mani
değildir. Bilakis tevekkülün icabındandır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(40.sı)
Hevai olmak, nefsin ve Şeytanın istek ve arzuları peşinde
koşmak, nefsani ve şeytani işlerle meşgul olmaktır ki
Allah Teâlâ’nın razı olmadığı hallerdendir.
Nefs dâhili, Şeytan harici, nefs gizli şeytan aşikâr, ikisi de
uyumayan düşmandır. Allah dostları, nefsin yetmiş iki

83

Şeytan kuvvetinde büyük bir düşman olduğunu
anlatmışlardır!
Hevai olmak, Nefs-i emmarenin istek ve arzularına
uymak insanı hakkı görmez ve işitmez yapar. Nefsin ve
Şeytanın tuzaklarından kurtulmadan ahlak-ı
zemimelerden kurtulmak mümkün olmaz!
*Ebu Davut ve Nesainin EbuBekre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Üzüntüden kurtulmak
için, Allahım senin geniş rahmetini umuyorum. Beni göz
açıp yumuncaya kadar dahi nefsime bırakma! İşlerimin
tamamını ıslah et. Zira senden başka ilah ve mabud
yoktur. Diye dua etmeyi tavsiye buyurmuştur.
Çünkü göz açıp yumuncaya kadar bile nefse teslim
olmak, tehlikelerin en büyüğüdür. O kadar kısa bir
sürede, nefs-i emmare, insanı çileden çıkarabilir. Küfre,
riya ve şirke, nifak ve şakavete, hayâsızlık ve ahlaksızlığa
sürükleyebilir. Zira nefs, o güç ve kabiliyettedir. Onun
içindir ki ancak nefsinin kötülüğünü bilen, onun
zararlarından korunabilir denilmiştir.
Şeytan, insanın dışında olan açık bir düşmandır. Nefs ise
insanın içinde olup Şeytanla işbirliği yapan gizli bir
düşmandır. Nefs-i kirleten, onu besleyen nefsin istek ve
arzularını yerine getirmektir yani ahlak-ı zemimeleri
işlemektir. Nefs-i terbiye eden yegâne husus Şeriatı
harfiyyen yaşamaktır.
Düşmanlarını tanımayan insan, onların yaldızlı,
kandırmaca sözlerine, hilelerine, tuzaklarına,
vesveselerine kapılır, ebedi hayatı hüsran olur.
*Bu durumu Allah –u Teâlâ Taha suresinde anlatıyor
mealen şöyle buyuruyor; Andolsun, bundan önce biz
Âdem'e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye)
emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık

84

bulmadık. Hani meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin"
demiştik de, İblis'ten başka melekler hemen saygı ile
eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. Biz de şöyle dedik:
"Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir
düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz
olursun." "Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak
kalmak yoktur." "Orada ne susuzluk çekersin, ne de
güneş altında kalırsın." Nihayet Şeytan ona vesvese verip
şöyle dedi: "Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok
olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" Bunun üzerine
onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler.
Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve Cennet
yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem,
Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu
seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.
Allah, şöyle dedi: "Birbirinize düşman olarak hepiniz
oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap)
gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne
(dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker." "Her kim
de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, mutlaka
ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör
olarak haşrederiz." O da şöyle der: "Rabbim! Dünyada
gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak
haşrettin?" Allah; -Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de
sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen
unutuluyorsun" der. Haddi aşan ve Rabbi'nin âyetlerine
inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret
azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır. (Taha suresi 115-
127.ayet mealleri.)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(41.si)

85

Bilinmesi mümkün olmayan, mügayyebat ve esrarengiz
şeylerin peşinde koşmak, hilekârlık ve kurnazlık
öğrenmeye çalışmaktır ki sakınılması icap eden kötü
huylardandır. Dini ve dünyevi yönden faidesiz işlerle
uğraşmak, vakit israfıdır, vakit israfı ise günahlardan bir
günahtır. Mü’min başta kendisine, sonra ailesine sonra
insanlara faideli olacak işlerle meşgul olmalıdır.
İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faidesi olan
insandır.
AHLAKI ZEMİMELERİN
(42.si)
Olur, olmaz, lüzumsuz ve gereksiz sorular sormak, hafif
meşrep olmaktır ki sahibini küçük düşüren, uygun
görülmeyen, sakınılması icap eden hususlardandır.
Sahih-i Buhari’nin Muğire bin Şu’be radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen: Allah c.c. Sizin için şu
üç şeyin yapılmasını kerih ve çirkin kıldı.
1.Dedikodu yapmayı
2.Malı zayi ve israf etmeyi
3.Faydasız çok soru sormayı çirkin kıldı. Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(43.sü)
Ahmak, akılsız, idraksiz ve anlayışsız ve cahil olmak ve
kalmaktır ki aklı kullanmamak, idraksiz ve anlayışsız
olmak kötü hususlardan olup ilim tahsili ve ihlaslı
ibadetler ile bunlardan sakınmak ve kurtulmak lazımdır.
Çünkü ilim ve ibadet insanın kalbini, gönlünü, önünü
aydınlatan bir nurdur.
Ahmaklığın üç alameti vardır.
1.Malayani sözler konuşmak, gevezelik etmek

86
2.Sormadan cevap vermek
3.Herşeye atılmak.
Ahmak insan, fayda vereceğim derken zarar verir. Kaş,
yapıyorum derken göz çıkarır. Ev yapıyorum derken,
kocaman bir şehri yıkar.
Ahmaklık hariç her hastalığın tedavisi vardır.
En büyük ahmak, kendisini en akıllı ve en üstün gören
insandır.Aynı delikten ikinci kere ısırılan insan ahmaktır.
En büyük cehalet, Allah ve resulüllahı ve onlara karşı
vazifelerini bilmemektir.
Ebu cehil demek, okuma yazma bilmeyen demek
değildir. Ebucehil, Allah ve resulullahı tanımayan
demektir. Ebucehil, küfrün babası, başı demektir.
En büyük üniversitelerin hepsini okumuş olsa dahi,
Marifetullah sırrına ermeyen herkes, bila istisna cahil ve
gafildir. Bu anlamda diplomalı birçok cahil vardır.
Akıl sahibi olan bir insanın, Allah Teâlâ’yı bilmemesi
mazeret olamaz! (Emali)
Cehalet, gözün beyazının siyahına yakın olduğu kadar
küfre yakındır diye rivayet edilmiştir. Cehaletten
kurtulmanın ilk çaresi, Allah Teâlâ’nın verdiği aklı
kullanmak, kâinat kitabını okumaktır. Akıl tek başına
kendisini yaratan Allah Teâlâ’yı bilmeye yeterlidir.
Kendisine hiçbir tebliğ ulaşmamış, dağ başlarında
yaşayan bir insan, dinin ahkâmıyla mükellef olmaz, lakin
Allah Teâlâ’ya inanmakla mükellef olur. (Mektubat)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(44.)
Başkalarına ait eşyalara, el uzatmak, din-i celili İslamın
haram kıldığı yiyecek ve içecekleri yiyip içmek,
haramlara karşı açgözlü, haris ve tamahkâr olmaktır ki

87

din-i celili İislamın kötü ve çirkin gördüğü sakınılması
lazım olan hususlardır.
Allah celle celalühü uyarıyor!
*Allah-u Teâlâ Maide süresi 3.ayette: Ölü eti, kan, domuz
eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş,
yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan
tarafından yenmiş, (henüz canlıyken yetişip kestikleriniz
hariç) ve dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve
fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar
fısktır (günahla yoldan sapmadır.)buyuruyor.
*A’raf suresi 153.ayettede mealen: “Allahın Resulü size
temiz ve güzel olan şeyleri helal, kötü ve pis olan şeyleri
haram kılar.” buyurulmaktadır. Allah ve Resulullahın
helal kıldığı her şey güzel, haram kılınan her şey kötüdür.
Kötü olduğu için de haram kılınmıştır.
*Bakara süresi 188.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen;
“Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin.
İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha
girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak)
vermeyin.” Buyurmaktadır.
* Ali İmran suresi 161.ayet-i kerimede mealen; “Hiçbir
Peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim
hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte
gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese
kazandığının karşılığı tastamam ödenir.”
buyurulmaktadır.
*Nisa süresi 2.ayettede mealen; “Yetimlere mallarını
verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin.
Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü
bu, büyük bir günahtır.” buyuruluyor.
*Yine Nisa suresi 29-30.ayet-i kerimelerde mealen; “Ey
iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin.
Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka.

88

Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok
merhametlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu
yaparsa, onu Cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah'a pek
kolaydır.” buyuruluyor.
*Sahih-i Müslim’in Hazreti Ebuhüreyre radıyallahü
anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Ey insanlar!
Allah güzeldir ancak güzel olan şeyleri kabul eder. Allah
Teâlâ Mü’minlere de peygamberlerine emr ettiği şeyleri
emr etti. Allah-u Teâlâ Mü’minun suresi 51. Ayeti
kerimede mealen: “Ey peygamberler, Allah’ın size helal
kıldığı temiz ve güzel yiyeceklerden yiyiniz ve salih
ameller yapınız. Zira ben sizin ne yaptıklarınızı bilirim.”
mealindeki ayetini ve Bakara suresinin 172.; Ey iman
edenler bizim size verdiğimiz helal ve temiz rızıklardan
yiyiniz. Mealindeki ayet-i kerimeyi okuduktan sora bir
adam ki uzun bir yolculuğa çıkarak (hacca)gidiyor, saçı
sakalı karışmış, toz toprak içerisinde kalmış bir vaziyette
ellerini semaya kaldırıp dua ediyor, duasının kabul
olmasını istiyor. Halbuki yediği haram, içtiği haram,
giydiği haram, haram ile beslenmiş, duası nasıl kabul
olunsun? Buyurmuştur.
*Sahih-i Buhari’ni rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte de
Peygamberimiz sallallahü aleyi vesellem: Yedi büyük
günahtan sakının buyurdu. Ashab-ı kiramın onlar nedir ya
Resulallah diye sormaları üzerine, peygamber sallallahü
aleyhi vesellem;
-Allah’a şirk koşmak,
-Sihir ve büyü yapmak ve yaptırmak,
-Haksız yere adam öldürmek,
-Faiz yemek,
-Yetim malı yemek,
-Harpten kaçmak,

89

-Namuslu ve iffetli insanlara iftira etmek buyurdu.
*Vehb bin Münebbih rahmetullahi aleyh: Duasının kabul
olmasını isteyen, helal lokma yesin buyurmuştur.
Allah Teâlâ’nın haram kıldığı yiyecek ve içecekler, helal
yiyecek ve içeceklerin yanında çok azdır. Bu kadar helal
yiyecek ve içecekleri bırakıp haramlara dalmak, haddi
aşmak ve insanlıktan çıkmaktır.
Ağza alınan her haram lokma, bir lokma ateştir. Ateşten
kaçar gibi haramlardan sakınmak lazımdır.
Unutulmamalıdır ki kazançlarımızda da helalin hesabı,
haramın azabı vardır.
Haram, helal ver Allahım, garip kulun yer Allahım
zihniyeti İslami değil, inkarîdir.
Haram, helal, hak, hukuk, adalet, insaf, vicdan,
merhamet, namus, iffet, hayâ, edep, ayıp, günah gibi
unutulmaya yüz tutmuş İslami hasletler, ailede
öğretilmesi icap eden önemli hususlardır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(45.si)
Bir Müslümana sövmek, herhangi bir şekilde hakaret
etmek, kalbini kırmak gönlünü yıkmak, ey zani, ey kâfir,
ey fasık, ey hırsız, ey utanmaz, ey şerefsiz gibi açık veya
imalı kırıcı sözler söylemektir ki kötü ve çirkin huylardan
olup sakınılması lazımdır.
*Hucurat suresi 11.12.ayet-i kerimelerde mealen; “Ey
iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın.
Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da
diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden
daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü)
lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir
namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta
kendileridir. Ey iman edenler! Zannın birçoğundan

90

sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin
kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin
gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini
yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a
karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok
kabul edendir, çok merhamet edendir.”
*Sahih-i Buhari ve sahih-i Müslim’de ibn-i Mes’ud
radıyallahü anhtan rivayet edilen hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Müslümana
sövmek (yüzüne karşı onu ayıplamak, ırzına, namusuna,
iffetine dil uzatmak) fasıklıktır, Müslümanı öldürmek,
onu öldürmeyi helal saymak ise küfürdür buyurmuştur.
Kalp nazargahi ilahidir. muhabbetullah ve marifetullahın
mahallidir. Onu kırmak insanı öldürmek kadar
tehlikelidir. Müslüman, söz ve hareketlerine dikkat etmeli
kalp kırmamak için kılı kırk yararcasına dikkatli
olmalıdır. Zira kırılan bardak su, kırılan kalp muhabbet
tutmaz!
“Bak şu çeşme ne güzel su içecek tası yok!
Kırma insan kalbini yapacak ustası yok! Demişler!
Hazreti Ali r.a.
“Şu geniş feza düşmanlarla dar olur! İğne deliği ise
dostlarla bol olur!
Mızrak yaraları kapanır lakin Dil yarası kapanmaz!
Demiştir.
*Bakara suresinin 263.ayet-i kerimesi de buna işaret
etmektedir; “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül
kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her
bakımdan sınırsız zengindir, halimdir.”
Ahzab suresi 70.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen; “Ey
iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve batıl
olmayan, hak, doğru, ıslah olan güzel söz söyleyin ki,
Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.

91

Kim Allah'a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük
bir başarıya ulaşmıştır.” Buyurmaktadır.
*Sahih-i Buhari ve Müslimin rivayet etmiş oldukları
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen; “Mü’min sözleriyle ve hareketleriyle kalp
kırmaz. Kimseyi ayıplamaz. Kimseye lanet etmez. Çirkin
sözler sarf etmez. Çirkin ve kaba hareketlerde bulunmaz.”
Buyurmuştur.
*Buhari’nin Hazreti Aişe radıyallahü anhadan rivayetinde
Yahudiler Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin
huzuruna gelip selam yerine üzerine ölüm olsun, ölesice
manasına kullandıkları “essamu aleyküm” demişlerdi.
Nebi aleyhisselam ve aleyküm diye mukabelede
bulunmuştu Aişe validemiz ise ölüm size olsun, lanet
üzerinize olsun. Allahın gadabı üzerinize olsun demişti.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; ya Aişe dur,
öyle deme, buyurunca; ya Resulallah dediklerini
duymadın mı? Dedi. Nebi aleyhisselam duydum ben de
dediğiniz sizin üzerinize olsun manasına ve aleyküm
dedim. Buyurmuştur. Anlaşılan şudur ki Mü’min, her
halükarda çirkin ve yakışıksız kelimeler ve sözler
söyleyerek dilini kirletmemelidir. Dilini kötü sözlere
alıştırmamalıdır. Peygamberimiz sallallahü aleyhi
veselleme hakaret ve beddua edildiği halde Nebi
aleyhisselam Aişe validemize yumuşak olmayı emr etmiş,
kalp kırıcı sözlerden nehy etmiştir.
*Tirmizi’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; ölmüş
insanlara söverek onların eş, dost ve akrabalarından
hayatta olanlara eziyet etmeyin buyurmuştur.
Evet din güzel ahlaktır. Güzel ahlak peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellemin ahlakıdır. Peygamberimizin
ahlakı Kur’an ahlakıdır.

92

*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem muhtelif
hadis-i şeriflerinde mealen: rüzgâra sövmeyin. Horoza
sövmeyin. Velhasıl hiçbir şeye sövmeyin buyurmuştur.
*Sahih-i Buhari’nin Abdullah bin Ömer radıyallahü
anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
Müslüman, eliyle ve diliyle Müslümanlara eziyet
etmeyen, elinden ve dilinden Müslümanların selamette
olduğu insandır buyurmuştur.Bu hususta birçok hadis-i
şerifler vardır ki Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen şöyle buyurmuştur; “Müslümana
sövmek fasıklık, onu öldürmek ise küfürdür.” (Buhari)
Müslümana lanet etmek, onu öldürmek gibidir. (Buhari)
Komşusu kendisinden(elinden, dilinden vs.) emin
olmayan kimse Cennete giremez. Buyurmuştur. (Buhari)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(46.sı)
Yemin ederken hanımım boş olsun ki, evladımın ölüsünü
öpeyim, kâfir olayım, dinsiz olayım gibi Allahu Teâlâ’nın
ismi şerifinin gayriyle yemin etmektir ki kötü ve çirkin
huylardan ve alışkanlıklardan olup sakınılması lazımdır
*Sahih-i Buhari’nin ibni Ömer radıyallahü anhümadan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen: Agâh olun. Yemin
eden Allah’ın ismiyle yemin etsin. Babalarınızın ismiyle
yemin etmeyin buyurdu.
Sahih-i Müslim’in rivayetinde de; “Yemin eden Allah’ın
ismiyle yemin etsin veya sussun.” buyurmuştur.
Üç çeşit yemin vardır. Bunlar; yemîn-i lağv, yemîn-i
ğamûs ve yemîn-i mün’akidedir:
1. Yemîn-i lağv; bir şeyin doğru olduğu zannedilerek
veya ağız alışkanlığıyla yapılan yemindir. Kişinin birini

93

görmediği hâlde gördüğünü zannederek “Vallahi
gördüm.” veya yemin kastı olmaksızın yemin sözlerini
söylemesi, yemîn-i lağv olarak kabul edilmiştir. Bu
şekilde yapılan yeminden dolayı keffâret gerekmez.
Kur’an-ı Kerim’de, kasıtsız olarak ağızdan çıkıveren
yeminlerden dolayı kişinin sorumlu tutulmayacağı
bildirilmiştir (Bakara, 2/225; Mâide, 5/89). Bununla
birlikte, ağız alışkanlığıyla konuşurken sıkça yemin
edenlerin, bu alışkanlıklarından vazgeçmek için
çalışmaları gerekir.
2. Yemîn-i ğamûs; yalan yere edilen yemindir. Bir
kimsenin olmamış bir şey için bilerek olmuş diye veya
olmuş bir şey için bilerek olmadı diye yemin etmesidir.
Bu en büyük günahlardan biridir (Buhârî, Eymân, 16;
Müslim, İman, 220). Böyle bir yemin Hanefîlere göre
keffâretle telafi edilemez. Bu şekilde yemin eden kişinin,
bilerek ve Allah’ın adını anarak yalan yere yemin ettiği
için, pişman olarak, bir daha böyle bir hataya düşmemek
üzere Allah’tan af dilemesi gerekir. Yalan yere yaptığı
yemin sebebiyle başkasının hakkının zayi olmasına sebep
olan kimse, bu zararı tazmin edip zarar verdiği
kimselerden helallik istemelidir.
3. Yemîn-i mün’akide; mümkün olan ve geleceğe ait bir
şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan yemindir. Bir
kimsenin şu işi yapacağım veya yapmayacağım diye
yemin etmesi böyledir. Bu yeminin Allah’ın isimlerinden
biriyle veya O’nun sıfatlarıyla ya da örfte yemin
anlamına gelen sözlerle yapılmış olması gerekir.(İbn
Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, V, 478, 481-486). Bu yemini
eden kişinin, dinin yasakladığı bir şeyi yapmaya veya
emrettiği bir şeyi terk etmeye yönelik olmadıkça ettiği
yeminin gereğini yapması gerekir. Yeminini bozarsa
keffâret öder (Merğînânî, el-Hidâye, IV, 13).

94

Her ne şekilde olursa olsun mün’akide olan yemini bozan
kimselerin yemin keffâreti ödemeleri gerekir. Yemin
keffâreti sırasıyla; on fakire birer fitre (fıtır sadakası)
miktarı veya bir fakire on ayrı günde her gün birer fitre
miktarı para vermek veya on yoksulu sabah akşam
doyurmak ya da giydirmektir. Buna gücü yetmeyenlerin
ise, ara vermeden üç gün oruç tutmaları gerekir.
Bu keffâret ve sıralama Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir.
Mâide suresi 89.ayet-i kerimede mealen; “Allah, boş
bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama
bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu
durumda yeminin keffâreti, ailenize yedirdiğinizin orta
hâllisinden on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek
ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkânı) bulamazsa,
onun keffareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz
vakit yeminlerinizin keffareti budur. Yeminlerinizi tutun.
Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz.”
Buyurmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(47.si)
Müslümana beddua etmek, lanet etmek veya bir
Müslümanın kâfir olarak, imansız olarak ölmesini
istemektir ki din-i celili İslamın kötü ve çirkin gördüğü
hususlardan olup sakınılması lazımdır. Müslüman,
Müslümana beddua değil, dua etmelidir. Dalaletini değil,
hidayetini istemelidir. Kötülüğünü değil, iyiliğini
istemelidir.
Ancak din-i celili İslama düşmanlık eden kâfirlere beddua
etmekte bir mahzur yoktur.
*EbuDavudun Ebudderda radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen; Bir insan bir şeye lanet ettiği

95

zaman yapılan lanet semaya çıkar, ona semanın kapıları
kapanır yere döner, yerinde kapıları ona kapanır, sonra o
lanet, sağa, sola gider, varacak yer bulamaz lanet okunan
kimseye döner. Şayet lanet okunan kimse lanete
müstahak değilse lanet eden kimseye döner!
Buyurmuştur.
*Buhari’nin Ebu Zer radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen; “Bir kimse bir kimseye fasık veya kâfir
demesin. Şayet dediği kimse kâfir ve fasık değilse söz
sahibine döner.” buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(48.si)
Bilerek yalan söylemek, bir insana iftira etmek, hadiseyi
görmediği halde gördüm deyip yalan yere şahitlik
yapmaktır ki din-i celili İslamın kötü ve çirkin gördüğü
hususlardan olup sakınılması lazımdır.
*Allah c.c. Hac suresi 30.ayette mealen: Putlara tapma
çirkinliğinden ve yalan söz söylemekten sakının!
buyuruyor.
*Allah c.c. Furkan suresi 72.ayette: “O mü’minler yalana
şahitlik etmezler, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları
zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip giderler!” Buyuruyor.
Bir Müslümanın malını haksız olarak elinden almak için
bilerek yalan yere yapılan yemin, yemin-i ğamusdur ki;
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Kim haksız
yere bir Müslümanın malını elinden almak için yemin
ederse, Allah c.c. ona Cehennemi vacip kılar, Cenneti ona
haram kılar.” buyurdu.
*Sahih bir hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: üç kere; “Size en büyük günahları haber
vereyim mi? Buyurdu. Ashab-ı kiram hazretlerinin haber

96

ver ya Resulallah demeleri üzerine: Allah’a ortak koşmak
ve ana-babaya eziyet etmektir.” buyurdu.
Sonra bir yere dayanarak oturdu. Dikkat edin ki yalan
söylemek ve yalan yere şahitlik yapmak ta en büyük
günahlardandır. Demeye devam etti. Bu sözleri o kadar
tekrar etti ki Ashab-ı kiram hazretleri, Resulullah
sallallahü aleyhi vesellemin çok üzüldüğünü görüp keşke
susuverseydi demişlerdir.
*Allah Teâlâ Ahzab suresi 58.ayet-i kerimede mealen;
Mü'min erkekleri ve Mü’min kadınları işlemedikleri
şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah
yüklenmişlerdir. Buyurmaktadır
Bir Müslümanın diğer Müslümanın malına, canına, ırz ve
namusuna söz vs. bir şekilde saldırması, zarar vermesi
haramdır.
Allah Teâlâ Kaf süresi 16-18.ayet-i kerimlerde mealen;
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği
vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından
daha yakınız. Üstelik biri insanın sağ tarafında, biri sol
tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını)
alıp kaydetmektedir. İnsan hiçbir söz söylemez ki onun
yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir
melek bulunmasın.” Buyurmaktadır.
İnsan başıboş yaratılmış değildir. Her sözü, her bakışı,
her işi, her niyeti kayıt altına alınmaktadır. Allah
Teâlâ’nın ayetlerine inanan ve sakınan insan ahlaklı olur.
Ahlaklı insanlardan teşekkül eden toplum da huzurlu
olur. İnsanları girdaba sokan, dünyayı yaşanmaz hale
getiren, inkâr ve küfürdür.
Küfür zulmettir, bunalımdır, darlıktır, huzursuzluktur,
iğneli yatakta yatmaktır, hayatı zindan etmektir. Çaresi
Allah ve Resulullaha, Kitabullaha imandır, dolayısı ile
ahlak-ı zemimelerden kurtulmaktır, dolayısı ile ahlak-ı

97

hamidelere sahip olmaktır. Başka türlü ferdi, ailevi,
içtimai ve milli huzur mümkün olamaz!

AHLAK-I ZEMİMELERİN
(49.su)
Gıybet etmektir ki gıybet; bir Müslümanın dini veya
dünyası ile alakalı bir hususta gıyabında, o yok iken
ismiyle, onu kötülemek, onun ayıp ve kusurunu, eksik ve
noksanını, duyduğunda üzüleceği birtakım şeyleri
anlatmaktır. Veya yazarak veya el, kol, göz işaretleriyle
kötülemektir ki, Din-i celili İslamın kötü ve çirkin
gördüğü, terk edilmesi icap eden büyük günahlardandır.
*Allah celle celalühü Hucurat suresi 12.ayet-i kerimede:
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü
zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve
mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini de
yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı
gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul
eden ve çok af edendir.” Buyuruyor.
*Allah Teâlâ Humeze suresinde de mealen; “Mal
toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan
çekiştiren, kaş göz işaretiyle insanlarla alay eden her
kişinin vay hâline! O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini
sanır. Hayır! Andolsun ki o, Hutâme'ye atılacaktır.
Hutame'nin ne olduğunu sen ne bileceksin? O, Allah'ın,
yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir. Şüphesiz
uzatılmış direkler arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş
onların üzerine kapatılacaktır.” Buyurmaktadır.
*Sahih-i Müslim’in Ebu Hüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Gıybet nedir

98

biliyormusunuz? Buyurdu. Ashab-ı kiram Allah ve
Resulü daha iyi bilir dediler. Peygamber aleyhisselam;
Mü’min kardeşinin hoşuna gitmeyen şekilde onu anman
ve anlatmandır buyurdu. Söylediklerimiz onda mevcut ise
dediler. Nebi aleyhisselam onda mevcut olan, hoşuna
gitmeyecek bir şey söylemiş isen gıybet etmiş olursun.
Şayet anlattığın şey onda yoksa ona iftira etmiş olursun
buyurmuştur.
*Ebu Davut ve Tirmizinin Hazreti Aişe radıyallahü
anhadan rivayetle; Hazreti Safiyyeden bahs ederken onun
boyunun kısalığından kinayeli sözler etmiştim. Nebi
aleyhisselam bana; Öyle bir söz söyledin ki denize
karıştırsaydın, denizi kirletirdi. Buyurmuştur.

AHLAK-I ZEMİMELERİN
(50.si)
Nemmamlık etmek, insanların arasını açmak, bozmak,
fitne-fesat çıkarmak için laf taşımak, gammazlık yapmak,
bunun için yazılar yazmaktır ki dinimizin kötü ve çirkin
gördüğü ve yasakladığı, sakınılması icap eden ahlak-ı
zemimelerdendir.
*Sahih-i Müslim’in Huzeyfe radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: İnsanların arasını bozmak için laf taşıyan
kimse cennete giremez buyurmuştur.
*İbni Abbas hazretlerinin rivayet etmiş olduğu bir hadisi-
i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; iki
kabrin yanından geçerken, bu ikisi de azap görüyorlar.
Ancak ikisi de büyük saymadıkları ancak cezası ağır olan
iki günahtan dolayı azap görüyorlar, birisi insanlar
arasında laf taşıyordu. Diğeri de idrardan sakınmıyordu
buyurdu. (Sahih-i Buhari)

99
*Kabir azabının üçte biri gıybettendir.
Üçte biri laf taşımaktandır.
Üçte biri de idrardan sakınmamaktandır. (İbni Hacer r.a.)
*Dar-ı Kutninin Ebu Hüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: İdrardan sakınınız, zira kabir azabının
ekserisi idrar sıçrantılarından sakınmamaktandır!
Buyurdu.
*İmam-ı Ahmedin Müsned’inde rivayet edilen bir hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Allah’ın kulları içerisinde en hayırlı olan insanlar,
görüldüklerinde (söz ve hareketleriyle, davranışlarıyla,
simalarıyla Allah c.c.yü hatırlatanlardır.
Allah’ın kulları içerisinde en şerli ve en kötü olanlar ise
insanların arasını açmak için laf taşıyanlar, dostların
arasını açanlar ve insanlar için zorluk, meşakkat ve
kötülük düşünenlerdir. Buyurdu.
*Sahih-i Buhari’nin ibn-i Abbas radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallallahü aleyhi vesellem bir kabristandan geçerken iki
kabrin yanında durdu, bunlar azap olunuyorlar, ancak çok
büyük görmedikleri iki hatalarından azap ediliyorlar;
birisi idrardan sakınmıyordu. Diğeri de insanlar arasında
laf taşıyordu buyurdu. Sonra bir hurma ağacından yaş bir
dal koparılıp getirilmesini istedi, onu ikiye ayırıp her iki
kabrin üzerine bıraktı. Ashab-ı kiramın bunu niye yaptın
ya Resulallah demeleri üzerine bunlar kurumadıkları
müddetçe onların azaplarının hafiflemesi umulur
buyurdu.
Sahih-i Buhari ve Müslim’in Huzeyfe radıyallahü anhtan
rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte de Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: nemmam(insanların arasını
açmak için laf taşıyan) Cennete giremez buyurdu.

100

Nemmamlık fitne ateşini tutuşturan insanları birbirlerine
düşman eden çok tehlikeli, çok çirkin bir harekettir.
İnsanlığı ateşe vermektir. Şeytanlaşmış insanların işidir.
*Allah-u Teâlâ, Bakara suresi 191.ayeti kerimede
mealen; “Fitne çıkarmak insan öldürmekten daha
şiddetidir.” buyurmaktadır.
Çünkü çıkarılan fitne neticesinde bir insan değil, birçok
insan ölür. Bir kere değil birçok kere ölür. Zira fitne ateşi
tutuştu mu sönmek bilmez!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(51.si)
Maskaralık etmek, küçük düşürmek için söz, yazı veya
taklidi hareketler yaparak, insanlar ile istihza etmektir ki
dinimizin kötü ve çirkin gördüğü, sakınılması icap eden
hususlardandır.
*Allah celle celalühü Hucurat suresi 11.ayet-i kerimede
mealen: “Ey iman şerefiyle müşerref olan Ehl-i iman!
Sakın bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar
kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları
alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.
Birbirinizi karlamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla
çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır!
Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta
kendileridir.” Buyuruyor.
Bir insanı alaya almak, kendini beğenmek ve insanı
küçümsemek demektir ki kibirli olmak, Şeytanın Allah
c.c.nün rahmetinden mahrum kalmasına sebep olan çok
çirkin huylardandır.
*Allah-u Teâlâ, Humeze suresinde bu kötü huya sahip
olan insanların akıbetini haber veriyor; “Mal toplayan ve
onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş
göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! O,

101

malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır. Hayır! An
dolsun ki o, Hutâme'ye atılacaktır. Hutame'nin ne
olduğunu sen ne bileceksin? O, Allah'ın, yüreklere
işleyen tutuşturulmuş ateşidir. Şüphesiz uzatılmış direkler
arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş onların üzerine
kapatılacaktır.” (Humeze s 1 ila 9.ayetlerin meali)
İnsanlarla istihza, kendini beğenip onları küçük
görmekten, meydana gelen bir çeşit kibirdir. Kalbin
manevi hastalıklarındandır ki Şeytanın rahmeti ilahiden
ebediyyen mahrum olmasının başlıca sebebidir.
*Sahih-i Müslim’de rivayet edilen hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Kalbinde
zerre kadar kibir bulunan cennete giremez buyurmuştu.
*Bir adam ya Resulallah, bir adam elbisesinin ve
ayakkabısının güzel olmasını ister bu da kibirden midir?
Dedi. Peygamber s.a.v. Allah c.c. güzeldir, güzellikleri
sever. Ancak kibir hakkı kabul etmemek, insanları hor ve
hakir görmek ve onlarla istihza etmektir buyurdu.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(52.si)
Meyyitin-ölünün bazı huylarını anarak yüksek sesle
ağlamak, feryat ve figan etmek ve ölen kimse için,
sünnette olmadığı halde sonradan ihdas edilmiş olan,
3.7.40.günleri yemek ziyafeti vermektir ki din-i celili
İslamın uygun görmediği sakınılması icap eden, bid’at
sayılan hususlardandır.
Cenaze sahibinin acı ve üzüntü içerisinde olduğu bir
halde, yemek yedirmesi mekruh sayılmış ve bid’at olarak
kabul edilmiştir. Bid’atlardan sakınılmalıdır.
*Zira Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: her
bid’at dalalettir buyurmuştur.

102

Uygun olan cenaze sahibinin komşu ve akrabalarının
cenaze sahibine yemek ikram etmeleridir. Sünnet olan
budur. Sünnete uygun olmayan hiçbir şeyde hayır ve
sevap yoktur.
*Tirmizi ve Ebu Davud’un rivayetlerinde peygamberimiz
sallallahü aleyhi veselleme Hazreti Cafer r.a. şehadet
haberi ulaşınca, Cafer’in ailesine yemek hazırlayın
onların başına yemekle meşgul olamayacakları iş geldi
buyurmuştur.
*Sahih-i Buhari ve sahih-i Müslim’de rivayet edilen bir
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Ben ölüm veya başka bir musibet anında, sesini
yükselterek ağlayandan, saçını başını yolandan ve üstünü
başını yırtandan beriyim buyurmuştur.
Teneşir tahtasına uzanıncaya kadar insanın başına gelen
iyi veya kötü her şey imtihandır. İnsan, başına gelen
hadiseler karşısından sabırlı ve tahammüllü olmalıdır.
Günaha sokacak söz ve hareketlerden sakınmalıdır. Sabr
ederek sevap kazanmak varken isyan ederek günah
kazanmak akılkârı değildir.
*Nitekim Bakara suresi 155.156.ayet-i kerimelerde Allah
Teâlâ: “And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de
mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek sizi imtihan eder
deneriz. Ey peygamber-i Zişan sen sabr edenleri müjdele.
Onların başına bir musibet gelince, biz şüphesiz her
şeyimizle Allah’a aidiz ve şüphesiz ona döneceğiz
derler!” Buyuruyor.
*Allah Teâlâ, Mülk suresi 1. 2. ayetlerde de mealen:
“Hükümranlık, mülk, yetki, güç ve kudret elinde olan
Allah, yücedir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Allah, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak
için ölümü ve hayatı yaratandır. Allah, mutlak güç
sahibidir, çok bağışlayandır!” Buyuruyor.

103

Sabr edene mükâfat, isyan edene ceza, iman edip güzel
amel edene cennet, küfr edip isyan edene cehennem,
İslamı yaşayana huzur, İslamdan uzaklaşana huzursuzluk
vardır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(53.sü)
Muhatabını küçük düşürmek için onun sözlerindeki hata
ve kusurları söyleyerek onunla tartışmaktır ki
yapılmaması lazım gelen kötü huylardandır.
*Ebu Davudun Ümametül Bahili radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: Haklı dahi olsa münakaşa
etmeyi ve tartışmayı terk eden kimseye Cennet
köşklerinden bir köşk verileceğine kefil olurum. Mizah
ile olsa dahi yalan söylemeyi terk eden kimseye Cennetin
ortasında bir köşk verileceğine kefil olurum. Ahlakı güzel
olana Cennetin en a’la ve yüksek yerinde bir köşk
verileceğine kefil olurum. Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(54.sü)
Hakkı olmayan bir mala, bir menfaate nail olmak için inat
edip husumet etmek, düşmanca davacı olmaktır ki çirkin
bir davranış olup sakınılması lazımdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(55.si)
Kur’anı-ı Kerim okurken teganni etmek, nağme yapmak,
sesini titretmek, alet olmasa dahi musiki kaidelerine göre
okumak, okurken sesini, sedasını güzelleştirmek için bir
harf eklemek yahut bir harf eksiltmek veya izhar, ihfa,

104

idgam maalğunne gibi riayet edilmesi lazım olan tecvit
kaidelerine riayet etmemektir ki zem edilmiştir.
Güzel Kur ’anımızı güzel okumalıyız.
*Tabaraninin İbn-i Abbas radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Kur’anı en güzel okuyan, okuduğu
zaman duygulandırandır! Buyurmuştur.
*Diğer bir hadis-i şerifte de; Kur’anı hüzün ile okuyunuz
zira o hüzün ile indi buyuruldu.
*Camiussahihin Avf bin Malik radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem:
Altı şeyin başınıza gelmesinden korkarım;
1.Sefih, nefsine düşkün idareciler,
2.kan akıtılması,
3.hükümlerin ve hâkimlerin satılması,
4.akraba ziyaretlerinin kesilmesi,
5.Kur’an-ı Kerimin musiki gibi neşe ve keyif için
okunması. (Kur’an-ı Kerim huşu ve hüzün için kalpleri
yumuşatmak için okunmalıdır.)
6.zabıta ve emniyet güçlerinin çoğalması! Buyurmuştur.
Bir rivayette nice Kur’an okuyanlar vardır ki usulüne
riayet etmeden okudukları, gösteriş yaptıkları, ibadet için
değil de dünyevi bir menfaat için okuduklarından dolayı
okudukları Kur’an onlara lanet eder! Denilmiştir.
*Sahih-i Buharinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Kur’anı-
Kerimi maharetle, usulünce güzel okuyan, yazıcı, sadık
ve şerefli meleklerle beraberdir. Kur’an-ı Kerimi, tecvit
kaidelerine riayet ederek, seslerinizi güzelleştiriniz.
Buyurmuştur.
Kur’an-ı kerim, zaten ve bizatihi güzeldir.Güzel olan
Kur‘anımızı güzel okuyarak seslerimizi

105

güzelleştirmeliyiz.Kur’anı ses değil,Kur’an sesi
güzelleştirir.
Güzel Kur ‘anımızı güzel okumak, tecvid kaidelerine
riayet ederek okumaktır.
Ezcümle Kur’an-ı Kerim okumanın edepleri
1.Kur’an-ı Kerime hürmet etmek ve okumayı terk
etmemek, ayda veya iki ayda bir hatim etmek
2.Kur’an-ı Kerim okunacağı mekânın ve bedenin temiz
olmasına dikkat etmek, abdetsli olmak ve güzel koku
sürünmek
3.Misvak vs. ağzı temizlemek
4.Güzel ve temiz elbiseler giyinmek
5.Zaruret olmaksızın kıraati kesmemek
6.Kıraat esnasında ciddi, mütevazı ve vakur olmak
7.Kıraat esnasında laubali olmamak
8.Edep, sekinet ve vakar ile kıbleye dönük oturmak
9.Euzu besmele ile başlamak
10.Kıraat esnasında tecvit kaidelerine riayet etmek
11.Tertil ve hürmetle çok hızlı ve acele etmeden
okumaktır ki Kur’an’ı her harf, kelime, tertip ve
manasının hakkını vererek, eda ve seda ile tecvit
kurallarına uyarak, güzel, düzgün ve kusursuz bir şekilde
ağır ağır ve tane tane okumaktır.
12.Azap ayetlerinde Allah Teâlâ’ya sığınmak
13.Huşu’ ile ve ağlayarak okumak, ağlayamıyor ise
ağlayamadığına ağlayarak okumak
14.Manasını düşünerek okumak
15.Allah Teâlâ yi görür gibi Allah Teâlâ ile konuşuyor
gibi onun huzurunda olduğunun farkında olarak okumak,
zira Kur’an-ı Kerim Allah Teâlâ’nın kelamıdır.
Mamafih yolda giderken, bir yere yaslanmış otururken,
sandalyede, koltukta ve yatarken dua niyetiyle okumakta
da bir mahzur olmadığı gibi sevap ve mükâfatı da vardır

106

ve çoktur. Lakin yukarıda sayılan hususlara riayet etmek
kadar yoktur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem Kur’ân’ı tertil
ile okumanın önemini şöyle ifade buyurmuştur;
“(Kıyamet günü) Kur’ân okuyan kimseye şöyle denir:
Oku, yüksel ve dünyada Kur’an’ı tertil ile okuduğun gibi
(şimdi de) tertil ile oku. Senin cennetteki derecen,
mevkiin okuduğun ayetlerin sonuncusuna göredir.” (Ebu
Davud)
Bu hadis-i şerif, hem Kur’an’ı tertil ile okumanın
gerekliliğini hem de çok Kur’ân okumanın önemini ifade
etmektedir.
Diğer bir hadis-i şerifte de; “Kur’ân’ı güzel ve kolay bir
şekilde okuyan kimse şerefli ve sadık yazıcı meleklerle
beraberdir.” Buyurulmuştur. Buhârî
Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
Kur’anı güzel ve kolay okuyan kimse sadık melekler ile
beraberdir. Zorlanarak okuyan kimse için ise iki ecir
vardır buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(56.sı)
Bir insanın duyulmasını istemediği sırrını ifşa etmek,
başkalarına söz veya yazı ile duyurmak ta İslami ve
insani bir hareket olmayıp sakınmak lazımdır.
*Albaninin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Bir mecliste
konuşulanlar emanettir buyurdu.
*İbni Mace nin ibni Abbas radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: “Kim, bir Müslüman kardeşinin ayıp ve

107

kusurunu örterse, kıyamet gününde Allah-u Teâlâ onun
ayıp ve kusurunu örter.
Kim, bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurunu ifşa
ederse, Allah-u Teâlâ da onun ayıp ve kusurunu ifşa eder,
onu evinin içinde dahi rezil ve rüsvay eder!”
Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(57.si)
Günah ve çirkin sözler söylemek ve yazmak, içki, zina,
kumar meclislerini özendirmek için anlatmak, yazmak,
yaymak TV’lerde göstermek ve seyr etmektir ki din-i
celili İslamın kötü ve çirkin gördüğü işlerden olup
sakınılması lazımdır.
Hayâsızlığı ve ahlaksızlığı yaymak isteyenlere Allah
Teâlâ azap edeceğini haber veriyor!
*Nur suresi 19.ayeti kerimede Allah Teâlâ mealen:
“İnanalar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden
kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir
azap vardır. Allah bilir siz bilemezsiniz.” buyuruyor
*Nisa suresi 27.ayeti kerimede de Allah celle celalühü:
Allah sizi af etmeyi murad ediyor. Şehvetlerine uyanlar
ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.
Buyurmakta; kötü niyetli insanlardan ve kötü
faaliyetlerden sakınmamızı istemektedir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(58.si)
Zaruri bir ihtiyaç yok iken kendi şahsı için başkalarından
mal, para vs. istemek, azıcık bir hediye verip karşılığında
çok şeyler ummaktır ki çirkin huylardandır.
*Sahih-i Müslim’de Avf bin Malik radıyallahü anhtan
yapılan rivayette Avf bin Malik hazretleri şöyle

108

anlatmıştır. Biz sekiz dokuz kişi kadar idik
Peygamberimizin yanına vardığımızda bizden biat
istemişti. Biz ne üzerine biat edelim ya Resulallah dedik,
Peygamberimiz Sallallahü aleyi vesellem; Allah’a ibadet
etmek, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit
namazı kılmak, itaat etmek ve insanlardan bir şey
istememek üzerine. Buyurdu.
Onun içindir ki onlardan birinin kamçısı düşse
insanlardan istemezler bineklerinden inip alırlardı.
Buyurdu.
*Ebu Davud’un Sevban radıyallahü anhtan yaptığı
rivayette Sevban radıyallahü anh şöyle anlatmıştır.
Bürgün Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem bana
bir hususta kim söz verirse onun cennete gideceğine kefil
olurum buyurmuştu. Ben ya Resulallah ben söz
veriyorum dedim. Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: insanlardan hiçbir şey isteme buyurdu. Bundan
sonra Hazreti Sevban r.a. insanlardan hiçbir şey
istemezdi. Hatta bineğinin üzerindeyken kamçısı düşse
kimseden istemez inip kendisi alırdı.
*Sahih-i Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Kim malını
çoğaltmak için az veya çok insanlardan bir mal isterse
eline bir ateş parçası almış olur. Buyurdu.
*Sahih-i Buhari’nin Zübeyir bin Avam radıyallahü
anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Sizden
birinizin bir ip alıp sırtında taşıdığı bir yük odunu
satması, ihtiyacını onunla karşılaması verselerde
vermeseler de insanlardan bir şey istemesinden çok daha
hayırlıdır.” buyurdu.
*Sahih-ı Buhari ve Müslim’de rivayet edilen bir hadis-ı
şerifte: Dilenmeye davam eden adam kıyamet gününde

109

yüzündeki etler pamuk gibi didilmiş olarak gelir
buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(59.su)
İnsanları utandırmak, mahcup etmek ve hataya düşürmek
için zor ve müşkil sorular sormaktır ki böyle bir davranış
insani ve İslami değildir.
*İbni Macenin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; her
kim ki âlimlere karşı övünmek, sefih kimseler ile
tartışmak ve insanların yanında değer ve hürmet
kazanmak için ilim öğrenirse, Allah onu Cehennemine
koyar buyurmuştur.
İlim, rızai ilahi için, amel etmek için, insanlara faideli
olmak için, irşad olmak ve irşad etmek için
öğrenilmelidir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(60.sı)
Nifak ve münafıklıktır. Özü sözüne, içi dışına uymamak,
sözleriyle sevgi ve muhabbet izhar ederken sözleri
kalbine muhalif olmak, ikiyüzlü olmaktır ki din-i celili
İslamın çok kötü ve çirkin gördüğü sakınılması icap eden
çok önemli bir husustur.
*Allah-u Teâlâ Tövbe suresi 67.ayet-i kerimede mealen:
Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine
benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve
Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Onlar
Allah'ı unuttular da, Allah da onları (cehennemde)
bıraktı. Gerçekten de münafıklar hep fasık kimselerdir.
Buyurmaktadır.

110

*Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerimin ikinci suresi olan Bakara
suresinde, mü’minleri beş ayetle, kâfirleri iki ayetle
anlattıktan sonra, münafıkları on iki ayetle tanıtıyor!
Şöyle buyuruyor; İnsanlardan, inanmadıkları hâlde,
"Allah'a ve ahiret gününe inandık" diyenler de vardır.
Bunlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa
sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık
vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır.
Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap
vardır. Bunlara, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın"
denildiğinde, "Biz ancak ıslah edicileriz!" derler. İyi bilin
ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında
değillerdir. Onlara, "İnsanların inandıkları gibi siz de
inanın" denildiğinde ise, "Biz de akılsızlar gibi iman mı
edelim?" derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir,
fakat bilmezler. İman edenlerle karşılaştıkları zaman,
"İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık
dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, "Şüphesiz, biz
sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz" derler.
Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı
onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp
dururlarken onlara mühlet verir. İşte onlar, hidayete
karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden
alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru
yolu bulamamışlardır. Onların durumu, (geceleyin) ateş
yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini
aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları
göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. Onlar,
sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka)
dönmezler. Yahut onların durumu, gökten yoğun
karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak
hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu

111

gibidir. Ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden
parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri
çepeçevre kuşatmıştır. Şimşek neredeyse gözlerini
alıverecek. Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler.
Karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, elbette
onların işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz
Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. (Bakara s. 8-
20.ayet mealleri
*Allah Teâlâ Nisa suresi 136-146.ayet-i kerimelerde
mealen; Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine,
Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği
kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,
peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir
sapıklığa düşmüş olur. İman edip sonra inkâr eden, sonra
inanıp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri
gidenler var ya; Allah, onları bağışlayacak da değildir,
doğru yola iletecek de değildir.
Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu
müjdele. Onlar, mü'minleri bırakıp kâfirleri dost edinen
kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar?
Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir. Oysa Allah
size Kitap'ta (Kur'an'da) "Allah'ın âyetlerinin inkâr
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman,
başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın,
aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz." diye hüküm
indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin
hepsini Cehennemde toplayacaktır. Onlar sizi gözetleyip
duran kimselerdir. Eğer Allah tarafından size bir fetih
(zafer) nasip olursa, "Biz sizinle beraber değil miydik?"
derler. Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa, "Size
üstünlük sağlayıp sizi Mü’minlerden korumadık mı?"
derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir.
Allah, mü'minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol

112

vermeyecektir. Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar.
Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar,
namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar,
insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar.
Onlar küfür ile iman arasında bocalayıp dururlar. Ne
bunlara (mü'minlere) ne de şunlara (kâfirlere) bağlanırlar.
Allah, kimi saptırırsa ona asla bir çıkar yol bulamazsın.
Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost
edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah'a apaçık bir delil mi
vermek istiyorsunuz? Şüphesiz ki münafıklar, Cehennem
ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir
yardımcı da bulamazsın. Ancak tövbe edenler,
durumlarını düzeltenler, Allah'ın kitabına sarılanlar ve
dinlerini Allah'a has kılanlar müstesnadır. Bunlar
mü'minlerle beraberdirler. Allah, mü'minlere büyük bir
mükâfat verecektir. Buyurmaktadır.
*Buhari’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: İnsanların en şerlisi ve kötüsü insanların bir
kısmına başka diğer bir kısmına başka görünen ikiyüzlü
insanlardır! Buyurmuştur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
“Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan
söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez, ona emânet
edildiği zaman hıyanet eder.” buyurmaktadır. (Buhari,
Müslim, Tirmizi, Nesai)
* Bir başka Hadis-i Şerif’te Peygamber Efendimiz
sallallahü aleyhi vesellem: “Kendisinde şu dört özellik
bulunan kimse namaz kılsa da oruç tutsa da, katışıksız
halis münafıktır; (Bu dört huydan birisi kimde bulunursa
onu terk edinceye kadar münafık alametlerinden birisi
kendisine bulaşmış demektir.)
–Konuştuğu zaman yalan söyler.

113

-Söz verdiği zaman sözünde durmayıp anlaşmasını bozar.
-Emanete hıyanet eder.
- Bir kimseyle çekiştiği (davalaştığı) zaman günaha girer,
söver-sayar aşırı gider.” buyurmaktadır. (Buhari,
Müslim, Tirmizi)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(61.si)
İki hasım arasında ara buluculuk yaparken her ikisine de
ben seninleyim gibi laflar edip birisinin lafını diğerine
taşımak, ıslah edeceği yerde ifsad etmektir ki sakınılması
lazım gelen çirkin huylardandır. Bir çeşit münafıklıktır.
Müslüman, insanların arasını bozmak için değil,
düzeltmek için çalışır! Münafık ise insanların arasını
bozmak için çalışır!
*Allah Teâlâ Hucurat suresi 9.10.ayetlerde mealen; Eğer
inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını
düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah'ın
buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı
savaşın. Eğer (Allah'ın emrine) dönerse, artık aralarını
adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü
Allah, adaletli davrananları sever. Mü’minler ancak
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.
Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
Buyurmaktadır. Şu halde insanların arasını açmak,
açmaya uğraşmak çirkin hususlardır.
AHLAK-ZEMİMELERİN
(62.si)
Meşru ve doğru olmayan veya hakkı olmayan bir vazife
için aracı olmak, layık olan var iken layık olmayana,
memurluk, imamlık, müezzinlik vs. görevleri vermek,
verilmesi için tavassut etmek, aracı olmak, şefaatçi

114

olmaktır ki işleri ehline vermemek, din-i celili İslamın
çirkin gördüğü hususlardandır.
*Tirmizi’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
“Açıktan ve aleni olarak fuhuş ve ahlaksızlık
yapılmadıkça, akraba ile irtibatsızlık, komşular ile
geçimsizlik ortaya çıkmadıkça, hain emin, eminde hain
olarak görülmedikçe kıyamet kopmaz.” buyurulmuştur.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
“Emanet zayi edildiğinde kıyameti bekle.” buyurdu.
Emanet nasıl zayi edilir denildi. Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem; “İşler ehil olmayan kimselere
verildiği zaman kıyameti bekle.” buyurmuştur.
*Nisa suresi 58.ayet-i kerimede Allah c.c. Şüphesiz ki
Allah, emanetleri ehline vermenizi emr ediyor buyuruyor.
*Ahmed bin Hanbeli’in rivayeti etmiş olduğu Hadis-i
şerifte mealen: Emanete riayet etmeyenin imanı, sözünde
durmayanın da dini olmaz; buyurulmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(63.sü)
Din-i celili İslamın, akl-ı selimin ve tab’ı müstakimin
çirkin gördüğü şeylerin yapılmasını emr etmek, ruhsat
vermek, meşru ve güzel olan şeyleri yasaklamak ve
bunları yapanlara destek olmaktır ki böyle bir durum, tam
manasıyla zulüm demektir. Zulüm kötü ve çirkindir.
Zulmü yapan zalime destek olmakta çirkindir.
Sakınılması icap eden hususların başında gelir. Zira
zalime kavli, kalbi ve fiili destek, zulmün payidar
olmasını istemektir. Zulme razı olmak ve destek olmaktır.
Mazlumu ezmektir. Mazlumun bedduası ise red olunmaz!
“Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste!”

115

“Zalimin rişte-i ikbalini bir ah keser. Rızka mani olanın
rızkını Allah keser!”
Allah Teâlâ zalimleri sevmez! Zalimlere destek
olanlarıda!
*Allah Teâlâ Hud suresi112-113.ayetlerde mealen: Ey
peygamberi Zişan! Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.
Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak
ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı
hakkıyla görür. Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size
de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur.
Sonra size yardım da edilmez. Buyurmaktadır.
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: “Kim
İslamda güzel bir iş yaparsa onu örnek alıp onunla amel
edenlerin ecri ve sevabı kadar ona da verilir. Amel
edenlerin ecrinden de bir şey eksilmez. Kim İslamda kötü
bir iş yaparsa onu örnek alarak o kötü işi yapanların
günahları kadar günah ona verilir. Onunla amel edenlerin
günahlarından da bir şey eksilmez!” Buyurmuştur.
*Sahih-i Müslüm in Ebu Said-i Ensari radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: Kim bir hayra vesile olursa
hayrı işleyenin sevabı kadar sevap, hayra vesile olana
verilir, buyurmuştur.
Hayra vesile olmak sevaptır. Günaha vesile olmak ise
günahtır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(64.sü)
İnsanların ayıp ve kusurlarını, gizli hallerini araştırmak
ve ifşa etmek, toplumda insanları itibarsızlaştırmak için
iftira ve bühtanda bulunmaktır ki din-i celili İslamın kötü

116

ve çirkin gördüğü, sakınılması lazım gelen
hususlardandır.
*Allah celle celalühü Hucurat suresi 12.ayet-i kerimede
mealen: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan
sakının.(zan ile hareket etmeyin) Çünkü zannın bir kısmı
günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve ayıplarını
araştırmayın. Birbirinizin gıybetinde yapmayın.(Gıybet
ölmüş kardeşinin etini yemek gibi çirkindir.) Herhangi
biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte
bundan tiksindiniz! (Allah Teâlâ’nın bu emirlerine riayet
ederek) Allah’a karşı gelmekten sakının.(tövbe
ederseniz)Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir o
çok merhametlidir.” buyuruyor.
*Sahih-i Müslim’in Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem melaen: Allah c.c. Dünyada bir
insanın ayıbını örtenin ahiretteki ayıp ve kusurunu örter .”
buyurdu.
*Yine Sahih-i Müslim, Tirmizi, ibni Mace ve Müsnedi
Ahmedin, Ebuhüreyre r.a.dan rivayet etmiş oldukları
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Hangi bir Müslüman dünyada bir Müslümanın keder ve
üzüntüsünü giderirse, Allah c.c.de onun kıyametteki
üzüntüsünü giderir. Kim bir Müslümana kolaylık
gösterirse Allah c.c.de dünya ve ahirette ona kolaylık
gösterir. Kim dünyada bir Müslümanın hata ve kusurunu
örterse Allah c.c.de onun ahiretteki kusurunu örter.
Bir insan kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah
c.c.de onun yardımında olur! Buyurmuştur.
*Sünen-i ibni Mace nin İbni Abbas radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: Kim bir Müslümanın ayıbını
örterse kıyamet gününde Allah c.c. onun ayıbını örter.

117

Kim bir Müslümanın ayıbını ve kusurunu ifşa ederse,
Evinin içinde de olsa Allah c.c. onun ayıp ve kusurunu
ifşa eder! Buyurdu.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(65.si)
Ezan-ı Muhammedî okunurken, kamet getirilirken, ezan
ve kamete kavli, fiili ve kalbi olarak icabet etmeyip
dünya kelamı konuşmak veya başka dualar ile tesbihat ile
salavat-ı şerife okumakla vs. meşgul olmaktır ki uygun
değildir.
Ezan-ı Muhammedî okunurken, hayya alessala ve hayya
alelfelah okunurken “lahavle vela kuvvete illa billahil
aliyyil azim” denmeli, ezanın diğer kelimeleri ayniyle
tekrar edilmelidir. Ezan bitince “allahümme rabbe
hazihidda’vetittamme vesselatil kaime ati siyyidene
muhammadenil vesilete vel fazilete veb’ashü makamen
mahmudenillezi vaadtehü inneke la tuhliful miad”duasını
okumalıdır. Bu ezana kavli icabettir. Namazı imkân
nispetinde cemaatle, değilse münferiden kılmak ise fiili
icabettir. Elbette her iki icabette de kalp hazır olmalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(66.sı)
Kâfir bir kimseye veya zalim bir kimseye ömrün uzun
olsun. Allah seni başımızdan eksik etmesin gibi dua
etmek veya ne muradın var ise muradına nail olasın gibi
dua etmektir ki sakınılması icap eden hallerdendir.
Böylelerine Allah Teâlâ hidayet etsin, adalet nasip etsin
diye dua etmelidir.
*Allah Teâlâ Hud suresi 113.ayet-i kerimede:
Zulmedenlere azıcık dahi olsa meyletmeyin. Yoksa size

118

de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur.
Sonra size yardım da edilmez! Buyuruyor.
*Hazreti Hasan radıyallahü anh: Kim zalim birisi için
Allah seni başımızdan eksik etmesin gibi dua ederse,
yeryüzünde Allah’a isyan edilmesini istemiş olur,
buyurmuştur.
Müslüman şuurlu olmalıdır. Sözünün nereye varacağını
düşünerek konuşmalıdır.
Kimlere niçin ve nasıl dua edileceğini bilmelidir. Aksi
takdirde kaş yapıyorum derken göz çıkarmak gibi
tehlikeli işler başına gelebilir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(67.si)
Güzel Kur ‘anımızı usulüne uygun güzel okuyan bir
hafızı, karii-Kur’anı, Kur’an-ı Kerim okurken
dinlememektir ki bu hal, Kur’an-ı Kerime saygısızlıktır.
Çirkin ve kötü bir davranıştır. Böyle hallerden şiddetle
sakınmak lazımdır. Zira Kur’an-ı kerime saygısızlık
kâfirlerin ve münafıkların ahlakıdır.
*Allah celle celalühü Fussilet suresi 26.ayet-i kerimede
mealen: “O küfredenler (şöyle) dediler: Bu Kur’anı
dinlemeyin. Onun hakkında manasız yaygaralar
(gürültüler) yapın! Belki galebe edersiniz!” Buyuruyor ki,
Kur’an-ı Kerim nazil olmaya başladığından itibaren
zamanımıza kadar ve kıyamete kadar ehl-i küfrün tarzı
budur.
Zamanımızda da dışardaki ve içerdeki din düşmanları,
İslami ve Kur’ani eğitim almamış dolayısı ile İslamın
hakikatinden, Kur’anın belagat ve fesahatinden, ihtiva
ettiği ilim, ahlak, hikmet ve marifetten bi haber olan
insanları İslamdan uzaklaştırmak için, Kur’an-ı Kerim ile

119

alakalı tereddütler, şüpheler oluşturmak için var
güçleriyle çalışıyorlar!
Bunların tuzaklarına düşmemek için müslüman, Kur’an-ı
Kerimi, öncelikle asli harfleriyle yüzüne okumasını
öğrenmeli, bil’ahere Kur’an ilmiyle meşgul olmalı, ilim
meclislerini takip etmeli, tereddütleri varsa bir bilene
sormalı, şüphelerini gidermelidir. Zira Kur’an, insanı ve
kâinatı yaratan, Allah-u Teâlâ’nın kelamıdır. Kelamların
en güzelidir. Beşeriyetin hidayet kaynağıdır. Cennet
yolunun rehberidir. Onda şüphe ve tereddüt edenler, onu
anlayamadıkları için tereddüt etmektedirler. Allah-u
Teâlâ nın, Kur’anı anlamak üzere verdiği aklı kullanarak,
düşünerek, ondan istifade etmek için okumalı ve
dinlemelidir.
*Allah c.c. A’raf suresi 204.ayeti kerimede: “Ey iman
edenler! Kur’an okunduğu zaman, onu dinleyiniz ve
susunuz ki Allahın rahmetinden istifade edesiniz.”
buyuruyor.
Kur’an-ı kerim okumamak, dinlememek, ondan istifade
edememek Kur’an-ı Kerimden nasibi olmayanların işidir.
Ahlak-ı zemimelerdendir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(68.si)
Bir Müslümana kötü bir lakap takmak o lakapla onu
anmaktır ki kötü ve çirkin bir huy olup sakınmak icap
eder.
*Allah Teâlâ Hucurat suresi 11.ayet-i kerimede mealen;
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın.
Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da
diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden
daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü)
lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir

120

namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta
kendileridir.” Buyurmaktadır.
Önemli bir not: İyi bir Müslüman olmak için her gün
olmasa da Hucurat suresini mealiyle sık sık okumalıdır!
İslam, insanların birbirlerini sevmelerine, mani ve engel
olacak, aralarında kin, buğz ve adavete sebep olacak her
türlü söz, fiil ve davranışları yasaklamaktadır.
İslam; selamete, sulha, barışa, huzura, saadete sevk eden
ilahi bir sistemdir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(69.su)
Kadı, hâkim, emir, vakıf mütevellisi olmayı istemektir ki
Mes’uliyet altına girmek uygun görülmemiştir. Zira
mes’uliyyeti ağırdır riayet etmek zordur
Mezhep imamımız İmam-ı Azam rahimehüllah,
mesuliyetinden, vebalinden, yanlış bir fetvaya,
uygulamaya alet olma endişesinden dolayı, kadılık
vazifesini kabul etmemiş, her gün on sopaya razı olmuş
ve zindanda şehiden vefat etmiştir. Bunda Azıcık
düşünen insanlar için çok büyük ders vardır!
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Ya
Abazer ben seni zayıf görüyorum. Kendim için istediğimi
senin için de isterim. Sakın iki kişiye bile idareci olma!
Bir yetimin malına da mütevelli olma! Buyurmuştur.
*Kütübü Sitte’de rivayet edilen bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Ya
Abdarrahman bin Sefure; sakın idarecilik isteme! Sen
istemeden idarecilik verilirse yardım olunursun. Şayet
isteyip idarecilik verilirse, sen onu emanet almış sen vekil
yapılmış olursun.(emanete riayet ağır bir vazifedir) Bir

121

yemin ettiğinde, daha hayırlısıyla karşılaşırsan yeminini
boz kefaret ver! Buyurmuştur.
Mes’uliyetli vazifelerin mes’uliyyeti çok ağır olmakla
beraber, hakkına riayet edenlerin sevap ve mükâfatları da
çok büyüktür.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(70.si)
Kendisinden özür dileyen kimsenin özrünü kabul
etmemektir ki özrü kabul etmemek en azından
nezaketsizlik olup sakınılması lazım gelen kötü ve çirkin
bir huydur.
*Şura suresi 40.ayet-i kerimede Allah celle celalühü
mealen; “Kim af ederse ve insanların arasını ıslah ederse
Onun mükâfatı Allah’a aiddir.” buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 237.ayet-i kerimede de
mealen: “Sizin af edici olmanız takvaya daha yakındır!”
Buyuruyor.
*Allah’u Teâlâ Nur suresi 22.ayet-i kerimede de mealen:
“İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına,
düşkünlere, Allah yolunda hicret edenlere bir şey
vermeyeceklerine dair yemin etmesinler.
(Vermeyeceklerine dair yemin etmişlerse de
yeminlerinden vaz geçip kefaret-i yemin versinler ve
onları af etsinler.) Onlara iyi muamelede bulunsunlar.
(Unutmayın ki onları af ederseniz Allah’ta sizi af edecek)
Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah,
çok bağışlayandır. Çok merhametlidir!” Buyurmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(71.si)
Kur’an-ı azimuşşanı kendi hevasına, kendi kafasına, indi
görüşüne göre tefsir etmektir ki çok yanlış ve kötüdür.

122

Ehl-i sünnetin görüşüne muhalif tefsirlerde bulunanlardan
sakınmak lazımdır. Kur’an-ı Kerim-i tefsir edecek olan
öncelikle ona tam inanmalı ve âlim olmalıdır.
Ezcümle;
Sarf, nahiv, belagat, mantık ve fen ilimlerine vakıf
olduktan sonra Kur’anın kelime anlamlarını bilip,
kelamın beyan vecihlerini, istimal vecihlerini, kelama
vukuf vecihlerini, kelamın delalet yönlerini, Has, umum,
müşterek, müevvel, zahir, nas, müfesser, muhkem, hafi,
müşkil, mücmel ve müteşabih olduğunu, ibarenin
delaletini, işaretini, iktizasını, hakikat, mecaz, sarih,
kinaye gibi manalarına vakıf olmalıdır.
Ayrıca ayetlerin sebebi nüzulünü, ayetlerle alakalı hadis-i
şerifleri ve sebebi vürutlarını bilmeli, Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellemin hadis-i şeriflerinden, Ashab-ı
kiram ve Tabiin müfessirlerinden istifade etmelidir.
Murad-ı ilahiye en uygun manayı bulabilmek için kılı
kırk yararcasına titiz davranmalıdır.
Aksi takdirde kafasına göre bir tefsir yapmış olur ki
imanını tehlikeye atmış, kaş yapıyorum derken göz
çıkarmış hem dal, hem de mudil olmuş olur.
*Zira Nesai, Taberani ve Tirmizi nin rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: Kim Kur’anı kendi görüşüne göre tefsir ederse
Cehennemde yerini hazırlasın! Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERDEN
(72.si)
Erkeklerin kızlarla, kadınlarla, kadınların da erkeklerle
yüz yüze veya telefonla veya internetle sohbet etmeleridir
ki caiz olmayan, mezmüm sayılan durumlardandır.
*Zira Allah celle celalühü Nur suresi 30.31.ayeti
kerimelerde: “Ey peygamber-i Zişan! Mü’min erkeklere

123

söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını
korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe
yok ki Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
Ey peygamber-i Zişan! Mü’min kadınlara da söyle
gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar
(yüz el gibi ) görünen kısımlar müstesna ziynet yerlerini
göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üstüne kadar
salsınlar. Zinetlerini kocalarından yahut babalarından
yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut
erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin
oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut
Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerinden
yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerinden yahut ta henüz
kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan çocuklardan
başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin
diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! Hep
birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” Buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(73.sü)
Günah işleyecek olan kimseye yol göstermek, insanları
günah işlemeye teşvik etmektir ki din-i celili İslamın kötü
gördüğü sakınılması icap eden hallerdendir.
*Zira Sahih-i Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: “Kim
İslamda güzel bir çığır açarsa, onun mükâfatı ona olduğu
gibi onunla amel edenlerin mükâfatı da onun olur. Onunla
amel edenlerin mükâfatlarından da bir şey eksilmez. Kim
İslamda kötü bir çığır açarsa onun günahı ona yazılır.
Onunla amel edenleri günahlarından da bir şey
eksilmez!” Buyurdu.
*Yine sahih-i Müslim’de ki başka bir rivayette de
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Kim doğru bir

124

yola davet ederse Ona tabi olanların mükâfatlarından bir
şey eksilmeksizin, ona tabi olanların mükâfatları kadar
mükâfat daha ona verilir. Kim bir sapıklığa davet ederse
ona tabi olanların günahlarından bir şey eksilmeksizin
tabi olanların günahları kadar günah daha ona yazılır!
Buyurdu.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(74.sü)
Günahların icra edildiği film, dizi vesaire görüntüleri
seyretmek, günahlara razı olmak, kalbi karartan,
maneviyata zarar veren, insanın kötülük ve çirkinliklere
alışmasına vesile olan hususlardır ki sakınılması lazım
olan kötü ve çirkin işlerdendir..
Günahları işlemek kadar seyr etmek, günaha razı olmak
ta günahtır.
Müslüman, ibadetlerine, tefekkürüne, murakabesine,
akraba ziyaretine, hasta ziyaretine, dini vazifelerine,
hayırlı işlerine, ilim öğrenmesine, öğretmesine mani
olacak her şeyden sakınmalıdır.
*Allah Teâlâ Lokman suresi 6-7. ayetlerde mealen;
“İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan
saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik
asılsız ve faydasız sözleri satın alır.(İbadetlerine mani
olacak, saz, caz, film vs. ile meşgul olur.) İşte onlar için
aşağılayıcı bir azap vardır. Ona Âyetlerimiz okunduğu
zaman; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir ağırlık var
da büyüklenerek arkasını döner. Böylesine, elem dolu bir
azabı müjdele.” Buyurmaktadır.
Tefsirlerde belirtildiğine göre, bu âyetler, müşriklerden
Nadr b. Hâris hakkında inmiştir. Nadr, ticaret amacıyla
Hîre'ye gittiğinde Acem masalları içeren kitaplar satın
alır ve döndüğünde Mekkelilere, "Muhammed, size Âd

125

ve Semûd hikâyeleri anlatıyor, ben de Fars ve Bizans
hikâyeleri anlatacağım" der ve getirdiklerini okur,
böylece insanları Kur'an dinlemekten alıkoymaya
çalışırdı.
Sebebin hususiyeti nassın umumiyetine mani değildir!
Bu ayetler; İbadetlerden, ilim tahsilinden, tefekkürden ve
murakabeden alıkoyan televizyon dizilerinden,
fındıkkabuğunu dahi doldurmaz gereksiz programlardan,
tartışmalardan ayrılmaya kıyamayan, kadın erkek her
Müslümanı derin derin düşündürmelidir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(75.si)
Gayr-i meşru yerlere, günah işlenen mekânlara keyfi
olarak girmek, gitmek oralarda bulunmak zem edilmiş
kötü işlerdendir.
*Allah-u Teâlâ Nisa suresi 140.ayeti kerimede mealen:
Allah size Kur’an’da Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini
ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze
geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın. Aksi halde
sizde onlar gibi olursunuz. Diye hüküm indirmiştir.
Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini
Cehennemde toplayacaktır! Buyuruyor.
Nitekim: oyun ve eğlenceyi dinlemenin günah, Öyle bir
yerde oturmanın fasıklık, oralardan lezzet almanın
küfran-ı nimet -nankörlük- olduğuna dair rivayet vardır.
*Ebu Davut ve İmam-ı Tirmizinin rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: Kişi dost ve arkadaşının dini üzeredir. Herkes
kiminle arkadaşlık ettiğine baksın! Buyurmuştur.
*Yine Ebu Davud’un diğer bir rivayetinde de Nebi
aleyhisselam mealen: Mü’min kimseden başkasına

126

arkadaş olma! Yemeğini de ancak takva ehli yesin!
Buyurmuştur.
Müslüman, günah işlemekten, günah işleyenden ve günah
işlenen yerlerden uzak durmakla mükelleftir. Zira
günahlarda mikroplar gibi bulaşıcıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(76.sı)
İmsakten sonra güneş doğuncaya kadar zaruret
olmaksızın dünya kelamı konuşmaktır ki mezmumdur.
Bu vakitler çok kıymetli olduğu için ibadetle, zikirle
meşgul olmalıdır. Zira bu vakitler, maddi ve manevi
nasiplerin taksim vaktidir.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Kim
sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra, oturup Güneş
doğuncaya kadar zikir ile meşgul olur, Güneş doğduktan
(takriben kırk beş dakika) sonra iki rek’at namaz kılarsa
onun için tam, tam, tam bir hac ve umre sevabı vardır!
Buyurmuş, üç kere tekrar etmiştir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(77.si)
Doğru olan bir şey için olsa dahi çok yemin etmektir veya
gereksiz yere yemin etmek, dilini yemine alıştırmaktır ki
uygun görülmez. Sakınılması gereken yanlış
alışkanlıklardandır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(78.si)
Ölümü istemek ve insanın kendine beddua etmesidir ki
doğru değildir.

127

*Sahih-i Müslim’in Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: “Sizden biriniz ölümü
istemesin, ölmesi için dua etmesin. Zira insan ölürse amel
defteri kapanır. Mü’minin yaşaması ancak hayır olur. Ya
salih amel işler yâ da tövbe eder!” Buyurmuştur.
Amel defteri ancak üç şeyden dolayı kapanmaz!
*Sahih-i Müslim’in Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: İnsan öldüğünde amel defteri
kapanır. Ancak şu üç şeyden kapanmaz.
1.sadaka-i cariye bırakmışsa,
2.faydalı bir ilim bırakmışsa,
3.kendisine dua eden salih bir evlat bırakmışsa!
Buyurmuştur.
Salih evlat, yapacağı hayır ve hasenatın yanında, kılmış
olduğu namazların son ka’desinde her gün birçok kere
“Rabbimiz kıyamet gününde beni, anamı, babamı ve
bütün mü’minleri af et. Diye dua etmeye devam eder!
AHLAKI ZEMİMELERİN
(79.su)
Bir Müslümanı bir şekilde korkutup istemediği bir şeyi
yaptırmaktır ki böyle bir davranış insani, vicdani ve
İslami olmaz!
AHLAK-I ZEMİMENİN
(80.si)
Muhatabıyla konuşurken sözünü kesmektir ki
mezmumdur. En azından nezaketsizlik ve kabalıktır.
AHLAK-I ZEMİMENİN
(81.si)

128

İki kişinin bir üçüncü şahıs yanında fısıldaşarak
konuşmasıdır ki en azından nezaket kurallarına aykırıdır.
Sakınılması icap eden, hoş karşılanmayan kötü
huylardandır. Zira Dinimiz, muaşeret kurallarına büyük
önem vermektedir. Dostluk, açıklık ve şeffaflık ister. Bir
kişiyi dışlayarak fısıldaşmak İslâmî edebe aykırı ve
haramdır.
*Allah Teâlâ Mücadele suresi 9-10.ayet-i kerimelerde
mealen: “Ey iman edenler! Siz baş başa gizlice
konuştuğunuz zaman, günah, düşmanlık ve Peygambere
isyanı konuşmayın. İyilik ve takvayı konuşun ve
huzuruna toplanacağınız Allah'a karşı gelmekten sakının.
O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak
Şeytandan kaynaklanmaktadır. Oysa Şeytan, Allah'ın izni
olmadıkça, mü'minlere hiçbir zarar verebilecek değildir.
Öyle ise mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.”
Buyurmaktadır.
*İbni Ömer radıyallahü anhümadan rivayet edildiğine
göre Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu: "Üç kişi bir arada iken, diğerini bırakıp ikisi
fısıldaşmasın." Buhârî
*İbni Mes'ûd radıyallahü anh ‘den rivayet edildiğine göre
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Üç
kişi bir arada bulunduğunuz vakit, başka insanlara
karışıncaya kadar, (içinizden) iki kişi, diğerini bırakıp
fısıldaşmasın. Çünkü bu fısıldaşma, o kişiyi üzer.(Buhârî)
AHLAK-I ZEMİMENİN
(82.si)
Meşru ve uygun olan yerde selam vermemek ve verilen
selamı almamaktır ki selam vermek sünnet, almak
vaciptir. Selam veren sevap, selamı almayan günah
kazanır.

129

Ezcümle aşağıda sayılan sınıflara selam verilmez!
-Kur’ân okuyana,
-Ezan okuyana,
-Kamet getirene,
-Cum’a ve bayramlarda hutbe okuyana,
-Namazla meşgul olanlara,
-Tedrisle ve Şer’i ahkâm halletmekle meşgul olana,
-Her çeşidiyle zikirle meşgul olana,
-Tuvalette, hamamda olana,
-Bir günah işlemekte olana ve selam almaya müsait
olmayana, selam vermek uygun değildir.
AHLAK-I ZEMİMENİN
(83.sü)
Mescid ve camilerde dünya kelamı konuşmaktır ki uygun
olmayan sakınılması lazım olan hususlardandır. Cami
adabına aykırı bir davranıştır.
*Allah-u Teâlâ Cin suresi 18.ayet-i kerimede mealen;
"Şüphesiz mescitler, Allah'ındır. O hâlde, Allah ile
birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin!” Buyurmaktadır.
*Kur'ân-ı Kerîm'de,"Ey Âdemoğulları! Her mescide
gidişinizde ziynetinizi takının, temiz ve güzel
elbiselerinizi giyinin." (A’raf suresi 31.ayet meali).
Buyuruluyor ki Zînet, edeptir, en temiz ve güzel elbiseler
giymektir. Câmilerin yapılış gayesi Allah'a ibadet etmek
içindir. Ezcümle cami adabı; Camilerde dini sohbetlerin
haricinde dünya kelamı, dünya işleri, malayani
konuşumlalar uygun ve münasip değildir.
Bu bakımdan ibadet esnasında, cemaati rahatsız edecek
derecede yüksek sesle konuşmak, soğan-sarmısak gibi
kokusu çirkin görülen şeyler yenilerek câmiye gelmek,
safları çiğneyerek ileriye geçmeye çalışmak vb.
davranışlar hoş karşılanmamıştır.

130

Peygamberimiz sallallahü aleyh, vesellem mescidlere
girerken sağ ayağı ile girer ve iki rekât "tahiyyetü'l-
mescid"* (câmiye hürmet) namazı kılardı ki bu
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem'in sünnetidir. (İbn
Kesir, Tefsir)
Görevli imam ve müezzini bulunan bir mescidde
cemaatle namaz kılındıktan sonra, başka bir cemaatın
yeniden ezan ve ikametle namaz kılması mekruhtur. Ezan
ve ikametsiz olarak, mihraptan başka bir yerde kılınır.
Mescitlerde yüksek sesle konuşmak mekruhtur. Ancak
vaiz, hatip ve öğrencilerine dini ders vermekte olan üstad
sesini duyurmak için yükseltebilir. Namaz kılanlara zarar
vermemek şartıyla Kur'ân-ı Kerîm okuyanların veya
Allah'ı zikredenlerin seslerini yükseltmeleri caizdir.
Namaz kılanın önünden geçmek caiz değildir. Ancak
mescitte ön saflarda boş yer varken arka safa namaza
duranın önünden geçip ileri safa gidilebilir. Burada
önünden geçilen kimse cami adabına uymayarak kendi
saygınlığını kendisi yitirmiştir.
Mescidlere abdestli olarak girilir. Mescitlere namaz için
olmaksızın çocukları, akıl hastalarını sokmak veya
mescidin içinden zaruret bulunmadıkça yol gibi geçmek
uygun görülmemiştir.
Ayrıca şu konulara da dikkat edilmesi iyi olur:
- Camiye girişte ayakkabıları giriş bölümünde
bırakmayıp, ayakkabılığa koymalıdır. Aksi halde cemaat
camiden çıkarken ya sizin ayakkabınıza basarak veya ta
ileriye atlayarak ayakkabısını giymek zorunda
kalmaktadır. Camiden çıkışta ayakkabılar yukarıdan, ses
ve toz çıkartacak biçimde “Pattt” diye bırakılmamalıdır
Sessizce ve eğilerek yere koymalıdır.
- Cep telefonları kapatılmalı, namaz içerisinde arayan
olursa namazda dahi olsa namaz kılanların huşuunu

131

bozmamak için tek elle hemen kapatmalıdır. Telefona
oyun havaları yerine, kapatmayı unutulma halinde
kimseyi rahatsız etmeyecek tondaki kısa uyarı sesleri
yüklemelidir. Zira İslam nezaketi, zarafeti, güzelliği
emreder, günah olan herşeyi yasaklar!
- Camide sessiz olunmalıdır. Çok gerekmedikçe ve
özellikle vaaz verilirken veya namaz kılanlar varken
konuşmamalıdır.
Camide ve avluda ve her yerde asla dedikodu ve gıybet,
tartışma yapmamalıdır.
- Camiye girişte imamın arkasından başlayarak sağa ve
sola doğru saf olmalıdır. Saflarda ileri, geri durmamalıdır.
- Müsait yerler var iken cemaatin geçebileceği yerlerde
namaza durmamalı ve ön saflarda boşluk var iken arkaya
saf olmamalıdır. Eğer ön saf tam dolu ise imamın
arkasından itibaren saf tutmalıdır.
- Namaz surelerini sadece kendi nefsinin duyacağı bir
ölçüde bir sessizlik içerisinde okumalıdır
- Çiğ sarmısak veya soğan gibi cemaati rahatsız edecek
şeyler yenmişse camiye gitmek yerine evde namaz
kılmak sünnete daha uygundur.
- Camide tesbihat sırasında, oradan buradan tesbih
toplayıp, caminin ta uzağındaki cemaata atarak tesbih
yetiştirmeye kalkmak uygun değildir. Tesbihatı tesbih ile
çekmek şart olmadığı gibi parmaklar ile çekmek tavsiye
edilmektedir.
AHLAK-I ZEMİMELERDEN
(84.sü)
Bir Müslümana veya bir eşyaya sövmek ve lanet
okumaktır ki caiz değildir.
*Sahih-i Buhari ve Müslim’de rivayet edilen hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:

132

Mü’min, kalp kırmaz, lanet okumaz, çirkin sözler
söylemez buyurmuştur.
*Buhari’nin İbni Ömer radıyallahü anhümadan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen: Kişinin ana-babasına lanet
etmesi, sövmesi büyük günahlardandır! Buyurdu. Kişi
ana-babasına nasıl lanet eder? Ya Resulallah dediler. Bir
adam bir adamın babasına söver o da onun babasına
anasına söver buyurdu.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i kutside de
Allah-u Teâlâ mealen; “Âdemoğlu zamana, feleğe
söverek bana eziyet ediyor. Çünkü zamanı, geceyi,
gündüzü çeviren onları yaratan benim.” buyuruyor.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
Rüzgâra sövmeyin! Hoşunuza gitmeyen bir şey
gördüğünüzde Allahım bu rüzgârdan ve rüzgârda olandan
ve ona emr ettiğin şeyden biz senden hayır istiyoruz.
Rüzgârın şerrinden ve ona emr ettiğinin şerrinden sana
sığınıyoruz deyin, buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(85.si)
Âlimlerin ve salihlerin, söylenmesini çirkin gördükleri,
edebe ve nezakete aykırı şeyleri söylemek ve yazmaktır
ki ahlaki değildir. Sakınılması lazım olan kötü ve çirkin
işlerdendir. Bir sözü söylemek çirkin ise onu yazmakta
çirkindir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(86.sı)

133

Yumuşak söylenmesi icab eden yerde sert konuşmaktır ki
sakınılması lazım gelen kötü ve çirkin huylardandır. Zira
sert mizaçlı olmak uygun değildir.
*Allah-u Teâlâ Musa ve Harun aleyhimesselamı Firavuna
gönderirken: Firavuna gidin ona yumuşak söz söyleyin
belki öğüt alır yahut korkar buyurdu. (Taha suresi 143-
144.Ayet meali)
*Nahl suresi 125.ayet-i kerimede de mealen; “Ey
Peygamber Zişan! Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel
öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.
Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi
bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.”
Buyurmaktadır.
*Fussilet suresi 33-36.ayetlerde de mealen; Allah’a
çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben
Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde
sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık
bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Bu güzel
davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak
(hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar
kavuşturulur. Eğer Şeytandan gelen kötü bir düşünce seni
dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir. Buyurulmaktadır.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Allah bütün
işlerde yumuşaklığı sever buyurmuştur.
*Diğer bir hadis-i şerifte de; kim ki yumuşak huylu
olmaktan mahrum olursa bütün hayırlardan mahrum kalır
buyurmuştur.
*Camiul Usulde rivayet edilen bir hadis-i şerifte de;
Allah, bir haneye hayır ve bereket murad ederse onlara
yumuşak olmayı ihsan eder buyurulmuştur.

134
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(86.sı)
Cahilin âlimden önce, talebenin hocasından önce, ilmi az
olanın çok olandan önce, yaşı küçük olanın yaşlıdan önce
söz söylemesidir ki edebe ve nezakete aykırıdır.
*Ebudavut ve Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
Kim küçüklerimize şefkat göstermez, büyüklerimizin
şerefine riayet etmezse bizden değildir! Buyurmuştur.
*Taberanin İbni Abbas radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen: bereket, huzur, saadet ve mutluluk,
dünyevi ve uhrevi menfaat büyükleriniz ile olmaktır.
Buyurmuştur.
Büyükler iki kısımdır.
1.Yaşça büyük olanlar ki onlar tecrübelidirler!
2.İlim maneviyat yönüyle büyük olanlar ki onlar irşad
ehlidirler!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(87.si)
İhtiyaç miktarından çok konuşmak, dinine ve dünyasına
faidesi olmayan sözler konuşmaktır ki sakınılmasında
fayda vardır. Zira boş konuşmak kalbi ve gönlü boş olan
insanlarını işidir. Dil kalbin tercümanıdır. Kalpte ne varsa
insanın diline dökülür. Küpte ne varsa dışına sızar! Bir
insan en çok neyi seviyorsa hep onu anar!
*Allah-u Teâlâ Mü’münûn suresi 3.ayette: Kurtulan
mü’minler boş işlerden ve boş sözlerden yüz çevirenlerdir
buyuruyor.
*Hazreti Ömer radıyallahü anh: Çok konuşanın yalanı
çok olur, yalanı çok olanın hayâsı az olur, hayâsı az

135

olanın takvası az olur. Takvası az olanın kalbi ölür.
Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(88.si)
Ezan ve kameti ve usulüne uygun yapmamaktır ki
usulüne, sünnete uygun yapılmayan ezan ve kamette
bid’at yapılmış olur. Her bid’at ise dalalettir. İbadetlere
bid’at karıştırmamalıdır.
Makbul olan ibadet, sünnet-i seniyyeye uygun olarak
yapılan ibadettir.
Ezan ve kamette sünnete uygun olan, cezimli okumaktır.
* İmam-ı Nehai’nin rivayet etmiş olduğu merfu’ bir
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Ezan da, kamet te, tekbir de cezimli olarak okunur!
Buyurmuştur.
‘Mevrid-i nasda içtihada mesağ yoktur.’ hükmüne binaen
buna riayet etmemek bid’attır. Sakınmak lazımdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(89.su)
Namaz sahih olacak kadar namaz surelerini, dualarını ve
ibadetlerin farz, vacip ve sünnet olan rükünlerini,
müfsitlerini öğrenmemektir ki ilimsiz amel, ihlassız
ibadet makbul olmaz
*Zira İbn-i Mace nin Enes bin Malik radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen: İlm-i hali
öğrenmek(ibadetleri sahih olacak kadar ilim öğrenmek)
her Müslüman erkek ve kadına farzdır.(farz-ı ayındır)
Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN

136

(90.sı)
Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker vazifesini terk
etmektir ki farzlardan bir farz terk edilmiş olur. Farzın
terk edilmesi ise haramdır. Haram işlemek en ağır
günahlardandır.
Yediden yetmişe, kadın erkek her Müslüman ilmi ve
idari durumuna ve konumuna göre emr-i bil maruf ve
nehy-i anil münker ile sorumludur.
*Kütübü sittede rivayet edilen hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; Dikkat
ediniz! İyi biliniz ki hepiniz sorumlu olduğunuz
kimselerden mes’ulsünüz. Devlet başkanı halkından, aile
reisi ev halkından, kadın evinden ve çocuğundan, işveren
çalıştırdıklarından, işçi çalıştığı yerden sorumludur. Evet,
hepiniz mes’ülsünüz! Sorumlusunuz buyurmuştur.
Bu vazifeyi terk veya ihmal edenleri Allah Teâlâ
uyarıyor!
*Allah Teâlâ Maide suresi 78-79.ayetlerde: İsrail
oğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa
diliyle lanetlendi. Bu onların isyankâr olmaları ve
hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. Çünkü onlar
işledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini
vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne
kötüydü! Buyuruyor.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Ashab-ı
kiram r.a. İçimizde iyiler varken helak olur muyuz ya
Resulallah? Dediler. Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Evet kötülükler ve çirkinlikler çoğaldığı
zaman! Buyurdu nasıl olur? dediler.Maruf emr edilmediği
kötülüklere karşı çıkılmadığı zaman. Buyurdu.
*Sahih-i Müslim’in Ebusaidil Hudri radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Sizden kim bir

137

münker(dini celili İislamın kötü ve çirkin gördüğü bir
yanlış görürse gücü nispetinde onu) eliyle değiştirsin, ona
gücü yetmiyorsa dili ile ikaz etsin. Onada gücü yetmiyor
ise kalbiyle infial göstersin. O işe nefret duysun ki kalp
ile nefret etmek imanın en zayıf olanıdır. Buyurmuştur.
Ezcümle zamanımızda emri bil maruf ve nehyi anil
münker vazifesi
- ilim öğreterek ve yardım ederek
-vaaz-u nasihatte bulunarak
-kitap neşrederek
-sosyal medya gibi tüm iletişim araçlarıyla yapılabilir.
*Allah-u Teâlâ Maide suresi 2.ayeti kerimede mealen;
“İyilik ve takvada (Allah’a karşı gelmekten sakınmakta)
birbirinizle yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere
yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü
Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” Buyurmaktadır.
*Asr süresinde de mealen; Andolsun zamana ki, insan
gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih
ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler,
birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda
değillerdir.) buyurulmaktadır.
*Ali İmran suresi 110.ayeti kerimede de mealen; Hayırlı
insanlardan olabilmenin emri bil maruf ve nehyi anil
münker vazifesini yapmaya bağlı olduğu anlatılmakta;
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.
İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah'a iman
edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için
hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek
çoğu fasık kimselerdir.” Buyurulmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(91.si)

138

Barıştıra bileceği dargın insanlar varsa onları barıştırmayı
terk etmektir ki zem edilmiştir.
*Allah-u Teâlâ hucurat suresi 10.ayet-i kerimede: Ey
iman edenler! mü’minler kardeştir. Kardeşlerinizin
arasını islah edin, Allah’tan korkun ki rahmetine nail
olasınız! Buyuruyor
*Ebu Davud’un Ebudderda radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Size nafile namaz, nafile oruç ve nafile
sadaka vermekten daha sevap bir şey göstereyim mi?
Ashab-ı kiramın evet demeleri üzerine Peygamberimiz
s.a.v. Dargın olan iki kişinin arasını düzeltmektir.
Buyurdu.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
( 92.si)
Kadı ve hâkimlerin, vaiz ve müftilerin Allah Teâlâ’nın
emirlerini, Şeriatın hükümlerini terk etmeleridir ki en
kötü işlerdendir. Allah Teâlâ’nın emrinden çıkmaktır.
Allah Teâlâ’nın emrinden çıkanlar, inkâr ettikleri takdirde
kâfir, inkâr etmezlerse fasık olurlar.
*Allah Teâlâ maide suresi 44.ayet-i kerimede mealen:
İnsanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az
bir (dünyevi menfaat) karşılığı değiştirtmeyin.(imkân ve
gücü varken)Allah’ın indirdiği ile hükm etmeyenler
kâfirlerin ta kendileridir! Buyurulmaktadır.
İki sınıf insan düzgün olurlarsa insan düzelir.
Bozulurlarsa insanlarda bozulur.
1.si âlimler 2.si amirler
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(93.sü)

139

Aksırıp “elhamdü lillah” diyen kimseye “yerhamukallah”
demeyi terk etmektir ki İslami nezakete aykırıdır.
Müslüman, zarafet ve nezakete önem vermelidir.
*İmam-ı Tirmizinin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivatele: Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
aksırdığı zaman elini ağzına kor sesini kısardı buyurdu.
*Sahih-i Müslim’in Hazreti Aişe’den rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Sizden biriniz aksırdığı zaman “elhamdü lillah”
desin. Yanında bulanan da “yerhamukallah” desin.
Aksıran cevabında “yehdina ve yehdikümullah” desin!
Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(94.sü)
Başkasının evine izinsiz ve selamsız girmektir ki İslami
ve insani edebe aykırıdır.
Haramlardan bir haramdır.
İslama uymayan her davranış edep ve nezakete aykırıdır.
En güzel ahlak İslami ahlaktır.
*Allah–u Teâlâ Nur suresi 27-29.ayetlerde mealen; “Ey
iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere,
geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm
vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha
hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt
veriliyor. Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin
verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, ‘Geri
dönün’denirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha
nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla
bilendir. İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan
evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur. Allah, açığa
vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.”

140

*Allah Teâlâ Nur suresi 59-61.ayet-ikerimelerde mealen:
“Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar
(köleleriniz) ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş
olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin
elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından
sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler.
Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu
vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne
onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip
çıkabilirsiniz. Allah, ayetlerini size işte böylece açıklar.
Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden
öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte Allah
ayetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan
kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış
elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah
yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır.
Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Kör olana
güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük
yoktur. Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde
veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin
evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya
amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya
dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya
anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın
evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Bir
arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir
sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah
katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm
verin. İşte Allah, düşünesiniz diye ayetleri size böyle
açıklar!” Buyuruyor.

141

*Nisa suresi 86.ayet-i kerimede Allah Teâlâ: “Size bir
selam verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı
selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını
gereği gibi yapandır!” Buyuruyor.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Müslümanın
Müslümana vazifesi beştir. Selam alıp vermek,
hastalandığında ziyaret etmek, davetine icabet etmek,
cenazesine gitmek, aksırdığında elhamdü lillah deyince
yerhamukallah diye dua etmek!” Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(95.si)
Allah-u Teâlâ’nın ism-i şerifi anıldığında subhanallah
veya tebarekallah demek gibi tazim ve hürmeti terk
etmektir.
Allah Teâlâ’nın ismini tazim, hürmet ve huşu ile
anmalıdır.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin ismi
anıldığında Salatü selam okumalıdır.
Ashab-ı kiram hazretlerinin isimleri söylenirken
radıyallahü anh demelidir.
Allah dostlarından bahs ederken kuddise sırruh gibi
hürmet ifade eden sözler söylemelidir.
Kur’an-ı Kerim’den, ayet-i kerimelerden bahs ederken,
ayet-i kerime, Kur’an-ı Kerim, Kur’an azimüşşan gibi
hürmet ve saygı ifade eden sözler sarf etmelidir.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin sözlerinden
bahs ederken hadis-i şerif demelidir.Bir insandan bahs
ederken bey, beyefendi, hanımefendi gibi saygı ifadeleri
kullanılırken,bizi yaratan,herşeyi meccanen veren Allah
Teâlâ’dan, Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemden,
Ashab-ı kiramdan, Kur’an-ı kerimden, enbiya

142

aleyhimüsselamdan, evliya’i kiramdan, melaike’i
kiramdan bahs ederken, yalın ifadeler kullanmak
Müslümana yakışmayan davranışlardır.
*Zira Allah Teâlâ Hac suresi 30.31.ayet-i kerimelerde:
“Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, bu Rabbi
katında kendisi için bir hayırdır! Her kim Allah’ın
nişanelerine (mukaddesata) tazim ve hürmet ederse
şüphesiz bu kalplerin takvasından ileri gelir!” Buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(96.sı)
Nafakasını temin etmekten aciz olup, açlıktan takatsiz
kalan bir kimsenin herhangi birisinden bir yiyecek
istememesidir ki insanın hayatını devam ettirecek miktar
yiyip içmesi farz-ı ayındır. İnsanın hayatını tehlikeye
atması haramdır.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 195.ayet-i kerimede
mealen; “Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin.
Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” Buyurmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(97.si)
Günah olan bir sözü, çalgı vs. ve de teganni ile okunan
Kur’an-ı Kerimi, musiki eşliğinde yapılan zikri, duayı
dinlemektir ki dikkat edilmesi ve sakınılması icab eden
hallerdendir. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem ve
Ashab-ı kiram zamanında olmayan, musiki ile zikir
bid’atlerden bir bid’attır.
AHLAK-I ZEMİMELERDEN
(98.si)
Kadınların sözlerini ve duyulması istenmeyen, gizli
konuşulan sözleri dinlemek ve başkalarına aktarmaktır ki

143

ahlaki değildir. Sakınılması lazım olan kötü ve çirkin
huylardandır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(99.su)
Erkeklerin açık ya da kapalı yabancı kadınlara bakması,
kadınlarında yabancı erkeklere bakması, kadınların
kadınlara, erkeklerin de erkeklere avret mahalli sayılan
yerlerine bakmalarıdır ki din-i celili İslamın haram kıldığı
sakınılması icap eden günahlardandır.
Haram olan bir fiili terk etmek, insanların ve cinlerin
ibadetlerinden faziletli bir ibadettir. Zira haram, sirkenin,
balın tadını bozduğu gibi ibadetleri bozar!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(100.sü)
Fakirlere ve zayıflara hakaret gözüyle bakmak, insanları
cinsiyet, renk, ırk, boy-pos gibi nedenlerle aşağılamaktır
ki çirkin huylardan olup İslami, insani ve ahlaki değildir.
Arap edebiyatının ileri gelenlerinden Cahiz bir şiirinde:
Fakir ve düşkünü sakın hor ve hakir görme!
Olur ki zaman seni zelil, onu aziz eder! Demiştir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(101.si)
Başkasının evinin içine penceresinden, kapısından bir
delikten bakmak, evini gözetlemek, perdesini açıp
bakmaktır ki, haram ve çirkin görülmüştür.
Allah Teâlâ tecessüsü, insanların mahrem ve gizli
hallerini araştırmayı haram kılmıştır.
*Hucurat suresi 12.ayet-i kerimede: Ey iman şerefiyle
müşerref olan ehl-i iman! Zannın bir çoğundan sakının.
Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını

144

ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini
yapmayın. (Gıybet din kardeşinin ölmüş haldeki etini
yemek kadar çirkindir.) Herhangi biriniz ölü kardeşinin
etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz!
Allaha karşı gelmekten sakının.(günahlarınızdan tövbe
edin)Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir Allah, çok
merhametlidir! Buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(102.si)
Namaz esnasında kıyamda secde mahalline, rükûda ayak
uçlarına, ka’dede dizinin ve ellerinin üstüne, secdede
burnunun uç kısımına bakmamak, sağa sola bakmak
namazın adabına aykırı davranmaktır ki namazın huşu’
una aykırı olup zem edilmiştir. Sakınılması lazımdır.
*İmam-ı Ahmedin Ammar bin Yasirden rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen;
Bir insan namazını kılar ancak (adap ve erkânına,
huşuuna ve ihlasına riayet etmediği için) namazının, yarı
sevabı, üçte bir sevabı, dörtte bir sevabı, beşte bir sevabı,
altıda bir sevabı, hatta onda bir sevabı kendisine
verilmez! Kul için aklını, kalbini namazda tuttuğu kadar
sevap vardır! Buyurmuştur
*Ebu Hüreyre radıyallahü anhın rivayetinde; Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem namazda sakalını (sağını,
solunu) kaşıyan bir adam gördü, bu adamın kalbi huşu’lu
olsaydı şayet, uzuvları da huşu’lu olurdu! Buyurmuştur.
(İhya-i Ulum lil Gazali)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(103.sü)

145

Zararsız bir canlıyı öldürmek ve ölümüne sebep olmaktır
ki merhametsizlik ve vicdansızlıktır.
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem; yemek için yapılan
avcılığın haricinde eğlenmek için, zevk için yapılan
avcılığı yasaklamıştır. Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem kurbanı keserken dahi hayvana iyi
davranılmasını emr etmiştir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(104.sü)
Bir insanın yüzüne vurmaktır ki caiz değildir. Haramdır.
İnsanın en güzel yeri yüzüdür. Güzelliği veren Allah celle
celalühü dür. Ne şekilde olursa olsun bir insana eziyet
etmek, insani, vicdani ve ahlaki değildir. Aynı zamanda
boynuzsuz koyunun dahi boynuzlu koyundan hakkını
alacağı kıyamette misliyle kısas olunacaktır. Ahirete
inanan, Allah Teâlâ’dan korkan insan akıbetini
düşünmelidir.
*Ebuhüreyre radıyallahü anhın rivayet ettiği hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Sizden
biriniz bir insanın yüzüne vurmaktan sakınsın
buyurmuştur. (Buhari ve Müslim)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(105.si)
Muhtaç değilken zekât, öşür ve sadaka almaktır ki caiz
değidir. Çünkü zekât ve sadaka fakirin hakkıdır. Hakkı
olmayanı almak haramdır. Haram ise bir gün ateş
olacaktır.
*Allah Teâlâ Nisa suresi 29.ayet-i kerimede: Ey iman
şerefiyle müşerref olan Ehl-i iman! Mallarınızı aranızda
batıl (meşru olmayan) yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı
rıza ile yapılan ticaretle olursa başka.(Hak etmediğiniz bir

146

şekilde başkalarının hakkını yiyerek) kendinizi helak
etmeyin. Şüphesiz ki Allah, size çok merhametlidir!
Buyuruyor.
*Yine Nisa suresi 10.ayet-i kerimede Allah Teâlâ:
Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak
karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar
çılgın bir ateşe (Cehenneme)girecekler! Buyuruyor.
*Yine Nisa suresi 2.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen;
“Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla(helali
haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza
katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır!”
Buyuruyor.
Helalin hesabı, haramın azabı vardır!
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Bir adam
uzun yollar kat ederek(hacca)gider, elini semaya kaldırıp
ya Rab, ya Rab der dua eder. Yediği haram, içtiği haram,
giydiği haram, haram ile beslenmiş, duası nasıl kabul
olunsun ki! Buyurmuştur. Ne yazık ki haram helal ver
Allahım. Garip kulun yer Allahım. Düşüncesinin hâkim
olduğu kötü bir zamanda yaşıyoruz! Elbette herkes
yaptığının karşılığını görecektir. İyi Müslüman, ahireti
düşünerek yaşayandır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(106.sı)
Muhtaç olmayan kimselere beytülmalden para vermek ve
muhtaç olmayanların almaları, muhtaç olanlarında
ihtiyaçtan fazla almaları, kaçak elektrik ve su kullanmak
ve izinsiz bir başkasının malını almaktır ki Hakkı
olmayan bir şeyi almak, yemek veya hak etmeyenlere
vermek ve yedirmek haramdır, sakınılması lazımdır.

147

Beytülmalde, yani devletin hazinesinde herkesin hakkı
vardır. Bilhassa daha tüyü bitmemiş yetimlerin, fakirlerin,
miskinlerin, borçluların hakkı vardır. Seksen beş milyon
insanın ahirette hak talep edeceğini düşünen, böyle
inanan bir Müslüman, devlet ve millet malına el uzatmaz!
Unutulmamalıdır ki hayat dünyadan ibaret değildir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(107.si)
Köpeğine ve kedisine yedirmek için dahi olsa ölmüş bir
hayvanın etini almak, satmaktır ki sakınmak lazımdır.
Çünkü ölmüş bir hayvan, bulaşıcı bir hastalıktan ölmüş
olabilir. Dolayısı ile insanlara hastalık bulaştırabilir.
Müslüman hayatını kılı kırk yararcasına yaşamalıdır. Hiç
bir şekilde zararlı olmamalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(108.si)
Erkeğin veya bir kadının bakmaları haram olan yerlere
dokunmalarıdır ki caiz değildir. Sakınmak lazımdır.
Bakılması haram olan yerlere dokunmak ta haramdır.
Ancak ihtiyar kadınlarla musafaha etmek caizdir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(109.su)
Bir başkasının malına, eşyasına ve şahsına bir şekilde
zarar vermektir ki caiz değildir. Kul hakkı olup
sakınılması lazımdır.
Bilmeden olsa da kasten olsa da şahıs, devlet ve millet
malına zarar vermek caiz değildir şayet zarar vermişse
ödemesi lazımdır.
*İmam-ı Malikin Muvattaında Ebu Saidil-Hudri
radıyallahü anhtan rivayet edilen hadis-i şerifte

148

Peygamberimiz sallallahü aleyi vesellem mealen:
“İslamda zarar vermek yoktur. Zarara zarar ile mukabele
etmekte yoktur.” buyurmuştur.
*EbuDavudun rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte de
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Kim bir
Müslümana zarar verirse Allah da ona zarar verir!
Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(110.su)
Bir insana günah işlemesi için bir şekilde yardım etmek,
yol göstermektir ki caiz değildir.
Bir günahın işlenmesine yardım etmek, yol göstermek,
günaha razı olmak, günahı işlemek gibi günahtır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(111.si)
Eşlerin, boşanmış olsalar bile birbirlerinin sırların ifşa
etmeleridir ki sakınılması icap eden çirkin huylardandır.
*Sahih-i Müslim’in Ebu Saidil-Hudri radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen: Kıyamet gününde
insanların en düşük olanı, ailesiyle olan sırlarını ifşa
edenlerdir! Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(112.si)
Vakit israfı olan bir işlerle uğraşmak, satranç, tavla vs.
Oyunları oynamak, açık, saçık TV. dizilerini seyr etmek,
internette oyun ve eğlence vs. ile vakit israf etmektir ki
caiz değidir.
Çünkü dini ve dünyevi yönden hiçbir faidesi olmayan,
bilakis manevi yönden birçok zararları olan, insanların

149

ahlak ve maneviyatını bozmaya yönelik birçok TV.
dizileri ve programları en azından vakit israfıdır. Vakit
israfı ise haramlardan bir haramdır.
*Allah Teâlâ Mü’minun suresi 3.ayet-i kerimede mealen:
“Kurtuluşa eren mü’minler, malayaniden, boş işlerden
sakınanlardır.” buyuruyor.
*İnşirah suresi son ayet-i Celilelerde Allah Teâlâ mealen:
hayırlı bir işten boşa çıkınca, başka hayırlı bir iş yapmak
için hazır ol. Ve ancak Rabbine ve Rabbani olan şeylere
rağbet et! Buyuruyor.
Müslümanın hasta ziyareti, akraba ziyareti, fakirleri
ziyaret, ilim meclislerine katılmak, kitap okumak, ve de
Kur’an-ı Kerim okumak, dinlemek, tefsir, hadis okumak
gibi sayılmayacak kadar çok, yapması icap eden
vazifeleri ve hayır kapıları vardır.
*Tabiinden Hasan-ı Basri rahimehüllah: Allah Teâlâ’nın
bir kulundan yüz çevirdiğinin, kulunu sevmediğinin işaret
ve göstergesi, onun faidesiz ve gereksiz işlerle meşgul
olmasıdır! Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(113.sü)
Horoz, köpek, deve, koç gibi hayvanları dövüştürmek ve
boğuşturmaktır ki, caiz değildir.
Allah Teâlâ’nın yarattığı bütün hayvanat, nebatat ve
cemadat insanlığa hizmet etmek için yaratılmıştır.
Dolayısı ile bütün mahlûkata hakaretle değil, şefkatle ve
ibretle bakmalı öyle muamele etmelidir.
*Allah Teâlâ Ali-İmran suresi 190.ayet-i kerimede
mealen: Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl
sahipleri için elbette ibretler vardır.

150

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken
Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde
düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni
eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru”
derler. Buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(114.sü)
Söylenmesi çirkin olan, edebe ve ahlaka, nezaket
kurallarına aykırı olan şeyleri yazmaktır ki sakınılması
icap eden çirkin işlerdendir.
Bilhassa sosyal medya ortamında müstear isimlerle,
insanların namus ve şereflerine dil uzatmak, hakaret
etmek, ahlaka, edebe aykırı müstehcen yazılar yazmak,
insani bir tarz değildir. İslami hiç değildir. İsmini
gizleyerek çirkin yazılar yazmak münafıklık alametidir.
Çirkin işlerle uğraşanın, çirkin şeyleri yazanın içi, kalbi
çirkindir. Zira içinde sirke bulunan küpün dışına bal,
pekmez sızmaz!
*Buhari’nin Numan bin Beşir radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Dikkat edin ki vücudun içerisinde bir et
parçası vardır. O et parçası düzelirse vücudun tüm
uzuvları düzelir (günahlardan sakınır) o et parçası
bozulursa vücudun tüm uzuvları bozulur (günah işlemeye
başlar) dikkat edin ki o et parçası kalbtir! Buyurmuştur.
Kalp vücut iklimin sultanıdır. Kalp ne derse vücut onu
yapar!
Allah korkusunun da, Allah sevgisinin de yeri kalptir.
Islahata kalplerden başlamak şarttır. Kalpler, ıslah
edilmezse hiçbir şekilde ıslahat mümkün olmaz!
Kalpleri ıslah edecek yegâne şey imandır, ibadettir, zikr-i
kalbidir.

151

Kalplerdeki katılığı, günah kirlerini, günah paslarını
temizleyecek manevi ilaç ise tövbe ve istiğfardır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(115.si)
Abdestli olmayanın, cünüp, hayız ve nifas olanların, bir
ayette olsa Kur’an-ı Kerime dokunmaları, bir ayette olsa
Kur’an-ı Kerim ayetlerini yazmalarıdır ki caiz değildir.
*Allah Teâlâ Vakıa suresi 79.80.ayet-i kerimelerde
mealen: Kur’an’a ancak tertemiz(abdestli) olanlar dokuna
bilir! Çünkü o âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir!
Buyuruyor.
Kur’an-ı kerimi okunamayacak derecede küçük harflerle
yazmak, basmak ve bastırmakta caiz değidir. Çünkü
Kur’an-ı Kerim okunmak içindir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(116.sı)
Saç ve sakal kıllarını tuvalete atmaktır ki uygun
görülmemiştir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(117.)
Kabirlerin üzerindeki yeşil otları, çiçekleri koparmak
ağaçları kesmektir ki uygun değildir. Zira kabirlerdeki
yeşilliklerden kabir ehlinin istifade edeceği rivayet
edilmiştir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(118.)
Sağ eliyle taharetlenmek, istinca etmek ve sümkürmektir
ki uygun değildir. Bu işler için sol el kullanılmalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(119.)

152

Erkeklerin gümüş yüzüğün haricinde altın, demir vs.
yüzük takmalarıdır.
Erkekler ancak gümüşten yüzük takabilir. Kadınlar
altından ve gümüşten yüzük takabilir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(120.)
Darda ve zorda kalan bir kimseye bir mazluma imkân var
iken yardım etmemektir ki en azından merhametsizliktir.
*Sahih-i Buhari’nin Enes bin Malik radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: zalim de olsa mazlum da olsa
din kardeşine yardım et. Buyurunca Ashab-ı kiram,
mazluma yardımı anladık, ya Resulullah zalim ise nasıl
yardım edeceğiz dediler, Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem; onu zulüm yapmaktan alıkoyarak buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(121.)
İnsanlara, canlılara bir şekilde zulüm yapmak, insanların
ve hayvanların istifade edecekleri ağaçlara, ormanlara,
otlara, çiçeklere, bitkilere, sulara, yiyeceklere zarar
vermektir.
Müslüman bu gibi yanlış işlerden sakınmalı yapanlara
elinden geldiği kadar mani olmalıdır. Zira bu dünya
hepimizin! Çocuklarımızın ve torunlarımızın!
Çünkü Ay ve Güneş dâhil her şey insanlığın istifadesi
için yaratılmıştır. Yaratılanlara zarar vermek, netice
itibariyle insanın kendisine, gelecek nesline ve bütün
insanlığa zarar vermek demektir. Bindiği, tutunduğu dalı
kesmesi demektir. İnsan düşünen, anlayan, idrak eden
olmalıdır!

153

*İbrahim suresi 33.ayet-i kerimede Allah Teâlâ: Allah,
gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla
size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince
denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri
de hizmetinize sunandır. Allah, âdetleri üzere hareket
eden Güneşi ve Ayı sizin hizmetinize sundu, geceyi ve
gündüzü sizin emrinize verdi. Buyuruyor.
Maddi ve manevi her derdin çaresi, huzurun reçetesi Kur
’andır!
*Allah Teâlâ Rum suresi 41.ayet-i kerimede mealen:
İnsanlar kendi elleriyle yaptıkları yanlışlar ve hatalar
sebebiyle karada ve denizde (maddi, manevi ve ahlaki
yönden) fesat ve bozumla ortaya çıktı. (ve çıkar)
buyurmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(122.)
Ölmüş hayvan ve domuz eti gibi haramlığı kesin olan
etleri yemek, yedirmek, almak ve satmaktır ki haramdır.
Sakınılması icap eden kötü ve çirkin işlerdendir.
Din-i celili İslamın haram kıldığı her şey kötü ve
çirkindir. Maddi, manevi ve sıhhi bakımdan sakınılması
şart ve lazımdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(123.)
İnsanların gördükleri yerlerde ve kıbleye, Güneşe dönük
vaziyette def’i hacet yapmaktır ki uygun değildir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(124.)

154

Su, çay vs. içerken bardağın içine üflemek, kap ağzında
iken nefes almak ve kırık testiden su içmektir ki uygun
değildir. Sağlığa zararlı olsa gerek!
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Sizden biriniz
su içerken bardağın içine üflemesin buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(125.)
Ekmeğe bir şekilde hürmetsizlik etmek, tuz vs. kabını
ekmek üzerine koymak, ekmek kırıklarını ayak basılacak
yerlere, çöpe atmaktır ki ekmeğe hürmetsizlik, ekmeğin
bereketine mani olur. Bereketsizliğe de vesile olur.
Nitekim dedelerimizden, ninelerimizden gördüğümüz,
mis gibi kokan ekmeği ve o lezzeti ve faidesini bulamaz,
göremez ve ekmeği yiyemez olduk.
*Taberanin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: ekmeğe
hürmet ve ikram edin. Zira Allah, ekmekle beraber
gökten bereketler indirdi. Buyurmuştur.
*Allah Teâlâ Bakara suresi 172.ayet-i kerimede mealen;
Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah'a kulluk
ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve
temizlerinden yiyin ve Allah'a şükredin. Buyurmaktadır.
Nimete hürmet şükür, hürmetsizlik ise nankörlüktür.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(126.)
Yemeği çok sıcak iken yemektir ki uygun değildir.
*Deylemi’nin ibni Ömer radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Yemeği soğutun. Çünkü hararetli yemekte
bereket yoktur buyurmuştur.

155
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(127.)
Fasıkların, riyakârların yemeklerini yemek, kabristanda
yemek, ölü için verilen yemeği yemek, oyun, eğlence
olan ve çalgılı olan yerlerde yemek, altın ve gümüş
kaplardan bir şey yemek ve içmek, altın ve gümüş
sürmedanlık ve buhurdanlık kullanmaktır ki sakınılması
icap eden hususlardandır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(128.)
Yemeğe başlarken besmele okumamak ve zaruret
olmaksızın sol el ile yemek, yemeğin ortasından
başlamak, toplu yemeklerde kendi tarafından
yememektir.
*Buhari’nin Ömer bin Seleme radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Ömer bin Seleme’ye hitaben; “Ey çocuk
besmele oku. Sağ elinle ye. Önünden ye.” buyurmuştur.
*Tirmizinin Hazreti Aişe radıyallahü anhadan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: “Sizden biriniz yemek yiyeceği zaman
bismillah desin. Başında unutursa bismillahi evvelehu ve
ahirehu desin.” buyurmuştur.
*Sahih-i Müslim’in İbni Ömer radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: sizden biriniz kesinlikle sol eliyle yiyip
içmesin. Sol eliyle verip almasın. Zira Şeytan sol eliyle
yer sol eliyle içer buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(129.)

156

Camilere ve mescitlere çör-çöp vs. atmaktır ki camileri
mabetleri temiz tutmakla emr olunduk.
*Allah Teâlâ Tövbe suresi19.ayet-i kerimede mealen:
“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe
inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan
başkasından korkmayan kimseler imar eder.(temiz tutar)
İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”
buyuruyor.Kıble tarafına hürmetsizlikte uygun değildir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(130.)
Bitap düşünceye kadar, camiye ve cemaate gitmeye kadir
olamayacak kadar yememektir. Zira ölmeyecek kadar
yemek farzdır. Farzı terk etmek ise haramdır.
Sağlık ve sıhhate riayet etmek dini bir vecibedir. Zira
insan Allah Teâlâ’ya ibadet etmek için yaratılmıştır.
Sağlık ve sıhhat olmazsa ibadetler aksar. Oruç tutamaz,
namazını ta ’dil-i erkân ile kılamaz. Nafakasını, ailesinin
nafakasını temin edemez!
Âlimler, ilmi iki kısımda mütalaa etmişlerdir.
1.İlmi ebdan, sağlık ilmi
2.İlmi edyan, din ilmi
Ve sağlık ilminin din ilminden önce olduğunu
söylemişlerdir, çünkü bütün ibadetler sağlıklı olmaya
bağlıdır.
*Allah-u Teâlâ’nın Kur’an’ımızda o ne güzel bir kuldur
diye methü sena buyurduğu Eyyub aleyhisselam
ibadetlerini yapamayacak derecede hastalanınca; Rabbim
bana zarar dokundu sen arhamurrahiminsin duasıyla iltica
emiş Allah Teâlâ’da ona şifa ihsan etmiştir.
Sağlık çok önemlidir. Sağlığa dikkat etmemek
günahlardan bir günahtır.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

157

Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi!”
Kanuni Sultan Süleyman
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(131.)
Fuhuş, zina ve gayr-i meşru hayattır ki din-i celili İslamın
haram kıldığı sakınılması lazım gelen en kötü ve çirkin
işlerdendir.
*Allah Teâlâ İsra suresi 32.ayet-i kerimede mealen: Sakın
zinaya (bakmak, dokunmak, konuşmak gibi sizi zinaya
götürecek yollara) yaklaşmayın. Çünkü zina, son derece
çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. Buyuruyor.
*Allah Teâlâ A’raf suresi 27.ayet-i kerimede: Ey
Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için,
elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi,
şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları
göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz,
şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır!
Buyuruyor.
*İbni Mace’nin Abdullah bin Ömer’den rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Ey muhacirler topluluğu, Bir toplumda açıkça
fuhuş işlenirse o toplumda taun hastalığı ve o zamana
kadar geçmişte ismi duyulmamış hastalıklar yayılır
buyurmuştur.
*Sahih-i Müslimin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Üç sınıf insana kıyamet gününde Allah
Teâlâ Rahmet nazarıyla bakmaz, onları af etmez
1.Zina eden yaşlı adam
2.Yalan söyleyen idareci
3.Mütekebbir fakir! Buyurmuştur.

158
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(132.)
Lutilik(eşcinsellik) çocuklara tecavüz gibi din-i celili
İslamın yasakladığı çirkin işleri irtikâp etmektir ki Allah
Teâlâ’nın haram kıldığı, çok çirkin ve kötü fiillerden olup
şiddetle sakınılması lazımdır.
Allah Teâlâ bu fuhşiyatı, bu, bu çirkin işleri irtikâp
edenlerin nasıl bir akıbete duçar olduklarını haber veriyor
insanlığı uyarıyor!
O çirkinlikleri irtikâp eden toplumu helak etmek üzere
görevli melekler, önce İbrahim aleyhisselama gelip
durumu bildirmişlerdi! Bu durumu Allah Teâlâ Hicr
suresi 58-77. ve Hud suresi 74-83. ayetlerde bildiriyor!
*İbrahim'in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût
kavmi hakkında bizim (elçilerimiz) le tartışmaya başladı.
Çünkü İbrahim çok içli ve Allah'a yönelen bir kimseydi.
Elçilerimiz, "Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü
Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara
geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir" dediler.
Elçilerimiz Lût'a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü
daraldı ve "Bu çok zor bir gün" dedi. Kavmi,
(konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru
koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin
işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: "Ey Kavmim! İşte
kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha
temizdir. Allah'a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma
karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir
adam yok mu?"
(Bir peygamber, gönderildiği kavmin manevî babası
sayılır. Bu itibarla gönderildiği toplumun kadınları o
peygamberin manevî kızları mesabesindedir. Burada Lût
Peygamber, kavmini içine düştükleri cinsel sapıklığı -
erkeğin erkekle cinsel ilişkisi- terk edip meşru ve doğal

159

ilişkiye dönmeleri ve kadınlarla nikâhlanmaları
konusunda uyarmaktadır) Onlar, "İyi biliyorsun ki
kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi
çok iyi biliyorsun" dediler. (Lût da:) "Keşke size karşı
(koyacak) bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir desteğe
dayanabilseydim" dedi. Konuk gözüken melekler, şöyle
dedi: "Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla
ulaşamayacaklar, zarar vermeyecekler. Geceleyin bir
vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın.
Ancak karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların
(kavminin) başına gelecek olan azap, onun başına da
gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır.
Sabah yakın değil midir? !" (Azap) emrimiz gelince
oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında
işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar
zalimlerden uzak değildir. Hud suresi 74-83.a-mealleri.
*Hicr süresinde de şöyle anlatılıyor; “İbrahim, "Ey
Melekler! Göreviniz nedir?" dedi. Şöyle dediler:
"Şüphesiz biz suçlu bir millete (cinsi sapık toplumu helak
etmeye) gönderildik. Lût'un aile-i efradı hariç (Onları
helak edeceğiz) ancak Lût'un karısı da onlarla helak
olacak. Biz, o Lutun karısının geride kalanlardan olmasını
(helak olanlardan olmasını) takdir ettik.(çünkü o da kâfir
ve inançsız idi.) Melekler Lût’un ailesine gelince, Lût
Meleklere "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz"
dedi. Melekler dediler ki: "Evet, fakat biz sana
(kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik." "Biz,
sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz."
"Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de
arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın.
Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin. Dediler."
Lût’a şu durumu kesin olarak bildirdik: "Sabaha çıkarken
onların sonu kesilmiş olacak." Şehir halkı sevinerek

160

geldiler. Lût, dedi ki: "Şüphesiz bunlar benim
misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin." "Allah'a karşı
gelmekten sakının, beni utandırmayın" dedi. Onlar, "Biz
seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik"
dediler. Lût: "İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla
evlenebilirsiniz)" dedi.
(Melekler, Lût'a:) "Ömrüne Andolsun ki onlar
(şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde
bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni
dinlemezler.)" dediler. Derken Güneşin doğuşu sırasında,
o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi. Hemen
onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan
pişirilmiş taşlar yağdırdık. Şüphesiz bunda düşünüp
görebilen kimseler için ibretler vardır. O şehrin kalıntıları
hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor. Şüphesiz
bunda inananlar için bir ibret vardır. (Hicr s 58-77.a-
meallari)
*Tirmizi ve Ebudavudun rivayet etmiş oldukları hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
her kim ki Lut kavminin yapmış olduğu sapıklığı yaparsa
onu öldürün buyurmuştur.
Ashab-ı kiram rıdvanullahi aleyhim ecmain Lutilerin
öldürülmesi hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak nasıl
öldürüleceği hususunda farklı görüşleri olmuştur. Hazreti
Ali ve Hazreti Ebubekir r.a. ateşle yakılmasını, ibni
Abbas hazretleri ise yüksek bir dağın tepesinden atılıp
öldürülmesini söylemiştir. Zina cezasıyla cezalandırılır
diyen fukaha da olmuştur. Evet, çok çirkin bir fiil
olduğundan, cezasıda en ağır olmalıdır demişlerdir kadar
çirkin bir iştir ki cezasında karar kılınamamıştır! Bu
çirkinliği irtikap eden lanetlenmiştir.
*A’raf süresi 80-84.ayet-i kerimelerde de Allah Teâlâ
mealen: Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o

161

kavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir
kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere
yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.
Bunun üzerine biz de onu ve karısı dışında aile fertlerini
kurtardık. Karısı ise azab içinde kalanlardan oldu. Onların
üstüne bir azap yağmuru yağdırdık. Bak, suçluların
akıbeti nasıl oldu.” Buyuruyor. Bu çirkin fiilleri
yapanların, yapılmasına razı olanların, dünyada da çok
çetin ve büyük bir azaba duçar olacaklarını haber veriyor.
*A’raf suresi 33.ayet-i kerimede de mealen: Ey
peygamberi zişan! De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli
çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil
indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve
Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram
kılmıştır.”
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(133.)
İdrar sıçrantılarından sakınmamak, ayakta idrarını
yapmaktır ki kabir azabına sebeptir. İdrarını uzun zaman
tutmakta sağlık yönünden sakıncalıdır.
*Hazreti Aişe validemiz: Peygamber sallallahü aleyhi
vesellemin ayakta idrarını yaptığını duyarsanız
inanmayın. Çünkü Nebi aleyhisselam; ancak otururken
bevlini yapardı! Buyurmuştur. Sahih-i Buhari-Müslim-
Tirmizi ve İbni Mace
*Başka bir hadis-i şerifte de; İdrar sıçrantılarından
sakının zira kabir azabının ekserisi ondandır,
buyurmuştur. (Hâkim-Müstedrek)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
( 134.)

162

Yıkandığı yere idrarını yapmaktır ki uygun değildir.
Evham hastalığına sebeptir. Sakınılması lazımdır.
*Zira Nebi aleyhisselam, Tirmizi-Nesai ve Ebudavudun
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte: Sizden biriniz
yıkandığı yere, (banyoya) idrarını yapmasın, çünkü
vesvesenin umumisi bundan meydana gelir!
Buyurmuştur.
Dini celili İslam, insan hayatının tüm safhalarını tanzim
eden ilahi ve nebevi bir sistemdir. Emir ve tavsiye ettiği
her şeyde maddi ve manevi birçok faideler, sakınılmasını
istediği her şeyde de maddi ve manevi birçok mahzurlar
vardır. Dolayısı ile tuvalette de riayet edilmesinde birçok
faide bulunan adap ve edepler vardır.
Ezcümle:
-Tuvalete girerken üzerinde Allah Teâlâ’nın ismi yazılı
kâğıt, yüzük vs. bir şey bulunmaması.
-İnsanların görmeyeceği bir yer olması.
-Tuvalette girmeden önce “Euzu billahi minel hubsi vel
habais” duasını okumak.
-Tuvalette iken telefon vs. ile konuşmamak.
-Kıbleye dönük oturmamak.
-Sahrada ise insanların ve hayvanların gölgelendiği ve
geçtikleri bir yol ve bir yer olmaması.
-Banyoda bevil etmemek.
-Ayakta bevil etmemek.
-Akarsuya veya durgun suya bevil etmemek.
-Tuvaletten sonra bir eser kalmayacak şekilde temizliğini
yapmak.
-Sağ eliyle temizlenmemek, temizliği sol el ile yapmak.
-Tuvaletten çıkınca necasetin kokusu ve eseri kalmayacak
şekilde ellerini yıkamak.
-Tuvalete girerken sol ayak ile girmek.
-Tuvaletten çıkarken sağ ayak ile çıkmak.

163

-Tuvaletten çıkınca “elhamdü lillahillezi ezhebe annel eza
ve afani min zalike” duasını okumak.
-Mümkün mertebe tuvalette çok uzun kalmamak.
Gibi, riayet edilmesi lazım olan hususlara riayet etmekte,
sakınılması lazım olan hususlardan sakınılmasında,
maddi ve manevi yönden birçok hikmetler ve faideler
vardır.
Din-i celil-i İslam, temizlik dinidir, Güzel ahlak dinidir,
nezaket ve zarafet dinidir. En büyük ve en yüce
medeniyet İslam medeniyetidir.
En medeni insan, İslamı yaşayan Müslümandır.
İslamı yaşayan Müslümandan başka, yeryüzünde günde
en az beş kere ayağına varıncaya kadar yıkayan bir insan
bulunmaz.
Din güzel ahlaktır. Güzel ahlak, Din-i celil-i İslamı güzel
yaşamaktır. Din-i celil-i İslamı en güzel yaşayan hatemül
enbiya Muhammed aleyisselamdır. Dolayısı ile örnek
alınması gerek insan Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellemdir.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin hayatı,
hadis-i şerifleri hikmetle doludur. Önce inanıp sonra da
hikmetleri üzerinde düşünmelidir. Zira o asla faidesiz bir
söz söylememiştir. Çünkü o kendi kafasından
konuşmamıştır. Çünkü onun hakkında Allah Teâlâ
mealen kendi kafasından konuşmaz, onun konuştuğu her
şey, Allah tarafından vahy edilmiştir! Buyurmaktadır.
Anlatılan hususlar, Din âlimleri tarafından Ayat-ı
kerimelerden ve ahadis-i Şerifelerden alınmış hususlardır.
Riayet edenler maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi
yönden istifade ederler.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(135.)

164

Şer’i şerife muhalif işlerin yapıldığı sözlerin
konuşulduğu, gıybet ve dedikodu yapılan, günah
işlemeye teşvik edilen meclislerde bulunmaktır ki bu gibi
yerlerden sakınmak ve uzak durmak icap eder.
Böyle meclislerde, mekânlarda bulunmak, itiraz
etmemek, infial duymamak, en azından sükût etmek,
konuşulanları, yapılanları tasvip etmese de, oradaki
günahları işlemese de günahtır. Sakınılması lazımdır.
*Furkan suresi 72.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen:
“Mü’minler; yalana şahitlik etmeyen, faydasız, boş bir
şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip
gidenlerdir!” Buyuruyor.
*En’am suresi 68.ayet-i kerimede Allah Teâlâ:
“Ayetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün
vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir,
onlardan uzaklaş. Şayet Şeytan sana unutturursa
hatırladıktan sonra kalk. O zalimler grubu ile beraber
oturma!” Buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(136.)
Ana-babasından izinsiz işler yapmak, onların rızası yok
iken gazaya gitmektir ki gazaya gitmekte bile ana
babadan izin gerekiyorsa ki öyledir. Ana babaya karşı
gelmek en kötü, en çirkin huylardandır. Ana babaya
itaatsizlikten, hürmetsizlikten, hizmetsizlikten şiddetle
sakınmak lazımdır. Zira ana babaya itaatsizlik büyük
günahlardandır.Namazdan sonra en faziletli ibadet ana
babaya itaat ve hizmettir.
*Allah Teâlâ İsra suresi 23.24.ayet-i kerimelerde:
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne
babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya
ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları

165

azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara
merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. Rabbim!
Onlar nasıl küçükten beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse
şimdi sen de onlara merhamet göster diyerek dua et!”
Buyuruyor.
*Lokman suresi 14.ayet-i kerimede Allah Teâlâ; “Biz
insana, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi,
onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında
taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur.
(İşte onun için) insana şöyle emrettik: Bana ve anne
babana şükret. Dönüş banadır.” Buyuruyor.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme hangi amel
daha faziletlidir? ya Resulallah dediler, Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem; Allah ve Resulüne imandır,
sonra ana-babaya iyilik yapmaktır, sonra Allah yolunda
cihattır, buyurmuştur. (Kütüb sitte)
*Bir adam gelip Peygamber sallallahü aleyhi vesellem
efendimize, seninle beraber cihada gelmek istiyorum
dedi. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem; Ana-babana
git izin iste, izin verirlerse gel. Vermezlerse onlara hizmet
ve itaat et buyurmuştur. muttafekun aleyh
Ana-babaya hizmet etmekte cihat sevabı vardır.
Hizmetten ve hürmetten kaçmakta ise azap vardır!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(137.)
Korkulu ve tehlikeli yolculuklara çıkmak, tehlikeli
yerlere tırmanmak, tehlikeli işler yapmaktır ki bu can, bu
ten insana verilmiş bir emanettir. Emaneti korumak
lazımdır.
Bakara suresi 192, ayet-i kerimede mealen: Kendinizi
kendi ellerinizle tehlikeye atmayın buyuruluyor.

166
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(138.)
Kabirlerin üzerinde yürümek ve kabirlerin üzerinde
oturmaktır.
*İmam-ı Ahmedin rivayetinde; Amr bin Hazm
radıyallahü anh Resulullah sallallahü aleyhi vesellem:
beni bir kabre dayanmış gördü. Bu kabrin sahibine eziyet
etme! Buyurdu.
*Ebudavut, Nesai, ibni Mace nin Ebuhüreyre radıyallahü
anhtan rivayet etmiş oldukları hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: sizden
birinizin bir kor üzerine oturup elbisesini yakması,
derisine kadar sirayet etmesi, bir kabir üzerine
oturmasından daha hayırlıdır! Buyurmuştur.
Kabir üzerinde oturmak ve kabirlere basmak mekruh
sayılmıştır. Sakınmak lazımdır.
Ancak okumak maksadıyla veya bilmeden bir kabre
basmak müstesnadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(139.)
İzinsiz başkasının arazisinde namaz kılmaktır ki; İzinsiz
başkasının arazisinde namaz kılmak mekruhtur. (Nurul
izah)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(140.)
Kadınların cenazenin ardından yürümeleridir.Ümmü
Atiyye radıyallahü anha:Biz kadınlar, cenazelerin
peşinden gitmekten men olunduk. Buyurmuştur.
(muttefekun aleyh)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(141.)

167

Hayızlı ve nifaslı kadınların mescit ve camilere
girmeleridir ki, caiz değildir.
Hayızlı ve nifaslı kadınlara yasak olan hususlar!
-Namaz kılamaz. Hadis-i şerifte de, (Hayızlı kadın namaz
kılamaz) buyuruldu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud) hayız
halinde geçen namazların kazası gerekmez!
- Oruç tutamaz. [Hazret-i Âişe validemizin naklettiği
hadis-i şerifte; Hayızlı iken tutulamayan oruçların kaza
edileceği, kılınmayan namazların af olacağı bildirilmiştir.
(Buhari) Hayız halinde tutamadığı oruçları kaza eder!
- Kur'an okuyamaz. Hadis-i şerifte; (Hayızlı ve cünüp,
Kur'an-ı kerim okuyamaz) buyuruldu. (Tirmizi)
- Mushaf’a el süremez. Kur'an-ı Kerimde mealen,
(Kur’an’a temiz olanlardan başkası dokunamaz.)
buyuruluyor. (Vakıa 79)
Hadis-i şerifte de, (Kur’an’a ancak hadesten
[apdestsizlikten, cünüplükten, hayız ve nifastan] temiz
olan el değdirebilir.) buyuruldu. (Nesai, Hâkim, Beyhaki,
Taberani, Darekutni)
- Camiye giremez. Hadis-i şerifte (Cünübe ve hazlıya
mescide girmek helal olmaz.) buyuruldu. (İbni Mace)
- Kâbe’yi tavaf edemez. Hadis-i şerifte, (Beytullahı tavaf
etmek, namaz kılmak gibidir, yani temiz ve abdestli
olmak lazımdır) buyuruldu. (Tirmizi)
- Cima edemez. Bakara s. 222.ayet-i kerimede mealen;
Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: "O bir ezadır
(rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun.
Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.
Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden
onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever,
çok temizlenenleri sever.” buyurulmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN

168

(142.)
Kıbleye, Kur’an-ı kerime ve Şeriat kitaplarının olduğu
tarafa ayak uzatmak kitapların üzerine, ekmeğin üzerine
ayak basmaktır ki hürmetsizliktir. Sakınılması lazım olan
hususlardandır. Mukaddesata ve her nimete bilhassa
ekmeğe saygılı olmakta büyük faide vardır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(143.)
Zalimlerin ayaklarına varmak, onların gönlünü
kazanmak için zulümlerine ses çıkarmamak, müdahene
etmektir ki din-i celili İslamın yasakladığı kötü
işlerdendir. *Allah Teâlâ Hud suresi 113. ayet-i
kerimede: “Zulüm edenlere ednayı meyille dahi meyl
etmeyin.(Onların zulümlerine razı olmayın, onlara
yardımcı olmayın, dalkavukluk yapmayın.) Yoksa size de
ateş dokunur. Sizin Allahtan başka dostlarınız yoktur.
Sonra size yardım da edilmez.” buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(144.)
Cami, mescit, medrese gibi şerefli yerlere ve evine
girerken sol ayak ile girmek ve sağ ayak ile çıkmaktır ki
edebe aykırıdır. Sağ ayak ile girip sol ayak ile çıkmalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
( 145.)
Hamam, hela vb. yerlere sağ ayak ile girmek sol ayak ile
çıkmaktır ki edebe aykırıdır. Sol ayak ile girip çıkarken
sağ ayak ile çıkmalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
( 146.)

169

Elbiselerini ve ayakkabısını sol taraftan giymektir. Sağ
taraftan giyip sol taraftan çıkarmalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(147.)
Cami ve mescidlerde ön saflarda yer görmeden insanları
rahatsız ederek ön saflara geçmeye çalışmaktır ki edebe
aykırıdır. İnsanları rahatsız etmektir. Sakınılması icap
eden hususlardandır.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem kızgın
vaziyette hutbeye çıkıp yüksek sesle; Ey diliyle
Müslüman olup kalplerine İslam nüfuz etmemiş olanlar,
Müslümanlara eziyet etmeyin. Müslümanları
ayıplamayın. Onların hata ve kusurlarının peşine
düşmeyin. Kim bir Müslümanın hata ve ayıbını araştırırsa
Allah’ta onun hatalarını ortaya döker. Allah kimin
hatalarını ortaya çıkarırsa evinde de olsa onu rezil eder.
Buyurmuştur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Müslüman
elinden dilinden Müslümanların salim olduğu,
Müslümanlara zarar vermeyen kimsedir! Buyurmuştur.
(Buhari)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(148.)
Ücretle çalışan kimsenin boş oturması işini aksatmasıdır
ki işverene haksızlıktır. Aldığı ücretin hakkını vermesi
işini aksatmaması lazımdır. Aynı zamanda işverenin de
çalışanının hakkını vermesi lazımdır.
*İbrahim bin Ethem hazretleri nefsinin, dünyanın,
insanların, şöhretin kulu olmaktan kurtulup Allah

170

Teâlâ’ya kul olmak için Belh şehrinin sultanlığını terk
etmişti. Bulunduğu yerden Mekke-i mükerreme onikibin
adım idi, İki adım da iki rek’at namaz kılarak haremi
şerife varmış Kabe-i muazzamının örtüsüne yapışıp şöyle
yalvarıp yakarmıştı;
Allahım günahkâr kulun kapına geldi el açtı sana
yalvarıyor. Eğer af edip bağışlarsan sen buna layıksın.
Eğer kapından kovarsan, senden başka bana kim
merhamet eder.
Bir gece Belh şehrine gelip yaptırdığı camide yatsı
namazını kılmıştı. Hava çok soğuk olup sığınacak bir
yeride yoktu, geceyi camide geçirmek istemişti, fakat
cami görevlisi müsaade etmemişti, İbrahim bin Ethem
rica etmiş, yalvarmış, gidecek yerim yok demişti, lakin
üstü başı perişandı görevli senin hırsız olmadığını nerden
bileyim deyip hakaret etmiş yaka paça dışarı atmıştı.
Çaresizlik içerisinde sağa sola bakınarak yürürken duman
tüten bir yer görmüş hem ısınırım hem de geceyi burada
geçiririm deyip oraya varmıştı. Orası bir hamamdı içeriye
girip selam vermesine rağmen külhan selamı almamış
oralı bile olmamıştı, külhan endişeli bir tarzda bir sağına
bir soluna bakıyor durmadan ateşe odun atıyordu, sabah
olup işi bitince tanımadığı İbrahim bin Ethem
hazretleriyle alakalanmış selamını alıp ikramda
bulunmuştu.Kendisini tanıtmayan İbrahim bin Ethem
hazretleri selam verdiğimde selamı niçin almadığını
sorunca, külhan, kendisinin çalışan bir işçi olduğunu işi
esnasında işinin haricinde başka bir şeyle meşgul olursa
aldığı ücretin helal olmayacağını kul hakkı geçeceğini
söylemişti.
İbrahim bin Ethem hazretleri, korkak vaziyette bir sağa
bir sola bakıyordun sebebi nedir?

171

Korktuğun ve beklediği birisi mi var? Diye sorduğunda,
evet Azrail aleyhisselamdan korkuyorum ne zaman
geleceğini bilmiyorum hazırlıksız olmak istemiyorum
demişti.Ne kadar yevmiye aldığını nasıl geçindiğini
sorduğunda, iki dirhem yevmiye aldığını, bir dirhemi ile
kendi ihtiyaçlarını karşıladığını, bir dirhemide vefat eden
bir dostunun yetim kalmış çocuklarının ihtiyaçlarına
harcadığını söylemişti.İbrahim bin Ethem hazretleri çok
duygulanmış ondan dua istemiş Allah Teâlâ’dan isteyipte
kabul olmamış bir duası olup olmadığını sormuştu,
Külhan, evet şimdiye kadar Allah Teâlâ’dan isteyipte
henüz kabul olmamış bir duam var. Bu şehrin saltanatını
terk edip fakirliği seçen İbrahim bin Ethem hazretleriyle
müşerref olmak istedim fakat şimdiye kadar nasip olmadı
deyince İbrahim bin Ethem hazretleri boynuna sarılmış,
Evet Allah Teâlâ duanı kabul etti.Camiden kovdurarak
İbrahim kulunu sana getirdi. Ben İbrahim bin Ethem’im.
Demiştir.
*Resulullah sallallahü aleyhi vesellem bir gün ashabı
kiramla sohbet ederlerken şöyle buyurdu: Sizden önce
geçmiş ümmetlerden üç kişi yolda giderlerken yağmura
yakalanmışlardı. Yağmurdan korunmak için bir mağaraya
sığındılar, çok şiddetli yağan yağmur mağaranın önüne
bir kaya sürükledi, yağmur kesilmişti, yola devam
edeceklerdi ancak dışarı çıkmaları mümkün değildi, kaya
çok büyük olup hareket ettirememişlerdi. Maddi çareler
mümkün görünmüyordu. İçlerinden birisi buradan
kurtuluş ancak dua ile mümkün. Her birimiz Allah için
yaptığı bir ibadeti vesile yaparak dua etsin dedi, ellerini
kaldırıp şöyle yalvardı. Yarab: Bir erkeğin bir kadını seve
bileceği kadar çok sevdiğim bir kadın vardı. Her ne
yaptıysam maksat ve emelime kavuşamadım hep fırsat
kolladım, bir sene kıtlık olmuştu benim malım çok idi o

172

kadın ise fakir düşmüştü, bana gelip yardım istediğinde
arzumu yerine getirirse istediği kadar yiyecek ve mal
vereceğimi söylediğimde, Allahtan kork bana imkân
nispetinde yiyecek ver dedi. Ben de nefsani arzularımı
elde edebilecek iken, senden korktuğum için nefsime
uymadım ona istediği kadar da mal ve yiyecek verdim.
Allahım bu amelimin senin yanında bir değeri ve kıymeti
varsa şu kayayı mağaranın kapısından uzaklaştır
yolumuza devam edelim. Kaya biraz uzaklaşmış
mağaranın ağzı biraz açılmıştı.Ancak çıkmak mümkün
değildi.Üç kişiden ikincisi de ellerini açıp şöyle dua etti:
Yarab: annem ihtiyar ve yatalak idi. bir bebek gibi bütün
ihtiyaçlarını karşılıyor, onu doyurmadan çocuklarıma
yedirmiyordum. Bir gün avdan geç geldim annem
uyumuştu sütünü hazırladım uyanırsa sütünü içirir karnını
doyururum Diye başının ucunda beklemeye başladım.
Çocuklarım da yemek için bekliyorlardı, her zaman
olduğu gibi onları annemden sonra doyuracaktım. Ancak
annem uyanmadı, sabaha kadar başucunda bekledim.
Allahım bu amelimin senin indi ulûhiyetinde bir kıymet
ve değeri varsa şu kayayı mağaranın ağzından uzaklaştır
yolumuza devam edelim.
Kaya mağaranın ağzından biraz daha uzaklaşmıştı lakin
çıkmak mümkün değildi.
Dua sırası üçüncüsüne gelmişti, ellerini açıp şöyle dua
etti: Yarab: bir gün çalıştırdığım işçilerden birisi
yevmiyesini, o günkü hakkını almadan gitmişti. Bu gün
gelir yarın gelir ümidiyle bekledim gelmedi. Ben de gelip
hakkını alıncaya kadar hakkı zayi olmasın diye onun
parasıyla koyun aldım. Koyunlar çoğaldı sürü oldu. Bir
gün çıkıp geldi benden hakkını istedi. Ben de koyun
sürüsünü gösterip işte bu koyun sürüsü senin hakkındır
dedim. Adam: Allahtan kork benimle alay etme hakkımı

173

ver dedi. Ben de çobanıyla beraber sürünün onun hakkı
olduğunu söyleyip hepsini verdim. Allahım bu amelimin
senin indi ulûhiyetinde bir kıymet ve değeri varsa şu
kayayı mağaranın ağzından uzaklaştır ki yolumuza
devam edelim. Kocaman kaya mağaranın ağzından
uzaklaştı o üç kişi de sağ salim yollarına devam ettiler.
Buyurmuştur. (Buhari)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(149.)
Oyun aletlerine ayak uydurup deprenmek ve oynamaktır
ki sakınılması lazım olan hususlardandır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Çalgı
dinlemek masiyet, öyle bir mecliste oturmak fasıklık,
zevk almak küfran-ı nimettir! Buyurmuştur.
Reddul-muhtar bu hadis-i şerifi zikr ettikten sonra
devamla, çalgılı ve eğlenceli yerlerde bulunmanın haram
olduğunu zikr etmiştir.
*Lokman suresi 6.ayet-i kerimede Allah Teâlâ:
İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan
saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik
asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için
aşağılayıcı bir azap vardır! Buyuruyor.
Yukarıdaki ayet-i kerime ve hadis-i şeriften anlaşıldığına
binaen insanı ibadetlerden, Kur’an-ı kerim okumaktan,
dinlemekten, ilim meclislerinden alıkoyan, aynı zamanda
ahlaki yönden birçok mahzurlar içeren TV. Dizilerinden,
laf kalabalığından başka bir faidesi olmayan TV.
tartışmalarından vs. sakınılması iman, ahlak ve maneviyat
bakımından önemlidir.
Zira küfre rıza küfürdür. Günaha rıza da günahtır.
Ahlaksızlık, veba mikrobu gibi bulaşıcıdır.Günahları
seyreden insan, günahları günah olarak görmez olur.

174

Allah Teâlâ’nın haram kıldığı bir şeye, bunda ne mahzur
var? Deyiverirse imanından oluverir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(150.)
Zikir esnasında, dönmek, deprenmek, sıçramak,
sallanmak, titremek, raks edip dönmek, çalgı aletleri
eşliğinde zikir yapmak ki sünnete uygun olmayan, bid’at
sayılan, sakınılması icab eden mahzurlu işlerdendir.
Dört mezhep imamlarının görüşleri böyledir. Zikir bir
ibadettir, zikrin kitaba ve sünnete uygun yapılması
lazımdır.
Din-i celili İslam yürürken dahi vakar ve sekinetle
yürümeyi emr eder ki zikir yaparken nasıl olur da
dönmeyi, zıplamayı hoş görsün?
Kitaba ve sünnete muhalif yapılan zikrin bir faidesi
olmaz! Bilakis zararı olur!
*Hadis kitaplarındaki rivayetlere göre, Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem ile beraber zikir yapan Ashab-ı
kiram rıdvanullahi aleyhim ecmain, sanki başlarında bir
kuş varmışta hareket ederlerse kuşu ürküteceklermiş gibi
vakar, sekinet ve sükûnetle zikir yaparlardı!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(151.)
Gösterilmesi ve açılması haram olan yerlerini insanların
yanında açmak ve göstermektir ki hayâsızlıktır. Din-i
celili İslamın kötü ve çirkin gördüğü hususlardan olup
sakınılması lazımdır. Hal bu ise hayâ imandandır.
Hayâsızlık ise küfrün yansımasıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(152.)

175

İhrama girmiş erkek hacıların ihramlı iken dikişli elbise
giymeleri ve başlarını örtmeleridir. Caiz değildir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(153.)
Yabancı bir kadına dokunmaktır. Yabancı, nikâh düşen
bir kadına bakmakta, dokunmakta haramdır. Sakınmak
lazımdır. Allah Teâlâ zinaya yaklaşmayın buyuruyor ki
bakmayın, dokunmayın ve düşünmeyin demektir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(154.)
Erkeğin hayızlı ve nifaslı hanımının göbeği ile dizi
arasından istifade etmesidir ki temizleninceye ve
yıkanıncaya kadar sakınılması icap eder.
*Allah-u Teâlâ buyuruyor; Sana kadınların ay hâlini
sorarlar. De ki: "O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde
kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara
yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size
emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok
tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever." (Bakara
suresi 222.a.meali)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(155)
Gasp ettiği veya kirasını ödemediği bir evde veya bir
işyerinde mal sahibinin rızası yok iken oturmaktır ki caiz
değildir. Mal sahibinin rızası olmadığı için orada kılınan
namazlar da tehlikeye girer!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(156.)
Günah olan bir şey istemedikleri takdirde kâfir de olsalar,
ana-babanın hizmetini terk etmektir.

176

* Allah-u Teâlâ İsra suresi 23-25.ayetlerde mealen;
Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi,
anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer
onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık
çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları
azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara
merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki:
"Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri
gibi sen de onlara acı." Rabbiniz, içinizde olanı en iyi
bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah
tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. Buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(157.)
Yardım etmeyi, hediye vermeyi, selam vermeyi de
bırakarak, Akraba ziyaretini kesmek, sıla-i rahim
yapmayı terk etmektir ki, sakınılması icap eden kötü
fiillerdendir.
*Nahl suresi 90.ayeti kerimede Allah Teâlâ mealen:
Şüphesiz ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya
vermeyi, emreder. Çirkinlikleri, hayâsızlığı, fenalık ve
azgınlığı da yasaklar! Allah, düşünüp öğüt alasınız diye
size vaaz ediyor! Buyuruyor.
Akrabalar arasındaki dargınlık ormana düşmüş kor gibi
tehlikelidir. Olumsuzluklara sabır ile tahammül, sevap
kazanmaya, irtibatı kesmek günah kazanmaya sebeptir.
*Elbani’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: “Sıla-i
rahmi, akraba ile alakayı kesmek ve zulüm yapmak kadar
dünyada cezayı çabuklaştıran bir günah yoktur! Ayrıca
ahiretteki azabı da verilecektir.” Buyurmuştur.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Kim

177

Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine
ikramda bulunsun. Kim Allaha ve ahiret gününe iman
ediyorsa akraba ziyareti yaparak sla-i rahim yapsın. Kim
Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin
ya da sussun! Buyurmuştur.
*Elbani nin rivayet etmiş olduğu başka bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Ey
insanlar! Salamı yayınız! Yemek yediriniz! Sıla-i rahim
yapınız! İnsanlar uyurken geceleri namaz kılınız ki
selametle Cennete girersiniz, buyurmuştur.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyi vesellem mealen: “Kim
rızkının geniş olmasını, ömrünün bereketli olmasını
severse sıla-i rahim yapsın!” Buyurmuştur
*Nesainin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte de
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Fakir
ve miskine verilen bir sadaka sayılır. Akrabaya verilen ise
hem sıla-i rahim hem de iki sadaka sayılır! Buyurmuştur.
*İmam-ı Suyuti’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte de Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen: Âdemoğlunun amelleri
her Cuma akşamı Allah c.c.ye arz olunur da akrabalarıyla
alakasını kesenin amelleri kabul olunmaz. Buyurmuştur.
Bakara süresinde fasıkları anlatan 27.ayet-i kerimede
Allah Teâlâ mealen: O fasıklar, Allah'a verdikleri sözü,
pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah'ın korunmasını
emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün
ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan
kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
Buyurmaktadır.
İslam; sıla-i rahim yapmayı, din kardeşleriyle irtibatlı
olmayı, bütün insanlar ile iyi geçinmeyi emreder!

178
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(158.)
Erkeğin hanımına veya hanımın erkeğine hakaret, zulüm
ve cefa vermeleri, eşlerin bir birlerinin haklarına riayet
etmemeleri, Erkeğin hanımının ihtiyaçlarını
karşılamaması, nafakasını kesmesi, Hanımının ilm-i
halini ve ilim, irfan edep öğrenmesine mani olmasıdır ki,
çirkin hallerden olup sakınılması icap eder.
*Nisa suresi 19.ayet-i kerimede mealen: Kadınlarınız ile
iyi geçinin buyurulmuştur.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Sizin en
hayırlınız ailesine en hayırlı olanlarınızdır. Ben içinizde
ailesine en hayırlı olanım.” Buyurmuştur.
İslam; hem erkeğe hem de kadına haklar ve
sorumluluklar vermiştir. Bu hak ve sorumluluklar, aile
yuvasını ayakta tutan direklerdir. Riayet edilmediği
takdirde aile çatısı çöker. Aile bireyleri altında kalır
ezilir. Çocuklar sahipsiz, şefkatsiz kalırlar. Toplum
huzuru aile huzurundan başlar. Huzursuz ailelerden
huzurlu bir toplum vücuda getirmek mümkün değildir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(159.)
Ebeveynin evladına din ve diyanet, ilim, irfan, sanat,
ahlak ve edep öğretmemesidir ki, her ebeveyn evlatlarını
dünyevi ve uhrevi tehlikelerden korumakla mükelleftir.
*Tahrim suresi 6.ayet-i kerimede: “Ey iman şerefiyle
müşerref olan ehli iman! Önce kendinizi, sonrada ehlinizi
Cehennemden koruyunuz!” buyuruyor.
*Taha suresi 132.ayet-i kerimede Allah Teâlâ: “Ehline
namazla emret. Sen de namaza devam et. Seni de onları

179

da rızıklandıran biziz. Senden rızık istemiyoruz. Güzel
akıbet takva ehli olanlar içindir!” Buyuruyor.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: hepiniz
korumakla sorumlu olduğunuz aile efradınızın
terbiyesinden, dini eğitiminden mes’ülsünüz!
Buyurmuştur. (Muttafekun aleyh)
*Taberaninin Hazreti Ali radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: evlatlarınızı üç hasletle edeplendiriniz.
1.Peygamberinizi sevdiriniz.
2.Ehli beytini, ashabını sevdiriniz.
3.Onlara Kur’an okumasını öğretiniz! Buyurmuştur.
Hazreti Ali radıyallahü anh; Evlatlarınızı gelecek
zamanlar için yetiştiriniz! buyurmuştur
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(160.)
Üzerine nafakası lazım ve vacip olan akrabasına
ihtiyaçlarını vermeyerek onların sıkıntıya düşmelerine,
hayvanlarını aç bırakarak zayi olmalarına sebep olmaktır.
En faziletli infak ve sadaka en yakınlarından başlamaktır.
Hadis-i şerifte komşusu aç iken tok yatan bizden değildir
buyurulmuştur. İnsan veya hayvan, Mü’min veya kâfir aç
bir canlıyı doyurmak sadakadır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; bir yolcunun
kuyudan su çıkarıp susuz bir köpeğe su içirdiği için
cenneti kazandığını, bir kadının da kedisine bir şekilde
eziyet ettiği içinde Cehennemde azap çekeceğini haber
vermiştir.İslami hayat, topluma huzur vicdanlara
sürurdur. İslamsız hayat, vicdanlara azap topluma
zarardır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN

180

(161.)
Üzerine nikâhı düşen yabancı bir kadınla halvette
kalmak, yalnız başına kapısı ve penceresi kapalı bir
mekânda bulunmaktır. Din-i celili İslamın haram kıldığı
bir husus olup sakınılması icap eder. Bu devirde olur mu?
Demek imanı tehlikeye sokar! İnanmayan ve
uygulamayan cezasını çeker!
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; sakın
bir adam yabancı bir kadınla baş başa kalmasın!
Üçüncüsü Şeytan olur! buyurmuştur. (İmam-ı Ahmed)
*Başka bir hadis-i şerifte de mealen; Mahremi olmaksızın
bir kadın sefere çıkmasın buyurmuştur.(muttafekun
aleyh) İslam bir şeyi yasaklamışsa, Müslümana düşen
onu sorgulamak değil, uygulamaktır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(162.)
Erkeklerin kadınlara, kadınlarında erkeklere giyim-kuşam
söz ve hareketlerde birbirlerine benzemeye çalışmalarıdır.
Din-i celili İslamın haram kıldığı kötü ve çirkin
işlerdendir.
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: iki sınıf ki
henüz onları görmedim. Bir toplum ellerinde sığır kuyruk
larına benzeyen sopalarla insanları dövecekler. Bir takım
kadınlar da olacak ki giyinik fakat(giydikleri dar veya
ince olduğu için) çıplak gibi olacaklar. Hem
kendileri(şehevi arzularına) meyl edecek hem de insanları
kendilerine meyil ettirecekler. Öyle ki başları deve
hörgücü gibi olacak.(Başlarını, saçlarını şekillendirip
topuz yaparak deve hörgücüne benzetecekler) Bunlar
(tövbe etmedikleri takdirde) Cennete giremeyecekleri gibi
Cennetin kokusunu da alamayacaklar. Halbuki Cennetin

181

kokusu şu kadar, şu kadar uzaklıktan his edilir
buyurmuştur.
Erkek te kadın da kendilerine özel, çok güzel
yaratılmışlardır. Mühim olan bu özelliği ve güzelliği
İslamın hayâ perdesiyle süsleyerek devam ettirmektir.
*Allah-u Teâlâ Tin suresinde mealen; Sinâ dağına
andolsun, bu güvenli şehre (Mekke'ye) andolsun ki, Biz,
gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu,
aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih
ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat
vardır. (Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve
cezayı yalanlatıyor? Allah, hükmedenlerin en iyi
hükmedeni değil midir? Buyurmaktadır. Elbette Allah
Teâlâ hâkimlerinde hâkimidir.
Allah Teâlâ’nın emirlerine inanıp yaşayan insan, kadın-
erkek-siyah-beyaz, zengin-fakir fark etmeksizin
insanların en güzelidir.
İnsan, Allah Teâlâ’nın emrinden çıkıp Şeytanın ve
Şeytanlaşmış insanların tesrinde kalırsa kendisini
çirkinleştirir. Öyle ki aşağıların en aşağısına, çukurların
en dibine yuvarlanır! Dünyası perişan, ahireti hüsran
olur! Görenler onu mutlu sanır, hal bu ise o iğneli
beşikte!
Dışardan süslü görünür, hal bu ise vicdanı harap! Kaporta
süslü fakat motor sakat! Allah Teâlâ’dan uzak olanların
sonu hep azap!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(163.)
İşverenin işçisine hakaret etmesi, gücünün üzerinde iş
yaptırması, ibadetlerine müsaade etmemesidir ki İslami,
insani ve vicdani değildir.

182
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(164.)
Komşusunu herhangi bir şekilde rahatsız etmesi, fakir ise
yardım etmemesi, hayırlı işini tebrik etmemesi, hasta ise
ziyaret etmemesi, cenazesine katılmamasıdır.
Ezcümle komşu hakları:
-Komşusuna fiilen ve söz ile ihsanda bulunmak tatlı dilli
güler yüzlü olmak.
-Komşuyu himaye etmek güven vermek.
-Komşunun kusurlarını örtmek.
-Komşunun sırlarını ifşa etmemek.
-Sevincine iştirak etmek.
-Bir musibete uğramışsa sabır tavsiye etmek ona yardım
etmek.
-Davetine icabet etmek.
-Müsait zamanlarda ziyaret etmek.
-Hasta olursa ziyaret etmek.
-İhtiyaç varsa imkân nispetinde ihtiyaçlarını karşılamak.
-Herhalde ona bir şekilde zarar vermemek.
-Müşkil işlerinde yardımcı olmak.
-Borç isterse imkân nispetinde borç vermek.
-Komşular arasında dargın varsa barıştırmak.
-Ona dini bilgileri öğretmek.
-Camiye giderken arkadaş olmak.
-İlim meclislerine arkadaşlık etmek.
-Hakkında hüsnü zanda bulunmak hakkında iyi
düşünmek.
-Komşudan gelen eziyetlere katlanmak.
-Aleyhinde konuşanlara mani olmak.
-Karşılaştığında ilk önce selam veren olmak.
-Cenazesine katılmak vs.
*Nisa suresi 36.ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ: Allah’a
ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana

183

babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya,
uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin
altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve
övünen kimseleri sevmez.
*Buhari’nin Hazreti Aişe radıyallahü anhadan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: “Cebrail aleyhisselam, komşu hakkında
o kadar tavsiyede bulunmaya devam etti ki komşunun
komşuya mirasçı olacağı zan ettim.” buyurmuştur.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: “Vallahi iman
etmiş olamaz! Vallahi iman etmiş olamaz! Vallahi iman
etmiş olamaz buyurdu. Ashab-ı kiram, kim ya Resulallah
dediler. Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem;
Komşusu kendisinden emin olmayan.” buyurdu.
*Ebu Naimin Cabir bin Abdullah’tan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Üç çeşit komşu vardır.
1.Bir hakkı olandır ki komşular arasında en az hakka
sahip olandır. O da akraba olmayan, müşrik olan
komşudur. Onun için sadece komşuluk hakkı vardır.
2.İki hakka sahip olandır ki akraba olmayan, Müslüman
komşudur. Biri komşuluk diğeri İslam olmak üzere onun
için iki hak vardır.
3.Üç hakka sahip olan komşudur ki, akraba olan ve
Müslüman olan komşudur.
Biri komşuluk, biri İslam, biri de akrabalık olmak üzere
onun için üç hak vardır.
Komşunun komşuya en az hakkı pişirdiği yemekten
vermek, kokusuyla ona eziyet etmemektir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(165)

184

Fasıklar ve kâfirler ile kötü huylu insanlar ile oturmak,
ihtiyaç dışında onlarla haşir neşir olmaktır. Çünkü maddi
hastalıklar bulaştığı gibi kötü huylar ve günahlar da
bulaşır.
*Buhari ve Müslim’in Abdullah bin Mes’ud radıyallahü
anhtan rivayetlerinde bir adam gelip Peygamberimiz
sallallahü aleyhi veselleme, bir adam ki bir toplunu sevse
onlara katılmasa hali ne olur dedi. Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem; kişi sevdiği ile beraberdir
buyurdu.
*Ebu Davut ve Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; kişi
dostunun dini üzeredir ki herkes kiminle dostluk
yaptığına baksın! Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERDEN
(166.)
Esnerken ağzını açmak gibi adab-ı muaşerete aykırı
hareketlerde bulunmaktır.
Müslüman her hareketinde zarif ve nezaketli olmalıdır.
Hal ve hareketleriyle kimseyi rahatsız etmemelidir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(167.)
Yol hukukuna, trafik kaidelerine uymamak, yolları işgal
etmek, arabaları insanların geçeceği yerlere park etmek,
yaya geçitlerini işgal etmek, yoldan gelip geçenleri
rahatsız edecek şekilde yol kenarlarında oturmaktır.
İslam bütün dertlere deva, problemlere çözümdür.
*Ebu Saidil Hudri radıyallahü anhtan rivayet edilen
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Yollarda oturmaktan sakının buyurmuştu, Ashab-ı kiram
ya Resulallah oralarda oturma mecburiyetimiz var.

185

işlerimiz var oralarda konuşuyoruz dediler.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; öyle ise
hakkını verin buyurdu. Hakkı nedir? Dediler.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Harama
bakmaktan gözleri sakınmak, yoldan geçenlere eziyet
veren şeyleri yoldan temizlemek, selam verenlerin
selamını almak, emr-i bil maruf ve nehy-i anil-münkerde
bulunmaktır. Buyurdu.( Muttafekun aleyh)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(168.)
Vücudunun bir kısmı Güneşte bir kısmı gölgede olacak
şekilde oturmaktır ki sağlık açısından uygun değildir
zararlıdır
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(169.)
Zikir ve yemek halkasında, edebe aykırı şekilde oturmak,
İzinsiz başkasının oturduğu yere oturmak, İki kişinin
arasına oturmak gibi hareketlerdir ki Mü’min her yerde
hareketlerine azami ölçülerde dikkat etmeli, diğer
insanlara da güzel örnek olmalıdır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(170.)
Cami ve mescitleri ticaret ve kazanç için kullanmak,
camide-mescitte ticaret yapmaktır ki ma’betleri ve
ibadetleri dünyaya alet etmek sakınılması lazım olan
yanlış işlerdendir.
*Allah Teâlâ Cin suresi 18.ayet-i kerimede mealen;
"Şüphesiz mescitler, Allah'ındır. O hâlde, Allah ile
birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” Buyurmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(171.)

186

Selam verip alırken eğilip bükülmektir ki Müslüman
Allah celle celalühüden başkasına eğilip bükülmez.
*Beyhaki nin Abdullah bin Mes’ud radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Her kim ki zengin
birisine Dünyevi bir menfaat için eğilip bükülerek tevazu
gösterirse dinin üçte ikisi gider buyurmuş Dünya
menfaati için eğilip bükülmek zem edilmiştir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(172.)
İki kişiyi birbirinden ayırmak veya birbirine sevdirmek
için sihir yapmak ve yaptırmaktır ki sihir ve büyü
yaptırmak sakınılması lazım gelen büyük günahlardandır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(173.)
Göz değmesin için nazar boncuğu vs. takmaktır dinimizin
uygun görmediği sakınılması icap eden işlerdendir.
Gözden, nazardan ve hasedden korunmak için muavvizat
surelerini ve ayetül kürsiyi ve de la havle vela kuvvete
illa billahil aliyyil azim dualarıyla Allah-u telaya iltica
etmelidir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(174.)
Eline, dudağına vs. yerlerine dövme yaptırmaktır ki caiz
değildir.
Sahih-i Müslim'de bildiriliyor ki: İbni Mesud hazretleri,
(Dövme yapan ve yaptıran, peruk takan ve taktıranlara
lanet olsun) mealindeki hadis-i şerifi rivayet edince,
Ümmü Yakub adında ihtiyar bir kadın itiraz edip, "Ben
Kur'anın hepsini okudum, ama böyle bir lanet yok” dedi.

187

İbni Mesud hazretleri, "Dikkatli okusaydın mutlaka
görürdün” diyerek şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
“Resulüllahın size verdiklerini alın, yasakladıklarından
sakının!” (Haşr s 7.ayet meali)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(175.)
Evlilikte velime-düğün yemeğini terk etmekte uygun
değildir. Zira bir koyun keserek dahi olsa ziyafet vermek
sünnettir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(176.)
Elinde et kokusu ve bulaşığı varken gecelemek, uyumak
uygun değildir. Sağlık yönünden zararlıdır. Süfliyatın
musallat olma tehlikesi vardır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(177.)
Özürsüz yüzükoyun, yüzü üzere yatmak ve uyumaktır ki
sünnete aykırıdır. Uygun olmayan hallerdendir.
*Tirmizi’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: yüzükoyun uyuyan bir adam görünce, bu şekil
yatmak fakirliğe sebep olur. Allah Teâlâ’nın sevmediği
bir yatma şeklidir buyurmuştur.
Uyku bir ölümdür. Uyanmak ise öldükten sonra
diriltileceğimize büyük bir delilidir. Uykudan ibret
alamayan zelildir.
*Zümer suresi 42.ayet-i kerimede Allah Teâlâ: “Allah,
(ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini
de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını
tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna)

188

kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için
elbette ibretler vardır.”
Uyku Allah Teâlâ’nın insanlara vermiş olduğu büyük
nimetlerinden dir.
Bu büyük nimete şükür babından uyku adabına riayet
etmekte maddi ve manevi birçok faideler vardır.
*Nebe’ suresi 11-12.ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ:
“Uykunuzu size bir dinlenme sebebi kıldık. Geceyi de
sizin için bir örtü yaptık.” buyuruyor.
Ezcümle uyku adabı;
-Yangına sebep olabilecek şeyleri kontrol edip yatmak.
-Kapıları kitlemek.
-Üzeri açık su ve yemek kaplanın kapağını kapatmak.
-Yatmadan önce abdest almak.
-Yatacağı döşeği eliyle kontrol etmek.
-Yatarken Allahümme bismike emutu ve ahya duasını
okumak.
-Sağ tarafına yatıp sağ elini sağ yanağının altına koymak.
-Yatmadan önce bazı sureleri ve duaları okumak.
*Buhari’nin Hazret-i Aişe validemizden yaptığı rivayette;
“Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem yatağının
başında her gece ellerini bitiştirir, kulhuvallahu ehad-kul
euzu birabbil falak-kul euzu birabbinnas surelerini okur,
başından ve yüzünden başlayarak elinin ulaştığı her yeri
sıvazlardı bunu üç kere tekrar ederdi.” buyurmuştur.
-Uykusundan uyandığı vakit, la ilahe illallahü vahdehü la
şerike leh lehul mülkü ve lehul hamdü ve hüve ala külli
şey’in kadir, subhanallah, elhamdü lillah, Allahu Ekber
vela havle vela kuvvete illa billahi demek.
-Yatsı namazını kılmadan, yatsıdan önce uyumamak
yatsıdan sonra ise dünya işleriyle uğraşmamak gibi uyku
adabına riayet etmekte maddi ve manevi birçok faideler
vardır.

189
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(178.)
Evin içerisinde köpek beslemektir ki caiz görülmemiştir.
Evin önünde, bahçesinde bulundurmakta mahzur yoktur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(179.)
Hatunların yanlarında erleri veya mahremleri olmaksızın
üç günlük belki iki günlük hatta bir günlük yola gitmeleri
de caiz değildir.
Hanefi mezhebine göre yanında mahremi olmadan bir
kadın umreye bile gidemez. Hac ve umre şirketleri para
kazanmak için zaruret yok iken, telfik-i mezahib
yapamaz, yaparlarsa günahının altından kalkamaz!
Hanefî ve Hanbelî mezheplerine göre bir kadına Haccın
farz olması için gidip gelinceye kadar yeterli maddi
imkânlara sahip olması gerektiği gibi, kendisine eşlik
edecek bir mahreminin bulunması da gerekir (İbnü’l-
Hümâm, Feth, II, 425; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 30-31).
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(180.)
Erkekler için dahi yalnız başına, bir arkadaş olmaksızın
uzun yola gitmek uygun değildir.
Yolda üç kişi ve daha çok iseler birini reis seçmemekte
uygun değildir.
Zira yoldan önce arkadaş, evden önce komşu seçin
buyurulmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(181).
Soğan, sarımsak vs. insanları rahatsız edecek bir şey
yediğinde camiye, mescide, cemaate ve ya bir toplantıya
gitmek uygun değildir.

190

Cemaat ve toplantılarda soğan ve sarımsak gibi insanları
rahatsız eden her kokudan sakınmalıdır. Aynı zamanda
insanların rahatsız olduğu kokulardan melekler de
rahatsız olurlar!
*Sahih-i Müslim’in ibni Ömer radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen: Sizden biriniz şu soğan ve
sarımsağı (veya insanları rahatsız edecek kokulu şeyleri)
yediği vakit namazını bizimle beraber kılmasın. (evinde
kılsın) buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(182.)
Bilerek bir namazı terk etmek, farz olan guslü ve abdesti
terk etmek, cemaati terk etmek, namazda kavme, celse,
rükû ve secdeyi tam yapmayarak ta’dil-i erkânı terk
etmek caiz değildir. Farz olan ibadetleri terk etmek
haram, tehir etmek ise vebal ve gaflettir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(183.)
Namazda safları tanzim etmemek, imama muhalefet
etmek, imamdan önce secdeye, rükûa gitmek veya
kalkmak, imamdan önce selam vermek uygun değildir.
İmama uymak, imamın hareketlerini takip etmek
demektir.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: imam rükûa
varmadan imamdan önce rükûa varmayın. İmamdan önce
secdeye varmayın buyurmuştur.
*Sahih-i Müslimin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de: “İmamdan önce rükûa
giden, başının merkep başına dönmesinden korkmaz mı?

191

Veya suretinin merkep suretine dönmesinden çekinmez
mi?” buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(184.)
Ramazanda teravihi ve teravihte cemaati ve son on günde
itikâfı, hiç olmazsa bir kere hatim okumayı abdestten
önce misvak kullanmayı, beş vakit namazda cemaati terk
etmek uygun değildir.
Zira bu sayılan hususlar, sünnet-i müekkede olup
tamamen terk eden tahrimen mekruh bir iş yapmış gibi
günahkâr olur. Zaman zaman aksatmakta bir mahzur
olmayabilir.
*Abdullah ibn-i Mes’ûd (r.a.) sünnet-i seniyyeye ittibâ
etmenin ehemmiyetini şöyle ifâde buyurur: “Yarın
Allah’a Müslüman olarak kavuşmak isteyen kişi,
namazları ezân okunan yerde kılmaya devam etsin.
Şüphesiz ki Allah, sizin Peygamberinize hidâyet yollarını
açıklamış ve emretmiştir. Bu namazları cemaatle kılmak
da hidâyet yollarındandır. Şâyet siz de cemaati terk edip
namazı evinde kılan adam gibi yapacak olursanız,
Peygamberinizin sünnetini terk etmiş olursunuz.
Peygamberinizin sünnetini terk ederseniz, sapıklığa
düşmüş olursunuz…” (Müslim, Mesâcid, 257)
*Ahmed bin Hanbel Hazretleri de:“ Mushaf-ı Şerif’e
baktım ve otuz üç yerde Resûlullah’a itaatin
emredildiğini gördüm.” buyurmuş, sonra şu âyet-i
kerimeyi okumuştur: “Oʼnun (Rasûlʼün) emrine muhâlif
davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya
kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden
sakınsınlar.” (en-Nûr s. 63.ayet meali.)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(185.)

192

Özrü olmayan kimselerin Cuma namazını, mali imkânlara
sahip olanların haccı ve zekâtı, sağlıklı olanların ramazan
orucunu terk etmesi, kefareti, kazaya kalmış namazlarını
ve oruçlarını, nezir ve kurbanını terk etmesi afettir,
günahtır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(186.)
Gazayı, cihadı terk etmek ve harpten kaçmak caiz
değildir. Harpten kaçmak büyük günahlardandır.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(171.)
Kur’an-ı Kerim öğrendikten sonra okumamak, unutmak
caiz değildir. Allah Teâlâ Furkan suresi 30.ayet-i
kerimede mealen; Peygamber, kıyamet günü "Ey
Rabbim! Kavmim şu Kur'an'ı terk edilmiş bir şey hâline
getirdi" diyecektir. Buyuruyor.
AHLAK-I ZEMİMELERDEN
(188.)
Riba-faiz almak, vermek, aracılık etmek ve yemek,
ihtikâr yapmak, malı pahalandırmak, Allah Teâlâ’nın
haram kıldığı kötü ve çirkin işlerden olup sakınmak
lazımdır.
Bakara suresi 275.281.ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ
mealen: “Faiz yiyenler, ancak Şeytanın çarptığı kimsenin
kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, ‘Alışveriş de faiz
gibidir.’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi
helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime
Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden
vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da
Allah'a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize)
dönerse, işte onlar Cehennemliklerdir. Orada ebedî

193

kalacaklardır. Allah, faiz malını mahveder, sadakaları (ve
zekâtı verilen malları) ise artırır (bereketlendirir). Allah,
hiçbir günahkâr nankörü sevmez. Şüphesiz iman edip
salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı
verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku
yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. Ey iman
edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve eğer
gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı
bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulüyle
savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız,
anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına
haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık
etmiş olur. Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli
genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz,
(borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha
hayırlıdır. Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz
Allah'a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese
kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla
haksızlık yapılmayacaktır.” Buyurmaktadır.
AHLAK-I ZEMİMELERDEN
(189.)
Pazarlığı yapılmış bir metaı daha fazla vererek almak,
başkası tarafından istenmiş, rızası alınmış bir kıza talip
olmak, din-i celili İslamın yasakladığı çirkin işlerdendir.
*Buhari’nin Abdullah bin Ömer radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; “Tamamen vaz geçtiği
belli olmadıkça, sakın bir adam, kardeşinin istediği kıza-
kadına ve alış verişine talip olmasın!” Buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERDEN
(190.)

194

Ödemeye gücü varken borcunu geciktirmek. Hibesinden
ve bahşişinden dönmek caiz değildir. Zem edilmiştir.
Nebi aleyhisselam; borçlu olanların borçları ödenmeden
cenazelerini kıldırmamış, Ödeme gücü olmayanlara
yardımcı olmanın mükâfatını aşağıdaki hadis-i şerifte
beyan buyurmuştur.
*İmam-ı Ahmedin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen; “Kim zorda olan bir Müslümana
borcunu ödemekte fırsat, imkân ve kolaylık gösterirse
Allah Teâlâ ona her gün için iki misli sadaka sevabı
verir.” buyurmuştur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(191.)
Allah celle celalühünün ism-i şerifi, Kur’an ayetleri yazılı
olan kâğıda bir şey sarmak kese kâğıdı olarak kullanmak,
üzerinde Allahın ism-i şerifi ve ayet yazılı seccade ve
halıya basmak, üzerinde oturmak caiz değildir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(192.)
Mescidin ve caminin içinde dilenmek ve dilenenlere
vermek, israf edeceği ve günah işleyeceği bilinen
kimseye sadaka vermek uygun değildir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(193.)
İzinsiz başkasının ayakkabısını veya elbisesini giymek,
bir eşyasını, arabasını vs. izinsiz ve rızası olmaksızın
kullanmak, kirasını ödemediği mülkünde izinsiz oturmak
caiz değildir.

195
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(194.)
Kur’an-ı kerim okurken birisi için ayağa kalkmak uygun
değildir. Hiç kimse Allah Teâlâ’nın kelamı olan Kur’an-ı
kerimden muhterem olamaz!
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(195.)
Gündüzün evvelinde, sabah namazından sonra Güneş
doğuncaya kadar olan vakitte ve sonunda da, ikindi
namazından sonra ve akşam ile yatsı arasında uykusuzluk
galip olmadığı hallerde uyumak uygun görülmemiştir.
Sabah namazından sonra Güneş doğuncaya kadar
ibadetle, zikirle, kıraat-i Kur’an ile meşgul olmakta
fazilet vardır.
*Sahih-i Müslim’in rivayetinde Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem sabah namazından sonra Güneş
doğuncaya kadar uyumaz, namazgâhında otururdu.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(196.)
Saç, sakal, tırnak, koltuk ve etek tıraşını ihmal etmek,
kırk günden çok tehir etmek uygun değildir.
*İmam-ı Ahmedin Enes bin Malik radıyallahü anhtan
yapmış olduğu rivayette Enes r.a. Resulullah sallallahü
aleyhi vesellem bize bıyıklarımızı kısaltmayı, koltuk ve
etek tıraşını kırk günden fazla bırakmamamızı emr etti
buyurdu.
(sağlık açısından burnun kıllarını yolmamalı, kesmelidir.)
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(197.)

196

Ücret karşılığı Kur’an-ı kerim okumak, ücret karşılığı
zikir yapmak ve ücret karşılığı dua etmek, salavat-ı şerife
okumaktır ki ibadetleri kâr ve menfaat aracı yapmak caiz
değildir. Zira ibadetler sadece Allah Teâlâ’nın rızası için
yapılır. Para için, bir menfaat için yapılan ibadet olmaz,
makbul olmaz!
Ölen kimse için ilk gün yemek vermek, kabirlerde mum
yakmak, cenazede ve hacılar geldiğinde merasim şeklinde
cehren zikir yapmak, kabir üzerine yapı yapmak,
yaptırmak ve kabri zinetleyip süslemek de bid’attır.
mezmumdur. Sakınmak lazımdır
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(198.)
Regaip, kadir, beraat, tesbih ve nafile namazları cemaatle
kılmak caiz değil bid’at-ı batıladır. İlan ve davet edilerek
Cemaatle kılınırsa sevap değil günah kazanılır, Bid’atin
her türlüsünden sakınılması lazımdır.
Ancak davet vaki olmaksızın cemaat vuku bulmayacak
şekilde bir iki kişinin kılmasına ruhsat verilmiştir.

AHLAK-I ZEMİMELERİN
(199.)
Namazların rükünlerine riayet etmemek, horozların,
kargaların yem topladığı gibi secdeleri hızlıca, aceleyle
yapmak caiz değildir. Çok acil işi olduğu takdirde
aceleyle kılmak yerine sadece farzları, ta’adili erkân ile
kılmak daha uygundur. Vaktin ve işin durumuna göre
alışkanlık yapmaksızın, revatip sünnetlerden sünneti
gayri müekkedeleri zaman zaman kılmamakta, sünneti
müekkedeleri de arasıra bırakmakta bir sakınca yoktur.

197

Ancak vakit müsait olduğunda kılmakta, aksatmamakta
fazilet çoktur. tamamen terk etmek ise uygun değildir.
Zira Nebi aleyhisselam; Sünnetimi terk eden, şefaatime
nail olamaz, buyurmuştur.
Elbette ki terk etmekle arasıra kılmamak ayrı şeylerdir.
*Muhaddis Elbani’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
yapmış olduğu rivayette Nebi aleyhisselam; Secdesini,
rükûunu tam yapmayan, kargaların yem topladığı gibi
acele ile namaz kılan bir adam görünce; “Bu adam altmış
sene bu şekilde namaz kılsa namazı kabul olmaz.”
buyurmuştur.
*Buhari’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan yapmış
olduğu bir rivayette, bir adam mescid-i nebeviye girip
namaz kıldı. Sonra gelip Nebi aleyhisselama selam verdi.
Nebi sallallahü aleyhi vesellem selamını aldıktan sonra
dön namazını tekrar kıl. Namazın olmadı buyurdu.
Adam gidip tekrar kıldı geldi. Nebi sallallahü aleyhi
vesellem tekrar, namazın olmadı namazını kıl da gel
buyurdu. Bu durum üç kere tekrar etti.
Adam yemin olsun ki daha iyisini yapamıyorum bana
öğret ya Resulallah dedi.
Nebi sallallahü aleyhi vesellem: Namaz kılacağın zaman,
Allahu Ekber diyerek namaza başla.
Kur’an-ı kerimden kolayına geleni oku.
Mafsalların tam olarak yerleşecek şekilde rükûunu yap.
Sonra kavmede tam olarak ayağa dikil.
Sonra mafsallar tam yerleşecek şekilde secdeni yap.
Secdeden kalkınca celsede mafsalların tam yerleşecek
şekilde otur.
Sonra yine mafsalların tam yerleşecek şekilde tekrar
secdeye var.
Sonra bütün namazlarında böyle yap! Buyurmuştur.

198

*Hazreti Ömer radıyallahü anh; bir adam Müslüman
olarak yaşlanır da (ta’dil-i erkânına, huşuuna ve huduuna
riayet etmediği için)Allah için tam ve kâmil olarak kıldığı
bir rek’at namazı olmaz demiştir.
Nasıl olur ya emirel mü’minin dediler? Secdesini ve
rükûunu tam yapmayarak buyurdu.
*İmam-ı Şafii rahmetullahi aleyh; rükû ve secdesini tam
yapmayan kimsenin namazı fasid olur, buyurmuştur.
*Ahmed bin Hanbel rahmetullahi aleyh; İnsanlar üzerine
bir zaman gelece ki namaz kılacaklar ancak namazları
namaz olmayacak, o zamanın bu zaman olmasından
endişeliyim! Buyurmuştur o zaman bile öyleydi, ya
şimdi!!!
*İmam-ı Gazali rahimehüllah; Bir adam secde edip
secdesiyle Allah Teâlâ’ya yaklaştığını zan ediyor! Vallahi
o secdenin günahı o belde ahalisine taksim edilse o
beldenin helak olmasına yeter dedi.
Bu nasıl olur dediler?
Başıyla mevlasının huzurunda secde halinde iken
kalbi,aklı,gönlü oyunla,eğlenceyle,şehvetle ve dünyayla
meşgul olur !!! Bu secde nasıl bir secde!!! Demiştir.
Namazdayken önünden geçen Mecnun’a adam sinirlenir:
-"Bre Mecnun, görmedin mi namazdayım?"
Mecnun şaşkındır:
-"Ben Leyla’yı düşünürken seni görmedim, Sen
Mevla’nın huzurunda beni nasıl gördün?
*Namaz kılacak Müslüman namaza başlamadan önce;
-Bedenini, elbisesini, Namaz kılacağı mekânı, namaza
mani olan her türlü pisliklerden temizlemeli,
-Abdestini güzel almalı,
-Erkek veya kadın, vücut hatlarını belli etmeyecek bol bir
elbise ile setr-i avret şartına riayet etmeli,

199

-Kalıbıyla ve kalbiyle kıbleye, dolayısı ile Allah’a
yönelmeli,
-Vaktin tam girdiğinden emin olmalı,
-Kılacağı namazın niyetini kalbiyle yapmalıdır.
Bunlar namazın şartlarıdır. Bunlardan birisi dahi olmazsa
namaz olmaz!
*Daha sonra Allah Teâlâ’nın huzuruna durduğunun
farkında ve şuurunda olacak şekilde aklını, gönlünü,
kalbini namaza hazır edip;
-Allahu Ekber diyerek namaza başlamalı, sonra sırasıyla,
düzgün bir kıyam, namaz sahih olacak şekilde kıraatini
yapmalı, sonra mafsallar yerli yerine oturacak şekilde
rükûunu, kavmesini, secdesini, celsesini ve kuudunu tam
yapmalıdır.
Bunlar namazın rükünleridir. Bir bina için direk ne kadar
önemliyse namaz için de rükünler o kadar önemlidir.
Direksiz bina olmayacağı gibi, erkânına riayet edilmeyen
namaz da namaz olmaz!
Sonrası selam ve selamettir. Aksi takdirde durum
felakettir !!!
Ayrıca Namazını ihlas ile her türlü riya ve gösterişten
uzak bir şekilde eda etmelidir.
Şartlarına, rükünlerine, adabına, huşuuna ihlasına riayet
edilerek kılınan namaz, Allah indinde makbul bir namaz
olup sahibini, kavli, fiili her türlü çirkinliklerden ve de el,
ayak, göz, kulak vs. ile yapılabilecek, akl-ı selimin, tab’ı
müstakimin ve din-i celili İslamın kötü ve çirkin gördüğü
her türlü kötü hal ve hareketlerden alıkoyar.
Aynı zamanda namazıyla miraç yapmış olur.
Şartlarına rükünlerine, ihlasına ve huşuuna riayet
edilmeden kılınan namazların böyle bir faidesi görülmez.
*İmam-ı A’zam Ebu Hanife ve İmam-ı Muhammed’e
göre namazda ta ‘dil-i erkâna riayet etmek vaciptir. Yani

200

namazda, rükû ve secdelerde, kavme ve celselerde
mafsalların yerli yerine oturması vaciptir ki riayet
edilmediği takdirde vacibin terkinden dolayı günahkâr
olur. Vacibin terkinden dolayı sehiv secdesi lazımdır.
*İmam-ı Yusuf’a ve diğer mezhep imamlarına göre ise
namazda ta ’dil-i erkâna riayet farzdır ki farz terk edilirse
namaz fasid olur.
Din-i celili İslamın direği mesabesinde olan namazın,
hem şartlarına, hem rükünlerine ve hem de huşu ve
huduuna çok önem vermelidir. Zira namaz, mü’minin
miracıdır. Aksi durumda çekilen emekler boşa gidebilir!
İhdinassiratal müstakim! Allahım bizi her şeyin en
doğrusuna ilet.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(200.sü)
Kur’anı Kerim kıraatinde teganni etmek, teganni ile
okunan Kur’anı, yapılan zikri dinlemek, zikir esnasında
raks edip dönmek hareket etmek, Kur’an-ı Kerim hatmi
için, şöhret, riya ve süm’a için duysunlar bilsinler
niyetiyle ziyafet vermek bid’at-ı batıladır.
*Allah-u Teâlâ A’raf suresi 55.ayet-i kerimede mealen;
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü
O, haddi aşanları sevmez.” Buyurmaktadır.
*İbni Hibban’ın rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
“Rızkın en hayırlısı ve en faidelisi kâfi gelenidir. Zikrin
de en makbul olanı gizli olandır.” buyurmuştur.
*A’raf suresi205.ayeti kerimede mealen;“Rabbini,
içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle
sabah,akşam zikret ve gafillerden olma.”
Buyurulmaktadır.

201

Yapılan ibadetler, zikirler, dualar, hayırlar, sadakalar
Allah ve Resulüllahın emrettiği şekilde yapılırsa ibadet
olur! Aksi takdirde adet olur! Batıl olur! Din, indi değil,
indallah olursa dindir.
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem dahi dine kendi
kafasından bir şey eklememiş ve eksiltmemiştir.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(201.)
Kadınların toplanıp erkeklerin duyacakları şekilde zikri
cehri yapmaları, yüksek sesle Kur’an-ı Kerim, ilahi
mevlit okumaları uygun değildir. Kendi aralarında
yapmalarında mahzur yoktur.
AHLAK-I ZEMİMELERİN
(202.)
Öldüğüm gün ziyafet verin, kabrimi yaptırın diye vasiyet
etmek batıldır.
Zikir için, Kur’an okumak için alınan paralar helal
değildir. Böyle yapanlar Allah Teâlâ’ya asi olmuş olurlar.

Temme biavni men menne min mennihi ve huvelletiful
habir elbasir ala yedil fakir Hüseyin erraci elkasir
bivilayeti kostantiniyeti fi şehri evveli
ramadanışşerif
sene hicri 1113

202

AHLAK-I HAMİDE
(GÜZEL AHLAK)
Din-i celili İslamın, akl-ı selimin ve tab’ı müstakimin
güzel gördüğü Allah ve Resulüllahın razı olduğu söz, hal,
hareket ve davranışlardır.
Ezcümle; iman, ihlas, ihsan, ibadet, zahadet, nezaket,
zarafet, merhamet, hürmet, mülayemet, hamiyet,
meveddet, ülfet, keyfiyet, ketumiyet, taharet, sadaket,
adalet, emanet, Firaset, sohbet, selamet, şecaat, sahavet,
kanaat, talakat, icabet, dirayet, kazai hacat, müraatı edep,
adabı muaşeret, islahat, uluvvü himmet, hüsnü hitabet,
hüsnü muamele, hüsnü mükâleme, hüsnü muhakeme,
sabır, hilim, rıfk gibi dini celili İslamın emr ve tavsiye
ettiği, insanların şahsi, ailevi, içtimai maddi ve manevi
huzur ve saadetlerine vesile olan birçok güzel
hasletlerdir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(1.si)
İmandır. Ahlak-ı hamidelerin en başında iman gelir.
Çünkü iman ahlak-ı hamidelerin menşei ve mebdeidir.
İman olmadan güzel ahlak düşünülemez. İmanın
şartlarına inanmadan Cennete gitmek te mümkün olmaz!
İnsanı, her türlü hayra ve güzelliğe yönlendiren, her türlü
kötülüklerden alıkoyan sağlam ve sahih bir imandır.
İmanın yeri kalptir. Kalbi ıslah eden yegâne müessir
imandır. İmanla ıslah olmuş bir kalbin sahibi, güzel ahlak
sahibi olur.
İman; Nebi aleyhisselamın, Allah-u Teâlâ’dan getirdiği
şeylerin tamamını kabul edip kalp ile tasdik dil ile ikrar
etmektir. Kalbi tasdik olmadan sadece dilin söylemesi
iman olmaz! Zira iman, inanmaktır. İnanmak ise kalp

203

iledir. Kalbe iman yerleştiğinde her an güzel ahlak
meyveleri veren bir ağaç dikilmiş demektir. Ağacın
kurumaması için ibadet pınarıyla sulanması gerekir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(2.)
Ehl-i sünnet itikadına sahip olmaktır. En sağlam ve en
sahih itikat, ehl-i sünnet itikadıdır. Ehl-i sünnet yolu itidal
yoludur. İfrat ve tefritten her türlü aşırılıktan uzaktır.
Ehl-i sünnet itikadı; Peygamber aleyhisselamın ve Ashab-
ı kiramın itikatlarıdır.
Ehl-i sünnet itikadının dışında kalan bütün itikatlar
batıldır. Fırakı dalledendir. Doğru yolun sapık kollarıdır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
Gelecekte ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak benim ve
ashabımın yolunda olanlar hariç hepsi Cehennemde
olacaklar buyurmuştur. (Ebudavut-Tirmizi-İbni Mace)
Ancak!
Ehl-i sünnetin dışındaki fırakı dalle denilen yetmiş iki
fırka, Bid’at ehli fırkalar olup edillei şer’iyye ki kitap,
sünnet, icma-ı ümmet ve kıyası fukaha ile sabit olan
hükümleri kısmen veya tamamen inkâr etmedikleri
takdirde tekfir edilemezler.
*İmam-ı Rabbani müceddidi elfi sani hazretleri
Mektubat-ı Rabbani’sinde; inkâra sapmadıkları takdirde
ehli bid’at fırkalarının ebedi olarak Cehennemde
kalmayacaklarını, meşiyyeti ilahiyeye bağlı olarak
cezalarını çektikten sonra sonunda Cennete
kavuşacaklarını ifade ediyor. Çünkü sahih hadis-i şerifte;
‘Kalbinde zerre kadar dahi iman bulunan hiçbir kimse
ebedi olarak Cehennemde kalmayacaktır.
’buyurulmuştur.

204

Dolayısı ile ehli kıbleyi tekfir etmekten şiddetle
sakınılmalıdır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(3.)
İhlas sahibi olmaktır. Zira ihlas, samimiyettir. İhlas Tüm
ibadetlerini, hizmetlerini, mahza Allah Teâlâ’nın rızası
için yapmaktır
*Allah Teâlâ Beyyine suresi 5. Ayette mealen: “Onlar
ancak ihlaslı bir şekilde ibadet etmek için emr
olundular!” Buyuruyor. Allah Teâlâ. ihlassız yapılan,
gösteriş olsun diye yapılan, dünya menfaati için yapılan
ibadetleri kabul etmiyor.
İhlas; ibadetlerini dünya menfaati gözetmeden ve
insanlara duyurmayı ve bildirmeyi düşünmeden, yaptığı
ibadetler ve hizmetler sebebiyle insanların yanında bir
itibar, takdir ve teşekkür, makam ve mevki, şan ve şöhret
düşünmeden, beklemeden sırf Allah-u Teâlâ’nın rızası
için yapmaktır.
Riya karıştırılan, dünya menfaati için yapılan ibadetler,
hizmetler, hayır ve hasenatlar makbul değildir.
Bir muharebede en ön saflarda canla başla, canı pahasına
çarpışan birisi hakkında nebi aleyhisselam o
cehennemliktir buyurmuştu.
O esnada Ashabı kiramın hayretli bakışları arasında
göğsüne saplanan bir mızrakla yaralanmış can
çekişiyordu.Yanındaki sahabeler, şehadetin mübarek
olsun dediklerinde: ben sizin Resulünüz, dininiz ve
kitabınız için savaşmıyordum. Medine’deki mallarım ve
hurmalıklarım için savaşıyordum deyip ölmüştü. (Kısas-ı
Enbiya)
İbadetlerin makbul olması ihlasa, samimi olmaya
bağlıdır.

205

*Sahihi-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Din nasihat ve
samimiyettir buyurdu. Ashab-ı kiram; Kime samimiyet
dediler? Nebi aleyhisselam; Allah’a, Kitabullaha,
Resulullaha, Müslümanların imamlarına ve bütün
Müslümanlara samimiyettir! Buyurmuştur.
*İnsan suresinde sırf Allah için yapılan ibadetlerin, hayır
ve hasenatın mükâfatı şöyle anlatılmaktadır; “Onlar, seve
seve yemek ve yiyeceği yoksula, yetime ve esire
yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size
sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir
teşekkür beklemiyoruz. “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir
günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden
korkarız. "Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve
yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.
Sabretmelerine karşılık da onları Cennet ve ipek(ten
giysiler) ile mükâfatlandırır. Orada koltuklar üzerine
kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne Güneş (yakıcı
sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk. Üzerlerine
Cennetin gölgeleri sarkmış, Cennetin meyveleri (kolayca
alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.
Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.
Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp
düzenlemişlerdir. Orada kendilerine, katkısı zencefil olan
içecekle dolu bir kâseden içirilir. Orada bir pınar ki ona
"selsebil" adı verilir. Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış
inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak
hizmetçiler dolaşır. Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve
büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. Üstlerinde ince
ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle
süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek
içirecektir. Onlara şöyle denecektir: "Şüphesiz bu sizin
için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul

206

görülmüştür. "Şüphe yok ki, Kur'an'ı sana elbette biz
indirdik biz. O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret.
Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.
Sabah akşam Rabbinin adını an. Gecenin bir kısmında
O'na secde et; geceleyin de O'nu uzun uzadıya tespih et.
Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin
bir günü arkalarına atıyorlar. Onları biz yarattık ve
eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları
yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz. İşte bu bir
öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar. Allah'ın
dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. O, dilediği
kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap
hazırlamıştır. (İnsan s.8-31.ayet meali)
*Zümer suresi 2. 3.ayetlerde de mealen; Ey peygamberi
Zişan! Şüphesiz biz o Kitab'ı sana hak olarak indirdik.
Öyle ise sen de dini Allah'a has kılarak sadece O'na
kulluk et. İyi bilin ki, halis din yalnız Allah'ındır.(Yalnız
Allah için yapılan halis din ve halis ibadettir.) O'nu
bırakıp da başka dostlar edinenler, "Biz onlara sadece,
bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz"
diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler
konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah,
yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.
Buyurmaktadır.
İbadetlere rıza-i ilahiden başka maksatlar karıştırmak
ibadeti ibadet olmaktan çıkarır.
*Taberaninin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; “Sizin
aleyhinize en çok endişe ettiğim küçük şirktir buyurdu.
Ashab-ı kiram küçük şirk nedir? Dediler. Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem; riyadır. Kıyamet günü riya ile
amel edenlere Allah Teâlâ; haydi gidin kimin için ibadet

207

ettiyseniz mükâfatını onlardan alın. Bakalım bir mükâfat
bulabilecek misiniz diyecektir.” Buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(4.)
Yaptığı dünyevi ve uhrevi bütün işlerinin, sahip olduğu
mülk ve devletin Allah-u Teâlâ’nın tevfik ve inayetiyle
olduğunu bilmek ve Allah Teâlâ’nın muvaffak kılmasıyla
olduğuna inanmaktır.
*Ali–İmran suresi 26.27.ayet-i kerimelerde Allah’u
Zülcelal mealen: De ki: "Ey mülkün sahibi olan Allah'ım!
Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü
çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil
edersin. Hayır, senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye
hakkıyla gücü yetensin." "Geceyi gündüze sokarsın,
gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın,
diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık
verirsin."
*Allah celle celalühü Fatır suresi 2.ayette mealen: Allah,
insanlar için bir rahmet ve imkân kapısı açarsa artık onu
tutacak (engelleyecek) hiç kimse yoktur. Allah, neyi de
tutarsa, engellerse bundan sonra onu gönderecek hiç
kimse yoktur. Allah, mutlak güç sahibidir. Hüküm ve
hikmet sahibidir! Buyuruyor.
*Fatır suresi 15.ayettede mealen: Ey insanlar hepiniz
fakirsiniz. Allah c.c.ye muhtaçsınız. Allah c.c. ise her
bakımdan sınırsız zengin olup övülmeye hakkıyla
layıktır! Buyuruyor.
*Mülk süresi 1.ayet-i kerimede de Allah-u Teâlâ mealen:
Mülk, imkân, güç, kudret, yetki ve salahiyet elinde
bulunan Allah c.c. Mübarek oldu. Allah c.c. her şeye
kadirdir buyuruyor.

208

Allah Teâlâ’dan izinsiz yaprak dahi kımıldamaz, hiçbir
canlı nefes alamaz. Maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi
muvaffakıyet ve başarıların tamamı Allah Teâlâ ya aittir.
Muvaffak olanlar Allah-u Teâlâ’nın müsaade ettiği kadar
muvaffakiyet ve başarı gösterebilirler.
Firavunu Mısıra hâkim kılan Allah Teâlâdır. Musa
aleyhisselamı Firavunun sarayında büyüten de Allah
Teâlâdır. Firavun, ben sizin en yüce Rabbinizim deyip
azdıktan sonra onu Kızıldenizde boğan da Allah Teâlâdır.
Büyük bir mülke ve devlete sahip kıldıktan sonra
inanmayan, tuğyan eden Nemrudu, en zayıf bir mahlûk
görünen bir sivrisinek ile öldüren de Allah Teâlâdır.
Mülk ve devleti, sıhhat ve afiyeti, mihnet ve nimeti veren
de odur alan da odur. Vermesinde, almasında, vuku bulan
her hadisede birçok ibretler ve hikmetler vardır.
Herkes imtihandadır. Mühim olan imtihanı kazanmaktır.
Verdiğinde şükür etmek, aldığında sabır etmek imtihanı
kazanmaya sebeptir.
Allah celle celalühüden başkasında bir güç, yetki,
salahiyet vehmetmek imana halel getirir.
Mutlak güç ve kudret Allah Teâlâ’dadır. Kulda irade-i
cüz’iye vardır. Allah Teâlâ halik, kul kasiptir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(5.)
Allah-u Teâlâ’nın emirlerine kayıtsız ve şartsız teslimiyet
ve sadakat göstermektir.
Kayıtsız ve şartsız teslimiyet ve sadakat sadece Allah ve
Resulullaha yapılır.
Allah ve Resulullahın emirlerine muhalif bir emir,
kimden gelirse gelsin, emri kim verirse versin ona itaat ve
teslimiyet gösterilmez. Aksi durum imanı tehlikeye
sokar!

209

*Zira Nebi aleyhisselam mealen: Herhangi bir şekilde
Allah Teâlâ’ya isyan söz konusu ise hiçbir mahlûka itaat
edilmez, buyurmuştur. (Muhaddis Elbani- Müsned-i
Ahmed)
*Allah-u Teâlâ Hucurat suresi 1-2.ayet-i kerimelerde
mealen: Ey iman şerefiyle müşerref olan ehli iman! Sakın
ha Allah ve Resulullahın önüne geçmeyin. ( Hiçbir
kimseyi de Allah ve Resulullahtan ve onların
emirlerinden daha önemli tutmayın. Allahın emri
böyledir) Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz,
Allah her şeyi işitiyor ve biliyor.
Ey iman şerefiyle müşerref olan ehli iman! Seslerinizi
(sözlerinizi) Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin
(sözlerinizi ve herhangi birisinin sözlerini peygamberin
sözlerinden üstün tutmayın) Birbirinize bağırdığınız gibi
peygambere yüksek sesle bağırmayın.(Peygamberin
sözlerini, hadis-i şeriflerini herhangi bir insanın sözü gibi
tutmayın.)Yoksa siz farkına varmadan amelleriniz
( ibadetleriniz ve hizmetleriniz) boşa gider! Buyuruyor.
Teslimiyet; Allah Teâlâ’nın emirlerine, kader ve kazasına
Razı olmak, Allah-u Teâlâ tarafından, hoşuna gitmeyen
bir şey başına geldiğinde, bir yakını öldüğünde bu neden
böyle oldu? Niye öldü gibi düşünmemek Allah Teâlâ’dan
gelene itiraz etmemektir.
Kadere iman imanın şartlarındandır. Kadere inanmayan
Mü’min sayılmaz!
“Kadere iman eden kederden emin olur”
“tefviz-i umur eyle etme keder
Tecelli eder elbet hükm-ü kader”
“anladım beyhude imiş fazlaca tedbir eylemek
Bir kulun kârı değilmiş takdiri tebdil eylemek”
Sebeplere yapış sonrada “tevekkel tu alallah ”de!

210

Verilen nimetlere şükret! Sevmediğin işlere de sabr
ederek dua et! Böyle yaparsan olur sonun selamet!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(6.)
Allah Teâlâ’ya tazim etmek, Allah celle celalühünün
azabından ve onu darıltmaktan, gücendirmekten,
kırmaktan ve üzmekten korkmaktır.
Bir Müslüman için en önemli olan husus, Allah celle
celalühünün rızasını elde etmektir. En korkunç ve
tehlikeli husus ise Allah celle celalühüyü darıltmaktır.
*Allah Teâlâ Tövbe suresi 72.ayet-i kerimede mealen:
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedi
olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan Cennetler ve
adn Cennetlerinde çok güzel köşkler va’d etti. Allah’ın
rızası ise bunların hepsinde çok daha büyüktür. İşte bu,
çok büyük bir başarıdır! Buyuruyor.
Allah Teâlâ razı olduktan sonra bütün insanlar darılsalar
ne yazar?
Allah Teâlâ darıldıktan sonra bütün insanlar memnun
olsalar ne yazar?
Allah Teâlâ razı olduktan sonra fakir olsan, hakir olsan ne
yazar?
Allah Teâlâ darıldıktan sonra dünyaya sultan olsan ne
yazar?
AHLAK-I HAMİDELERİN
(7.)
Allah Teâlâ’nın sonsuz ve geniş rahmetini ummak
ümitsiz olmamaktır.
Allah Teâlâ nın rahmetinden ümidini kesen, onun geniş
rahmetinden istifade edemez.

211

Allahu Teâlâ’nın rahmetinden ümitsiz olmak, Allah-u
Teâlâ’nın sonsuz ve geniş rahmetini küçümsemek
manasına gelir ki imanı tehlikeye sokar!
*Allah-u Teâlâ Yusuf suresi 87.ayet-i kerimede mealen:
“Sakın Allah’ın sonsuz rahmetinden ümidinizi kesmeyin.
Allah’ın sonsuz rahmetinden ancak kâfirler ümitlerini
keserler!” Buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Zümer suresi 53. Ayet-i kerimede de
mealen: “Ey peygamber-i Zişan! De ki: Ey kendilerinin
aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden
ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları
affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.” Buyurmaktadır.
*Hicr suresi 45-50.ayetlerde de mealen: Şüphesiz Allah'a
karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar
başındadır. Onlara, "Girin oraya esenlikle, güven içinde"
denilir. Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık
onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı
otururlar. Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar
oradan çıkarılacak da değillerdir. Ey peygamberi Zişan!
Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli
olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber
ver. Buyurulmaktadır.
*A’raf suresi 156-167.ayetlerde de mealen: "Bizim için
bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana
varan doğru yola yöneldik." Allah, şöyle dedi: "Azabım
var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise
her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten
sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara
yazacağım." Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de
yazılı buldukları Resul’e, o ümmî Peygambere uyan
kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten
alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis

212

şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve
zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı
gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura
(Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Buyuruluyor.
*Aleyhissalatu vesselam efendimiz hadisi şerifinde
mealen şöyle buyurdu: Allah subhanehünün yüz rahmeti
olup bir rahmetiyle dünyaya tecelli etmiştir. O bir
rahmetten kendilerine isabet eden miktarıyla bütün
canlılar yavrularına karşı merhamet sahibidirler. Allah
Teâlâ doksan dokuz rahmetini ahirette mü’minlere tahsis
edecektir “Buhari
*Resulü Ekrem efendimiz miraçta huzuru Rabbul
âleminde iken Allah sübhanehüden hep ümmetini
istemişti.
Allah sübhanehü aleyhissalatu vesselam efendimize
gözlerini yummasını emir etti. Bir müddet sonra da
açmasını, Peygamberimiz aleyhisselam gözlerimi
açtığımda bir de baktım ki sahilsiz bir deniz, denizin
ortasında bir ağaç, ağacın üzerinde bir kuş ve kuşun
ağzında da nohut tanesi kadar toprak parçası gördüm.
Hikmetini düşünürken Allah sübhanehü Habibim bu ağaç
dünyadır. Kuş senin ümmetindir. Ağzındaki toprak
parçası ümmetinin günahıdır. Sahilsiz deniz ise benim
sonsuz rahmetimdir. Bu küçücük toprak parçası bu
muazzam denize düşerse parçası ve eseri kalır mı? Senin
ümmetinin günahları da benim sonsuz ve sınırsız rahmet
denizimde eriyip yok olacaktır, üzülme. Buyurmuştur.
(Tefcirüttesnim fi kalbin selim)
*Allah sübhanehü: Hadisi kutside; “Benim rahmetim
gazabımı geçti.” buyuruyor. (Buhari, tevhid bahsi)
*İbni Abbas hazretlerinin rivayet ettiği bir hadisi şerifte
aleyhissalatu vesselam efendimiz; Kıyamet gününde

213

kulları arasındaki hüküm bittikten sonra, Allah sübhanehü
arşın altından üzerinde “Benim rahmetim gazabımı aştı
ben Erhamurrahimin olan Allah’ım” yazılı bir kitab-kâğıt
çıkarıp alınlarında; “Bunlar Allah subhanehünün azatlı
kullarıdır.” yazılı, hayır namına hiçbir şey işlemememiş
birçok insanı Cehennemden çıkarır, Buyurmuştur.
(Buhari)
Her şeyin başı sağlam ve sahih bir imandır. Sahih iman;
inanılması icap eden her şeye samimi olarak canu
gönülden, hiçbir şüphe ve tereddüt etmeden kalple
inanmaktır.
*Ebuzerrilgifari hazretlerinin rivayet ettiği bir hadisi
şerifte de Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: “Kim ‘la ilahe illallah Muhammedün
Resulüllah’derse cennete girer.” buyurdu. Ebu Zer
radıyallahü anh: ya Resulallah, zina edip hırsızlık yapsa
da cennete girer mi? Dedim. Resulü Ekrem evet,
buyurdu. Ben: ya Resulallah zina etse, hırsızlık yapsa
yine de Cennete girer mi? Dedim. Resulü Ekrem evet
buyurdu: Ben hayretimden bir daha sorunca evet Ebu Zer
hayret etse de Ebu Zer’e rağmen Cennete girer. Buyurdu.
(Buhari-Müslim)
*Resulullah sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
Sizden önce geçen zamanlarda, Doksan dokuz kişi
öldüren bir kimse pişman olup af edilmesi için bir yol
ararken kendisine bir âlimi gösterdiler. Fakat o âlim
adamın günahının çok büyük olduğunu af edilmesinin
mümkün olmadığını söyleyince adam kızıp madem
benim için af imkânı yok seni de öldüreyim de yüz olsun
deyip o alimi de öldürdü. Yüz kişiyi öldürmüş olan bu
adama, falan yerde bir âlim var bir de durumunu ona
anlat dediler,

214

Adam, âlimin yanına vardığında Allah subhanehünün
rahmeti çok geniştir af etmeyeceği günah yoktur. Lakin
sen bulunduğun beldeden hicret et. Orası senin için kötü
bir yerdir. Falan beldede iyi insanlar vardır. Onların
arasında yaşa, Allah sübhanehüye tövbe ve dua et. Allah
Teâlâ’nın rahmetinden ümit kesilmez ümidini kesme
dedi. Ancak adam yolda giderken ecel gelip çattı. Azap
ve rahmet melekleri bir araya gelmiş, sevap melekleri bu
adam her ne kadar günahkâr ise de tövbe etmek bundan
sonraki hayatını iyi ve güzel yolda yaşamak için, hicrete
niyetlenmişti. Dolayısı ile bu adam bizim himayemizde
olmalıdır, dediler. Azap melekleri ise bu adam yüz
kişinin katili olup henüz iyi bir ameli de olmadı. Dolayısı
ile bu adamı biz alacağız diyorlardı. Allah sübhanehü
başka bir meleği gönderip hakemlik yapmasını emir etti.
O melek her iki beldenin mesafesinin ölçülmesini
söyledi. Ölçüldüğünde gittiği yerin bir karış kadar yakın
olduğu tespit edildi ve onu rahmet melekleri alıp
götürdüler. (Sahihi Müslim-İbniAsakir.)
Görüldüğü gibi Allah Teâlâ ve onun Resulü, Allah
subhanehünün rahmetinin çok geniş olduğunu beyan
buyurup zerre kadar imanı olan kimseleri İslam dairesi
içine almışlar, Onların kurtulacaklarını beyan ve ilan
etmişlerdir.
İslami esasları inkâr etmediği müddetçe, akla gelebilecek
bütün günahları işlese dahi diliyle ve kalbiyle “la ilahe
illallah Muhammedün Resulüllah” diyen herkes Mü’min
ve Müslümandır. Günahlarından dolayı cezalandırma
miktarı ve af etme yetkisi ancak Allah Teâlâ’nın
yetkisindedir.
Allah Teâlâ’nın sonsuz rahmetinden ümid kesilmez.
Ümidini kesenler o sonsuz rahmetten istifade edemez!

215
AHLAK-I HAMİDELERİN
(8.)
Sebepleri yerine getirdikten sonra her hususta ve rızık
hususunda Allah Teâlâ’ya güvenmektir.
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerimde kendisine tevekkül eden
kullarını sevdiğini, sadece kendisine tevekkül edilmesini
bildiriyor.
*Ali İmran suresi 159.ayet-i kerimede Allah Teâlâ
mealen: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı
yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın,
onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları
affet. Onlar için Allah’tan bağışlanma dile. İş konusunda
onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi,
artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz
Allah, tevekkül edenleri sever.” Buyuruyor.
*Maide suresi 23.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen:
Eğer mü’minler iseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.
Buyuruyor.
*Talak suresi 2. 3. ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ
mealen: “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah
ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden
rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona
yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her
şeye bir ölçü koymuştur.” Buyuruyor.
Esbaba tevessül tevekküle mani değildir.
*Kenzul Ummal de anlatılan, Halid bin Velid radıyallahü
anhtan gelen bir rivayette; Bir adam gelip Peygamberimiz
sallallahü aleyhi veselleme, sana dünyada ve ahirette
olanlardan soracağım dedi.
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem sormak
istediklerini sor buyurdu.
Adam; ben insanların en âlimi olmak istiyorum dedi.

216

Nebi aleyhisselam; Allah Teâlâ’ya karşı takva sahibi
olursan insanların en âlimi olursun buyurdu.
Adam; ben insanların en zengini olmayı istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; kanaatkâr olursan insanların en
zengini olursun buyurdu.
Adam; Ben insanların en hayırlısı olmayı isterim dedi.
Nebi aleyhisselam; İnsanların en hayırlısı, insanlara en
çok faideli olandır. İnsanlara faideli ol buyurdu.
Adam; Ben insanların en adaletlisi olmayı istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Kendin için istediğini insanlar içinde
istersen, insanların en adaletlisi olursun buyurdu.
Adam; Allah Teâlâ yanında ben insanların en hususi ve
faziletlisi olmayı istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Allah Teâlâ’yı çok zikir edersen,
Allah Teâlâ’nın yanında insanların en hususi ve faziletlisi
olursun buyurdu.
Adam; Ben ihlaslı olmayı istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Allah Teâlâ’ya ibadet ederken onu
görüyormuş gibi, huşu ile ibadet et. Sen Allah’ı
göremiyorsan da Allah Teâlâ seni görüyor buyurdu.
Adam; imanımın kâmil olmasını istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Ahlakın güzel olursa imanın kâmil
olur buyurdu.
Adam; ben itaat edenlerden olmak istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Allah Teâlâ’nın farzlarını yerine
getirirsen itaat edenlerden olursun buyurdu.
Adam; Ben Allah Teâlâ’nın huzuruna günahsız varmak
istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Cünüp olduğunda hemen yıkan temiz
ol ki Allah Teâlâ’nın huzuruna günahlardan temizlenmiş
olarak varırsın buyurdu.
Adam; kıyamet günü nur içinde diriltilmek istiyorum
dedi.

217

Nebi, aleyhisselam; hiç kimseye zulüm ve haksızlık
yapmazsan kıyamet günü nur içerisinde diriltilirsin
buyurdu.
Adam; Rabbimin bana merhamet etmesini istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Hem kendine hem de bütün
mahlûkata merhamet edersen Allah Teâlâ da sana
merhamet eder buyurdu.
Adam; günahlarımın az olmasını istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; İstiğfara devam edersen günahların
azalır buyurdu.
Adam; insanların en cömerdi olmak istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Allah Teâlâ’yı insanlara şikâyet etme
ki insanların en cömerdi olursun buyurdu.
Adam; rızkımın bol olmasını istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Temizliğe, abdestli olmaya devam
edersen rızkın bol olur buyurdu.
Adam; Allah ve Resulünün beni sevmelerini istiyorum
dedi.
Nebi aleyhisselam; Allah ve Resulünün sevdiklerini
seversen, Allah ve Resulünün buğuz ettiklerine buğuz
edersen Allah ve Resulü de seni severler buyurdu.
Adam; Allahın azabından emniyette olmak istiyorum
dedi.
Nebi aleyhisselam; Hiçbir kimseye öfkelenmezsen Allah
Teâlâ’nın azabından emniyette olursun buyurdu.
Adam; dualarımın kabul olunmasını istiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Haramlardan sakınırsan duaların
kabul olur buyurdu.
Adam; Kıyamet günü şahitler huzurunda mahcup olmak
istemiyorum dedi.
Nebi aleyhisselam; Namusunu korursan mahcup olmazsın
buyurdu.

218

Adam; Allah Teâlâ’nın ayıplarımı örtmesini istiyorum
dedi.
Nebi aleyhisselam; Sen din kardeşlerinin ayıplarını
örtersen, Allah Teâlâ da senin ayıplarını örter buyurdu.
Adam; Allah Teâlâ’nın öfkesini söndüren nedir? Dedi.
Nebi aleyhisselam; Gizlice sadaka vermek ve Sıla-i rahim
yapmaktır buyurdu.
Adam; Cehennem ateşini söndüren nedir? Dedi.
Nebi aleyhisselam; oruç tutmaktır Buyurdu. (Kenzul-
ummal)
AHLAK- HAMİDELERİN
(9.)
Allah Teâlâ’dan gelen her şeye razı olmaktır ki kadere
rıza insanı hüzünden, kederden, stresten, depresyondan
kurtarır. Rıza ve sabrın neticesinde Allah Teâlâ sebepler
halk eder, çare kapılarını açar.
*Taberaninin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen: “La havle vela kuvvete illa
billahil aliyyil azim” duasını çok okuyun çünkü o cennet
hazinelerinden bir hazinedir. Zira o doksan dokuz zararı
önler. En azı fakirlik ve üzüntüdür buyurmuştur.
*Tabaraninin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan yapmış
olduğu başka bir rivayetinde de Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen: Kimin rızkı ve nasibi gecikirse
“La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim” duasını
çok okusun buyurmuştur.
*İbn-i Ebiddünyanın bir rivayetinde de: Kim günde yüz
kere “La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim”
duasını okursa ona ebediyyen fakirlik isabet etmez!
Buyurmuştur.

219

*Avf bin Malik radıyallahü anhın salim ismindeki oğlunu
müşrikler esir etmişlerdi. Durumu Resulullah sallallahü
aleyhi veselleme haber verip fakirliğinden de şikâyette
bunmuştu. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem: Allah
Teâlâ’ya isyan etmekten sakın, takva olmaya bak, sabret
ve “La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim”
duasını çok oku! Buyurdu. Avf bin Malik r.a. Resulü
Ekrem s.a.v.in dediklerini yaptı. Bir zaman sonra
oğlunun, düşmanların gafletinden istifadeyle onların
develerini de alıp evine döndüğü rivayet edilmiştir.
*Taberani’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i kutside Allah
celle celalühü; “Kim benim gönderdiğim belalara sabr
etmezse, benim verdiğim hükümlere razı olmazsa benden
başka bir Rab edinsin.” buyurmuştur.
Allah Teâlâ’dan başka Rab ve mabud olmadığına göre
Müslüman Allah celle celalühüden gelen her şeye sabr
ederek mükâfat kazanmalıdır.
Kulun vazifesi, nimete şükretmek, belaya sabretmek,
beladan kurtulmak için dua etmektir. Şükür, sabır ve dua
hepsi ibadettir. Dünya imtihan yurdudur. Kimileri
zenginlik ile kimileri fakirlik ile kimileri izzet ile kimileri
zillet ile kimileri sağlık ile kimileri de hastalık ile imtihan
olunur!
“kadere inanan kederden bulur eman”
*Amir bin Kays; Kur’anı Kerimdeki üç ayet ile insanlara
boyun eğmekten kurtuldum der:
1. Yunus suresi 107.ayetidir. Allah Teâlâ mealen: Eğer
Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu,
O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır
dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O,
bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok
bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Buyuruyor.

220

2.Fatır suresi 2. Ayetidir. Allah Teâlâ mealen: “Allah,
insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak
(engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu
gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir.” Buyuruyor.
3.Hud suresi 6.ayetidir. Allah Teâlâ mealen:
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait
olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de,
(öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir.
Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da
yazılı)dır.” Buyuruyor.
İşte bu üç ayet-i kerime beni insanlara boyun eğmekten
kurtardı, diyor!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(10.)
Allah-u Teâlâ’yı her şeyden çok sevmektir.
İnsana, sahip olduğu maddi ve manevi nimetleri
meccanen veren Allah celle celalühü dür. Sahip olduğu
herşeyi veren Allah–u Teâlâ’yı, her şeyden çok sevmeyen
insan, insan da olamaz, Müslüman da olamaz.
*Allah-u Teâlâ, Tövbe suresi 24.ayet-i kerimede: Ey
Peygamber-i Zişan! De ki: Eğer sizin babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,(kabile ve
sülaleniz) kazandığınız mallar, kesada uğramasından
korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size
Allah’tan, Peygamberinden ve onun yolunda cihad
etmekten daha sevgili ise, artık Allahın emri (bela ve
musibeti) gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık bir
topluluğu doğru yola erdirmez! Buyuruyor.
*Tirmizi’nin Enes bin Malik radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü

221

aleyhi vesellem: Üç şey kimde bulunursa imanın tadına,
zevkine varmıştır.
1.Allah ve resulünü her şeyden çok sevmek
2.Sevdiği kimseyi Allah için sevmek
3.Küfürden kurtulduktan sonra tekrar küfre düşmeyi ateşe
atılmak gibi kötü ve çirkin görmek! Buyurdu.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(11.)
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemi, Allah-u
Teâlâ’dan sonra her şeyden çok sevmektir.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemi, malından,
evlad-u iyalinden, akraba-i taallukatından, bütün
insanlardan, hatta canından çok sevmeyen Müslüman
olamaz.
*Buhari’nin rivayetinde bir gün Hazreti Ömer radıyallahü
anh; Ya Resulallah ben seni her şeyden çok severim
nefsim hariç demişti.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Hayır ya
Ömer, nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin
ederim ki beni canından çok sevmedikçe iman etmiş
olmazsın buyurdu. Hazreti Ömer radıyallahü anh; Vallahi
şu an seni canımdan da çok seviyorum dedi. Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem; şimdi oldu, buyurdu.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemi sevmeden ve
ona tabi olmadan güzel ahlak sahibi de olunmaz
Müslüman da olunmaz! Cennette Peygamber sallallahü
aleyhi vesellem ile beraber olmak için, onu canugönülden
sevmek lazımdır. Zira kıyamet günü herkes sevdiği ile
beraber olacaktır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(12.)

222

Günahlardan sakınmakta, ibadetleri yerine getirmekte
gayret etmek, ahlak-ı hamidedendir.
*Allah Teâlâ Hicr suresi 98-99.ayet-i kerimelerde
mealen:
Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden olmaya
devam et.
Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet etmeye
devam et. Buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Teğabün suresi 16.ayet-i kerimede
mealen: Var gücünüzle, gücünüz yettiği kadar Allah’a
karşı gelmekten sakının. Takva sahibi olmaya çalışın.
Allah ve Resulünü dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz
için imkân nispetinde mallarınızdan muhtaçlara harcayın.
Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar
kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Buyuruyor.
Günahlardan sakınmakta ibadettir. Binaen aleyh
günahların tamamı, büyüğü, küçüğü, gizlisi, aşikârı hepsi
çirkin ahlaktır.
Kötü ve çirkin ahlaktan kurtulmaya çalışmadan ve
kurtulmadan güzel ahlak sahibi olunmaz.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(13.)
İnsanların iyiliğini istemek, insanlara faideli olmaya
çalışmak, insanlara samimi davranmak, iyi ve güzel
tavsiyelerde bulunmaktır.
*Allah Teâlâ Asr suresinde hakkı, güzelliği ve sabrı
tavsiye etmemizi emrediyor şöyle buyuruyor;
Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.
Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine
hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler
başka (Onlar ziyanda değillerdir).

223

*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Mü’min ülfet
eden ve ülfet olunandır. Ülfet etmeyende ve ülfet
olunmayanda hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı
insanlara en faideli olandır! Buyurmuştur. (Muhaddis
Elbani)
*Allah-u Teâlâ Maide suresi 2.ayet-i kerimede mealen:
İyilikte, güzellikte ve takvada birbirinize yardımcı
olunuz. Fakat! Kötülükte, günahta ve düşmanlıkta
birbirinize yardımcı olmayınız! Allahtan korkunuz. Zira
Allahın azabı çok şiddetlidir. Buyuruyor
*Sahih-i Müslim’in Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: Kim bir mü’minden bir dünya
sıkıntı ve üzüntüsünü giderirse, Allah Teâlâ’da onun
kıyamet gününde bir sıkıntısını giderir. Kim zorda kalmış
bir mü’mine kolaylık gösterirse Allah Teâlâ’da ona dünya
ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir mü’minin hatasını
örterse, Allah Teâlâ’da onun hatasını örter. Bir kul,
Mü’min kardeşinin yardımında bulundukça Allah
Teâlâ’da onun yardımında olmaya devam eder
buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 14.)
Va’dini, sözünü, anlaşmalarını yerine getirmektir ki
riayet edilmesi icap eden önemli hususlardandır. Zira
emanete riayet etmemek, sözünde durmamak
münafıklığın alametidir.
*Allah-u Teâlâ kurtulan mü’minlerin vasıflarını saydığı
Mü’minun suresi 8.ayette: Onlar, emanetlerine ve
verdikleri sözlerine riayet ederler buyuruyor.
*İmam-ı Ahmedin Enes bin Malik radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz

224

sallallahü aleyhi vesellem mealen: Emanete riayet
etmeyenin imanı yoktur. Sözünde durmayanın da dini
yoktur. Buyurmuştur.
Bu hadis-i şeriften anlaşılan şudur ki; Ahlaklı, tam ve
kâmil bir Müslüman olmak için emanete riayet,
anlaşmalara sadakat göstermek lazımdır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(15.)
Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.
Zuhruf suresi 67-73.ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ
mealen: O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar
dışında, menfaat için dost olanlar birbirine düşman
olurlar.(Allah, şöyle der:) “Ey ayetlerimize iman eden ve
Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz
üzülmeyeceksiniz de.”“ Siz ve eşleriniz sevinç ve
mutluluk içinde cennete giriniz.” Onlar için altın tepsiler
ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin
hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak
kalacaksınız. İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size
miras verilen Cennettir. Orada sizin için bol bol meyve
var, onlardan yersiniz. Buyuruyor.
*Ebudavudun hazreti Ebu Zer radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen: “En faziletli amel, Allah için
sevmek ve Allah için buğz etmektir!” Buyurmuştur.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: üç haslet
kimde bulunursa imanın tadına ve zevkine varır, buyurdu.
1.Allah ve Resulullahı her şeyden çok sevmek.
2.Sevdiğini Allah için sevmek.
3.Küfre düşmeyi ateşe atılmak gibi kötü ve sevimsiz
bulmak.

225

*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu diğer bir hadis-i şerifte
de Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Allah’ın
himayesinden başka hiçbir kimsenin hiçbir kimseyi
koruyamayacağı günde Allah c.c. yedi sınıf insanı himaye
edecek buyurdu.
1.Adaletle hareket eden önder.
2.Severek ibadet eden genç adam (ve kadın).
3.Kalbi mescitlere ibadetlere bağlı adam (ve kadın).
4.İki adam ki birbirlerini Allah için seviyor, Allah için bir
araya geliyorlar ve Allah için severek birbirinden
ayrılıyorlar.
5.Mal ve makam sahibi ve güzel bir kadın davet ettiği
halde ben Allahtan korkarım diyen adam (ve kadın).
6.Sadaka verip verdiği sadakayı sağ elinin verdiğini sol
eli bilmeyecek kadar gizleyen adam (ve kadın).
7.Tenha bir yerde Allah c.c.yü zikr ederken gözleri yaşla
dolan adam (ve kadın!).
*Ebudavudun rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Her kim Allah
için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir, Allah
için men ’ederse şüphesiz imanını kemale erdirmiş olur
buyurdu.
*İmam-ı Ahmedin rivayetinde Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Bir arkadaşınızı severseniz onun
makamına, evine gidip Allah için onu sevdiğinizi ona
bildiriniz. buyurmuştur.
Mü’min elbette Allah Teâlâ’yı seven insandır. Allah
Teâlâ’yı seveni Allah Teâlâ’da sever. Allah Teâlâ’nın
sevdiğini mü’minlerin de sevmesi icap eder.
Dolayısı ile mü’minler birbirlerini sevmelidirler!
*İbni Mace nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: İman etmediğiniz müddetçe Cennete

226

giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş
olmazsınız. Ben size bir şey öğreteyim ki onu yaparsanız
birbirinizi seversiniz, aranızda selamlaşmayı
yaygınlaştırınız buyurdu.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(16.)
Ahiret âlimlerini, Allah dostlarını, salih insanları ve tüm
Müslümanları sevmektir.
Müslümanların birbirlerini sevmeleri, imanın kemalatına
ve İslami ahlakın tezahürüne işarettir.
Müslümanlar arasında kalbi birlik ve ruhi ahenk mevcut
olmalıdır. Çünkü Müslümanlar kardeştir. Müslümanları
kardeş yapan ise Allah c.c. dür. Kardeşlik hukukuna
riayet etmemek, Allah c.c.nün rızasından mahrumiyete
sebep olur ki Mü’min için en büyük felaket budur.
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: mü’minler
birbirlerine karşı muhabbet, meveddet ve merhamette bir
vücut gibidirler. Vücudun bir uzvu ağrıdığı zaman onun
acısı ve ateşi diğer taraflarına sirayet eder buyurdu.
İşte mü’minler bu derece birbirlerini ilgilendirmeli,
birbirlerinin dertleriyle dertlenmeli bir vücut gibi
yekvücut olmalıdırlar.
Mü’minlerin arasında kin, buğuz, adavet ve nefret değil,
sevgi, saygı, muhabbet, meveddet, ülfet ve merhamet
olmalıdır. Ancak böyle bir inançla mü’minler cemaat
olurlar. Ancak o zaman Allahın rahmetine, feyzine,
bereketine nail bir cemaat olurlar.
*Allah-u Teâlâ Tövbe suresi 71.ayeti kerimede: Mü’min
erkekler ve Mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.
Onlar iyiliği emr ederler kötülükten alıkoyarlar. Namazı
dosdoğru kılarlar zekâtı verirler. Allah’a ve Resulüne

227

itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir.
Şüphesiz ki Allah mutlak güç sahibidir. Hüküm ve
hikmet sahibidir buyuruyor.
*Albani’nin Zübeyir bin Avvam radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: Sizden önceki ümmetlerin
hastalıkları size bulaştı. O hastalıklar kıskançlık ve
birbirinize buğz etmenizdir. Sizin birbirinize hased
etmeniz ve birbirinize buğz (kin, nefret, düşmanlık)
etmeniz tıraş eder,(kesip atar.)Ancak ben saçı-sakalı tıraş
eder demiyorum. Dini tıraş eder diyorum. Nefsim elinde
olan Allah’a yemin ederim ki iman etmediğiniz müddetçe
Cennete girmezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (gerçek
ve kâmil manada) iman etmiş olmazsınız. Ben sizi bir
şeye delalet edeyim mi? (size bir şey öğreteyim mi?)onu
yaparsanız birbirinizi seversiniz buyurdu. Ashab-ı kiram
rıdvanullahi Teâlâ aleyhim ecmain hazretleri göster ya
Resulallah dediler. Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem; Aranızda selamı ifşa ediniz, buyurdu.
*Terğip ve terhib kitabında Muaz bin Cebel radıyallahü
anhtan rivayet edilen bir hadis-i kutside Allah c.c. :
Benim rızam için birbirini sevenlere, benim rızam için bir
araya gelip oturanlara, benim rızam için birbirlerini
ziyaret edenlere, benim rızam için birbirlerine yedirip
içirenlere, benim sevgi ve muhabbetim vacib oldu!
Buyuruyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(17.)
Kalbinde Müslümanlara karşı kin, öfke buğuz adavet ve
kötülük beslememektir.
Allah-u Teâlâ Haşir suresi 10.ayet-i kerimede mealen:
Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz!
Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi

228

bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin
tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin,
çok merhametlisin.” Buyurmakta mü’minlerin birbirlerini
sevmeleri gerektiğini beyan etmektedir.
Allah-u Teâlâ kıyamet günü hesap görüldükten sonra
rahmetiyle ve lütfuyla dünyada Mü’min kullarının
arasında vuku bulan kırgınlıkları, dargınlıkları onların
kalplerinden söküp çıkaracak, hiçbir şey olmamış gibi
onları kardeş yapacak, Dünyada vuku bulan kavgaları
onlara unutturacaktır!
*Allah Teâlâ hicr suresi 45-50.ayet-i kerimelerde mealen;
Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler
içinde ve pınarlar başındadır. Onlara, "Girin oraya
esenlikle, güven içinde" denilir. Biz, onların kalplerindeki
kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler
olarak karşılıklı otururlar. Onlara orada hiçbir yorgunluk
dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir. Ey
Peygamberi Zişan! Kullarıma, benim elbette çok
bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem
dolu azap olduğunu haber ver. Buyurmaktadır.
*İbni Abbas radıyallahü anhtan yapılan bir rivayette;
Cennet ehli Cennete girdiklerinde onlara ilk önce iki
pınar arz edilecek. Birinci pınardan içtiklerinde
kalplerinde birbirlerine karşı kin, öfke, buğz, adavet,
kırgınlık, dargınlık namına bir şey kalmayacak! İkinci
pınara girip yıkanacaklar, renkleri parlayıp güzelleşecek
buyurulmuştur. (Tefsir-i Kurtubi)
Allah Teâlâ; Mü’min kullarının birbirlerini sevmelerini
seviyor. Öyle ise Allah Teâlâ’nın sevdiği gibi olmayı
sevmeli, onun rızasına nail olmalı!

229
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(18.)
Allah Teâlâ’ya ibadet etmeye yönelmek, günahlarına
tövbe etmek, Allah Teâlâ’dan ve azab ve ıkabından
korkup günah işlemekten sakınmaktır ki riayet
edilmesinde büyük sevap, mükâfat ve mağfiret vardır.
*Allah-u Teâlâ Nisa suresi 31.ayet-i kerimede mealen:
Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden
kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi
güzel bir yere koyarız. Buyuruyor.
*Nesai’nin Ebu Eyybel Ensari radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Kim namazını kılar, orucunu tutar,
zekâtını verir, haccını yapar, büyük günahlardan da
sakınırsa Cennete girer, buyurmuştu.
Büyük günahlar nedir? Diye soruldu. Allah’a şirk
koşmak, yetim malı yemek, harpten kaçmak, iftira etmek,
ana-babaya eziyet emek, yalan yere şahitlik yapmak,
devlet ve millet malını üzerine geçirmek, sihir yapmak,
faiz yemek, para ve menfaat karşılığı ahdini satmak, zina
yapmak, bile bile yalan yere yemin etmek, rızık vs.
endişesiyle çocuğunu öldürmek(kürtaj) buyurdu. (Tefsir-i
Taberi)
AHLAK-I HAMİDELERİN
(19.)
Allah Teâlâ’dan hep güzel şeyler beklemektir.
*Sahih-i Buhari’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i kutside Allah Teâlâ: Ben
kulumun zannının yanındayım. Kulum benden hayır
umarsa ona hayır veririm. Kulum beni zikir ettiği vakit
ben onunla beraber olurum.
Kulum beni içinde zikir ederse ben de onu öyle zikir
ederim. Kulum beni bir toplulukta zikir ederse ben de onu

230

daha hayırlı bir toplulukta zikir ederim. Kulum bana bir
karış yaklaşırsa ben ona bir zira’ yaklaşırım. Kulum bana
bir zira’ yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum
bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak varırım!
Buyuruyor.
Mü’min asla karamsar olmamalıdır iyi ve güzel şeyler
düşünmeli, güzellikler ummalıdır.
*Ali İmran suresi 139.ayet-i kerimede Allah Teâlâ
mealen: Sakın gevşemeyin. Kuvve-i maneviyyenizi
bozmayın. Eğer gerçek manada mü’minler iseniz en
üstün sizlersiniz! Buyuruyor.
Bir şairimizde bu manada;
“Atiyi karanlık görüp azmi elden bırakmak
Alçakça bir ölüm varsa eminim budur ancak!”
Demiştir.
İbrahim Hakkı hazretleri de bu anlamda;
Açılır bahtımız bir gün hemen battıkça batmaz ya
Sebepler halk eder halik kerem babını kapatmaz ya
Benim hakka münacatım değildir rızık için haşa
Hüda rezzaku âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya!
Demiştir.
Mü’min hiçbir zaman çaresiz olmaz! Çünkü bütün
çarelerin sahibi, Müsebbibul esbaba inanır. Ümidini
yitirmez çünkü Erhamurrahimine inanır. Sabrıyla dağları
devirir. İnancıyla her zorluğun üstesinden gelir. Çükü o
bilir ki ‘biyedihil mülk’ ancak, Allah c.c. dür. Allah c.c.
ol. derse oluverir. Öl derse ölüverir. Ona kimse karşı
koyamaz. Onu kimse mağlup edemez. Onun kararını
kimse bozamaz! Mü’min; olursa bir hikmeti var der.
Ölürse eceli gelmiş der. Olmazsa nasip değilmiş der.
Nasip işi dünyada olmazsa ahirette olur der. Esas çare
dünya değil ahiret der! Allah var keder yok der. Mü’min
her zaman rahat eder!

231
AHLAK-I HAMİDELERİN
(20.)
Mü’minler hakkında hüsnü zanda bulunmak iyi şeyler
düşünmektir ki hüsnü zan imanın gereğidir.
Zira Allah Teâlâ mü’minler hakkında kötü düşünmeyi
haram kılmıştır.
Hucurat suresi 12.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen:
Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü
zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve
mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini
yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı
gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul
edendir, çok merhamet edendir. Buyuruyor.
Mü’minler hakkında kötü şeyler düşünmek, insanı
huzursuz eder, kin, buğz ve adavete sevk eder, gıybete
sürükler, insanlar arasındaki güveni, itimadı, muhabbet ve
meveddeti yok eder. Onun içindir ki Allah Teâlâ ondan
nehy eder!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(21.)
Bütün kötü huylardan arınıp iyi ve güzel huylar ile
bezenmeğe gayret etmektir ki Mü’min gayret içerisinde
olursa Allah Teâlâ onu maksadına nail kılacağını
müjdeliyor.
*Allah Teâlâ Ankebut suresi 69.ayet-i kerimede mealen:
Bizim uğrumuzda cihad(bizim rızamızı elde etmek için
gayret) edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza
ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla
beraberdir. Buyuruyor.
Tövbede gayret, ihlasa götürür
İlimde gayret ve ibadete götürür.

232

Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için gayret, Rıdvan’a-
cennete götürür.
Din-i celili İslama hizmette gayret, fütuhata götürür.
Mücahedede gayret, müşahedeye götürür.
Her türlü gayret muvaffakıyete götürür.
*Enes radıyallahü anhtan rivayet edilen hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Kim
bildikleriyle amel ederse Allah c.c. Ona bilmediklerini de
öğretir! Buyurmuştur. (Keşfül hafa)
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Kim
kırk sabah(kırk gün)ihlasla ibadet ederse onun kalbinden
diline ilim ve hikmet pınarları dökülür! Buyurmuştur.
(Ruhul beyan tefsiri)
*Bakara suresi 282. Ayet-i kerimede mealen: Siz Allah
c.c.den korkarsanız Allah c.c. size (maddi ve manevi,
dünyevi ve uhrevi yönden) muhtaç olduğunuz şeyleri
öğretecek buyuruluyor.
*Enfal suresi 29.ayet-i kerimede de mealen: Ey iman
edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız; O,
size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin
kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf
sahibidir! Buyuruluyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 22.)
İffetini, edebini ve namusunu korumaktır ki riayet
edilmesi icap eden önemli hususlardandır. Zira bir
Müslüman, dinini, namusunu ve mukaddesatını korumak
için yaşar!
İffet; insanı kötü, çirkin ve uygunsuz hal, söz ve
hareketlerden koruyan bir duygudur. Diğer bir adı hayâ
ve edeptir.

233

İffet ve hayâ yoksa hayatın bir manası yoktur. İnsanları
güzelleştiren hayâ ve edeptir.
Bir kadının edep ve hayâsı güzelliğinden önce gelir.
Hayâ ve edebin neticesi sekinet ve vakardır. Mekarim-i
ahlakın temeli hayâ ve edeptir.
Hayâsız güzellik, kokusuz gül gibidir.
Toplum nizamı hayâ ile korunur. Hayâ biterse nizam-ı
âlem bozulur!
Beş şey şakavet alametidir. Kalp katılığı, hayâ azlığı,
tamahkârlık, dünyaperestlik, ağlayamamak
En üstün hayâ, Allah Teâlâ’dan utanmaktır.
*Allah-u Teâlâ Mü’minun suresi 5.ayette kurtulacak
mü’minlerin vasfı olarak onlar iffet ve namuslarını
muhafaza ederler buyuruyor.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; her
dinin bir ahlakı vardır, İslamın ahlakı hayâ ve iffettir
buyurmuştur.
İffet fakirin, hamd ve şükür zenginin süsüdür denilmiştir.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; şu üç kişi
Cennetliktir;
1.Adaletli davranan sultan.
2.Her yakınına ve her Müslümana karşı merhametli
davranan insan.
3.İhtiyaç sahibi olduğu halde iffetli davranan insan
buyurmuştur.
*Allah Teâlâ iffet ile alakalı Nur suresi 30.31.ayet-i
kerimelerde mealen; Mü'min erkeklere söyle, gözlerini
haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış
onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların
yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara
da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını
korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna,
Zînet (yer) lerini göstermesinler. Başörtülerini ta

234

yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini,
kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının
babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından
yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin
oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut
Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden
yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz
kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek
çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri
zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey
mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!
Buyurmaktadır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(23.)
İnsanlardan gelecek ahlaki zararlardan, fitneden,
korunmak için imkân nispetinde uzlet etmek, yalnız
kalmak, inzivaya, evine çekilmek, zaruri ihtiyaç dışında
halkın arasına fazla karışmamaktır.
*Ebudavudun Abdullah bin Amr radıyallahü anhtan
yapmış olduğu rivayette: bir ara Resulüllah sallallahü
aleyhi vesellemin etrafında idik fitneden konuşuyordu.
İnsanlar sözlerinde durmaz, emanetlere riayet etmez
olduklarında buyurdu. Parmaklarını birbirine karıştırarak
böyle olduklarında buyurdu.
Ben canım sana feda olsun ya Resulallah o zaman nasıl
yapalım dedim.
Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem:
-Evinde kalmaya bak!
-Dilini tut!
-Güzel bulduğun şeyleri yap!
-Kötü gördüğün şeyleri bırak!
-Sadece kendini kurtarmaya bak!
-İnsanlarla uğraşmayı bırak! Buyurdu.

235

İnsanların hak ile batılı, doğru ile yanlışı karıştırdıkları ve
insanlara nasihatin fayda etmediği, söz dinlemez
oldukları bir ortamda yapılacak en hayırlı iş evine,
dükkânına çekilip fitneden uzak durmaktır. Kendini
kurtarmak için ibadatu taat ile evradu ezkar ile dua ve
iltica ile meşgul olmak, insanların hidayeti için de dua
etmektir.
Zira fitne ateşi orman yangını gibi hızlıca her tarafa
sirayet eder. Söndürülemeyecek bir yangından korunmak
için uzak durmak şarttır.
*Allah-u Teâlâ Enfal suresi 25.ayet-i kerimede mealen:
Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak
olan bir fitneden sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin
olandır. Buyuruyor.
*En karanlık, en zor zamanlarda nasıl hareket edileceğini
beyan buyuran, aleyhissalatu vesselam efendimiz Hazreti
Ali efendimizin rivayet ettiği, Kütüb-ü Sitte’deki hadisi
şerifinde mealen; Bir insanın mü’min olarak sabahlayıp
kâfir olarak akşamlayacağı, mü’min olarak akşamlayıp
kâfir olarak sabahlayacağı, zifiri karanlık geceler gibi, her
kesin şaşırıp kalacağı ne yapacağını, nasıl hareket
edeceğini, nereye gideceğini bilemeyeceği birçok
fitnelerin zuhur edeceğini haber verdiğinde, Ashabı kiram
aleyhimürrıdvan hazretlerinin korku, dehşet ve endişe ile
öyle bir zamanda kurtuluş nedir ya Resulullah? Diye
sormaları üzerine, Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem; Kitabullaha dört elle sarılmaktır. Zira!
O Allah subhanehünün sağlam ipidir,
O gönülleri aydınlatan bir nurudur,
O çok hikmetli bir zikir ve nasihattir,
O sıratı müstakimdir,
O doğruyu, hak ile batılı ayırır,
Onu beğenmediği için terk edenin beli kırılır,

236
Onunla amel eden mükâfat alır,
Onunla hüküm veren adaletli olur,
Ona sarılan doğru yolu bulmuş olur.
Hidayet ve kurtuluşu onun haricinde arayanı Allah Teâlâ
sapıtır. Çünkü onda sizden öncekilerin helak olma
sebepleri, sizden sonra olacakların haberleri, önünüzdeki
durumların, bunalımların çıkış yolları mevcuttur
buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(23.)
Dinini, namusunu, hukukunu korumakta şecaat ve cesaret
sahibi olmak, insanlardan korkmamaktır ki Mü’min
ancak Allah c.c.den korkmalıdır.
*Allah-u Teâlâ Ali İmran suresi 173-175.ayet-i
kerimelerde mealen mü’minler, öyle kimselerdir ki, halk
kendilerine, "İnsanlar size karşı ordu toplamışlar,
onlardan korkun" dediklerinde, bu söz onların imanını
artırdı ve "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!" dediler.
Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine
hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın
rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir. O Şeytan
sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Şeytan ve
dostlarından korkmayın. Eğer Mü’min iseniz, benden
korkun. Buyuruyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(24.)
Yapılması icab eden ibadetleri, şartları ve rükünleriyle,
farzları, vacipleri, sünnetleri, müstahaplarıyla tafsilatlı bir
şekilde öğrenmek ve bilmektir ki bir Müslümanın ilm-i
halini bilmesi farz-ı ayındır.

237

Yapacağı ibadetlerin farzını, vacibini, sünnetini,
müstahabbını, mekruhunu, müfsidini bilmeden nasıl
ibadet edilebilir?
İyi bir çay demlemenin, iyi bir çorba, iyi bir pilav
yapmanın bile ilmini öğrenmek için TV’lerin başından
ayrılmayan insanlar, nasıl olur da maddi ve manevi,
görünen, görünmeyen, dünyevi ve uhrevi nimetleri
meccanen veren Allah Teâlâ’ya yapılacak ibadetleri
öğrenmeye gayret etmez?
Müslüman bilmediklerini öğrenmekle mükelleftir.
*Allah-u Teâlâ Nahl suresi 43.ayet-i kerimede mealen:
Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (bilenlere, sizi Allah’a
yönlendiren âlimlere) sorun buyuruyor.
*İbni Mace nin Enes bin Malik radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Her Müslüman erkeğe ve her Müslüman
kadına ilim-i halini öğrenmek farzdır, buyurmuştur.
*Zümer suresi 9.ayet-i kerimede Allah Teâlâ: Ey
Peygamberi zişan! De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu? Buyuruyor.
İmam-ı Rabbani kuddise sırruh: Sen bilesin ki kurtuluş üç
şeye bağlıdır.
1.ilim
2.amel
3.ihlastır buyurdu.
İbadet etmek için nasıl yapılacağını bilmek şarttır.
İbadetin kabul olması içinde ihlas şarttır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(25.)
Nefs-i emmaresinin ve heva-i hevesinin arzu ve
isteklerine mani olmak için var gücüyle çaba ve gayret
sarf etmektir ki nefsin hilesinden ve kötülüklerinden

238

kurtulmadan güzel ahlak sahibi olmak mümkün değildir.
Zira nefs-i emmare bütün kötülüklerin menşei ve
membaıdır.
Nefs ile yapılan mücadele cihadı ekberdir.
Nefs büyük düşmandır. Nefsin haricindeki düşmanların
hepsi nefsin yanında küçük düşmandır.
Nefsini tanıyıp onun şerrinden korunabilen, ahlak-ı
hamidelerin tamamına sahip olur.
Nefse teslim olan ise ahlak-ı hamidelerin hepsinden
mahrum olur. Aynı zamanda ahlak-ı zemime sahibi olur.
Öyle ki akla ve hayale gelemeyecek ne kadar kötü ve
çirkinlik varsa onları yapmaya doymaz hale gelir.
*Allah-u Teâlâ Casiye suresi 23.ayet-i kerimede mealen:
Nefsinin arzusunu ilâh edinen,(nefsine esir olup nefsine
kul olan) Allah'ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve
kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği
kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim
doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak
mısınız? Buyuruyor.
Toplumdaki gayri ahlaki, gayri meşru, gayri kanuni
hallerin tamamı, eğitilmemiş, terbiye edilmemiş
nefslerine esir olmuş insanların işidir.
İnsanı kâfir, münafık, ahlaksız, hırsız, arsız, namussuz,
şerefsiz, katil, cani, zani, kıskanç, bencil, kibirli, gururlu,
cimri yapan terbiye edilmemiş ve ıslah edilmemiş
nefsidir.Hiç bir felsefi düşünce, nefsi ıslah ve terbiye
etmeye yetmez.Bütün doktorlar cerrahlar bir araya
gelseler, insanın kalbindeki, inkâr, kibir, hased, buğz,
adavet, kin, öfke gibi hastalıkları çıkarmaları mümkün
olmaz! Nefsi ıslah edecek yegâne çare iman, ibadet, zikir
ve tefekkürdür.Yeni neslin ıslahı ancak nefs terbiyesi ile
mümkündür. Çünkü insanı her türlü kötülüğe teşvik eden
nefs-i emmaresidir.

239

Terbiye edilmemiş nefsin sahibi, nefsini ilah ve mabud
edinmiştir. Artık o nefsinin kuludur. Artık o şer ve
kötülüklerin adamıdır. İnanç, hal, hareket, davranış ve
ahlak yönünden hem kendisi sapıktır. Hem de akranını,
arkadaşlarını, etraf ve çevresini var gücüyle saptırmaya
çalışır.
*Allah Teâlâ Nisa suresi 27.ayet-i kerimede mealen:
“Allah, sizin tövbenizi kabul etmek(suretiyle sizi
Cennetine koymak) istiyor. Şehvetlerine(nefslerine)
uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar,
isteyecekler, onun için var güçleriyle çalışacaklar.”
Buyuruyor.
Nefsle mücadele ve mücahede farzı ayndır. Bunu terk
eden, fertlerin, toplumların akıbeti hüsrandır.
Allah sübhanehü Âdem aleyhisselamı en güzel kıvamda
yarattıktan sonra doğru yolu göstermek için akıl nimetini,
imtihan içinde nefsi ona vermiştir. Akıl ile nefs birbirine
zıt iki unsurdur. Vücut iklimine akıl hükümran olursa
nefs aklın emrine girer. Nefs hâkim olursa akıl nefsin
emrine girer. Akıl hem insanlarda hem cinlerde ve hem
de meleklerde vardır. Nefs ise hem insanlarda hem de
cinlerde vardır. Meleklerde nefs yoktur. Nefs-i emmare
gibi büyük bir düşmana rağmen aklıyla hareket edip
Allaha kul olabilen insan birçok engeli aştığı için bazı
meleklerden üstün konuma yükselir.
Aklını nefsin esaretine vermiş bir insan, aklı olmayan
hayvanlardan daha aşağı bir konuma iner.
Allahımız yarattığı aklı huzurunu çağırıp sordu. Ey akıl
sen kimsin ben kimim?
Akıl ismiyle müsemma olarak, Yarab: sen beni yokluktan
varlık âlemine çıkaran beni yaratan Rabbimsin, ben de
senin aciz, güçsüz zayıf bir kulunum dedi.

240

Allah sübhanehü; ey akıl ben azimüşşan senden daha
şerefli bir mahlûk yaratmadım buyurup aklı taltif etti.
Allah sübhanehü nefsi huzuruna çağırdı ona da aynı
soruları sordu. Ey nefs sen kimsin ben kimim?
Nefs pervasızca ve mağrurane bir şekilde ben benim, sen
de sensin deyip kendisini yaratan Allah Teâlâ’yı inkâr
etti, acziyyetini ve kulluğunu itiraf etmedi.
Evvela kendisini ortaya koyarak varlık iddiasında
bulundu.
Allah sübhanehü nefsi terbiye için, yüz sene Cehennem
ateşinde cezalandırdıktan sonra tekrar huzuruna çağırıp
aynı soruları sordu. Yüz sene Cehennemde yanmasına
rağmen uslanmayan nefs, aynı cevapları verdi.
Sonra Allah sübhanehü nefsi, gıdalarından mahrum edip
aç, susuz ve gıdasız bıraktı.
Bir müddet aç kalan nefsin kibir, gurur, enaniyet kanatları
kırıldı.
Acziyyetini kabullendi, Allah Teâlâ tarafından yaratılmış
bir kul olduğunu, Allah subhanehünün Rabbulalemin
olduğunu itiraf etti.
Nefsi ancak açlık terbiye ettiği için, hikmetine binaen
Allah sübhanehü bütün insanlara oruç tutmayı farz kıldı.
Allahımız Bakara suresinde: kendinizi nefsinizin
şerrinden, dolayısı ile Cehennemden korumanız için,
sizden öncekilere oruç tutmak farz kılındığı gibi size de
farz kılındı buyuruyor. (Bakara suresi 183.ayet meali).
İşte nefs denilen içimizdeki düşmanımız budur. Ölünceye
kadar bizimle beraberdir.
*Onun içindir ki Allah Teâlâ Davud aleyhisselama; ya
Davud nefsini düşman bil. Zira o bana düşmanlık yapmak
için karşıma dikildi buyurmuştur. (Tefsir-i Ruhul Beyan)
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem de bir
muharebeden dönüşte; biz çok küçük bir cihaddan, çok

241

daha büyük bir cihada döndük buyurmuştu. Ashab-ı
kiram; büyük cihad nedir dediler. Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem; kişinin nefsiyle, hevai
hevesiyle mücahedesidir buyurmuştur. (Tefsir-i Ruhul
beyan)
AHLAK-I HAMİDELERİN
(26.)
Maddi ve manevi sebepleri yerine getirdikten, dua ve
sadaka ile Allah-u Teâlâ’ya iltica ettikten sonra bütün
işlerini Allah-u Teâlâ’ya havale etmektir ki riayet
edilmesinde maddi ve manevi dünyevi ve uhrevi
sayısızca faideler vardır.
*Allah-u Teâlâ: “Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa,
Allah ona bir çıkış yolu açar.Onu beklemediği yerden
rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah,
kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir.
Allah, her şeye bir ölçü koymuştur!” Buyuruyor. (Talak s.
2-3.ayet meali)
*Ebu Zer radıyallahü anhı: Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellemin bu ayeti tekrar tekrar okuduktan sonra,
şayet insanlar bu ayet ile amel etmiş olsalar onlara kâfi
gelirdi buyurduğunu, anlattı. (Tefsir-i Kurtubi)
*Allah Teâlâ Gafir suresi 44.ayet-i kerimede Musa
aleyhisselamın: Ben işimi Allah'a havale ediyorum.
Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir." Dediğini
anlatıyor maddi ve manevi sebepleri yerine getirdikten
sonra işlerimizi kendisine havale etmemizi istiyor!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(27.)
Mütevazı olmak, kendini hiç kimselerden üstün
görmemektir ki riayet edilmesi icap eden güzel
huylardandır.

242

*Allah-u Teâlâ Furkan suresi 63.ayet-i kerimede mealen:
Rahman’ın kulları,(Allah Teâlâ’ya kul olmayı hak
edenler) yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen
kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, "selâm!"
der (geçer) ler. Buyuruyor.
*Hazreti Ömer radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: Kim tevazu sahibi alçak gönüllü olursa, Allah
Teâlâ onun derecesini yükseltir kendi nefsinde kendini
küçük görür fakat insanların gözünde büyüktür.
Kim kendini insanlardan üstün görürse Allah c.c. onu
alçaltır. Kendini büyük görür fakat insanların gözünde
küçüktür. Hatta öyle ki insanların gözünde onun bir
köpek veya hınzır kadar bile değeri olmaz! Buyurmuştur.
*Allah Teâlâ Maide suresi 54.ayet-i kerimede mealen:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki)
Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah
onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere
karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar.
Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir
kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah'ın
bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş
olandır, hakkıyla bilendir.” Buyuruyor.
*Allah Teâlâ Fetih suresi 29.ayet-i kerimede de Ashab-ı
kiramın güzel ahlakını anlatıyor:
Muhammed s.a.v. Allah'ın Resulüdür. Onunla beraber
olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da
merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde,
Allah'tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün.
Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu,
onların Tevrat'ta ve İncil'de anlatılan durumlarıdır: Onlar
filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış,
gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir

243

ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları
öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir
bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(28.)
Herkese adaletli ve insaflı davranmaktır ki mekarimi
ahlaktandır.
*Allah-u Teâlâ Nahl süresi 90.ayet-i kerimede mealen:
Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım
etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da
yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
Buyuruyor.
*Maide suresi 8.ayet-i kerimede de mealen: Ey iman
edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile
şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz,
sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah'a
karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı
gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır. Buyuruluyor
*Sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem: “Adaletle hareket
edenler, kıyamet gününde nurdan minberler üzerinde
olacaklar.” buyurmuştur.
*Kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın himayesinde olacak
yedi sınıf insandan birisi de halkına karşı adaletli olan
devlet başkanı, ev halkına karşı adaletli olan, aile reisi,
çalışanlarına adaletli olan işverendir.
*Hikmet ehli şöyle demişler; dünyanın kıvamı dört şeye
bağlıdır.
1. Âlimlerin ilmi,
2. amirlerin adaleti,

244
3. zenginlerin cömertliği,
4. fakirlerin duası.
*Hazret-i Ömer radıyallahü anh şöyle dedi; İki sınıf insan
düzeldiği zaman insanlar düzelir.
Bu iki sınıf insan bozulduğunda insanlar da bozulur.
1.Âlimler
2.İdareciler
*Adalet mülkün (yani) devletin temelidir. (Hz. Ömer r.a.)
Halkına adaletle muamele eden devlet reisi kimseden
korkmasın! Hükema
>Din ve devletin muhafazası için sultan,
>Sultanın muhafazası için asker,
>Askerin muhafazası için mal, para ve sağlam ekonomi,
>Sağlam bir ekonomi için ülkenin imar edilmesi,
>Ülkenin imar edilmesi içinde insanlar arasında adalet
terazisinin adaletli bir şekilde uygulanması, emniyet ve
güven ortamının sağlanması lazımdır.(İmam-ı Gazali r.a.)
AHLAK-I HAMİDELERİN
(29.)
Ecelini gözünün önünde kılmak, yarın ölecekmiş gibi
ahirete hazırlıklı olmaktır ki her zaman göz önünde
bulundurulması icap eden bir husustur.
Zira ölüm ansızın gelecektir.
*Allah Teâlâ haşr suresi 18-19.ayet-i kerimelerde mealen:
“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve
herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın.
Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah’ı unutan ve
bu yüzden Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu
kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta
kendileridir.” Buyuruyor.

245

*Ayet-i kerimede: Onların ecelleri geldiğinde ne bir saat
öne alınır nede bir saat sonraya buyuruldu. (A’raf suresi
34.ayet meali)
*Deylemi’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: ‘Ya Eba Zer!
Gemini sağlamlaştır zira deniz çok derindir. Azığını tam
al, zira yolculuk çok uzundur. Yükünü hafiflet. Zira
yokuş çok sarptır.’ Buyurmuştur.
Bir şair şöyle demiştir;
Ey dünyasının meşgul ettiği insan
Gerçekten tulu emeldir seni aldatan
Şüphesiz ölüm gelecek sana ansızın
Kabir olacak senin son durağın!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(30.)
Allah Teâlâ’dan, ruhanilerden, meleklerden ve
insanlardan utanmaktır ki güzel ahlak sahibi olmak için
hayâ şarttır. Aynı zamanda hayâ imandandır. İmanı olan
hayâ sahibi olur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: İman yetmiş
küsur şubedir. En yüksek şubesi “La ilahe illallah
Muhammedün Resulüllah” demektir.(Çünkü bu kelimeyi
inanarak söyleyen müşrik, mü’min olur.) İmanın
şubelerinin en altındaki şube ise yolda insanlara zarar
verecek şeyleri gidermektir, Hayâ da imandandır.(İmanın
şubesidir.) buyurmuştur. (Sahih-i Buhari ve Müslim)
*Başka bir hadis-i şerifte de: Hayânın tamamı hayırdır,
güzeldir. Buyurmuştur. (S.Müslim)
*Utangaç olduğu için kardeşini ikaz eden birisini gören
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: onu öyle
bırak. Zira hayâ imandandır. Buyurmuştur. (Revahü
Abdullah bin Ömer muttafekun aleyh)

246

*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Bütün
Peygamberlerden bize ulaşan bir söz vardır. Bir insanda
hayâ, utanma yoksa ona bir şey faide vermez!
Buyurmuştur.
*Tirmizinin Abdullah bin Mes’ud radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamber sallallahü
aleyhi vesellem: “Allahtan hakkıyla hayâ edin buyurdu.
Biz, elhamdü lillah hayâ ediyoruz dedik!
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; öyle değil,
ancak; Allahtan hakkıyla hayâ etmek; baş ve başa bağlı
olan göz, dil, kulak ve akıl ile günah işlemekten
korunmaktır. Karnı, mideyi ve kalbide günah işlemekten
muhafaza etmektir. Ölüm ve ötesini düşünmektir. Kim
ahiret nimetlerini isterse dünya ziynetlerini terk eder.
Kim bunları yaparsa Allah c.c.den hakkıyla hayâ etmiş
olur.” Buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(31.)
Dininde, sözlerinde bütün işlerinde istikamet sahibi
olmaktır ki riayet edilmesi icap eden zaruriyattandır.
*Allah Teâlâ Hud suresi 112.ayet-i kerimede mealen: “Ey
peygamberi Zişan! Emrolunduğun gibi dosdoğru
ol.(Allahın ve gönderildiğin dinin emri üzere ol.)
Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak
ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı
hakkıyla görür.” Buyurduktan sonra, İstikametten
ayrılmanın insanı ateşe götüreceğini beyanla 113.ayet-i
kerimede: “Sakın zulmedenlere (haktan ve adaletten
ayrılanlara) meyletmeyin.(Onlara karşı en küçük bir
yardımınız, desteğiniz, muhabbetinizde omasın.) Yoksa

247

size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız
yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” Buyuruyor.
*Ashab-ı kiramdan Sufyan bin Abdullah radıyallahü anh
şöyle anlattı; ya Resulallah İslamı güzel yaşamam için
bana bir söz söyle ki senden başka hiç kimse bir şey
sormayayım dedim. Nebi aleyhisselam; Allah’a inandım
de. Sonra her hususta dosdoğru ol buyurdu. (Buhari)
*İbni Abbas radıyallahü anhtan yapılan rivayette: Ashab-ı
kiram, Nebi aleyhisselamın sakalına ak düştüğünü
gördüklerinde; Ya Resulallah sakalınıza erken ak düştü
demişlerdi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem;
Evet, Hud suresindeki “Emr olunduğun gibi dosdoğru ol”
ayeti beni ihtiyarlattı! Buyurmuştur.
*Allah-u Teâlâ Fussilet suresi 30-36.Ayet-i kerimlerde
mealen: Şüphesiz "Rabbimiz Allah'tır" deyip de, sonra
dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın
melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size
(dünyada iken) va'dedilmekte olan cennetle sevinin!"
"Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız.
Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'tan bir
ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var,
istediğiniz her şey orada sizin için var." Allah'a çağıran,
salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben Müslümanlardanım"
diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde
sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık
bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.
Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna
ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar
kavuşturulur. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni
dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir. Buyuruyor.

248

*Şura suresi 13 ila 17.ayet-i kerimelerde de Allah Teâlâ,
en doğru yol olan din-i celili İslam üzere olmamızı
emrediyor!
"Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!" diye
Nuh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim'e, Mûsâ'ya
ve İsâ'ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin
kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah'a ortak
koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle
kendine yönelenleri de ona ulaştırır. Onlar, kendilerine
bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden
ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar
(ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş
olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan
sonra Kitab'a mirasçı kılınanlar da, onun hakkında derin
bir şüphe içindedirler.(Ey Peygamber-i Zişan!) Bundan
dolayı sen davete-çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi
dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle
de: "Ben, Allah'ın indirdiği her kitaba inandım ve
aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah
bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim
işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle
sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi
bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır. Allah'ın
çağrısına uyulduktan sonra O'nun hakkında tartışmaya
girenlerin delilleri Rableri katında batıldır. Onlara bir
gazap vardır. Onlar için çetin bir azap vardır. Allah, hak
olarak Kitab'ı ve mizanı indirendir. Sen nereden
bileceksin belki de o saat (kıyamet) yakındır.”
Buyuruyor.
*Ahmed bin Hanbel’in Enes bin Malik radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: Kişinin kalbi müstakim-
dosdoğru olmadıkça imanı müstakim ve makbul olmaz.

249

Dili müstakim-doğru olmadıkça da kalbi müstakim ve
doğru olmaz buyurmuştur.
Dil kalbin tercümanıdır. Kalp dile dil kalbe bağlıdır. Kalp
dili düzeltir, dilde kalbi!
Küpte sirke varsa dışına bal sızmaz!
*Tirmizinin Ebusaidil Hudri radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Âdemoğlu sabahladığında vücudun tüm
uzuvları “dile” şöyle seslenirler; Ey dil, bizim iyiliğimiz
için Allahtan kork doğru ol. Zira biz sana bağlıyız. Sen
doğru olursan bizde doğru oluruz. Sen yanlış yaparsan
bizde yanlış yaparız derler! Buyurmuştur.
*Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden
bileyim!
*Bana benden olur her ne olursa! Başım rahat eder dilim
durursa! Atasözleri de bunu ifade eder.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(32.)
Hilim sahibi yumuşak huylu olmak, sert söz ve
hareketlerden sakınmak öfkelenmemek, öfkesini yutmak,
kalp kırmamak gönül yıkmamaktır ki her hususta olduğu
gibi bu hususta da hatemül enbiya Muhammed Mustafa
sallallahü aleyhi vesellem efendimizi örnek almalıdır.
Allah-u Teâlâ’nın lütfu ve keremiyle en yumuşak, en
merhametli, en şefkatli insan hatemül enbiya Muhammed
aleyhisselamdır.
Çünkü o âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Çünkü o mekarim-i ahlakı tamamlamak için
gönderilmiştir.
Çünkü Onu bu güzel ahlak ve merhamete mazhar kılan
Erhamurrahimin olan Allah-u Teâlâdır.

250

Çünkü onun hakkında Allah-u Teâlâ Ali İmran suresi
159.ayet-i kerimede mealen: “Allah'ın rahmeti sayesinde
sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.
Artık sen onları affet. Onlar için Allah'tan bağışlama dile.
İş konusunda da onlarla müşavere et. Bir kere de karar
verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et,(ona dayanıp
güven).Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri
sever.”Buyuruyor.
AHLAK-I HAMİDELERİ
(33.)
Farz olan zekâtı, vacib olan mali ibadetleri yerine
getirdikten sonra da sahavet sahibi olmak, cömert olmak,
infakta bulunmak, fakirlere, miskinlere, eş, dost ve
akrabaya, konu-komşuya yedirmek, iyilikte bulunmak, eli
açık olmak hediyeler vermektir ki Allah-u Teâlâ’nın
kulları üzerinde görmek istediği en çok sevdiği güzel
hasletlerdendir. Dünya ve ahirette sevap ve mükâfatı da
çoktur
*Allah-u Teâlâ İnsan suresi 1 ila 22. Ayeti kerimelerde
mealen: İnsan (henüz) anılır bir şey değilken
(yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.
Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan
(meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple
onu işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz onu (ömür boyu
yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da
nankörlük ederek kat eder. Şüphesiz biz, kâfirler için
zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten
içerler. Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu
(istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar. O, kullar ki
adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış

251

bir günden korkarlar. Onlar, seve seve yemeği, yiyeceği
yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri
kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için
yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür
beklemiyoruz." "Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden
(o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız."
Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine
bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. Sabretmelerine
karşılık da onları cennet ve ipek (ten giysiler) ile
mükâfatlandırır. Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak
bulunurlar. Orada ne Güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de
dondurucu soğuk. Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış,
cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde)
yakınlaştırılarak hazırlanmıştır. Etraflarında gümüş
kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar
ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. Orada
kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir
kâseden içirilir. Orada bir pınar ki ona "selsebil" adı
verilir. Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler
sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak
hizmetçiler dolaşır. Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve
büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. Üstlerinde ince
ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle
süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek
içirecektir.Onlara şöyle denecektir: "Şüphesiz bu sizin
için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul
görülmüştür.” Buyurmaktadır.
*Ebuhüreyre radıyallahü anhın rivayetinde, bir adam
Peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme gelip hangi
sadaka daha faziletlidir diye sormuştu. Nebi
aleyhisselam: Sen sağlam iken, mala, mülke istekli iken,
Fakirlikten korkar iken, zengin olmayı umar iken
verdiğin sadakadır. Vereceğin sadakayı, mal mirasçıların

252

olduğu zamana bırakıp falana şu kadar, falancaya da şu
kadar verin, diyerek can boğaza gelinceye kadar ihmal
etme! Buyurmuştur. (Kütübü sitte)
*Allah-u Teâlâ Ali İmran suresi 92.ayet-i kerimede de
mealen: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda
harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne
harcarsanız Allah onu bilir.” Buyuruyor.
*Bakara suresi 177.ayet-i kerimede de mealen: “İyilik,
yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret)
değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere,
kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan
sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara,
yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve
(özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru
kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini
yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı
zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve
davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar,
Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”
Buyurmaktadır.
Ahlak-ı hamide, mekarim-i ahlak, ahlak-ı Muhammedî,
Kur’an-ı Kerim-i hayat tarzı haline getirmektir. Allah
Teâlâ, razı olacağı her şeyi, Kur’anı- Kerimde açık, seçik,
ayan, beyan izah buyurmuştur. Güzel ahlak sahibi olmak
isteyen, Kur’an-ı kerimi hayat tarzı haline getirmelidir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(34.)
Kanaatkâr olmak, tamahkâr olmamak, var olan ile
yetinmek, insanların elindekine göz dikmemek, açgözlü
olmamak, tok gözlü olmak riayet edilmesi icap eden
güzel huylardandır. Allah-u Teâlâ, tüm insaları imtihan
etmektedir. Kimine çok, kimine az vermektedir.

253

*Ankebut suresi 62.ayet-i kerime bunu izah ediyor;
“Allah, kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine)
kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”
Buyuruluyor
*Şura suresi 27.ayet-i kerimede de, Allah, kullarına
(tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde
mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde
indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve
onları hakkıyla görendir. Buyurulmaktadır.
İnsan, Allah-u Teâlâ’nın taksimatına razı olarak,
nimetlere şükür, sıkıntılara sabır ederek rızai ilahiye nail
ve mazhar olmalıdır.
*Tirmizinin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem:
-Haramlardan sakın ki insanların en çok ibadet
edenlerinden olursun!
-Allah’ın taksimatına razı ol ki insanların en zengini
sayılırsın!
-Komşuna iyilik et ki kâmil bir Mü’min olasın!
-Kendin için istediğini insanlar içinde iste ki iyi bir
Müslüman olasın!
-Çok gülme. Zira çok gülmek kalbi manen öldürür.
Buyurmuştur.
“Cömertlik zenginliğin, kanaat fakirliğin ziynetidir!”
“Kanaat insanı hür yapar, tamah ise esir yapar!”
*Buharinin ibni Abbas radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen: “Şayet âdemoğlunun iki vadi dolusu
malı olsa, bir üçüncüsünü daha ister. Âdemoğlunun
gözünü ancak toprak doldurur! Tövbe edenin tövbesini
Allah kabul eder.” buyurmuştur.

254
AHLAK-I HAMİDELERİN
(35.)
Dünya sevgisini kalbine koymamak, Dünyaperest
olmamak, eli para ile meşgul olsa bile kalbi Allah ile
beraber olmaktır ki mü’minin riayet etmesi icap eden
hallerdendir.
Dünya bir gaye değil, esas gaye olan ahiret için bir vasıta
olmalıdır. Dünya ahiretin tarlasıdır.
“Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülkte yalan var biraz da sen oyalan!”
demişlerdir.
*Allah Teâlâ Hadid suresi 20-24.ayet-i kerimelerde
mealen: Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir
eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal
ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi
yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki
çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen
onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur.
Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap
ve(ya) Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı,
aldanış metaından başka bir şey değildir. Rabbinizden bir
bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan,
Allah'a ve Resulüne inananlar için hazırlanan Cennete
yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu
dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir. Yeryüzünde
ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur
ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i
Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre
kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size
verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.)
Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi
sevmez. Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği
emreden kimselerdir. Kim yüz çevirirse bilsin ki şüphesiz

255

Allah ganîdir, zengindir, övülmeye lâyıktır.
Buyurmaktadır.
*Nisa suresi 77.ayet-i kerimede de mealen: Ey
Peygamberi Zişan! De ki: "Dünya geçimliği azdır.(hem
az hem de fanidir)Ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan
kimse için daha hayırlıdır. Ahirette size kıl kadar
haksızlıkta edilmez." Buyuruluyor.
*Allah-u Teâlâ Şura suresi 20.ayet-i kerimede de mealen:
Kim ahiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız.
Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden
veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur. Buyuruyor.
*Buhari’nin Abdullah bin Ömer’den rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: Ey Abdullah! Şu dünyada bir yolcu gibi ol.
Kendini kabirde yatanlardan say! Buyurmuştur
*Müslim’in rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de
mealen: Dünya Mü’min için bir zindandan
mesabesindedir! Buyurmuştur.
*Başka bir hadis-i şerifte de: Ahirete nispetle şu dünyada
sahip olduğunuz nimetler, parmağını denize batıran kimse
gibidir. Baksın bakalım ne kadar isabet ediyor?
Buyurmuştur.
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Şayet
Allah c.c. yanında bir sinek kanadı kadar değeri olmuş
olsaydı, bu dünyadan kâfirlere bir yudum su dahi
içirmezdi buyurmuştur.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresi 197.ayet-i kerimede
mealen: (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en
hayırlısı takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) dır. Ey
akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının. Buyuruyor.

256
AHLAK-I HAMİDELERİN
(36.)
Rüşt ve hidayet üzere olmak, sırat-ı müstakim üzere
bulunmak ve sabit olmaktır. Zira şeytan ve hak yoldan
sapmış insanlardan şeytanlar, mü’minleri kandırmak,
aldatmak, ayaklarını kaydırmak için çalışırlar.
Onun içindir ki Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen: Kalpleri değiştiren Allahım kalbimi dinin ve
taatinde sabit kıl duasını öğretmiştir. Müsned-i ahmed
*Allah Teâlâ Ali İmran süresi 8.ayet-i kerimede mealen:
(O mü’minler şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete
erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir
rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.
“buyuruyor. Böyle dua ve iltica etmemizi istiyor.
Sırat-ı müstakimde azim ve sebat şarttır. İmtihan ise
muhakkaktır.
*Bakara süresi 214.ayet-i kerimede büyük ikaz var!
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de
başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
Peygamber ve onunla beraber mü'minler, "Allah'ın
yardımı ne zaman?" diyecek kadar darlığa ve zorluğa
uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı
pek yakındır. Buyuruyor.
Müslüman, Ashab-ı kiramın çektikleri sıkıntıları okumalı,
öğrenmeli onları örnek almalıdır. Din, iman, Kur’an
hizmetinde başa gelen sıkıntılara sabr etmelidir. Başıma
sıkıntı gelir diye haktan, sırat-ı müstakimden asla
ayrılmamalıdır. Dünyevi menfaatler için uhrevi saadetini
tehlikeye atmamalıdır.
*Allah Teâlâ Bakara süresi 41.ayet-i kerimede mealen:
Ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin (dünya malı ne

257

kadar çok olsa bile Allahın ayetleri karşısında kıymeti
yoktur) ve bana karşı gelmekten sakının. Buyuruyor.
Dünya menfaatinden mahrum kalma endişesiyle dininden
taviz vermemelidir. Zira dininden taviz verene zındık
derler!
*Ali İmran süresi 186. ayet-i kerimede mealen:
Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana
çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan üzücü birçok
söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'a karşı
gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer)
azmi gerektiren işlerdendir. buyurulmaktadır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(37.)
Ahiret hayatı için tedarikli olmak, ibadetlerini
aksatmamak, öleceğini unutmamaktır. Zira gerçek hayat
ahiret hayatıdır. Ebedi nimet ahiretin nimetleridir.
Müslüman, ahiretini kazanmak için Allah celle
celalühünün emirlerine dört elle sarılmalıdır. Ahirette
rahat etmenin tek yolu budur.
*Allah-u Teâlâ Zilzal suresinde buyuruyor ki; Yeryüzü
kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya
çıkarıp attığı ve insan, "Ona ne oluyor?" dediği zaman,
İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin
ona (öyle) vahyetmiştir. O gün insanlar amellerinin
kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden
çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse,
onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir
kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.
*Allah-u Teâlâ Şuara süresi 76 ila 90. ayetlerde İbrahim
aleyhisselamdan misal veriyor! Şöyle buyuruyor;

258

İbrahim, şöyle dedi: "Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı
şeyleri gördünüz mü?"
"Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin
Rabbi olan Allah, dostumdur." "O, beni yaratan ve bana
doğru yolu gösterendir." "O, bana yediren ve içirendir."
"Hastalandığımda da O bana şifa verir." "O, benim
canımı alacak ve sonra diriltecek olandır." "O, hesap
gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur. "Ey
Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler
arasına kat." "Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla
anılanlardan kıl." "Beni Naim Cennetinin varislerinden
eyle."
"Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu
şaşıranlardandır." "(Kulların) diriltilecekleri gün beni
utandırma!" "O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!"
"Allah'a arınmış bir kalp ile gelen başka." O gün Cennet,
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için yaklaştırılacaktır.
*Allah Teâlâ Tövbe suresi 71-72.ayetlerde de mealen:
Mü'min erkekler ve Mü’min kadınlar birbirlerinin
dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.
Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve
Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet
edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
Allah, Mü’min erkeklere ve Mü’min kadınlara, ebedî
olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan Cennetler ve
Adn Cennetlerinde çok güzel köşkler va'detti. Allah'ın
rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu
büyük başarıdır. Buyuruyor.
Allah c.c. Nisa suresi 13.ayettede şu müjdeyi veriyor! :
İşte bu (hükümler) Allah'ın koyduğu sınırlarıdır. Kim
Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden

259

ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları Cennetlere sokar.
İşte bu büyük başarıdır. Buyuruyor.
*Allah c.c. Hadid suresi 9-12.ayetlerde mealen: “O, sizi
karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed'e
apaçık âyetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok
esirgeyici, çok merhametlidir.Size ne oluyor da, Allah
yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve
yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten (Mekke
fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile)
bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve
savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah,
hepsine de en güzel olanı (Cenneti) vadetmiştir. Allah,
bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Kim Allah'a
güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat
ödesin. Ona çok değerli bir mükâfat da vardır.
Mü'min erkeklerle Mü’min kadınların nurlarının,
önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün
kendilerine şöyle denir: ‘Bugün size müjdelenen şey
içlerinden ırmaklar akan, ebedî olarak kalacağınız
Cennetlerdir.’ İşte bu büyük başarıdır.” Buyuruyor.
*Rabbimiz sonsuz lütfu, keremi, ihsanı ve rahmetiyle,
sonsuz rahmetine nasıl kavuşacağımızı anlatıyor;
Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak
bir ticaret göstereyim mi size? Allah'a ve peygamberine
inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat
edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok
hayırlıdır.(Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı
bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan Cennetlere ve Adn
Cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte bu büyük
başarıdır. Seveceğiniz başka bir kazanç daha var:
Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih (Mekke'nin fethi).
(Ey peygamberi Zişan!) Mü'minleri müjdele! Ey iman
edenler! Allah'ın yardımcıları olun.(2) Nasıl ki Meryem

260

oğlu İsa da havarilere, "Allah'a giden yolda benim
yardımcılarım kimdir?" demişti. Havariler de, "Biz
Allah'ın yardımcılarıyız" demişlerdi. Bunun üzerine İsrail
oğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr
etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı
destekledik. Böylece üstün geldiler. (Saf suresi 10-14.a-
mealleri)
AHLAK-I HAMİDELERİN
(38.)
Teenniyle hareket etmek, işlerinde acele etmemek, yavaş
ve emin adımlarla işin neticesini düşünerek hareket
etmek, tedbirli olmaktır.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Te
enni Rahmandan acele etmek Şeytandandır buyurmuştur.
Acelecilikte nedamet, tedbirli olmakta selamet vardır.
*Ancak; geciktirilmemesi icap eden hususlar vardır ki
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen: Ya Ali
vakti gelen namazı kılmayı, hazır olan cenazeyi defni,
yaşı gelen bekârı evermeyi geciktirme! Buyurmuştur.
(Kütüb-ü sitte)
Hatemül asam r.a.
1.Yoldan gelen Misafire yemek ikramında,
2.Meyyiti teçhiz ve tekfinde,
3.Bekârları evlendirmekte,
4.Borcunu ödemekte,
5.Günahlardan tövbe etmekte acele etmenin
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin
sünnetlerinden olduğunu söylemiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(39.)

261

Hem dünya ve hem de ahiret için çaba sarf etmek,
gayretli olmak, tembellik ve uyuşukluk etmemektir. Zira
din-i celili İslamın emirlerine uyarak çalışmak ibadettir.
Kazanılan parayla hacca gitmek ibadettir. Zekât vermek
ibadettir. Sadaka vermek ibadettir. Akrabaya yardım
etmek ibadettir. Kurban kesmek ibadettir. İ’lai
kelimetillah uğrunda mali cihad yapmak ibadettir. Aile
efradını nafakasını temin etmek ibadettir. Velhasıl, mali
ibadetler çok olup hepsi çalışarak elde edilebilir.
Öyle ise çalışmak önemli bir ibadettir. Tembellik, atalet,
meskenet ise zillettir.
*Yarın ölecekmiş gibi ahiret, hiç ölmeyecekmiş gibi de
dünya için çalışmalı, atıl olmamalı, batıl işlerle
uğraşmamalıdır.
*Zira Allah Teâlâ İnşirah suresinde mealen: Şüphesiz
güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle
beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince
diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.
Buyuruyor.
*Necim suresi 38-46.ayetlerde de dünyevi ve uhrevi
çalışmanın ehemmiyetine işaretle, Hiçbir günahkâr,
başkasının günah yükünü yüklenmez. İnsan için ancak
çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride
görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine
tastamam verilecektir. Şüphesiz en son varış Rabbinedir.
Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır. Şüphesiz O, öldürür ve
diriltir. Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme)
atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır. Şüphesiz
tekrar diriltmek de O'na aittir. Buyuruyor.
İbadetleri yapabilmek, Allah c.c.den başkasına muhtaç
olmamak ve iyi bir Müslüman olmak için çalışmak şarttır.
Zira mükellef olduğumuz bütün ibadetler çalışmaya
maddi imkâna bağlıdır. Namaz kılmak için setri avret,

262

setri avret için elbise, onu almak için para, para kazanmak
için de çalışmak lazımdır. Diğer ibadetler de böyledir.
Zekât verebilmek, kurban kesebilmek, sadakai fıtır
verebilmek, ailesinin nafakasını temin edebilmek, hayır,
hasenat yapabilmek için çalışmak ibadettir. İbadet ancak
kendisiyle yapılabilen hususlar ibadettir. Şu halde bu
niyetlerle yapılan, dünya işi gibi görünen çalışmalar
ibadettir. Yeter ki çalışırken ibadetler aksatılmasın. Allah
Teâlâ’nın emirlerine uygun yapılan her şey ibadettir.
Sünnetullah, böyle cereyan ediyor!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(40.)
Maddi ve manevi her türlü nimetin Allah Teâlâ’dan
olduğunu bilip Allah Teâlâ’nın verdiği maddi ve manevi
nimetlere kavli, fiili ve kalbi şükür ve teşekkürde
bulunmak, her türlü nimeti veren Allah-u Teâlâ’ya tazim
ile kulluk etmektir.
Şükür önemli bir ibadettir. Şükür etmemek ise
nankörlüktür.
*Allah Teâlâ Sebe’suresi 13.ayette mealen: Kullarımdan
şükredenler pek azdır. Buyuruyor.
*Zümer suresi 66.ayettede mealen: Ey peygamberi Zişan:
yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol. Buyuruyor.
*Mülk süresi 23.ayet-i kerimede mealen; Ey peygamberi
Zişan! De ki: "Allah, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler
ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!"
*Kamer suresi 35.ayette de mealen: Şükredenleri işte
böyle mükâfatlandırırız. Buyuruyor.
*İbrahim suresi 7.ayette de mealen: Hani Rabbiniz şöyle
duyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size
nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç
şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” Buyuruyor.

263

Şükür var olan nimetleri koruyan ve ziyadeleşmesine
vesile olan, Elde olmayan nimetleri celb eden bir
ibadettir.
Şükrü eda edilmeyen nimet zevale mahkûmdur.
Her nimetin şükrü kendi cinsinden hem kavli hem de fiili
olur. Mali nimetlerin şükrü zekât, sadaka, akrabaya iyilik
vs. ilmi nimetin şükrü talim ve irşadi faaliyetler ile olur.
Aynı zamanda tahdis-i nimette bir çeşit şükürdür. Allah
Teâlâ Duha suresinde; “Rabbinin sana verdiği nimetleri
anlat.” buyuruyor.
*Hadis-i şerifte: Aza şükür etmeyen çoğuna da şükür
etmez. İnsanlara teşekkür etmeyen, Allaha da teşekkür
etmez. Tahdis-i nimet şükürdür. Terki nankörlüktür.
Cemaat rahmettir, ayrılık azaptır! Buyurulmuştur
Namaz bütün şükür çeşitlerini içeresinde toplayan çok
önemli bir ibadettir. Zira günde kırk rekât namaz kılan bir
Müslüman defalarca “elhamdü lillah” demekle Allah
Teâlâ’ya teşekkür etmektedir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(41.)
Her türlü hastalığa, meşakkat ve sıkıntıya, bela ve
musibete karşı sabırlı olmak, tahammül etmektir ki sabır
hakkında birçok ayeti kerimeler ve hadis-i şerifler vardır.
*Allah Teâlâ Bakara suresi156.157.ayet-i kerimelerde
mealen:
Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her
şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz"
derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet
onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte
bunlardır. Buyuruyor.
*Ali İmran suresi 200.ayet-i kerimede de mealen: Ey
iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı

264

geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah'a
karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. Buyuruyor.
*Allah celle celalühü Ra’d suresi 19-24.ayet-i
kerimelerde mealen: Rabbinden sana indirilenin gerçek
olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu?
(Bunu) ancak akıl sahipleri anlar. Onlar, Allah'a
verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi
bozmayanlardır. Onlar, Allah'ın riâyet edilmesini
emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve
kötü hesaptan korkanlardır. Onlar, Rablerinin rızasına
ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine
verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için
harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte
bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. Bu sonuç
da Adn Cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve
çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler.
Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle
derler): "Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya
yurdunun sonucu (olan Cennet) ne güzeldir! “Buyuruyor.
*Lokman aleyhisselamın oğluna tavsiyesi; "Yavrum!
Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy.
Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar
kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman s-17.ayet
meali)
*Asr suresinde Allah c.c.; Andolsun zamana ki, insan
gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih
ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler,
birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda
değillerdir).Buyuruyor.
*Fussilet suresi 33-35.ayetlerde Allahu Teâlâ: Allah'a
çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben
Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde

265

sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık
bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Bu güzel
davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak
(hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar
kavuşturulur. Buyuruyor.
Maddi ve manevi bütün güzelliklere sabır ve sebatla
kavuşulur. İbadetleri yapmakta sabırlı olamayan, ibadetin
lezzetine kavuşamaz. İbadetin zevkine varamayan ibadete
devam edemez. İbadetlerine devam edemeyen Cennete
kavuşamaz! Cennete kavuşamayan Cemal-i İlahi ile
müşerref olamaz! Güzel ahlak sahibi olmak için musibete
sabır, nimete şükür gerekir. Maksat sevap kazanmak değil
mi?
Mü’min için hayat büyük fırsattır. Zira musibetlere
sabreder sevap kazanır! Nimete şükür eder sevap kazanır!
Mü’min herşeyi manevi fırsata dönüştürür.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(42.)
Sadık olmak, sözünde, niyetinde, vaadinde, bütün
işlerinde ve amelinde doğru olmaktır.
*Allah Teâlâ Tövbe suresi 119.ayet-i kerimede: Ey iman
edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve sadıklar ile-
doğrularla beraber olun. Buyuruyor.
*Yine Tövbe suresi 69.70.ayetlerde de: Kim Allah'a ve
Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine
nimet verdiği Peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve
iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.
Bu lütuf Allah'tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.
Buyuruyor.
*Sahabeden bir zat bir gün Peygamberimize gelerek: "Ya
Resulullah! Bana Müslümanlığı öyle tarif et ki¸ onu artık
bir başkasına sorma ihtiyacını duymayayım.” dedi.

266

Peygamberimiz¸ ona: "Allah'a inandım de¸ sonra da
dosdoğru ol.” buyurdu.
Ziya Paşa bir beytinde şöyle demiştir!
"İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah”
AHLAK-I HAMİDELERİN
(43.)
Vakar sahibi olmak, dinine ve dünyasına faidesi olmayan
söz ve işlerden, kendini küçük düşürecek hal ve
hareketlerden sakınmak, itibar ve saygınlığını korumaktır.
*Rahman olan Allah Teâlâ’ya kul olabilen mü’minleri
anlatan ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ: “Rahman’ın
kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen
kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman,
‘selâm!’der (geçer) ler. Onlar, Rablerine secde ederek ve
kıyamda durarak geceleyenlerdir. Onlar, şöyle
diyenlerdir: ‘Ey Rabbimiz! Bizden Cehennem azabını
uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!’
Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.
Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir.
Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.
Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen,
haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina
etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba
uğrar. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve
horlanmış olarak orada ebedî kalır. Ancak tövbe edip de
inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların
kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir. Kim de tövbe eder ve salih amel
işlerse işte o, Allah'a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.
Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle
karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip

267

gidenlerdir. Onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri
hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler. ‘Ey
Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı
kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder
eyle’ diyenlerdir. İşte onlar, sabretmelerine karşılık
Cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve
orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır. Orada
ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir
konaktır!(Ey Peygamberi Zişan! De ki: "Duanız olmasa,
Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle
ise azap yakanızı bırakmayacak." buyuruyor. (Furkan s-
63-77.ayet meali)
*Mü’minun suresinin ilk on ayetlerinde de Allah Teâlâ:
“Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki,
namazlarında derin saygı içindedirler.
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz
çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. Onlar ki, ırzlarını
korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan
cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı
kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte
onlar haddi aşanlardır. Yine onlar ki, emanetlerine ve
verdikleri sözlere riayet ederler. Onlar ki, namazlarını
kılmağa devam ederler. İşte bunlar varis olanların ta
kendileridir. Onlar Firdevs Cennetlerine varis olurlar.
Onlar orada ebedî kalacaklardır.” Buyuruyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(44.)
Dininde muhkem ve sağlam olmak, inancı, itikadı tam,
kuvvetli, kesin ve sağlam olmak, En küçük bir şüphede
bulunmamak, en şiddetli tazyiklere maruz kalsa dahi
dininden, inancından ve gayesinden vaz geçmemek ve
taviz vermemektir.

268

Zira köksüz ağaç meyve vermez! Temelsiz bina ayakta
durmaz!Mü’min, Allah Teâlâ’nın Peygamberine
gönderdiği her şeye kesin inanan kimsedir.
Kur’an-ı Kerimin ve Nebi aleyhisselamın bildirdiği
hükümlerde tereddüt ve şüphe eden kimse Mü’min
olamaz!
*Allah celle celalühü Casiye suresi 1-6.ayetlerde mealen:
Kitab'ın(Kur’anın) indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve
hikmet sahibi Allah tarafındandır. Şüphesiz, göklerde ve
yerde, inananlar için (Allah'ın varlığını ve birliğini
gösteren) nice deliller vardır. Sizin yaratılışınızda ve
Allah'ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin
olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır.
Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah'ın
gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla
yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları
evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için
deliller vardır. İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir. Onları
sana gerçek olarak okuyoruz. Artık Allah'tan ve O'nun
âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
Buyurmaktadır.
*Bakara suresi 118.ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ
mealen: Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum
için açıkladık. Buyuruyor.
*Allah Teâlâ Zariyat suresi 20-23.ayetlerde de mealen:
Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi
nefislerinizde birçok alametler ve deliller vardır. Hâlâ
görmüyor musunuz? Gökte rızkınız ve size vaad olunan
şeyler vardır. Göğün ve yerin Rabbine Andolsun ki o
(size va'dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir.
Buyuruyor.
*Allah celle celalühü Ra’d suresi 2.atette mealen: Allah,
gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan

269

yükselten, sonra Arş'ı yaratan, Güneşi ve Ayı buyruğu
altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp
gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür,
âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza
kesin olarak inanasınız. Buyuruyor, imanın kesin
olmasını istiyor.
*Allah-u Teâlâ Bakara suresinin ilk ayetlerinde mealen:
Bu Kur’an, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Muttakiler
için (Allah'a karşı gelmekten sakınanlar) için yol
göstericidir. O, muttakiler, gaybe inanırlar, namazı
dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden
de Allah yolunda harcarlar. Onlar sana indirilene de,
senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin
olarak inanırlar. İşte onlar Rab'lerinden (gelen) bir doğru
yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.
Buyuruyor.
*Allah Teâlâ hicr süresi 99.ayet-i kerimede: Sana
yakin(ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
Buyuruyor.
*Allah Teâlâ Secde suresi 24.ayet-i kerimede de kesin
iman edenlere müjde veriyor: “Sabredip ayetlerimize
kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle
doğru yola ileten önderler çıkardık.” Buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Yunus suresi 107-109. ayetlerinde imanı
hakikiyi anlatıyor: “Eğer Allah sana herhangi bir zarar
verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek
yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu
engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından
dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir. Ey peygamber-i Zişan! De ki: Ey insanlar, size
Rabbinizden gerçek (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru
yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa
ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu değilim.

270

(Ey Peygamber-i Zişan!) Sana vahyolunana uy ve Allah
hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en
hayırlısıdır.” Buyuruyor.
*Kehf süresi 107-110. Ayetlerde de Allah celle celalühü
mealen: “Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince,
onlar için içlerinde ebedî kalacakları Firdevs Cennetleri
bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler. Ey Peygamberi
Zişan de ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler
mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere
deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce
denizler tükenirdi." Ey Peygamberi Zişan de ki: "Ben de
ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, 'Sizin
İlâh'ınız ancak bir tek İlâhtır" diye vahyolunuyor. Kim
Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve
Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın." Buyuruyor.
İman ile şüphe birbirine zıttır. Şüphe ile, acaba ile iman,
iman olmaz!
Kalplere kesin olarak yerleşmiş olan iman, ibadetleri
yerine getirmek ve hayırlı işler yapmak için muharrik bir
kuvve-i maneviyedir.
Aklı olan iman eder. İman eden ibadet eder. İbadet eden
güzel ahlak sahıbı olur. Ahlakı güzel olan Cennete nail
olur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(45.)
İhsan ve ihlasın sırrına ermek, Allah-u Teâlâ’yı görür gibi
huzur ve huşu içerisinde ibadet etmek, ibadetlerinde
kalıpla beraber kalbi de hazır tutmaktır ki ibadetlerin
kabulü için ihlas şarttır.
İhsan ve ihlas nedir diyen soran kimseye Peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem İhlas; Allah Teâlâ’yı
görüyormuşsun gibi ibadet etmendir, her ne kadar sen

271

onu göremiyorsan da o seni görüyor buyurmuştur.
(Buhari)
Allah Teâlânın huzurunda onu görüyormuş gibi kalbi
huşu ve huduu ile pürdikkat kesilerek ibadet etmek,
müşahede makamıdır.
Her zaman ve bilhassa ibadet esnasında, Allah Teâlanın
gözetimi ve murakabesi altında olduğunun farkında ve
şuurunda olarak ibadet etmek, murakabe makamıdır.
Hadis-i kutside mealen; İhlas benim sırlarımdan bir sırdır.
Onu kullarımdan sevdiklerimin kalbine koydum.
buyurulmuştur. (İhya-lil Gazali)
*Zümer suresi 2-3.ayetlerde Allah Teâlâ mealen; Ey
Peygamberi Zişan! Şüphesiz biz o Kitab'ı sana hak olarak
indirdik. Öyle ise sen de dini ihlas ile Allah'a has kılarak
O'na kulluk et. İyi bilin ki, halis din yalnız
Allah'ındır.(ancak ihlas ile yapılan Allah için olur) O'nu
bırakıp da başka dostlar edinenler, "Biz onlara sadece,
bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz"
diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler
konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah,
yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.
Buyurmaktadır.
*Beyyine suresi 5.ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ:
“Hâlbuki onlara, ancak ihlas ile ibadet etmeleri emr
edilmiştir.(Dini Allah'a has kılarak, hakka yönelen
kimseler olarak O'na kulluk etmeleri.) namazı kılmaları
ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru
dindir.” Buyuruyor.
*Maun suresi 4- 7. ayetlerde: “Yazıklar olsun o namaz
kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar
(namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Onlar, ufacık bir
yardıma bile engel olurlar.” Buyuruluyor, İhlas’ız yapılan

272

ibadetlerin manevi ve uhrevi bir faidesi olmayacağına
işaret ediliyor.
*Casiye suresi 15.ayet-i kerimede de mealen; Kim salih
bir amel işlerse, kendi lehine işlemiş olur. Kim de kötülük
yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Sonra Rabbinize
döndürüleceksiniz. Buyuruluyor.
*Hac süresi 73-77- ayetlerde mealen; “Ey insanlar! Size
bir örnek verildi. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin
Allah'tan başka taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar,
hepsi bunun için toplansalar bile. Eğer sinek onlardan bir
şey kapsa, bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz,
istenen de. Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler.
Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. Allah,
meleklerden de Resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz
Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Onların
önlerindekini de (yaptıklarını da), arkalarındakini de
(yapacaklarını da) bilir. Bütün işler hep Allah'a
döndürülür. Ey iman edenler, rükû edin, secde edin,
Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa
eresiniz.” Buyurulmaktadır.
*Zümer suresi 53- 77.ayetlerde Allah Teâlâ mealen; Ey
Peygamberi Zişan! De ki: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı
giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder.
Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."
Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim
olun. Sonra size yardım edilmez. Farkında olmadan azap
size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin
en güzeline uyun ki, kişi, "Allah'ın yanında, işlediğim
kusurlardan dolayı vay hâlime! Gerçekten ben alay
edenlerden idim" demesin. Yahut "Allah beni doğru yola
iletseydi, elbette O'na karşı gelmekten sakınanlardan
olurdum" demesin. Yahut azabı gördüğünde, "Keşke

273

benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik
yapanlardan olsam" demesin.(Allah, şöyle diyecek:)
"Hayır, öyle değil! Ayetlerim sana geldi de sen onları
yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.
"Kıyamet günü Allah'a karşı yalan söyleyenleri görürsün,
yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için
Cehennemde bir yer mi yok! ? Allah, kendisine karşı
gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır.
Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de. Allah,
her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir. Göklerin ve
yerin anahtarları O’nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr
edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta
kendileridir.
Ey Peygamberi Zişan! De ki: "Ey cahiller! Siz bana
Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?"
Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle
vahyedildi: "Eğer Allah'a ortak koşarsan elbette amelin
boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.
"Hayır, yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol.
Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet
gününde bütünüyle O'nun elindedir. Gökler de O'nun
kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından
uzaktır, yücedir. Sûr’a üflenir ve Allah'ın dilediği
kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes
ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar
kalkmış bekliyorlar. Yeryüzü, Rabbinin nuruyla
aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur.
Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa
uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir.
Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah,
onların yaptıklarını en iyi bilendir. İnkâr edenler grup
grup Cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında
oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle

274

derler: "Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan
ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran
peygamberler gelmedi mi?" Onlar da, "Evet geldi" derler.
Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir.
Onlara şöyle denir: "İçinde ebedî kalmak üzere
Cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların
kalacağı yer ne kötüdür!" Rablerine karşı gelmekten
sakınanlar da grup grup Cennete sevk edilirler. Cennete
vardıklarında oranın kapıları açılır ve Cennet bekçileri
onlara şöyle der: "Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz.
Haydi, ebedî kalmak üzere buraya girin. “Onlar şöyle
derler: "Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi
Cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis
kılan Allah'a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükâfatı
ne güzelmiş!" Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih
edip yücelterek Arş'ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün.
Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve
"Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur"
denilmiştir.
İşte Allah-u Teâlâ Kur ’anımızda her şeyi açık, seçik,
ayan, beyan izah buyuruyor! Gerçekleri Allah Teâlâ’dan
daha güzel, daha açık, daha müessir kim anlatabilir?
*Kehf suresi 1-8.ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ mealen;
İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını
deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir
zînet yaptık. Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki
her şeyi bir kuru toprak hâline getireceğiz.
Buyurmaktadır.
Sırma saçlar, badem gözler, ipek tenler, mal, mülk,
servet, saman, atlar, yatlar, katlar, yazlıklar, kışlıklar,
köşkler, bağlar, bahçeler hepsi yok olacaklar! Sadece
sahih iman ve salih amel kalacak! Şimdi uyanmayan,
ahirette uyanacak, ancak pişmanlık faide vermeyecek!

275

*Allah Teâlâ En’am süresi 158-165.ayet-i kerimelerde
mealen; (Ey peygamberi Zişan !) Onlar (iman etmek için)
ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin
gelmesini(40) ya da Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini
mi gözlüyorlar? Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün,
daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır
kazanmamış olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda
vermez. Ey Peygamberi Zişan! De ki: "Siz bekleyin.
Şüphesiz biz de bekliyoruz." Şu dinlerini parça parça
edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya
(senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak
Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını
kendilerine haber verecektir. Kim bir iyilik yaparsa, ona
on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o
kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.
Ey Peygamberi Zişan! De ki: "Şüphesiz Rabbim beni
doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk'a yönelen
İbrahim'in dinine iletti. O, Allah'a ortak koşanlardan
değildi. "Ey Nebiyyi Zişan! De ki: "Şüphesiz benim
namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm
de âlemlerin Rabbi Allah içindir." "O'nun hiçbir ortağı
yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben
Müslümanların ilkiyim." Ey Nebiyyi Zişan De ki: "Her
şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mi arayayım?
Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir
günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez.
Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf
etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. O, sizi
yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size
verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı
bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin,
cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir. Buyurmakta İhlassız yapılan

276

hiçbir amelin hiçbir kıymet ve değerinin olmadığını
anlatmaktadır.
*Hazreti Ömer radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen; Bütün ameller niyet iledir(kabul olması da halis
niyete, ihlaslı olmaya bağlıdır) herkes için neye niyet
ettiyse o verilir. Şu halde kimin hicreti elde edeceği bir
dünya menfaati veya bir kadınla nikâhlanmak için olursa
onun hicreti niyet ettiği şeyedir.(Dünya menfaati için
hicret etmişse ona bir mükâfat ve sevap yoktur.)
buyurmuştur. (Muttafekun aleyh)
AHLAK-I HAMİDELERİN
(46.)
Sinirlendiğinde ve kızdığında öfkesine sahip olmak,
öfkesini yutmak, kızdığını belli etmemektir ki riayet
edilmesinde maddi ve manevi birçok faide vardır.
Zira öfke akla, sağlığa ve dine zarardır! Öfkenin karar
kıldığı kafadan akıl firar eder!
*Allah celle celalühü Ali İmran suresi 131-136.ayet-i
kerimelerde mealen: Kâfirler için hazırlanmış ateşten
sakının. Allah'a ve Peygambere itaat edin ki size
merhamet edilsin. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle
yer arası kadar olan ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar
için hazırlanmış bulunan cennete koşun. Onlar bollukta
ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini
yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri
sever. Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine
zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarının
bağışlanmasını isteyenler -ki Allah'tan başka günahları
kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde
ısrar etmeyenlerdir. İşte onların mükâfatı Rab'leri
tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan

277

Cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda)
çalışanların mükâfatı ne güzeldir! Buyuruyor.
Allahımız, ferdi, ailevi, içtimai, dünyevi ve uhrevi huzur
ve saadetimiz için gerekli olan güzel ahlakın tamamını
Kur ’anımızda, peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
de hadis-i şeriflerinde anlatıyor! Bu muazzam nimeti göz
ardı edip Huzur ve saadeti, güzel ahlakı başka şeylerde,
başka yerlerde, başka sistemlerde aramak, abıhayat
nehrinin kenarında yaşayıp susuzluktan ölmektir.
*Enes bin Malik radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Kim öfkesini yutarsa, Allah Teâlâ ondan azabını def eder.
Kim dilini korursa, Allah c.c. onun ayıplarını örter. Kim
Allahtan af dilerse Allah onu af eder! Buyurmuştur.
(Tefsir-i ibni kesir.)
*Sahih-i Buhari ve Müslim’in Ebuhüreyre radıyallahü
anhtan rivayet etmiş oldukları hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: En kuvvetli
pehlivan, yenilmeyen değil, öfkelendiği zaman öfkesini
yenendir buyurmuştur.
*İmam-ı Ahmedin rivayetinde bir adam, ya Resulallah
bana az ve öz nasihatte bulun demişti. Peygamber
aleyhisselam; öfkelenme buyurdu. Adam tekrar tekrar
sormuş, Nebi aleyhisselam her seferinde; öfkelenme
buyurmuştur.
*Ebudavudun rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: sizden biriniz
öfkelendiğinde otursun şayet öfkesi geçmezse oturup bir
yere dayansın! Buyurmuştur.
*İmam-ı Ahmedin rivayet etmiş olduğu başka bir hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Öfke
Şeytandandır, Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateşi ancak

278

su söndürür. Öyle ise sizden biriniz öfkelendiği vakit
abdest alsın buyurmuştur.
*Ebudavudun diğer bir rivayetinde de Nebi aleyhisselam:
“Kim öfkelendiği vakit öfkelendiği şeyi yapma gücüne
sahip iken öfkesini yutarsa Allah c.c. onun kalbini
emniyet ve iman ile doldurur.” buyurmuştur.
*Hâkimin müstedrekinde rivayet etmiş olduğu hadis-i
şerifte de Nebi aleyhisselam: Kim cennette kendisi için
köşkler yapılmasını isterse, kim derecelerinin yüksek
olmasını isterse, Kendisine zulüm ve haksızlık yapanı af
etsin. Vermeyene versin. Gelmeyene gitsin buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(47.)
Şefkat ve merhamet sahibi olmak, sevecen olmak, kasvet-
i kalpten (kalp katılığından), kalp kararmasından
sakınmaktır. Günahlar kalbi karartır. Kararan kalp
katılaşır. Katılaşan kalp merhametsiz, vicdansız olur.
Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz! Yerdekilere
merhamet ederseniz, göktekiler de size merhamet eder!
Allah celle celalühü erhamurrahimindir. Merhametli
olanları sever! Merhametli olanlar Allah Teâlâ’ya kul
olma saadetine ererler! Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem, rahmeten lil âlemindir. Ona merhametli olanlar
ümmet olma şerefine nail olurlar!
Merhamet eden, sonsuz rahmetten hissesine düşen
merhamet kadar merhamet eder!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(48.)
Kendi hakkında yapılan kusurları af etmek, bağışlamaktır
ki faziletli bir hareket olup Mekarim-i ahlaktandır.

279

*Bakara suresi 237.ayet-i kerimede mealen: “Sizin af
etmeniz, hakkınızdan vaz geçmeniz. Takvaya (Allah'a
karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda
iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah,
yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” Buyuruluyor.
*Nur suresi 22.ayet-i kerimede de: İçinizden varlık ve
servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah
yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey)
vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler,
vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah'ın sizi
bağışlamasını arzu etmez misiniz?(Allah’ın sizi
bağışlamasını istiyorsanız siz de onları bağışlayın.) Allah,
çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Buyuruldu.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Yemin olsun
ki Sadaka vermekle mal eksilmez.
Kim kardeşini af ederse Allah c.c. ona izzet verir. Kim
dilenme kapısını açarsa Allah onu fakir yapar!
Buyurmuştur. (Terğib-terhib)
*Allah Teâlâ Şura suresi 36-43.ayet-i kerimelerde
mealen: (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu
Dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında
bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat,
inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük
günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri
zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler
ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ
(danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan
Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları
zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir. Bir kötülüğün
karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır).
Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı
Allah'a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez. Zulme
uğradıktan sonra, kendini savunup hakkını alan kimseye

280

(ceza vermek için) bir yol yoktur. Ceza yolu ancak
insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere
taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap
vardır. Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette
azmedilecek işlerdendir. Buyuruyor.
Af etmek büyüklüktür, herkes af edemez! Af eden aziz
olur, herkes o izzete ulaşamaz! Af olunmak isteyen af
eder!
*Nisa suresi 149.ayet-i kerimede de: Bir hayrı açıklar
veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin
ki), Allah da çok affedicidir,(Siz af ederseniz, Allah da
sizi af eder.) Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Buyuruluyor.
*Nahl suresi 125-128.ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ: (Ey
Peygamberi Zişan!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel
öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.
Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi
bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. Eğer
ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın.
Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha
hayırlıdır. Sabret! Senin sabrın ancak Allah'ın yardımı
iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından
dolayı da sıkıntıya düşme. Şüphesiz Allah, kendisine
karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla
beraberdir. Buyuruyor.
Doğru olan, nefsimize ve Şeytana uyarak yaşadığımız
hayat değil, doğru olan Allahımızın anlattıklarıdır!
Şeytani ve nefsani ahlaktan kurtulup Rahmani ve
Muhammedî ahlak ile ahlaklanmalıyız! Zira başka güzel
ahlak yok!
Müslüman için ahlak eğitimi şarttır. Müslüman bir çetele
tutmalı, Kur’an ahlakına uymayan huylarını tespit etmeli,
her gün veya her ay, bir tanesinden kurtulmaya

281

çalışmalıdır. Bir müslüman azm edip her gün ahlakı
zemimelerden bir tanesini terk etse, onun yerine ahlak-ı
hamide ile ahlaklansa bir sene sonra güzel ahlakın
tamamına sahip olmuş olur. Her ay bir tanesinden
kurtulsa üçüyüz altmış ayda yani takriben otuz senede
ahlak eğitimini tamamlamış güzel ahlak sahibi numune
bir müslüman olur! Maksat Allah Teâlâ’nın sevdiği bir
Müslüman olmaktır. Gaye rızai ilahidir. Hedef Allah
Teâlâ’ya kul, hatemül enbiya Muhammed Mustafa
sallallahü aleyhi veselleme ümmet olabilmektir. Bunun
için gayret ve mücahede gerektir.
*Allah Teâlâ Ankebut suresi 69.ayet-i kerimede mealen
şöyle buyurmaktadır; Bizim uğrumuzda (rızamızı
kazanmak için gayret edenler)cihad edenler var ya, biz
onları mutlaka (bize ulaşan) yollarımıza ileteceğiz.
Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.
*Allah Teâlâ Teğabün suresi 14-16.ayet-i kerimelerde de
mealen; Ey iman edenler! Eşlerinizden ve
çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır.
Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve
bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir. Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer
imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır. O
hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah'a karşı gelmekten
sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için
harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte
onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Buyuruyor.
*İmam-ı Ahmedin Abdullah bir Amr bin As radıyallahü
anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Merhamet
ederseniz merhamet olunursunuz. Af ederseniz Allah
Teâlâ da sizi af eder! Buyurmuştur.

282
AHLAK-I HAMİDELERİN
(49.)
Gıpta sahibi olmak, başkalarında gördüğü, güzel ahlaka,
ilim ve idrake, cömertliğe, takvaya sahip olmayı istemek
ve imrenmektir ki güzel huylardandır. Kıskançlık kötü
gıpta iyidir. Kıskançlık başkasında ki bir nimetin onun
elinden gitmesini istemektir. Gıpta ise öyle bir nimete
sahip olmayı istemektir. Kıskanç ve hasetçinin zararından
ve şerrinden Allah Teâlâ’ya sığınmalıdır.
*İbn-i Mes’ud radıyallahü anhtan rivayet edilen hadis-i
şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: İki
haslet vardır ki onlara gıpta edilir!
1.Allah Teâlâ’nın mal ve zenginlik verdiği bir adam ki
malını Allah yolunda harcıyor!
2.Allah Teâlâ’ının ilim vermiş olduğu bir adam ki ilmini
Allah için öğretiyor! Buyurmuştur.
Mü’min, ahlak, maneviyat, takva, cömertlik, mürüvvet,
sadakat, dostluk gibi güzel huylarda kendisinden üstün
olanlara gıpta etmeli, onlar gibi olmaya çalışmalı, onları
örnek almalıdır. Dünyevi, mali hususlarda ise
kendisinden aşağıda olanlara bakıp haline şükür etmeli
imkân nispetinde onlara yardımcı olmalıdır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(50.)
Müdara etmek, insanların gönlünü hoş tutmak, insanlara
mütebessim olmak, iyi davranmak, kolaylık göstermektir.
*Zira Nebi aleyhisselam; insanlara iyi davranmak
sadakadır. Ben farzlarla emr olunduğum gibi insanlara
müdara ile de emr olundum.Buyurmuştur.(İbni
ebiddünya)
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 51.)

283

Meşverete riayet etmektir. Allah-u Teâlâ peygamberimiz
sallallahü aleyhi veselleme ve onun şahsında tüm
mü’minler istişare ve meşvereti emr etmekte
*Ali İmran suresi 159.ayet-i kerimede mealen şöyle
buyurmaktadır; Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara
karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli
olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık
sen onları affet. Onlar için Allah'tan bağışlama dile. İş
konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip
azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp
güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
*Allah-u Teâlâ şura süresi 36-39.ayetlerde
mealen:(Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu
dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar
ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve
Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin
işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar,
Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru
kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar,
kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda
harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında
yardımlaşanlar içindir. Buyuruyor. Meşverete önem ve
ehemmiyet vermemizi istiyor.
* Nebi aleyhisselam da meşveret eden zarar görmez,
istihare eden pişman olmaz,, iktisat eden de muhtaç
olmaz. Buyurmuştur. Taberani
Allah Teâlâ’nın emirlerine, Nebi aleyhisselamın
sünnetlerine riayet eden, dünyada da ahirette de asla
pişman olmaz!
Kendi aklına ve görüşlerine güvenen hataya düşer!
Meşveret, rahmet ve bereket kapısıdır. İstişaresiz tek
kişinin fikri, bükülmemiş iplik gibidir. İki kişinin fikri
bükülmüş iki ip, ne kadar çok insanın fikri bir araya

284

gelirse ip o kadar sağlam ve muhkem olur. Âlimlerle
istişare etmeyen devlet başkanının azli caiz olur. Ancak
işin ehli olan, Allah Teâlâ’dan korkanlarla istişare
etmelidir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(52.)
Firaset sahibi olmaktır. Firaset; Bir insanın ahlakını,
istidadını yüzünden anlamak melekesidir takva sahibi
olan Mü’minlere mahsus bir lütfu ilahidir.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Nebi
aleyhisselam; müminin firasetinden sakınınız çünkü o
Allahın nuruyla bakar buyurmuştur.
İbni mes’ud radıyallahü anh insanların en firasetlileri şu
dört kişidir.
1.Mısırın azizi, Yusuf a.s. için; "Ona iyi bak. Belki bize
yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Demişti.
2.Firavunun hanımı, Musa a.s.için; "Bana da, sana da göz
aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize
faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz." demişti
3.şuayb aleyhisselamın kızı, Musa aleyhisselam için ,
"Babacığım, onu ücretle tut. Herhâlde ücretle
tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam
olacaktır" demişti.
4.hazreti Ebubekir radıyallahü anh, firasetiyle Hz. Ömer
radıyallahü anhı halife bırakmıştır. Diyor.
*En’am süresi 122.ayette İmanlı kimselerin firasetine
işaret vardır. Allah Teâlâ: ölü iken dirilttiğimiz ve
kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur
verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde
kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi
olur mu? Buyuruyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN

285

(53.)
Fütüvvet sahibi olmak, yiğit olmak, şeref ve haysiyetli
olmak, dostlarına karşı iyi ve cömert davranmak, onların
hata ve kusurlarını af etmek, Fedakâr ve ali-cenap
olmaktır ki riayet edenler kâmil insan olurlar.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(54.)
İlim, irfan sahibi olmaktır ki ancak ilme riayet ederek
güzel ahlak sahibi olunur.
İlmiyle amel edene, Allah Teâlâ bilmediklerini öğretir.
İlimsiz amel batıl, amelsiz ilim atıldır. Kurtuluş için ilk
başta ilim, sonra amel, daha sonrada ihlas lazımdır.
İbadetlerini nasıl yapacağını bilmeden ibadet olmaz, amel
yoksa ilmin bir faidesi olmaz. İhlas yoksa amelinde
faydası olmaz.
İhlassız ibadet, ruhsuz ceset gibidir. İlimsiz amel temelsiz
bina gibidir. Amelsiz ilim sahibi mum gibidir. Başkalarını
aydınlatsa da kendini yakar!
*Allah-u Teâlâ zümer süresi 9.ayet-i kerimede mealen:
(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa
gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten
korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk
eden mi? Ey peygamberi zi şan! De ki: "Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu?" Ancak akıl sahipleri öğüt
alırlar. Buyurmaktadır
*Allah Teâlâ mealen buyuruyu ki; Allah içinizden
inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini
yükseltir. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Mücadele s 11.a-m
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; ilim rütbesi
en üstün rütbedir! Buyurmuştur.

286

Dolayısı ile bilenlerin bilmeyenlerden üstün olduğun
beyan buyurulmaktadır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Âdemoğlu
öldüğünde amel defteri ancak şu üç yerde kapanmaz!
1.sadakai cariye yapmışsa
2.insanların yararına bir ilim öğretmişse
3.kendisine dua edecek salih bir evlat bırakmışsa!
Buyurmuştur. Elbani
*Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Allah Teâlâ
kime hayır murad etmişse onu dinde fakih(fıkıh âlimi)
yapar buyurmuştur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Ya âlim ol,
ya talebe ol, ya dinleyen ol, yâda seven ol, sakın
beşincisinden olup buğz edenlerden olma helak olursun!
Buyurmuştur.
Fatır süresi 28-29-30.ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ
mealen; İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer)
canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde
olanlar vardır. Allah'a karşı ancak; kulları içinden âlim
olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç
sahibidir, çok bağışlayandır. Şüphesiz, Allah'ın kitabını
okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak
verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda
harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.
Allah, kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve
kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar).
Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını
verendir. Buyuruyor.
*Sahih-i Müslim’in Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen; kim ilim öğrenmek için bir yola

287

girerse Allah Teâlâ ona cennetin yolunu kolaylaştırır.
Buyurmuştur.
İlimler içerisinde en önemli ilim, marifetullah, havfullah,
haşyetullah, vera’ ve takva ilmidir.
*Hazreti Ömer radıllahu anh vefat ettiği vakit, ibni
mes’ud radıyallahü anh; eyvah ilmin onda dokuzu gitti
demiş idi Nasıl olur? Dediklerinde ben sizin bahs
ettiğiniz ilimden bahs etmiyorum Allah korkusu
ilminden bahs ediyorum demiştir.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; bütün
hikmetin, marifetullah ilminin başı Allah korkusudur
buyurmuştur. Beyhaki
Hikmetin başı Allah korkusudur. Çünkü Allah Teâlâ’dan
korkan, kötü düşünmez, kötü söz söylemez, kötü bir iş
yapmaz! Allah Teâlâ’dan korkan kimseye ve ilmiyle amel
edene Allah Teâlâ, ilim, Hilim, ahlak ve edep öğretir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 55.)
Af edici ve müsamahalı olmaktır. Zira Allah Teâlâ
affetmeyi sever, af edenleri de sever ve af eder.
*Allah-u Teâlâ nur süresi 22.ayet-i kerimede mealen;
İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına,
düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi
mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler.
Onlar affetsinler,(yeminlerinden vazgeçip)onlara iyi
muamelede bulunsunlar. (siz onları af ederseniz Allah
c.c.de sizi af edecek)Allah'ın sizi bağışlamasını arzu
etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir buyurmaktadır. Af olunmak isteyen af eder!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(56.)

288

İffet sahibi namuslu, şerefli, haysiyetli olmaktır.
İffet; Allah Teâlâ’nın yasakladığı işlerden, sözlerden ve
her türlü çirkinliklerden, insanlardan bir şey istemekten
sakınmak insanlardan bir şey istememektir.
*Hazreti Ebu zer radıyallahü anh peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem bana şu yedi şey emretti,
1.Miskinleri sevmeyi, onlara yakın olmayı
2.bendan aşağıda olana bakıp ibret almayı, yüksekte
olana heveslenmemeyi
3.Yüz çevirseler de Sılai rahim yapmayı
4.Hiç kimseden bir şey istememeyi
5.Acı da olsa hakkı söylemeyi
6.Allah yolunda Levm edenin kötülemesinden
korkmamayı
7.La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim duasını
çok okumayı, zira bu arşın altındaki hazinelerdendir.
Buyurdu. Müsned-ı ahmed
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Allahım,
senden hidayet, takva, iffet ve zenginlik istiyorum diye
dua etmiştir. S.müslim
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; Kim
insanlardan bir şey isteme kapısını açarsa Allah Teâlâ ona
fakirlik kapısını açar. Bir insanın ipini alıp dağdan
topladığı odunları satarak ihtiyacını gidermesi, verselerde
vermeseler de insanlardan bir şey istemesinden çok daha
hayırlıdır buyurmuştur.
* başka bir rivayette Nebi aleyhisselam; Ya Rabbi ben
senden dünyam, dinim, ehlim ve malım hakkında iffet
sahibi olmayı diliyorum diye dua etmiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(57.)

289

Azimkâr olmak, yapacağı meşru işlere kesin olarak niyet
etmek, kararlı olmak sonrada Allah’a güvenmektir.
*Allah-u Teâlâ Ali İmran süresi 159.160.ayet-i
kerimelerde mealen: Allah’ın rahmeti sayesinde sen
onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli
olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık
sen onları affet. Onlar için Allah'tan bağışlama dile. İş
konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip
azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp
güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. Allah
size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi
yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım
edebilir? Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etsinle
buyuruyor.
*Enfal süresi 2.ayette de Mü'minler ancak o kimselerdir
ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O'nun âyetleri
kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını
artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.
Buyuruyor.
*Tövbe süresi 128.129.ayet-i kerimelerde de mealen:
Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber
gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir.
O, size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve
merhametlidir. Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Bana Allah
yeter. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O'na
tevekkül ettim. O, yüce Arş'ın sahibidir. “buyuruyor.
*Kim, tövbe süresinin bu son ayetini ki(hasbiyallahu la
ilahe illa hu aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbul arş il azim)
manası "Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilâh
yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arş'ın
sahibidir. Ayetini sabah, akşam yedi kere okursa Allah
c.c. onun mühim gördüğü işlerini asan eder. Tefsir-i
kurtubi

290

*Yunus süresi 84.85.ayet-i kerimelerde de yalnız allah-u
Teâlâ’ya tevekkül edip güvenmemiz icap ettiği
emrediyor: Mûsâ, "Ey kavmim! Eğer siz gerçekten
Allah'a iman etmişseniz, eğer O'na teslim olmuş kimseler
iseniz, artık sadece O'na tevekkül edin" dedi. Onlar da
şöyle dediler: "Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik. Ey
Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine
maruz bırakma!"
*Zümer süresi 36-38.ayet-i kerimlerde de Allah Teâlâ
tevekkülü emrediyor; Allah, kuluna yetmez mi? Seni
O'ndan (Allah'tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar.
Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici
yoktur. Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu
saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi,
intikam sahibi değil midir? Andolsun, eğer onlara,
"Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette,
"Allah", derler. De ki: "Peki söyleyin bakalım? Allah'ı
bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana
herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah'ın
dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana
bir rahmet dilese, onlar O'nun rahmetini engelleyebilirler
mi?" De ki: "Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak
O'na tevekkül ederler. “buyuruyor.
Kur’an’ımızda tevekkül ile alakalı birçok ayat-ı kerimeler
vardır ki tevekkülün ehemmiyetini anlatıyor.
*İbrahim süresi 11.ayet-i son cümlesin dede; Mü'minler
ancak Allah'a tevekkül etsinler. “Buyuruyor.
*Maide süresi 23.ayette de; Eğer mü'minler iseniz,
yalnızca Allah'a tevekkül edin. “Buyuruyor ki Mü’min
ancak Allah Teâlâ’ya tevekkül eder, ona güvenir.
Dolayısı ile Allaha tevekkül etmeyen, Mü’min olamaz
Tevekkül; tüm tedbirleri alıp, gerekenleri yaptıktan sonra,
işin sonucunu Allah'a bırakarak ona güvenmek demektir.

291

Zira kâinatta Allah Teâlâ’dan izinsiz hiçbir hadise vuku
bulmaz! Buna inanmayan, Mü’min olamaz.
Allah Teâlâ bir şeyi murad ettiği vakit ol der. Muradı-
ilahi oluverir. Sebepler oluşuverir. Mü’min maddi ve
manevi sebeplere tevessül eder, sonra Allah c.c.ye havale
eder. Olan şeylerden hayır bekler. Olur ki bazen şer ve
kötü gözüken şeylerin akıbeti güzel olur. Bazende hayır
gözüken şeylerin neticesi kötü oluverir. Dua ve iltica ise
her derdin çaresi olur. Kulun iniltiyle yalvarması Allah
c.c. nün hoşuna giderde rahmet-i ilahi tecelli ediverir!
Hava bulutlanmayınca yağmur yağmaz! Yağmur
yağmayınca envaı çeşit nebatat, meyveler ve mis gibi
kokan çiçekler yetişmez!
Öyle ise maddi ve manevi tüm sebeplere yapışmalı kul
olarak üzerimize düşen vazifeleri yapmalı sonrada işin
neticesinin hayır olmasını umarak Allah c.c.ye tevekkül
etmelidir. Allah Teâlâ kendisine güvenen kulunu çaresiz,
bereketsiz ve hayırsız bırakmaz çünkü Allah Teâlâ
verdiği sözden asla vaz geçmez.
Esbaba tevessül tevekküle mani değildir. Bilakis
tevekkülün icabındandır.
*Sahih-i Buhari ve Müslim’de rivayet edilen hadis-i
şerifte; bu ümmetten hiç hesap görmeden
Cennete gidecek yetmiş bin kişiden birisi Allah Teâlâ’ya
tevekkül edenlerdir buyurulmuştur.
*Enes radıyallahü anhtan rivayet edilen hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Kim evinden
çıktığı zaman; ”Bismillahi tevekkeltü alallahi vela havle
vela kuvvete illa billahi ”duasını okuyarak Allah Teâlâ’ya
tevekkül ederse, ona sen hidayet olundun, kifayet
olundun ve her türlü tehlikelerden korundun denilir. Bir
şeytan diğer şeytana, Allah Teâlâ’nın işlerine kâfi geldiği,
hidayet ettiği, korumaya aldığı kimseye ne yapıla bilir

292

der, şeytanlar onunla uğraşmaktan vaz geçerler!
Buyurmuştur. Sünen-i ebi Davud
AHLAK-I HAMİDELERİN
(58.)
Salih olmak ve her türlü güzelliği, hayrı üzerinde
bulundurmaya çalışmaktır.
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerimde birçok ayet-i kerimelerde
salih kullarını methü sena buyuruyor. Peygamberan-ı
izamdan bahs ederken onlar salih kimselerdendir
buyuruyor. Allah Teâlâ’nın sevdiği, razı olduğu
kimselerden olmak için Salihlerden olmaya çok gayret
etmelidir.
Elbette ki Salihlerden ola bilmek için salih ameller, salih
ibadetler yapmalıdır.
Mü’min elinden gelen bütün ibadetleri yapmaya var
gücüyle gayret etmeli, elinden gelmediği için, gücü
yetmediği için yapamadığı vazifelerinden dolayı
üzülmelidir.
*Allahu Zülcelal ankebut süresi 5-9.ayet-i kerimelerde
mealen: Her kim Allah'a kavuşmayı umarsa, bilsin ki
Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir. Her kim cihad ederse, ancak
kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlere
muhtaç değildir. İman edip salih amel işleyenlerin
kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha
güzeliyle mükâfatlandıracağız. Biz, insana, ana-babasına
iyilik etmesini emrettik. Şayet onlar seni, hakkında hiçbir
bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa,
bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana
olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber
vereceğim. İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz

293

onları mutlaka Salihler (iyiler) arasına sokacağız.
Buyurmaktadır.
*Bakara süresi 25.ayet-i kerimede de mealen: İman edip
salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar
akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin
meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, "Bu
(tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!"
diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer
olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de
vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Buyurmaktadır.
*Yine bakara süresi 82.ayet-i kerimede: İman edip salih
ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî
kalacaklardır. Buyurulmaktadır.
Salih ameller nelerdir?
Salih amel; şer’i şeri fe, dini celili islama, rızai ilahiyeye
uygun olarak yapılan, riya, gösteriş, kibir, gurur, ucup tan
uzak ihlasla yapılan tüm ibadetlerdir.
Ayni zamanda dini celili islama uygun olan, sözler, işler,
ticaretler, san’atlar, edinilen evlatlar ve kazançlarda salih
amel cümlesindendir ki sayılması mümkün olmayacak
kadar çoktur. Hülasa olarak; Allah Teâlâ’nın rızasına
uygun olan, maddi ve manevi, kavli ve fiili, fikri ve zihni
her iş salih amel sayılır!
Ezcümle salih ameller;
1,Allah Teâlâ’ya, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve de şerrin Allah
Teâlâ’dan geldiğine, öldükten sonra diriltileceğimize tam
ve kâmil bir iman
2.Beş vakit namaz
3.günahlardan sakınarak, helal para ile Allah için yapılan
hac
4.Ana-babaya öf dahi demeden iyilik ve güzellikle hizmet

294

5.Dini celili islama maliyle, canıyla, ilmiyle hizmet
6.Sevdiklerini Allah için sevmek, kızdıklarına Allah için
kızmak
7.Kur’an-ı kerim okumak, okunmasına, okutulmasına
maddi ve manevi destek olmak
8.farzlardan sonra azda olsa nafile ibadetlere, evradu-
ezkara devam etmek
9.Devlete, millete, vakfa, derneğe ve umuma ait
Emanetlere riayet etmek
10.İnsanların hata ve kusurlarını af etmek
11.Doğru sözlü olmak
12.Allah yolunda harcamak
13.Eliyle, diliyle hal ve hareketleriyle insanlara zarar
vermemek
14.akarabaya, Eşe dosta, misafire, hatta hayvanlara
yemek yedirmek
15.selamı yaymak
16.İmkân nispetinde insanlara yardımcı olmak gibi birçok
güzel haslet!
*Beyhaki nin rivayetinde Hazreti Ebu Zer radıyallahü
anh;
-Ya resulallah insanı cehennemde kurtaracak olan nedir
dedim.
*Peygamber sallallahü aleyhi vesellem imandır buyurdu.
-İmanla beraber hangi amel? Dedim
*Nebi aleyhisselam; Allah Teâlâ’nın verdiği nimetlerden
vermektir buyurdu.
-Fakir olduğu için bir şey veremezse dedim.
*Nebi aleyhisselam; insanları İyiliğe teşvik etmek,
kötülüklerden sakındırmak için çalışmaktır buyurdu.
-Buna gücü yoksa dedim.
*Nebi aleyhisselam; mesleği olmayanlara iş, zanaat
öğretir. Buyurdu.

295
-Onuda yapacak imkânı yoksa dedim.
*Nebi aleyhisselam mazluma-haksızlığa uğramış insana
yardım eder buyurdu.
-Zayıf olduğu için yardım etmeye gücü yoksa dedim.
*Nebi aleyhisselam; insana yapabileceği bir hayır
bırakmadın buyurdu ve o halde insanlara zarar vermeyi
bıraksın buyurdu.
-Ya resulallah bunu yaparsa cennete girermi? Dedim.
*Peygamberimiz sallallahü aleyi vesellem; şu
anlatılanlardan bir tanesini yerine getirenin elinden tutar
cennete götürürüm buyurdu !!! elbani fitterğib
AHLAK-I HAMİDELERİN
(59.)
Dini ve dünyevi, meşru ve güzel maksatların elde
edilmesi için sa’yu gayret göstermek, çaba sarf etmektir
ki çalışmadan ne dünya elde edilir nede ahiret!
Dini celili İslam, din ve dünya için çalışmayı emretmiş,
işlerini düzgün yapanların dünyaya sahip olacaklarını
beyan etmiştir. Ayni zamanda veren el, alan elden
üstündür buyurarak vermeyi, dolayısı ile verebilmek
içinde çalışmayı teşvik etmiştir.
* Allah-u Teâlâ enbiya süresi 105-108.ayet-i kerimelerde
işlerini düzgün yapanların dünyaya hâkim olacaklarını
bildiriyor: Andolsun, Zikri’den (Tevrat'tan) sonra
Zebur’da da, "Yeryüzüne muhakkak benim (salih)iyi
kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık. Şüphesiz bunda
Allah'a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj
vardır.
(Ey Peygamberi Zişan!) Seni ancak âlemlere rahmet
olarak gönderdik. De ki: "Bana ancak, ilâhınızın yalnızca
bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık Müslüman oluyor

296

musunuz? “ buyurmaktadır. İslam boş durmayı, ataleti,
tembelliği, meskeneti yasaklamıştır.
*Allah Teâlâ İnşirah süresi son ayette mealen: Boşa
çıktığında, başka hayırlı bir iş yapmak için hazır ol!
Buyuruyor.
*Allah Teâlâ Necm süresi 39-48..ayet-i kerimlerde de
mealen: Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.
İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması
ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı
kendisine tastamam verilecektir. Şüphesiz en son varış
rabbinedir. Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır. Şüphesiz O,
öldürür ve diriltir. Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi,
(rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.
Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir. Şüphesiz O,
başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi
kıldı. Buyurmaktadır.
Çalışmaktır işin esası, Kabul olur ancak, çalışanın duası!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(60.)
Rıfk ve nezaket sahibi olmak, yumuşak huylu olmaktır.
* Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Allah
c.c.rıfkı-yumuşak huylu olmayı sever. Sertlik ile
vermediği şeyleri rıfk sayesinde verir buyurdu. Sahih-i
Müslim
*Diğer bir hadis-i şerifte de: bir şeyde yumuşaklık olursa
onu güzelleştirir. Yumuşaklık giderse onu çirkinleştirir!
Buyurdu. Sahih-i Müslim
*Ebuhüreyre radıyallahü anhtan yapılan bir rivayette, bir
a’rabi- bedevi mescidi nebevinin bir köşesine bevlini
yapmıştı. Bunu gören insanlar onu dövmek için
ayaklanınca, Peygamber sallallahü aleyhi vesellem; onu
bırakın oraya bir kova su dökün temizleyin. Siz zorluk

297

çıkarmak için değil kolaylaştırmak için gönderildiniz
buyurmuş, sonra da o a’rabiyi çağırıp bu mescitler, bu
gibi şeylere uygun değildir. Bu mescitler Allahı zikir
etmek, Kur’an okumak, namaz kılmak için yapılmıştır
deyip ashabına da yumuşak davranmalarını emretmiştir.
Sahih-i Buhari
Rahmeten lil âlemin olan hatemül enbiya Muhammed
Mustafa sallallahü aleyhi vesellem bu durumda ki
insanları bile, şefkati, merhameti, yumuşaklığı, nezaketi
ve zarafetiyle terbiye edip insanlığa örnek hale
getirmiştir.
Evet; yumuşaklık güzeldir ve güzelleştirir. Sertlik
çirkindir ve çirkinleştirir.
Hatta öyle ki ehli kitap ile mücadele ederken dahi en
güzel şekilde yumuşak şekilde mücadele edilmesini
emretmiştir.
Ankebut süresi 46. Ayet-i kerimede mealen şöyle
buyurmuştur; İçlerinden zulmedenler(size düşmanlık
yapmakta devam edenler) hariç, Kitap ehli ile ancak en
güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin:
"Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim
ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece
O'na teslim olmuş kimseleriz."
*Taha süresi 42-47.ayet-i kerimelerde de Musa ve Harun
aleyhimesselama, firavuna dahi yumuşak davranılmasını
emretmiştir. “Sen ve kardeşin mucizelerim ile
(desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik
göstermeyin." "Firavuna gidin. Çünkü o azmıştır." "Ona
yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar."
Mûsâ ve Harun, şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Şüphesiz
biz, onun bize karşı aşırı davranmasından yahut
azmasından korkuyoruz." Allah, şöyle dedi: "Korkmayın,
çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm." "Ona

298

gidin ve şöyle deyin: 'Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz.
İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara
işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize
getirdik. Selâm, doğru yola uyanlara olsun.' "
*En’am süresi 108.ayet-i kerimede mealen; Onların,
Allah'ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da
haddi aşarak, bilgisizce Allah'a söverler. Buyurmaktadır.
İşte bunların hepsi muazzam örneklerdir. Anlayana!
*Cerir bin Abdullah’tan yapılan bir rivayette
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Yumuşak söz
ve davranışlardan mahrum olan, hayrın tamamından
mahrum olur buyurmuştur. Sahih-i Müslim
*Enes bin malik radıyallahü anhtan rivayet edilen hadis-i
şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Kolaylaştırınız. Zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz. Nefret
ettirmeyiniz buyurmuştur. kütübü sitte
*On sene peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme
hizmet eden Enes bin malik radıyallahü anh; On sene
boyunca Resulüllah sallallahü aleyhi vesellemden incitici
hiçbir söz işitmedim demiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(61.)
Rıza sahibi olmak, başına gelen hadiseleri kalben hoş
görmektir ki bu rıza makamıdır.
Kulun bütün hedefi, bu makama ermek olmalıdır. Zira
Allah Teâlâ’nın rızası her şeyden daha büyüktür.
*Tövbe süresi 72.ayet-i kerimede mealen; Allah, Mü’min
erkeklere ve Mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları,
içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok
güzel köşkler va'detti. Allah'ın rızası ise, bunların
hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.
Buyuruyor.

299

*Allah Teâlâ mealen şöyle buyuruyor; Şüphesiz, iman
edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar
yaratıkların en hayırlısıdırlar. Rableri katında onların
mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî
kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı
olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte bu
mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.
Beyyine süresi 7.8.a-mealleri
AHLAK-I HAMİDELERİN
(62.)
Allah c.c.nün her hükmünden her takdirinden kendisi için
bir faide ve maslahat olduğunu düşünüp hakkımda bu
daha hayır imiş demektir.
*Bakara süresi 216.ayette mealen; Olur ki, bir şey sizin
için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki,
bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir,
siz bilmezsiniz. Buyurulmaktadır
Bela gibi görünen hadiselerin sonu bal olur. Zira sabır en
büyük ibadetlerdendir. Allah Teâlâ sabr edenlerle
beraberdir. Allah Teâlâ sabredenleri sever. Mealinde
ayet-i kerimeler vardır.
*Bakara süresi 155-157.ayetlerde mealen; Andolsun ki
sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve
ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.
Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her
şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz"
derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet
onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte
bunlardır. Buyurmaktadır.
*Zira Nebi aleyhisselam: Allah c.c. bir kulunu severse
onu imtihan eder. Onu bazı sıkıntılara müptela kılar, ta ki
onun duasını ve niyazını işitsin buyurmuştur. Beyhaki

300
AHLAK-I HAMİDELERİN
(63.)
Müslümanları, sevdiklerini Allah için sevmek, batıl ve
dalalet ehlini de Allah için sevmemektir.
* Nebi aleyhisselam; birbirinize buğz etmeyiniz. Haset
etmeyiniz. Birbirinize sırtınızı dönmeyiniz. Ey Allahın
kulları birbirinize kardeş olunuz! Buyurdu.
*Diğer bir hadis-i şerifin dede; üç günden ziyade din
kardeşini terk etmek mü’mine helal olmaz buyurdu.
Camiül usulde rivayet edilen hadis-i şerifte de; İmanın en
sağlam kulpu Allah için sevmek ve allah için buğz
etmektir! Buyurulmuştur.
Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Üç haslet
kimde bulunursa kesin imanın tadını almıştır.
1.allah ve resulünü her şeyden çok sevmek
2.sevdiğini Allah için sevmek
3.küfre düşmeyi ateşe atılmak kadar sakıncalı görmek
buyurmuştur.
*Ebu davuldun rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamber sallallahü aleyhi vesellem: Kim Allah için
sever, Allah için buğz eder, Allah için verip Allah için
mani olursa kesin imanı kemale ermiştir! Buyurdu.
*Allah-u Teâlâ kıyamet günününde Allah için birbirini
sevenlerin haricindeki dostların birbirlerine düşman
olacaklarını beyanla; O gün Allah'a karşı gelmekten
sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.
(Allah, şöyle der:) "Ey ayetlerimize iman eden ve
müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz
üzülmeyeceksiniz de." "Siz ve eşleriniz sevinç ve
mutluluk içinde cennete giriniz. “Onlar için altın tepsiler
ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin

301

hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak
kalacaksınız. İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size
miras verilen cennettir. Orada sizin için bol bol meyve
var, onlardan yersiniz. Buyuruyor. Zuhruf s 67-73.ayet
mealleri
İmanın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için
buğz etmektir. deylemi
AHLAK-I HAMİDELERİN
(64.)
Din ve diyanetine sahip olmak, dinin hükümlerine riayet
etmek dini hassasiyet sahibi olmaktır ki müslüman her
yaptığı işinde dini celili islama uygun olup olmadığını
düşünerek hareket etmelidir. Aksi takdirde sorumsuzca
hareket etmiş olur. Maddi ve manevi her türlü nimeti
meccanen kendisine bahş eden Allah Teâlâ’yı darıltmış
olur. Neticede azaba duçar olmayı hak etmiş olur.
*Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır; "Her kim de benim
zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir
geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak
hasrederiz."O da şöyle der: "Rabbim! Dünyada gören bir
kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?"
Allah c.c. "Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen
onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun"
der. Haddi aşan ve Rabbi'nin âyetlerine inanmayanları
işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha
şiddetli ve daha kalıcıdır. Taha süresi 124-127.ayet
mealleri
Müslümanın hayat planı Kur’an-ı kerime göre olmalıdır.
En güzel ahlak Kur’an ahlakıdır. Kur’an-ı kerimi en güzel
yaşayan hatemül enbiya Muhammed Mustafa sallallahü
aleyhi vesellem dir. Onun içindir ki Allah c.c. onu
habibullah yapmıştır. Hatemül enbiya kılmıştır.

302

Öyle ise peygamberimizi iyi tanımalı, iyi okumalı ve
onun ahlakıyla ahlaklanmayız!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(65.)
Hamiyet sahibi olmak, mukaddesata sahip çıkmak,
milletin haklarını, şahsi namus ve haysiyetini töhmetten
korumaktır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(66.)
Huşu sahibi olup, hakka boyun eğmektir. Allah c.c.yü
sevip onun sevgisini kayb etmekten endişe duymak,
haşyetullah sahibi olmaktır.
*İbni mes’ud radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
Hadis-i şerifte: hikmetin başı Allah korkusudur
buyuruldu.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(67.)
Her işinde Allah c.c.nün rızasını kazanma niyet ve
gayretinde olmaktır.
Buda ancak, yaptığı işleri Allah Teâlâ’nın emirlerine,
peygamber sallallahü aleyhi vesellemin sünnetlerin uygun
olarak yapmakla mümkün olur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(68.)
Çirkin işleri yapmaktan, konuşmaktan, yazmaktan
utanmak ve sakınmak, hayâ sahibi olmaktır. Yapılması
ayıp, çirkin ve günah olan şeylerin konuşulması da ayıp,
çirkin ve günahtır. Sosyal medya ortamında Yazılması da
ayıp, çirkin ve günahtır.
Çirkin işler, çirkin sözler, çirkin yazılar, çirkin ve
uygunsuz hareketler, ancak kalbi kirlenmiş, ar damarı
çatlamış olan insanlardan sadır olur!

303

Zira hayâ-utanma imandan bir şubedir ki imanı zayıf olan
az utanır. İmanı kâmil olan ise çok utanır. İmanı kâmil
olan müslüman, kimsenin görmediği yerlerde de utanır.
Çünkü her yerde Allah Teâlâ’nın gördüğüne ve
Meleklerin yazdığına inanır.
*Allah Teâlâ Taha süresi 7.ayette mealen: Sen sözü açığa
vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi
de bilir, ondan daha gizli olanı da bilir buyuruyor.
*Mülk süresi 13.14.ayetlerde de: Sözünüzü gizleyin
yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah,
sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. Yaratan
bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla
haberdardır. Buyuruyor.
*Ğafir süresi 19.ayet-i kerimede de: Allah, gözlerin hain
bakışını ve kalplerin gizlediğini(gizli düşünceleri, kalbe
gelen vesveseleri, gözlerin ne maksatla baktıklarını) bilir.
Buyuruyor.
Şuurlu ve akıllı bir insan, işlediği günahların neticesinde
er geç cezaya uğrayacağını bilir. Ceza gerektiren her türlü
hal, hareket, söz ve fiilden uzak durur. Onun için cezanın
hemen olması veya sonra olması, dünyada veya öbür
âlemde olması fark etmez. Ceza muhakkak ise cezayı
gerektiren her halden kesin sakınır.
Allah Teâlâ’ya gizli bir şey olmadığını Gizlilik, gizlemek,
bilmemek gibi sıfatların biz insanlara, mahlûkata mahsus
olduğunu bilir kendisine çeki düzen verir.
İşte bütün mesele budur. Huzurun, sükûnun, emniyetin,
hak ve hukukun, adaletin çaresi de ancak budur. İnsanlar
bu inanç ve itikada sahip olsalar, her yer güllük,
gülistanlık olur. Herkes huzurlu ve mutlu, emin ve
emniyette olur.
*Hadis-i şerifte hayâ imandan bir bölümdür buyuruldu.
Sahih-i Müslim

304

*Diğer bir hadis-i şerifte de; insanlardan utanmayan
Allahtan da utanmaz buyuruldu.
Hayâ kelimesi hayattan gelir, hayatı olmayan ölüdür.
Hayâsı olmayan ise ölmüş fakat defin edilmemiş bir leş
gibidir ki leş, kokusuyla etrafa saçtığı bulaşıcı
mikroplarla etraf ve çevreyi rahatsız eder. Hayâsı
olmayan insanda hal, kal, söz ve hareketleriyle etraf ve
çevreyi, konu komşuyu, milleti ve memleketi ve tüm
insanları rahatsız ve huzursuz eder. İnsanların hayâ sahibi
olmaları için tek çare, iman sahibi olmalarıdır.
Hayâ yok olduğu vakit ne hayatta nede dünyada huzurlu
hayat yoktur.
Hayâ edeptir, nezakettir, zarafettir, letafettir, inceliktir ve
güzelliktir.
Bunların yok olduğu bir dünya zindandır, zulmettir zifiri
karanlıktır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(69.)
Hem ilim ve hem de Hilim sahibi olmak, yumuşak huylu,
tahammüllü olmaktır.
*Nebi aleyhisselam; hiçbir şey diğer bir şey ile ilim ile
hilimden daha faziletli olarak bir araya toplanmamıştır
buyurdu.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(70.)
Dilini gereksiz sözlerden korumak, ihtiyaç miktarı
konuşmaktır.
Kurtuluşa eren mü’minler malayani sözlerden ve işlerden
sakınan kimselerdir.
*Allah-u Teâlâ mü’minun süresinin 3.ayet-inde mealen:
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz
çevirirler. Buyurmaktadır.

305

*Nebi aleyhisselam; her kim Allah’a ve ahiret gününe
inanmakta ise ya hayr söylesin ya da sussun buyurmuştur.
Buhari
*peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: kim iki
çenesinin arasında ki dilini mahzurlu şeylerden korursa,
iki bacağının arasını, namusunu korursa cenneti söz
veririm buyurmuştur. Buhari
*Ziya paşa da bir beytinde;
Ehl-i kemalatın kemalatı sükût ile oldu hep
Kelamın fıdda ise sükût ette olsun zeheb
Diyerek boş konuşmaktan sakınmanın faidesine işaret
etmiştir.
Bir diğer şair ise;
Sustuğum için hiç pişman olmuş değilim
Lakin konuştuğu için çok pişman oldum!
Demiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(71.)
Müslümanlar hakkında hüsnü-zan sahibi olmak,
kötülüğüne şahit olmadığı bir Müslüman hakkında iyi
niyetli olmaktır ki riayet edilmesi icap eden ahlak-ı
Hamidlerdendir.
*Ebudavudun Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesllem:Mü2min kardeşine hüsnü zanda bulunmak
güzel bir ibadettir buyurmuştur.
*Buhari’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Zandan sakının. Çünkü zan sözlerin en
yalanıdır. Hasislik yapmayın. Casusluk yapmayın.
Birbirinizi kıskanmayın. Birbirinize sırtınızı dönmeyin.
Birbirinize buğuz etmeyin. Kardeş olarak hepiniz Allah’a
kul olun buyurmuştur.

306

*Allah Teâlâ Necm süresi 32.ayet-i kerimede mealen:
Kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı
gelmekten sakınanları en iyi bilendir. Buyuruyor.
-Sui zan insanları husumete ve düşmanlığa götürür.
-İnsanlar arasındaki itimadı ortadan kaldırır.
-Akrabalar arasındaki bağı koparır.
-İslam kardeşliğine halel getirir!
-sui zan, için için tutuşan bir fitne ateşidir.
-Suizan insanı, huzursuz eden kalbi, ruhi ve akli bir
hastalıktır.
Onun içindir ki Allah Teâlâ salih mü’minler hakkında sui
zanda bulunmayı yasaklamıştır.
Müslümana sövmek, kötü söz söylemek haram olduğu
gibi, din kardeşleri hakkında suizanda bulunmak, kötülük
yaptığına, yapacağına dair kötü düşünceler içerisinde
bulunmakta haramdır.
*Buhari’nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Bir adamın, insanlar helak oldu dediğini
duyduğun vakit bilki en ziyade helak olan kendisidir!
Buyurmuştur.
*Allah Teâlâ isra süresi 36.ayet-i kerimede de mealen:
Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine
düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan
sorumludur! Buyuruyor.
*İmam-ı Şafii hazretleri: kim akıbetinin hayırlı olmasını
isterse, insanlar hakkında hüsnü zan sahibi olsun demiştir.
Buhari’nin yapmış olduğu bir rivayette, bir adam içki
içmiş Ashab-ı kiramdan ona lanet edenler olmuştu.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem bunu duyunca,
ona lanet okumayın. Allah’a yemin olsun ben biliyorum
ki o Allah ve resulünü seviyor buyurmuştur.

307
AHLAK-I HAMİDELERİN
(72.)
İhtiyaç sahibi olduklarını bildiği insanların ihtiyaçlarını
bildirmelerine mahal vermeden ihsanda bulunmak,
onların ihtiçlarını karşılamaktır.
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 73.)
Verilmesi uygun olan şeyleri verilmesi uygun olan
yerlere vermektir.
*Allah Teâlâ bakara süresi 177.ayet-i kerimede mealen:
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den
ibaret) değildir.
Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve
peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine
rağmen,
Onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa,
(ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için)
kölelere(esir ve tutsaklara) verenlerin; namazı dosdoğru
kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini
yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı
zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve
davranışlarıdır.
İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı
gelmekten sakınanların ta kendileridir. Buyuruyor.
*Bakara süresi 215.ayet-i kerime dede: Sana Allah
yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar.
De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba,
yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir.
Hayır, olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu
hakkıyla bilir.”
Yine bakara süresi 219.ayet-i kerimede mealen: sana
Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki:

308

“İhtiyaçtan arta kalanı harcayın! ” Allah, size ayetleri
böyle açıklıyor ki düşünesiniz. Buyuruyor.
*Tövbe süresi 60.ayet-i kerime dede mealen: Sadakalar
(zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler,
düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a
ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak)
köleler,(tutsak ve esirler) borçlular, Allah yolunda cihad
edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Buyuruluyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(74.)
Sebat sahibi olmak, sözünde anlaşmalarında, mesleğinde
sebat göstermek, kararlı olmaktır.
*Allah Teâlâ mü’minun süresi 8.ayet-i kerimede mealen:
kurtulan mü’minler; Kendilerine verilen maddi ve manevi
emanetlere ve verdikleri sözlere, anlaşmalara riayet
ederler buyuruyor!
.*(sabit olanlar nabit olurlar)
AHLAK-I HAMİDELERİN
(75.)
Allah c.c ye, peygamber lere, Kur’an-ı kerime, kabe-i
muazzamaya, mabetlere, mukaddesata, yaşlılara,
âlimlere, Allah dostlarına, velhasıl hürmet gösterilmesi
icab eden her şeye hürmet ve tazim etmektir.
*Allah Teâlâ, abese süresi 13-16 ayet-i kerimelerde
kur’anı azimuşşanı methüsena ediyor: O, Kur’an-ı kerim
şerefli ve sadık yazıcı meleklerin elindeki yüksek,
tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. Buyuruyor.
Çünkü Kur’an-ı kerim Allahlımızım kelamıdır.
Allahımızın kelamına ve Allah Teâlâ’nın böyle övdüğü
kuranımıza hürmetsizlik, Allah c.c.nün kıymetli ve

309

değerli dediğine kıymet ve der vermemek olur ki bunun
akıbeti, şenaati, fecaati anlatılamaz!
Bu ayet-i kerimeye kulak veren bir Mü’min. Kur’an-ı
kerime hürmetsizlik yapamaz.
*Allah Teâlâ, Kabei muazzamaya hürmet etmeyen, onu
yıkmak isteyen ebrehe ordusunu ebabil kuşlarıyla helak
ettiğini fil süresinde şöyle anlatıyor; Görmedin mi Rabbin
ne yaptı fil sahiplerine! Onların tuzaklarını boşa
çıkarmadı mı?
Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı. Onlara balçıktan
pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı. Derken onları, yenilmiş
ekin yaprağı gibi kılıverdi..
*Allah Teâlâ hac süresi 32.ayet-i kerimede mealen: her
kim Allahın nişanelerine hürmet ve tazim gösterirse bilin
ki bu kalplerin takvasındandır! Buyuruyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(76.)
Ülfet, muhabbet ve ünsiyet sahibi olmak, insanlarla,
akraba ve dostlarıyla iyi münasebetler içinde olmaktır.
*Nebi aleyhisselam; Mü’min ülfet eder ve ülfet olunur.
Ülfet etmeyen ve ülfet olunmayan kimsede hayır yoktur.
Buyurdu. Beyhaki-elbani
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 77.)
Emniyet ve itimat sahibi olmak, insanların güvenini
kazanmak, kimseye ihanet etmemektir.
Muhammedul emin olan peygamberin ümmeti olmak
için, emin insan olmalıdır.
Emanete riayet etmemek, emin olmamak çirkin
huylardandır.

310

*Terğip ve terhib de Enes bin malik radıyallahü anhtan
rivayet edilen bir hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Emanete riayet etmeyenin kâmil imanı,
sözünde durmayanın kâmil dini olmaz! Buyurmuştur.
Bir hadis-i şerifte de aldatan bizden değildir!
Buyurulmuştur.
AHLAK-I HAMİDLERİN
(78.)
İktisatlı olmak, her hususta itidalli olmak, orta halli
olmak, Aşırıya gitmemek, lüzumundan fazla veya eksik
harcamalardan sakınmaktır ki güzel ahlaktandır.
*Allah Teâlâ Furkan süresi 67.ayeti kerimede mealen:
rahman olan Allah’ın kulları
Harcamalarında ne israf ederler nede cimrilik yaparlar.
Onların harcamaları bu ikisi arası dengeli bir harcamadır!
Buyuruyor.
*Bakara süresi 190.ayet-, kerime dede mealen: Haddi
aşmayın çünkü Allah haddi aşanları sevmez!
Buyuruluyor.
*Allah Teâlâ isra süresi 29.ayet-i kerimede de:
Peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme ve onun
şahsında tüm mü’minlere mealen:
Ey peygamberi Zişan! Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da
olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.
Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve
(dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından
haberdardır ve onları görmektedir. Buyuruyor.
*Nebi aleyhisselam: iktisada riayet eden fakir olmaz,
istişare edende pişman olmaz! Buyurmuştur. Taberani
AHLAK-I HAMİDLERİN
(79.)

311

Edep sahibi olmak, güzel huylara ve güzel vasıflara sahip
olmak, utanılacak söz ve hareketlerden sakınmaktır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Her dinin
ahlakı vardır islamın ahlakı hayâdır-utanmaktır
buyurmuştur. İbni mace
*Sahih-i Buhari ve Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i
şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: İman
yetmiş küsur şubedir. En üstünü “La ilahe illallah
Muhammedün Resulüllah” demektir. En aşağısı yolda
insanlara eziyet veren şeyleri gidermektir. Hayâ-utanma
da imanın şubesidir ’buyurmuştur.
“insanın edebi altunundan hayırlıdır “denildi.
*Bir hadis-i şerifte de; çocuklarınızı üç haslet ile
edeplendiriniz.
-Peygamberinizi sevdiriniz.
-Ehl-i beytini-Ashab-ı kiramı sevdiriniz.
-Kur’an-ı kerim okumayı sevdiriniz buyurmuştur. Albani
*Edeb bir taç imiş nur-u hüdadan
Giy o tacı emin ol her beladan
AHLAK-I HAMİDELERİN
(80.)
Hayırsever ve yardımsever olmak, ayırım yapmaksızın
tüm insanlara yardımcı olarak hidayetlerine vesile
olmaktır.
“İnsan, İhsan’ın, iyiliğin kölesidir” denilmiştir.
*Albaninin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
İnsanların en hayırlısı insanlara en faideli olandır.
Allah c.c.nün en sevdiği amel, bir Müslümanı
sevindirmek veya bir kederini gidermek veya bir borcunu
ödemek veya açlığını gidermektir.

312

Bir din kardeşinin ihtiyacı için yürümek, mescidi
nebevide bir ay itikâf etmekten daha sevimli daha
sevaptır.
Kim öfkesini yutarsa Allah c.c. Onun ayıbını örter.
Kim kardeşinin bir ihtiyacı için gayret ederse, ayakların
kaydığı günde Allah c.c. Onun ayaklarını sabit kılar.
Sirkenin balı bozduğu gibi kötü ahlak ameli bozar
buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(81.)
İnsanların, komşuların, akrabaların bir takım eziyetlerine
katlanmak, kötülüğe karşı iyilik ile mukabele ve muamele
etmektir.
*Allah Teâlâ A’raf süresi 199.ayet-i kerimede: Ey
peygamber-i zi şan! Sen af yolunu tut. Maruf olanı emret.
Cahillerdendi yüz çevir buyuruyor.
*Taberani ve imam-ı ahmedin, Ukbe bin amrden yapmış
oldukları rivayette, Ukbe bin amir radıyallahü anh,
Resulüllah sallallahü aleyhi veselleme uğramış idim
bana; ya Ukbe, senden irtibatını kesene sen git.
Sana vermeyene sen ver.
Sana haksızlık yapanı sen af et. Buyurdu. Demiştir.
*Allah Teâlâ fussilet süresi 34-36.ayet-i kerimelerde
mealen:
İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde
sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık
bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.
Bu güzel davranışa(bu güzel ahlaka) ancak sabredenler
kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan)
büyük payı olanlar kavuşturulur.
Eğer şeytandan (Allah Teâlâ’nın emrine muhalif)gelen
kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a

313

sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Buyuruyor.
* bir rivayette Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem;
Sıddiklerin mertebelerine ulaşmak istersen senden
irtibatını kesene sen bağlan.
Senden esirgeyene sen esirgeme.
Sana zulüm edeni sen af et buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(82.)
Din kardeşlerine darılmamak, bir kırgınlık olmuşsa
hemen telafisine bakıp barışmak, İki Müslüman arasında
bir kırgınlık ve dargınlık olduğuna şahid olursa onların
aralarını islah etmektir.
*Allah c.c. hucurat süresi 10.ayeti kerimede Ey iman
edenler! Mü’minler ancak kardeştir. Öyle ise
kardeşlerinizin arasını islah edin. Allah c.c.ye karşı takva
sahibi olun ki size merhamet olunsun buyuruyor.
*Nebi aleyhisselamda; Size nafile namazdan ve nafile
sadakadan faziletli bir şeyden haber vereyim mi?
buyurdu. Ashab-ı kiramın evet demeleri üzerine
peygamber s.a.v. iki kişinin arasını düzeltmektir. İki
kişinin arasının bozulması ise tıraş eder (dini ve dünyevi,
sevgi ve muhabbeti keser) buyurdu. Ebudavut ve tirmizi
*Buhari’de rivayet edilen bir hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
-Birbirinize buğuz etmeyiniz.
-Birbiriniz kıskanmayınız.
-Birbirinize sırtınızı dönmeyiniz.
-Hepiniz kardeş olarak Allah’ın kulları olunuz.
-Bir Müslümana, din kardeşini küs olarak üç geceden
fazla terk etmesi helal olmaz! Buyurmuştur.

314
AHLAK-I HAMİDELERİN
(83.)
İnsanların ayıp, hata ve kusurlarını örtmektir.
Müslüman başkalarının hata ve kusurlarıyla değil, kendi
kusurlarıyla meşgul olmalıdır. Güzel ahlak budur.
Başkalarının hatalarıyla meşgul olan insan, kendi
hatalarını göremez hale gelir.
*Nebi aleyhisselam; Kim bir Müslümanın hatasını örterse
Allah Teâlâ da kıyamet gününde onun kusurlarını örter.
Buyurmuştur. Sahih-Buhari ve Müslim
AHLAK-I HAMİDELERİN
(84.)
Din kardeşlerini, dostlarını lüzumu halinde arkalarından
himaye ve müdafaa etmektir ki esas dostluk, dostunu
arkasından himaye etmektir.
Dolayısı ile bu şekilde davranmak, riayet edilmesi lazım
olan Mekarim-i ahlaktandır.
*Zira Nebi aleyhisselam; Bir Müslüman din kardeşine
yardımda bulundukça Allah Teâlâ’da ona yardım etmeye
devam eder buyurmuştur. Sahih-i Müslim
Buhari’nin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: mazlumda
olsa zalim de olsa din kardeşine yardım et. Buyurdu.
Bir sahabi zalim ise nasıl yardım edelim dedi. Nebi
aleyhisselam; onu zulüm ve haksızlık yapmaktan
koruyarak buyurdu.
Din kardeşine söz ile veya fiilen bir haksızlık yapılırsa
ona yardım etmek mürüvvettir, dostluktur ve kardeşlik
hukuk-una riayettir.
*Allah Teâlâ maide süresi 2.ayet-i kerimede mealen:
İyilikte ve takvada birbirinize yardım ediniz. Fakat!

315

Günah ve düşmanlıkta birbirinize yardım etmeyiniz!
Çünkü Allah’ın azab-ı çok şiddetlidir! Buyuruyor.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(85.)
İnsanların kendi hakkında kötü düşünmelerini önlemek
için töhmet altında kalacağı yerlerden, günah işlenen
mekânlardan uzak durmak riayet edilmesi icap eden
hususlardandır.
*bir rivayette: “İnsanların sizi ayıplayacağı, töhmet
altında kalacağınız yerlerden sakınınız” buyurulmuştur.
ihyai ulum
*İbni ebiddünyanın rivayetinde hazreti Ömer radıyallahü
anh: kim kendini töhmet altında bırakacak yerlerden
sakınmazsa kendisi hakkında kötü düşüneni kötülemesin!
Buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(86.)
Herkese kabiliyetine göre hitap etmek, durumlarına göre
muamele etmekte Mekarimi-i ahlaktandır.
Zira insanların kabiliyetleri, zekâ ve anlayışları farklıdır.
Bazı insanlar işaretten, leb demeden leblebiyi anlarken,
bazıları bir şeyi birkaç kere tekrar etmeden, açık açık
anlatmadan anlayamaz. İnsanların kabiliyetlerine göre
konuşmalı, konumlarına göre davranmalıdır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem. İnsanları
menzillerine indiriniz buyurmuştur. Ebudavut
*Bir diğer rivayette de; size bir toplumun ileri geleni
geldiği vakit ona ikramda bulunun buyurulmuştur. İbni
mace
*Diğer bir hadis-i şerifte de: Biz peygamberler topluluğu,
insanlara akılları miktarınca, akıllarının anlayacağı

316

şekilde hitap etmekle emr olunduk. Buyurmuştur.
Deylemi
*Buhari’nin rivayetinde hazreti Ali radıyallahü anh:
İnsanlara anlayacakları hususlardan konuşun. Onları
inkâra götürecek hususları bırakın buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(87.)
Her yerde Yaşlılara hürmet etmek, küçüklere şefkat ve
merhamet göstermektir ki riayet edilmesi icap eden
önemli hususlardandır. Ahlak-ı hamidelerdendir.
*Tabaraninin Abdullah bin Abbas radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: bereket ve rahmet yaşlılarınız
ile beraberdir! Buyurmuştur.
Toplu taşıma araçlarında, hastanelerde, devlet
dairelerinde, çarşıda, pazarda velhasıl her yerde yaşlılara,
düşkünlere, ağır hastalara ve çocuklara gereken hürmet,
saygı, yardım, şefkat ilgi ve alakayı göstermekte büyük
ecir ve sevap vardır. Zira bunlar, neredeyse unutulmuş,
terk edilmiş sünnetlerdendir.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; kim
ümmetimin ahlaken bozulduğu bir zamanda benim
sünnetime yapışır onunla amel ederse ona yüz şehit
sevabı vardır. Buyurmuştur. Beyhaki
Tirmizi rivayet ettiği bu mealde ki bir hadis-i şerifte de;
Kim benim sünnetimi ihya eder hayata geçirirse beni
sevdiğinden yapmış olur. Beni seven cennette benimle
beraber olur buyurmuştur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; bir gün bir
yaşlıya sırf yaşından dolayı hürmet ve saygı gösterirse
Allah Teâlâ ona bir mükâfat olmak üzere ihtiyarladığında
hürmet edecek bir kimse yaratır. Buyurmuştur. Tirmizi

317

*Elbanin rivayetinde de peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Kim küçüklerimize şefkat göstermezse
büyüklerimize hürmet etmezse bizden değildir.
Buyurmuştur ki En hafifiyle sünnete, İslami ahlak ve
edebe riayet etmemiş olur!!!
Edep bir taç imiş nur-u hüdadan
Giy o tacı emin ol her beladan!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(88.)
Selam vermek ve almak adab-ı İslamiye den ve ahlak-ı
hamidelerdendir
Zira selam vermek ve almak ilahi bir emirdir. Aynı
zamanda selam, muhabbet iksiridir.Aynı zamanda selam,
muazzam bir duadır.Allah Teâlâ, cennet ehline selam
verecektir.
*Yasin süresi 55-58.ayet-i kerimelerde allah Teâlâ:
Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler,
zevk sürerler.
Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri
her şey vardır.
Çok merhametli olan Rab’den bir söylenecek “Selâm”
(vardır).Buyuruyor.
*Meleklerde cennet ehline selam verecekler: Zümer
süresi 73. ayet-i kerimede Allah Teâlâ:
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup
cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın
kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size
selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedî kalmak
üzere buraya girin. Diyecekler buyuruyor.
*Nisa süresi 86.ayet-i kerimede Allah Teâlâ:

318

Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle
veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her
şeyin hesabını gereği gibi yapandır. Buyuruyor.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Siz iman
etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe
de iman etmiş olamazsınız, yaptığınız zaman bir birinizi
seveceğiniz bir şeye delalet edeyim mi? Aranızda selamı
yayınız. Buyurmuştur.
Şu halde mü’minler çokça selamlaşarak birbirlerine dua
etmelidirler.
Selam verilen kimse, selam veren kimseye, kendisine
selam vererek, sıhhat ve selamet dilekleriyle dua ettiği
için, onun selamına ayniyle veya daha güzeliyle
mukabelede bulunmalıdır.
Selam vermek ve almak, bir nezaket, zarafet ve de insani,
İslami ve ahlaki bir vazifedir. Hiç bir söz ve ifade selamın
yerine geçmez, selam kelimesinin ifade ettiği derin ve
geniş manayı ifade edemez!

AHLAK-I HAMİDELERİN
(89.)
Selam verip almanın adabına riayet etmektir ki Bir
meclise girerken esselamu aleyküm demek, boş bir yere
veya kendi evine girerken, esselamu Aleyna ve ala
ibadillahissalihin demek, riayet edilmesi lazım olan
hususlardandır.
Selamda bazı usuller
-Bir meclise girerken ve oradan ayrılırken de selam
verilir.
-Gençler ihtiyarlara,
-Binek üzerinde olan yaya olana,

319

-Yürüyen oturana,
-Arkadan gelen önden gidene selam verir.
-Selam alamayacak durumda olanlara selam vermek
uygun olmaz bu nedenledir ki -yemek yiyene,
-Kur’an-ı kerim okuyana,
-Hutbe okuyana,
-Hutbe dinleyene,
-Uygunsuz iş yapana
-Namaz kılana, namaz esnasında selam verilmez.
Selam verirken eğilerek rükûa varırcasına bükülerek
selam vermekte uygun değildir. Zira o derce hürmet ve
tazim Allah c.c.den başkasına yapılmaz)
AHLAK-I HAMİDELERİN
(90.)
Selam verene daha güzeliyle mukabele etmek (ve
aleykümüsselamü ve rahmetullahi ve berekatühü) demek
riayet edilmesi icap eden güzel huylardandır.
*Nisa süresi 86.ayet-i kerimede Allah c.c. Size bir selam
verildiğinde ayniyle veya daha güzeliyle mukabele edin!
Buyuruyor.
*Ahmed bin Hanbeli’n müsnedinde rivayet edildiğine
göre; Bir adam peygamber s.a.v.in meclisine girip
esselamu aleyküm dedi oturdu, peygamber s.a.v. on sevap
buyurdu. Başka bir adam geldi esselamu aleyküm ve
rahmetullahi diye selam verdi. Peygamber s.a.v. Yirmi
sevap buyurdu. Bir başkası geldi esselamu aleyküm ve
rahmetullahi ve berekatühü diye selam verdi. Peygamber
s.a.v. Otuz sevap buyurdu.
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 91.)

320

musafaha yapmak, musafaha esnasında Salatü selam
okumak, hal hatır sormak Mekarimi-i ahlaktandır.
*Ebudavudun rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: İki Müslüman
karşılaştıklarında musafaha ederlerse, daha ayrılmadan
günahları af olunur! Buyurmuştur.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: birbirine rast
gelen iki Müslüman müsafahada bulunursa daha
birbirinden ayrılmadan af ve mağfiret olunurlar.
Buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(92.)
Toplantılarda, temiz ve temiz giyimli olmak, hatta aptetsli
bulunmak, Ayrılırken müsaadeyle ayrılmak, riayet
edilmesi icap eden güzel huylardandır.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: israfa ve kibre
düşmeyecek şekilde yiyiniz içiniz ve güzel giyininiz.
Tasadduk da ediniz. Zira Allah Teâlâ verdiği nimetlerini
kulunun üzerinde görmeyi sever buyurmuştur.
*Ebudavudun Cabir bin Abdullah’tan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Saçları karşık ve dağınık bir adam görmüş, bu
adamın saçlarını düzeltecek bir şeyi yokmu buyurmuştur.
Elbiseleri kirli bir adamı gördüğünde de bu adam
elbisesini yıkayacak bir su bulamıyor mu? Buyurmuştur.
Dış görünüş iç âlemin yansımasıdır. İçi temiz olanın dışı,
eli yüzü elbisesi de temiz olur. İçinde sirke bulunan
küpten bal sızmaz!
*Bakara süresi 222.ayeti kerimede Allah Teâlâ mealen:
Şüphesiz ki Allah, tövbe edenleri ve temizliğine çok
dikkat edenleri sever! Buyuruyor.

321

*Keşfül hafa da rivayet edilen bir hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Evde kapları
yıkamak, temiz tutmak, evin etraf ve çevresini temiz
tutmak ve zinayı terk etmek zenginliğe sebep olur
buyurmuştur.
*Kenzul ummal de rivayet edilen hadis-i şerifte de
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen:
devamlı temiz olursan,(hem maddi ve Hemde manevi
temizliğe riayet edersen) rızkın bol olur buyurmuştur.
*Camiussağirin EBU Said radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem: Allah c.c. Cemal sıfatının sahibidir
güzeldir, güzellikleri sever. Kuluna verdiği nimetleri
kulun üzerinde görmeyi de sever. Sefaleti, meskeneti
perişanlığı sevmez! Buyurmuştur.
*Ebudavudun rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de;
Siz kardeşlerinizin yanına gidiyorsunuz, bineklerinizi ve
elbiselerinizi düzeltin, güzel yapın. Öyle ki insanların
arasında siyah bir devedeki beyaz bir ben gibi olun. Zira
Allah c.c. Çirkinlikleri ve çirkin görünmeyi sevmez!
Buyurmuştur.
İslam, nizam, intizam, zarafet, nezaket ve temizliğe önem
verir! Bu nedenledir ki en temiz insan islamı yaşayan
Müslümandır. Zira Müslümandan başka günde en az
ayağını beş kere yıkayan bir insan bulunmaz!
Müslüman islamı yaşayan insandır. islamı yaşayan insan,
medeni insandır. Yeryüzünde yaşayan insanların en
medenisi, en temizi, en zarifi, en ahlaklısı, islamı en güzel
şekilde yaşayan Müslümanlardır!
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 93.)

322

Eş, dost ve akrabalarını münasip zamanlarda, münasip
miktarda ziyaret etmektir ki silai rahim rızkın
genişlemesine, ömründe bereketlenmesine vesile olan bir
ibadet ve güzel bir ahlaktır.
*Sahih-i Müslim’in Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet ettiği hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; Bir adam başka bir
köydeki din kardeşini ziyarete gitmişti, Allah c.c. Onun
geçeceği yola bir melek çıkardı o melek din kardeşini
ziyarete giden adama nereye gidiyorsun? Diye sordu.
Adam şu köydeki din kardeşimi ziyarete gidiyorum
deyince, melek ondan beklediğin bir nimet, bir menfaat
varmı diye sordu.
Adam, hayır ancak ben onu Allah için seviyorum dedi.
Melek, senin onun sevdiğin gibi Allah c.c.nün de seni
sevdiğini bildirmem için, Allah c.c. beni sana gönderdi
dedi.
*Tirmizinin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Kim bir hastayı veya Allah için sevdiği bir din
kardeşini ziyaret ederse, bir münadi melek ona, sen güzel
yaptın, güzel gittin cennette bir köşk hazır ettin diye
seslenir buyurmuştur.
Ancak; ziyaretler bıktırıcı, usandırıcı olmamalı zira
“seyrek ziyaret et ki muhabbet artsın denilmiştir.”
AHLAK-I HAMİDELERİN
( 94.)
Misafirlerin ev halkına dua etmesi sünnettir, ahlak-ı
hamidelerdendir
*Ebudavudun rivayetinde peygamberiz sallallahü aleyhi
vesellem: Sa’d bin ubade radıyallahü anhın yanına
varmıştı, ekmek ve yağ ikram ettiler, Nebi aleyhisselam;

323

Sofranızda oruç tutanlar iftar etsin! Yemeğinizi iyiler
yesin! Melekler size rahmet ve istiğfarda bulunsun! Diye
dua etmiştir.
*Sahih-i Müslim’in Abdullah bin büsr radıyallahü anhtan
yapmış olduğu rivayette de peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem kendisine yemek ikram edenlere, Allahım
onlara verdiğin rızkı bereketlendir. Onları af et. Onlara
rahmet et! Diye dua etmiştir.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem diğer bir
duasında da; Allahım bana yedirene sende yedir. Bana
içirene sende içir diye dua etmiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(95.)
Ziyaretine gelen müsafirlerine hürmet ve saygı
göstermek, teşrifatta bulunmaktır ki İslami usulden olup
mükâfatı da büyüktür.
*İmam-ı şa’bi r.a. gelen müsafiri kapıya kadar, bineğine
bininceye kadar uğurlamak yapılan ikramı tamamlar!
Demiştir.
*Enes radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i
şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Size bir
ziyaretçi geldiğinde ona ikramda bulunun buyurmuştur.
Feyzul-kadir-Haraiti-mekarimul-ahlak
*Sahih-i buhari-müslim-ibni mace ve neseinin Enes bin
malik radıyallahü anhtan rivayet etmiş oldukları hadis-i
şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Her
kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa gelen
müsafirine ikramda bulunsun. Herkim Allah’a ve ahiret
gününe iman ediyorsa Sılai rahim yapsın(akrabalarını
ziyaret etsin.) Herkim Allah’a ve ahiret gününe iman
ediyorsa ya hayırlı sözler söylesin ya da sussun!
Buyurmuştur.

324

*Allah dostları müsafire ikramın çok büyük mükâfatı
olduğunu bildikleri için şöyle dediler;“ Şayet cennet bir
lokma olsa onu misafirime ikram ederdim ”Yahya bin
muaz rahimehüllah
*Şakiki-i belhi rahmetullahi aleyh; “Müsafir kadar
sevdiğim bir şey yoktur. Rızkı Allah Teâlâ’ya ait, sevabı
ise bana! Demiştir.
*Hazreti Ali radıyallahü anh; “Dostlarla beraber sofrada
buluşmak, onlara yemek ikram etmek, köle Azad etmek
kadar faziletlidir ”demiştir.
*üç haslet insana değer ve derece kazandırır.
1.fakirlere, miskinlere, müsafire, dostlara ve akrabaya
yemek yedirmek
2.tanıdık tanımadık herkesle selamlaşmak
3.insanlar uykuda iken kalkıp teheccüd namazı kılmak!
H.ş.m.imam-ı ahmed
Elbette mühim olan yemek değil, gönül dostlarının bir
araya gelip gönül sohbetleri yapmasıdır.
Ne güzel söylemişler;
Gönül ne çay ister ne çayhane, Gönül sohbet ister gerisi
bahane!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(96.)
Eş, dost ziyaretlerinde usandırıcı ve bıktırıcı olmamak ta
ahlakı hamide dendir.
*Zira İbn-i ebiddünyanın Abdullah bin Ömer radıyallahü
anhtan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerif-te
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Ziyaretleri
seyrek yaparsan sana karşı sevgi ve muhabbet artar
buyurmuştur.
Çok sık ziyaretine gelen damadına, Kaim peder olan zat,
anlar ümidiyle tatlı gel deyivermiş, bir dahaki varışında
damat, bir tepsi baklava ile varınca, kaim peder olan zat,

325

açıkça söyleme ihtiyacı görüp, evladım; seyrek gel ki tatlı
olsun demiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(97.)
Davet eden ev sahibine yük olmamaktır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Ey insanlar,
insanlara yük olmayın, sıkıntı vermeyin! Buyurmuştur.
Bir adam, Hazret-i ali radıyallahü anhı evine, yemeğe
davet etmişti, Hazreti Ali r.a. üç şartla gelirim demiştir.
1.Çarşıdan bir şey almayacaksın
2.Evde ne var ne yok süpürürcesine sofraya
koymayacaksın
3.Ev halkını sıkıntıya sokmayacak, külfete girmeyeceksin
demiştir.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(98.)
Müsafire yemek ikramında acele etmektir ki yemek
ikramında acele etmek sünnettir. Dolayısı ile Mekarimi
ahlaktandır.
*İbn-i hibban ın rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Acelecilik
şeytandandır ancak beş yerde acele etmelidir.
1.Müsafire yemek ikram etmekte
2.Cenazeyi kefenleyip defin etmekte
3.Bekârları evlendirmekte
4.Borç ödemekte
5.Günahlardan tövbe etmekte! Buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERİN
(99.)
Eş, dost, komşu ve akrabalarından hasta olanlara, rahatsız
etmeyecek şekilde usulüne uygun tarzda ziyaretlerde
bulunmak, afiyet ve şifaları için dua etmektir ki dini bir

326

vecibe, insani ve ahlaki bir nezakettir. Sevap ve mükâfatı
da çoktur.
*Nitekim sahih-i Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-i
şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Müslümanın Müslüman üzerinde altı hakkı vardır. ----
Rastlayınca selam ver.
-Davet ederse davetine icabet et.
-Aksırıp Elhamdülillah derse yerhamukallah diye dua et.
-Senden nasihat isterse ona nasihat et.
-Hasta olursa ziyaret et.
-Ölünce cenazesine iştirak et. Buyurmuştur.
*Sahih-i mislimin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadis-i kutside Allah Teâlâ’dan rivayeten
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Allah Teâlâ
kıyamet gününde bir kuluna, Ey âdemoğlu! Ben
hastalandım ancak sen beni ziyaret etmedin buyuracak,
Kul, ya rabbi sen Rabbul âleminsin seni nasıl ziyaret
edebilirdim diyecek,
Allah Teâlâ, ey kulum falan kulum hastalanmış idi, sen
bilmedin mi ki onu ziyaret etseydin şayet, beni onun
yanında bulacaktın buyuracak! Buyurdu.
*Tirmizinin Hazreti ali radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte de peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: Bir Müslüman bir Müslümanı sabahleyin
ziyaret ederse, akşama kadar ona yetmiş bin melek
rahmet ve istiğfar okur. Şayet akşam ziyaret ederse, ona
sabaha kadar yetmiş bin melek rahmet ve istiğfar okur.
Cennette de bir köşkü ve bahçesi olur! Buyurmuştur.
Hasta ziyareti adabı
-Evinde ziyaret edilecek ise izin alarak gitmek
-Hastanede ziyaret edilecekse hasta hane kurallarına
uymak, diğer hastaları rahatsız etmemek
-Ziyaret kısa tutmak

327

-Ev ve ya hasta haneye çocukları götürmemek
-Hasta ziyaretine çok kalabalık gitmemek
-Hastanın yanında yüksek sesle konuşmamak
-Hastaya zararlı bir yiyecek götürmemek
-Ziyarete münasip bir vakitte gitmek
-Hastanın kuvvei maneviyesini bozacak sözle
söylememek, güzel sözler söylemek
-Hastaya ümit vermek
-Acil şifalar dilemek, dua etmek
-Sabır tavsiye etmek
-Küçükte olsa bir hediye götürmek
-Bismillahişşafi huvallah- bismillahilkafi huvallah-
bismillahil muafi huvallah- bismillahillezi la yedurru
measmihi şey’un fil ardı vela fissemai ve huvessemiül
âlim duasını okumak!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(100.)
Salihlerin, âlimlerin, akraba-i taallukattan vefat etmiş
olanların ve din kardeşlerinin kabirlerini ziyaret etmektir.
Çünkü kabir ziyareti ölümü hatırlatır. Ölümü hatırlamak
ise kalplerin yumuşamasına vesile olur.
*Tirmizinin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem: zevkleri ve lezzetleri hezimete uğratan ölümü
çok hatırlayınız buyurmuştur.
Ayni zamanda okunan Kur’an-ı kerimden, yapılan
dualardan kabirdekiler istifade ederler.
*Beyhaki nin Abdullah bin Abbas radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem: ölen kimse boğulmakta olup
yardım bekleyen kimse gibidir. Babasından, anasından,
kardeşinden, dostundan kendisine ulaşacak bir dua bekler
dua Ulaştığı zaman, dünya ve dünyadaki şeylerden daha

328

sevimli olur. Allah Teâlâ yer ehlinin dualarından, kabir
ehline dağlar gibi sevaplar ihsan eder. Dirilerin ölülere
hediyesi istiğfardır buyurmuştur.
*İbni Abbas radıyallahü anh; peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem bizi aişe radıyallahü anha nın evinde
topladı, Ayrılık yaklaştı ben vefat ettiğimde beni yıkayıp
kefenleyiniz. Namazımı ilk kılacak olan melek ordusuyla
Cebrail aleyisselamdır Sonra Mikail aleyisselamdır sonra
İsrafil aleyisselamdır sonra Azrail aleyisselamdır sonra
gurup gurup girerek namazımı kılın buyurdu.
Orada bulunanlar, ağlaştılar, sen bizim için rabbimizin
nuru, toplantılarımızın kandili idin. Bir müşkülümüz
olursa sana müracaat ediyorduk, Kalplerimiz katılaşınca
senin sohbetini dinliyor kalplerimiz yumuşuyordu. Sen
aramızdan gidince kime müracaat edeceğiz, katılaşan
kalplerimizi nasıl yumuşatacağız dediler.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: Size gecesi
dahi gündüz kadar açık bir delil bir din bırakıyorum. Size
birisi konuşan biriside susarak vaaz eden iki vaiz
bırakıyorum. Konuşan vaiz Kur’an-ı kerimdir. Susan vaiz
ise ölümdür.
Bir müşkülünüz olursa Kur’an-ı kerime müracaat ediniz.
Kalpleriniz kararıp katılaşırsa ölümü hatırlayınız
buyurmuştur. İhyai-ulum lil gazali
*Sahih-i mislimin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: kabirleri
ziyaret ediniz size ölümü hatırlatır buyurmuştur.
*Sahih-i Müslüm in rivayet etmiş olduğu başka bir hadis-
i şerifte de peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem:
Ben size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım şimdi
ziyaret ediniz buyurmuştur.
Bir kimse kabristana gittiği zaman, önce kabir halkına
selâm vermeli, onlara dua etmeli ve sonunda kendisinin

329

de onlar gibi olacağını düşünmelidir. Kabrini ziyaret
ettiği kimse sanki sağ imiş de onunla konuşuyormuş gibi
yüzünü ona dönerek yanına yaklaşmalı ve rahatsız değilse
ayakta durmalıdır. Sağlığında kendine çok yakın ise,
yakınına varmalı, fazla yakın değilse uzakça durmalı,
sonra da ona dua etmelidir. Kabirde yatan kimse ne kadar
büyük olursa olsun, ondan asla bir şey istememelidir.
Çünkü kendisinden bir şey istenecek olan sadece Allah
Teâlâ’dır.
•Mezar ziyareti esnasında abdestli olmaya özen
gösterilmelidir.
•Mezarlıkta sükûneti korumalı, fazla gürültü
çıkarmamalıdır.
•Sonra mezarlıkta bulunan ölülere selam verilir
•Onlar için hayır duada bulunulur.
•Kuran-ı Kerim okunup sevabı onların ruhuna bağışlanır.
•Mecbur kalmadıkça, asla mezarların üzerine basılmaz,
üzerlerine oturulmaz.
•Her insanın er-geç mezara gideceği düşünülerek ibret
alınır.
•Mezarlıkta bağırılmaz, ağlayıp feryat edilmez, orada
kurban kesilmez, şenlik yapılmaz
•Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak,
kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp
ağlamak İslam ile bağdaşmaz.
•Bunlar mezar ziyaretinin bazı adabındandır.
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(101.)
Her işte basiretli, dikkatli ve ihtiyatlı davranmaktır.
Basar; ancak önünü görür. Basiret; öteleri, ötelerin
ötesini, ölümden sonrasını görmektir. Kabre, mahşere,
mizana, sırata hazırlanmak ve tedbirli ve ihtiyatı davranıp

330

günahların gizlisinden, aşikârından, küçüğünden
büyüğünden sakınmaktır.
Basiret; ilim, irfan, iz ’an, iman, burhan, hüccet, yakin,
idrak, şuur, tefekkür, tezekkür sahibi olmaktır. Buda
ancak, kalbe giren nur ve feyiz ille mümkündür.
İş bu nur ve feyiz, toprak için su ne kadar önemliyse kalp
içinde nur o kadar önemlidir. Kuru toprağa can veren
sudur. Kalbe hayat verende nur-u ilahi ve feyz-i ilahidir.
Gözün görmesi için ışık ve ziya zaruri olduğu gibi, kalbin
basiret sahibi olup öteleri görmesi içinde nur-u ilahi
zaruridir.
Nur-u ilahiden mahrum olan kalpleri karanlık ve zulmet
kaplar, göremez ve düşünemez olur.
Kalbe huzur veren, kalpten karanlık ve zulmeti def eden
yegâne çare, zikr-i kalbinin yansıması olan nur-u ilahidir.
*Allah Teâlâ nur süresi 34-38.ayetlerde mealen bu
nurdan bahs ediyor; Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler,
sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah'a karşı
gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik. Allah,
göklerin ve yerin nurudur.(gökleri ve yerleri ve kalpleri
nurlandırandır.) O'nun nurunun temsili şudur: Duvarda
bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fanus
içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek
bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin
ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa
bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne
nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar
için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının zikir
edilmesine(anılmasına) izin verdiği evlerde hiçbir
ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah'ı
anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten
alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam

331

O'nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip
kalacağı bir günden korkarlar.(Bütün bunları) Allah,
kendilerini yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırsın ve
lütfundan onlara daha da fazlasını versin diye (yaparlar).
Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır. Buyuruyor
*Allah-u Teâlâ Bu nurdan mahrum olanlar hakkında
39.40.ayetlerde mealen; İnkâr edenlere gelince; onların
amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse
onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz.
(Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir
şey bulamaz). Ancak Allah'ı yanında bulur da Allah onun
hesabını tastamam görür. Allah, hesabı çabuk görendir.
Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir
denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga
üstüne dalga kaplıyor, üstünde de(kesif)bulutlar var.
Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa
neredeyse onu bile göremez. Kime ki Allah nur
vermezse, onun için nur diye bir şey yoktur. Buyurmakta,
iman nurundan mahrum olan insanları zifiri karanlıkta
kalmış, yolunu bulamayan çaresiz, bocalayıp duran bir
insana benzetmektedir.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Bir kalbe nur-
u ilahi girdiğinde kalp (nur ve feyzin bereketi ve kalbe
tesiri neticesinde)genişler ve açılır(huzura gark olur)
buyurdu. Bunun alameti nedir? Ya resulallah dediler.
Nebi aleyhisselam; Ebediyet âlemine yönelmek, aldatıcı
dünyadan uzaklaşmak, ölüm gelmeden ölüme hazır
olmaktır. Buyurdu.
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(102.)

332

Kavli, fiili, ameli ve kalbi olarak yapıla bilecek her türlü
iyilikler Mekarim-i ahlaktandır.
*Nebi aleyhisselam; her türlü iyilik güzel ahlaktır
buyurmuştur. revahü Müslim
*Muaz bin cebel radıyallahü anh Resulüllah sallallahü
aleyhi vesellem yemene gönderirken bana en son; ahlakın
güzel olsun. İnsanlara iyi ve güzel davran diye tavsiyede
bulundu demiştir. muvatta-ı ibni malik
*İmam-ı ahmedin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
Mü’min güzel ahlakı sayesinde her gün oruç tutan ve her
gece teheccüde kalkan kimselerin derecesine ulaşır
buyurmuştur.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de
mealen; mizanda güzel ahlaktan daha ağır gelen hiçbir
ibadet yoktur buyurmuştur.
*Tirmizinin rivayet etmiş olduğu başka bir hadis-i şerifte
de peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; Sizin en
hayırlılarınız ahlakı en güzel olanlarınızdır buyurmuştur.
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(103.)
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin ahlakıyla
ahlaklanmaktır ki peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellemin ahlakıyla ahlaklanan insan, güzel ahlakın
tamamıyla ahlaklanmış olur. Çünkü Allah Teâlâ onun
hakkında yemin olsun ki sen çok yüksek bir ahlakın
sahibisin buyurmaktadır.
Bu kadar güzel ahlaka sahip olan peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; Allahım en güzel
amelleri yapmayı nasip et. Ahlakımı güzelleştir. Çünkü
senden başka hiç kimse ona ulaştıramaz. Beni kötü
işlerden koru. Senden başka hiç kimse kötülüklerden

333

koruyamaz. Allahım, kötü ahlaktan, kötü işlerden, hevai
şeylerden ve hastalıklardan sana sığınıyorum. Allahım,
fiziki olarak beni güzel kıldığın gibi ahlakımı da
güzelleştir. Diye dua etmeye devam etmiştir. Elbani
Güzel ahlak, imanın kemalinden ve tamamındandır.
Güzel ahlak, mizanda en ağır gelen ameldir. Güzel ahlak,
insanın saadetine vesiledir. Güzel ahlak, toplumun
huzuruna çaredir. Güzel ahlak, bir devletin temeli
mesabesindedir.
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(104.)
İnsanlara güzel, hikmetli, faideli sözler söylemektir ki en
güzel kelam, en faideli söz kelamullahtır. Sonra hadis-i
şeriflerdir. Sonra Ayet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere
uygun söylenmiş sözlerdir. Bunların dışındaki sözlerin bir
kıymeti yoktur.
*Hazreti Ebuhüreyre radyolu anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen; güzel bir kelime(insanların hayrına, faidesine,
irşadına vesile olan güzel sözler) sadakadır buyurmuştur.
*İsra süresi 53.ayet-i kerimede mealen; Ey peygamberi
Zişan! Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü
söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan
insanın apaçık bir düşmanıdır. Buyuruluyor.
*Hac süresi 23-24.aywt-i kerimelerde mealen; Şüphesiz
Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden
ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından
bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri
ise ipektir. Onlar hem sözün hoş olanına ulaştırılmışlar,
hem de övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.
Buyurulmaktadır.
*Allah Teâlâ bakara süresi 83.ayet-i kerimede mealen;
Hani, biz İsrailoğulları'ndan, "Allah'tan başkasına ibadet

334

etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere,
yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler
söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı
vereceksiniz" diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç,
yüz çevirerek sözünüzden döndünüz. Buyurmaktadır.
*Nisa süresi 114.ayet-i kerimede de mealen; Bir sadaka
vermeyi yahut iyilik yapmayı yahut da insanların arasını
düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli
konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları
sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona
büyük bir mükâfat vereceğiz. Buyurulmaktadır.
En güzel kelime “la ilahe illallah Muhammedün
resulüllah”kelimesidir. Harfleri az lakin manası çok
büyüktür. Sevabı yerlerden ve göklerden ağırdır. İmanın,
ibadetin ve ahlak-ı hamidenin aslı ve temelidir. Kalb
tarlasına dikildiğinde bütün zamanlarda en güzel ahlak
meyvelerini verecek olan bir ağaçtır.
*Allah Teâlâ İbrahim süresi 23-27. ayet-i kerimelerde
mealen; İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin
izniyle, ebedî kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan
cennetlere sokulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri
"selâm"dır. Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl
misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe
yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her
zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara
misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden
koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın
durumu gibidir. Allah, iman edenleri hem dünya
hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır.
Zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.
Buyuruyor.
*Allah-u Teâlâ Fatır süresi 10.ayet-i kerimede mealen;
Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref

335

bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na
yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir.
Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir
azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.
Buyurmaktadır.
*Sahih-i Buhari ve Müslim’in rivayet etmiş olduğu hadis-
i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen; Mü’min, kalp kırmaz, lanet okumaz, çirkin söz
söylemez, kimseyi hor ve hakir görmez, kaba
hareketlerde bulunmaz buyurmuştur.
*İmam-ı ahmedin rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; hiç
olmazsa Yarım hurma tasadduk ederek cehennemden
korununuz. Eğer onuda bulamazsanız güzel bir söz
söyleyerek kendinizi cehennemden koruyunuz
buyurmuştur.
Kalp kırmayan, gönül yıkmayan, sinir bozmayan güzel
bir kelime ne kadar önemli!
Bir güzel kelime ile bile kendisini cehennemden koruya
bilme imkânına sahip olan Mü’min ne kadar şanslı!
Sırf ”La ilahe illallah Muhammedün resulüllah”dediği
için cennet gibi ebedi bir yurda sahip ola bilmek, ne
büyük imkân!
Rabbul âlemin ve Arhamurrahimin olan Allahımız
kullarına ne kadar lütufkâr!
*Ebuhüreyre radıyallahü anhın rivayet etmiş olduğu
hadis-i şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem
mealen; kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya
hayırlı, güzel sözler söylesin. Ya da sussun. Buyurmuştur.
muttafekun aleyh
Tabaraninin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte de
nebi aleyhisselam mealen; selamı yaymak ve insanlara

336

güzel sözler söylemek af olunma sebeplerinden dir
buyurmuştur.
*İmam-ı ahmedin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte
de peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
Yumuşak sözlü olup yemek yediren ve insanlar uyurken
geceleri namaz kılanlar için cennette içi dışardan, dışarısı
içerden gözüken köşkler vardır. Buyurmuştur.
Evet; nezaketli olmak, zarif davranmak, güzel sözlü, tatlı
dilli olmak insanın miyarı ve ölçüsüdür. İnsanlık
kumaşının kalitesidir. Söz vardır baş kestire, söz vardır
savaş kestire! Söz vardır köz olur yangın çıkarır. Söz
vardır, Yangın söndürür! Söz vardır cennete götürür, söz
vardır cehennem götürür! Ey iman edenler! Allah'a karşı
gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin
işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim
Allah'a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir
başarıya ulaşmıştır.
*Ahzab süresi 70-71.ayet-i kerimelerde de mealen; Ey
iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve
doğru(hakka uygun, adaletli, faideli, güzel, insanların
arasını islah eden) söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi
düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve
Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya
ulaşmıştır. Buyurulmaktadır.
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(105.)
Muhasebe, kendini sorgulamak, yaptığı günahları
düşünüp tövbe etmek, yapamadığı ibadetleri kaza etmek,
hal ve hareketlerini gözden geçirmektir ki Mekarim-i
ahlaktandır. Her müslüman ahlaki, manevi ve uhrevi
yönleriyle kendini hesaba çekmeli ahirete hazırlık
yapmalıdır.

337

*Hazreti Ömer radıyallahü anhın yapması lazım olup
yapamadıklarını, yapmaması icap edipte yaptıkların
yazdığı bir defteri olup her Cuma günü kontrol ederdi.
Rızai ilahiye uygun düşmeyen her iş için istiğfar eder, ya
Ömer sen bunuda mı yaptın? Deyip asasıyla kafasına
vurur idi. Siyer
*Allah-u Teâlâ haşr süresi 18-24.ayetlerde mealen; Ey
iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes,
yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a
karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır. Allah'ı unutan ve bu yüzden
Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler
gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.
Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler
kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Eğer biz, bu Kur'an'ı
bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan
başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller!
Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz. O,
kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah'tır. Gaybı
da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahman’dır, Rahîm
‘dir. O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan
Allah'tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü
eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik
veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah
eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan
Allah'tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. O,
yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah'tır. Güzel
isimler o’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O'nu
tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet
sahibidir. Buyurmakta ahirete hazırlanmamızı
emretmektedir.
*Hazreti Ömer radıyallahü anhın bir hafta içerisinde
yaptığı işleri yazdığı bir defteri olup Her Cuma günü

338

haftanın muhasebesini yapar, işlerinde, amellerinde rızai
ilahiye muhalif bir şeye rastlarsa ya Ömer sen bunu nasıl
yaptın deyip asasıyla başına vurduğu, eline aldığı bir
çöpü gösterip keşke böyle bir çöp olaydım mesuliyetten
kurtulaydım dediği rivayet edilmiştir.
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(106.)
Her hal ve zamanda tefekkür ve murakabe üzere
bulunmaktır ki ahlak-ı hamidelerdendir. Tefekkür ve
mürekkebe aklın meyvesidir. Bir saat tefekkürün altmış
sene nafile ibadetten daha faziletli olduğu rivayet
olunmuştur. Tefekkür insanı dünya ve ahiret saadet ve
selametine ulaştırır.
*Allah Teâlâ hac süresi 45-46.ayet-i kerimelerde mealen;
Halkı zulmetmekteyken helâk ettiğimiz, böylece
duvarları, çökmüş çatılarının üzerine yıkılmış nice
memleketler, nice kullanılmaz kuyular, nice muhteşem
saraylar vardır! Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki,
düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar,
ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil,
göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.
Buyurmaktadır.
*Bakara süresi 219.ayet-i kerimede mealen; Allah, size
âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. Buyuruyor.
Rum süresi 21.ayett de mealen; Kendileri ile huzur
bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve
aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun
(varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz
bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
Buyuruluyor
Hülasa kur ’anımız, on dokuz civarında ki ayeti
kerimelerde tefekkürün ehemmiyetini beyan buyurmakta,

339

yedi ayeti kerimenin sonunda da düşünen bir toplum için
ifadesi kullanılmaktadır. Dolayısı ile anlatılan hususların
ancak tefekkür ile elde edilebileceğine işaret
buyurulmaktadır. Maddi ve manevi keşifler ve icatlar hep
tefekkürün neticesinde tezahür etmiştir. Marifetullah
kapısı tefekkürün neticesinde açılır.
*Allah Teâlâ ali İmran süresi 190-193.ayet-i kerimelerde
mealen; Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl
sahipleri için elbette ibretler vardır. Buyurduktan sonra
müteakip ayetlerde akıl sahiplerini beyan buyuruyor.
Akıl sahipleri kimlerdir?
Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken
Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde
düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni
eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru"
derler."Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan,
onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur."
"Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana
çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz!
Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı
iyilerle beraber al." diye dua ederler.
*Ra’d süresinde de mealen; Onlar, Allah’a verdikleri
sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır. Onlar,
Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden,
Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.
Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı
dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli
olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle
ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun
iyi sonucu vardır. Bu sonuç da Adn cennetleridir.
Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla
beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan

340

yanlarına girerler (ve şöyle derler) “Sabretmenize karşılık
selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne
güzeldir! Ra’d s 19-24.a-
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(107.)
Uluvvü himmet sahibi olmaktır ki Mü’min ulvi şeyler
düşünmeli maddi ve manevi yönden yükselmelidir. Zira
uluvvü himmet Muktazai imandandır.
*Allah Teâlâ ali İmran süresi 139. Ayet-i kerimede
mealen; Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten)
iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.
Buyurmaktadır.
Tarihte hep ufku geniş olan, büyük düşünen, uluvvü-
himmet sahibi olanlar, büyük işler yapmışlar bereketli
ömürlere sahip olmuşlardır. Hazreti fatih büyük
düşünmüş İstanbul’u feth etmiştir. Yavuz sultan selim
büyük düşünmüş hilafeti İstanbul’a nakil etmiştir. Elli beş
sene yaşayan imama-ı gazali nerede ise her güne bir kitap
sığdırmıştır. Takriben İki buçuk sen halifelik yapan Ömer
bin Abdul aziz tarih sayfalarını süslemiştir. Uluvvü
himmet sahibi büyüklere bu sayfalar yetmez!
AHLAK-I HAMİDELERİN
(108.)
Her zaman ve her hususta Adabı-muaşerete riayet etmek,
insanlar ile medeni münasebetler içerisinde olup iyi
geçinmek, onlara karşı samimiyet, nezaket, hürmet ve
muhabbet üzere bulunmaktır. Yaşam tarzıyla, zarafet ve
nezaketiyle, güzel ahlak ve edebiyle islamın güzelliğini
yansıtmak, göstermek, her Müslümanın vazifesidir.
En etkili tebliğ, islamı güzel yaşayarak, islamın
güzelliğini göstermektir.

341
AHLAK-I HAMİDELERİN
(109.)
Kur’anı kerim ve Peygamberimiz sallallahü aleyhi
veselleme çokça salavatı şerife okumaktır.
*Allah-u Teâlâ ankebut süresi 45.ayet-i kerimede mealen:
(Ey peygamberi Zişan!) Kitaptan sana vahyolunanı
okumaya devam et, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü
namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ı
anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah,
yaptıklarınızı biliyor. Buyuruyor. Kur’an-ı kerimin bir
harfine en az on sevap verileceği müjdelenmiştir.
Sevaplarını çoğaltmak isteyen kur’anı kerimi çok
okumalıdır.
*Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem; kim kur’anı
okur, ilmini öğrenir ve ilmiyle amel ederse kıyamet günü
onun ana-babasına güneş gibi parlayan bir taç ve
dünyadan kıymetli iki elbise giydirilir. Onlar bu Taç ve
elbiseler ne sebeple giydirildi derler! Vazifeli melekler
evladınızın kur’anı okuması ve onunla amel etmesiyle
derler. Anasına-babasına böyle muamele edildiğine göre
bizzat kendisine ne verilecek siz ne zan ediyorsunuz!
Buyurmuştur Terğib vetterhib.
*Allah-u Teâlâ ahzab süresi 56.ayet-i kerime de mealen;
Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere s.a.v Salatü
selam okuyorlar! Ey iman şerefiyle müşerref olan ehli
iman, sizde peygambere s.a.v. Salatü selam okumaya
devam edin! Buyuruyor.
*Nesainin rivayet etmiş olduğu hadisi şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; Allah
Teâlâ’nın seyyah, dolaşan melekleri vardır. Ümmetimin
bana okudukları Salatü selamları bana tebliğ ederler!
Buyurmuştur.

342

*Beyhaki nin rivayet etmiş olduğu hadisi şerifte
peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen; Salatü
selam okunmadıkça bütün dualar perdelenir(yerine
ulaşmaz yer ile gök arsında bekletilir)buyurmuştur.
* imam-ı Nevevi rahimehüllah; bütün âlimler duadan
önce ve sonra Allah Teâlâ’ya hamdü sena ve peygamber
aleyhisselama Salatü selam getirilmesinin müstahab
olduğu hususunda ittifak ettiklerini söylemiştir.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme Salatü selam
okumak, nebi aleyhisselama hürmet ve tazimdir. İbadet
ve zikrin bir çeşididir. İmanın kemaline, sevapların
artmasına, günahların affına vesiledir.
*Tirmizinin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan rivayet etmiş
olduğu hadisi şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem mealen; Benim ismimi duyduğunda bana Salatü
selam okumayana yazıklar olsun buyurmuştur.
*Allah-u Teâlâ fetih süresi 9.ayeti kerimede mealen; Ey
insanlar! Allah'a ve Peygamberine inanasınız, ona yardım
edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah'ı
tespih edesiniz diye (size Peygamber'i
gönderdik.)Buyurmaktadır.
*Buhar inin Enes bin malik radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadisi şerifte peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen; Sizden biriniz beni ana-
babasından, bütün insanlardan hatta kendi canından daha
çok sevmezse iman etmiş olmaz buyurmuştur.
*Bir gün hazreti Ömer radıyallahü anh peygamberimiz
sallallahü aleyhi veselleme canım hariç seni her şeyde
çok seviyorum ya resulallah demişti.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem: hayır ya
Ömer, yemin ederim ki sizden biriniz beni, anasından,
babasından, evladından, eşinden, dostunda hatta canından
çok sevmezse iman etmiş olamaz buyurdu. Hazreti Ömer

343

radıyallahü anh; şu an seni canımdan da çok seviyorum
ya resulallah dedi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi
vesellem şimdi oldu ya Ömer buyurdu. Buhari ve Müslim
Kim peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemde dua
almak istiyorsa ona çok Salatü selam okumalıdır zira!
*imamı Nevevi nin Ebuhüreyre radıyallahü anhtan
rivayet etmiş olduğu hadisi şerifte de peygamberimiz
sallallahü aleyhi vesellem mealen; kim bana Salatü selam
okursa allah Teâlâ bana ruhumu iade eder, onun selamına
karşılık veririm buyurmuştur.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi veselleme Salatü selam
okumak, Allah Teâlâ’nın rahmetine, nebi aleyhisselamın
şefaatine, duaların kabulüne, cennette derecelerin
yükselmesine, günahların affına, ömrün
bereketlenmesine, üzüntülerin gitmesine, ihtiyaçların
giderilmesine, Nebi aleyhisselamdan selam ve dua
almaya vesiledir zira!
*Elbaninin Enes bin malik radıyallahü anhtan rivayet
etmiş olduğu hadisi şerifte Peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellem mealen; kim bana bir kere Salatü selam
okursa, Allah Teâlâ on rahmet ihsan eder, onun on tane
günahını af eder, ona cennete on derce ihsan eder
buyurmuştur.
Bazı salavat-ı şerifeler!
*“allahümme salli ala seyyidina Muhammedîn ve ala ali
seyyidina Muhammed”
*”allahümme salli ala seyyidina Muhammedîn ve ala ali
seyyidina Muhammedîn kema salleyte ala seyyidina
İbrahim’e ve ali seyyidina İbrahim’e inneke Hamid ün
mecid”
*Allahümme barik ala seyyidina Muhammedîn ve ala ali
seyyidine Muhammed’in kema barekte ala seyyidina

344

İbrâhim’e ve ala ali seyyidina İbrâhim’e inneke Hamid ün
mecid”
Her Müslümanın bildiği, En kolay salavatı şerifeler
bunlar olmakla beraber, salatı münciye, salatı tefriciyye
ve ya salatı nariye gibi hepsini burada yazamayacağımız
bir salavatı şerifeler vardır. Bir Mü’minin bildiği salavatı
Şerifeleri çok okuması, tekrar ve tekrar okuması maksada
kâfidir.
Her vakit, salavatı şerife okumaya müsait olmakla
beraber, namazların başında ve sonunda, tahiyattan sonra,
her duanın başında ve sonunda, çarşuyu pazarda, Kur’an-ı
kerim okumadan önce ve sonra, peygamber sallallahü
aleyhi vesellemin ismi şerifi anıldığında, Cuma günü ve
akşamında, rahat ve sıkıntılı anlarda, Ezanı
Muhammedîden ve kametten sonra velhasıl her zaman ve
her hayırlı işte Salatü selam okumalıdır.
Zira bir Mü’min ömrü boyunca Nebi aleyhisselam
üzerine Salatü selam okusa peygamberimiz sallallahü
aleyhi vesellemin hakkını ödemiş olamaz! Çünkü o,
sebebi mevcudiyetimizdir. Çünkü o, sebebi
hidayetimizdir. Çünkü o, hatemül enbiya Muhammed
Mustafa sallallahü aleyhi vesellem dir. Çünkü o,
rahmeten lil âlemindir. Çünkü o, mü’minlere karşı Rauf
ve rahimdir. Çünkü o, şefiül müznibin dir. Çünkü o,
livaul hamd sancağının sahibidir. Çünkü o, makamı
mahmudun sahibidir. Çünkü o, peygamberler dâhil bütün
insanların sustuğu mahşerde onların sözcüsüdür. Çünkü
o, günahkârların ümididir. Çünkü Onun hakkında Allah
Teâlâ mealen; ey peygamberi Zişan! De ki: "Ey insanlar!
Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait
olan Allah'ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O'ndan
başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde,
Allah'a ve O'nun sözlerine inanan Resûlüne, o, ümmî

345

peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu
bulasınız.” Buyurmaktadır. A’raf süresi 156.a.m.
Çünkü onun hakkında Allah Teâlâ mealen; sen
olmasaydın kâinatı yaratmazdım buyurmuştur. Hadisi
kutsi
Çünkü o, biz ümmetini çok seviyor bizde onu çok
seviyoruz! Sallallahü aleyhi veselleme daimen ebeden!
*Übey bin ka’b radıyallahü anhtan yapılan rivayette,
peygamber sallallahü aleyhi vesellem Gecenin üçte ikisi
geçtikten sonra kalkar, mealen; ey insan lar Allah
Teâlâ’yı zikir ediniz, Allah Teâlâ’yı zikir ediniz. Zira o
peş peşe olacak olan dehşetli sarsıntı, kıyamet sarsıntısı,
ölüm ve ölümle beraber gelecek olanlar geldi geliyor
buyururdu. Dedim ki ya resulallah, sana çok Salatü selam
okuyorum ne kadarı kâfidir? Nebi aleyhisselam; dilediğin
kadar buyurdu. Dedim ki vaktimin dörtte biri, dilediğin
kadar oku, lakin daha çok okursan senin için daha hayırlı
olur buyurdu. Dedim ki Yaresulallah, vaktimin yarınsını
okusam, nebi aleyhisselam; dilediğin kadar oku, lakin
daha çok okursan senin için daha hayırlı olur buyurdu.
Dedim ki Yaresulallah, üçte ikisini okusam, nebi
aleyhisselam; dilediğin kadar oku lakin daha çok okursan
senin için daha hayırlı olur. Dedim ki Yaresulallah, (farz
ibadetlerimden sonra)vaktimin tamamında hep sana
Salatü selam okusam, nebi aleyhisselam; işte o zaman,
dünya ve ahiret bütün işlerine, üzüntülerine,
düşündüklerine, dertlerine kâfi gelir, günahlarında af
olunur buyurdu. tirmiziden rivayet olunan Bu hadisi şerif
sahih ve hasendir.
*Hazreti ali radıyallahü anhtan rivayet edilen bir hadisi
şerifte peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem mealen;
en cimri insan, benim ismimi duyduğunda bana Salatü
selam okumayan insandır. Buyurmuştur.

346

“Mevla’ya salli vesellim daimen ebeden ala habibike
hayril halki küllihim”
AHLAK-I HAMİDELERDEN
(109.)
Devamlı olarak dua ve iltica halinde olmaktır ki ahlakı
hamidedendir. Zira dua ibadetin özüdür. Fatihai şerife en
büyük duadır. Onun içindir ki günde kılmış olduğumuz
kırk rekât Namazın her rekâtında fatihai şerifeyi okuruz.
*Furkan süresi 77.ayet-i kerimede Allah Teâlâ mealen;
Ey peygamberi Zişan! De ki: "Duanız olmasa, Rabbim
size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap
yakanızı bırakmayacak. “Buyurmaktadır.
Kur’an kerimden bazı dua ayetleri:
"Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu
tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin
gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün
yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize
acı! Sen bizim Mevla’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı
bize yardım et." bakara s286.a-m.
*"Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi
eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen
çok bahşedensin. “Ali İmran s8.a-m.
*"Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla.
Bizi ateş azabından koru" diyenler, sabredenler, doğru
olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan
duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde
(Allah'tan) bağışlanma dileyenlerdir. Ali İmran s-16-17.a-
m
*"Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet.
Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin" ali İmran s 38.a-m.
*"Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki
taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı

347

sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et" ali İmran
147.a-m.
*"Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana
çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz!
Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı
iyilerle beraber al." Ali İmran s 193.a-m.
*"Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten
çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir
yardımcı ver" Nisa s 75.a-m.
*Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi (hakikate) şahitlik
edenler ile beraber yaz! Maide s 83.a-m.
*"Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi
bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden
oluruz." A’raf s 23.a-m
*"Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma"
A’raf s 47.a-m
*Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman
olarak bizim canımızı al."A’raf 126.a-m
* Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı.
Sen, bağışlayanların en hayırlısısın" dedi. A’raf 155.a-m
*"Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi
zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!
Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar. "yunus
85.86.a-m
*"Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle.
Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı
kabul eyle." "Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni,
ana-babamı ve inananları bağışla." İbrahim s 40-41.a-m.
*"Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde
girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve
esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet
ver." isra s 80.a-m

348

*"Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde
bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa
ulaşmayı kolaylaştır" Kehf s 10.a-m
* "Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise
merhametlilerin en merhametlisisin"
enbiya s 83.a-m
* "Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen,
konuk edenlerin en hayırlısısın. “Mü’minun s 29.a-m
*"Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri(bela ve
musibetleri) bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim
milletin içinde bulundurma. “Mü’minun s93-94.a-m
*"Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana
sığınırım." "Ey Rabbim! Onların benim yanımda
bulunmalarından da sana sığınırım. "Mü’minun s 97-
98.a-m
"Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet
et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" Mü’minun s
109.a-m
*"Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet
edenlerin en hayırlısısın!" Mü’minun s 118.a-m
*"Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır,
gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!" Furkan s 65.a-
m
*"Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz
aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara
önder eyle" Furkan s 74.a-m
*"Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih
kimseler arasına kat. " "Sonra gelecekler arasında beni
doğrulukla anılanlardan kıl." "Beni Naîm cennetinin
varislerinden eyle." "(Kulların) diriltilecekleri gün beni
utandırma!" "O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!"
"Allah'a arınmış bir kalp ile gelen başka." "Şuara s 83-89
a-m

349

*"Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin
nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller
işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının
arasına kat!" neml s 19.a-m
*"Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet"
kasas s 16.a-m
* "Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar" kasas s
21.a-m
*"Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım"
kasas s 24.a-m
*"Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye
lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet!
Şüphesiz sen çok bahşedicisin!" Sad s 35.a-m
*"Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi
kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları
bağışla ve onları cehennem azabından koru." "Ey
Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve
soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn
cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin,
hüküm ve hikmet sahibisin." "Onları kötülüklerden koru.
Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş
olursun. İşte bu büyük başarıdır. ğafir s 7-9.a-m
*"Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık
inanıyoruz" duhan s12.a-m
*"Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi,
senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et.
Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana
döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım."
ahkaf 15.a-m
* "Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan
kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere
karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok
esirgeyicisin, çok merhametlisin." haşr s 10.a-m

350

*"Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma.
Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç
sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin." mümtehine s5.a-m
*"Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi
bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter"
tahrim s 8.a-m
*"Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime
girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları
bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır." Nuh s 28.a-
m
“Rabbim, ilmimi artır. Enbiya s 83.a-m
*De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı
çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere
üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin
kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."
falak s meali
* De ki: Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine
vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların
Rabbine, insanların Melikine, insanların İlahına sığınırım.
Nas s meali
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellemin bazı duaları!
“Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan,
cimrilikten, yaşlılığın getirdiği takatsizlik ve bunaklıktan,
kasvetten (katı kalplilikten), gafletten, yokluktan,
zilletten, mal ve hayır azlığından, meskenetten (kötü
hâlden) Sana sığınırım. Nefsin doymak bilmeyen ihtiyaç
hissinden, küfürden, fâsıklıktan, hakka muhalefetten ve
ayrılıktan, nifaktan, süm’adan (amelleri insanların
duyması için yapmaktan), riyadan Sana sığınırım.
Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, barastan
ve her türlü kötü ve müzmin hastalıklardan Sana
sığınırım.” (Buhârî, Tefsir, 16/1; Suyuti, el-Câmiu’s-
sağîr, no: 1489; Hâkim, el-Müstedrek, I, 712/1944)

351

“Allah’ım! Beni, iyilik yaptığında sevinen, kötülük
yaptığında ise hemen hatasını anlayıp istiğfar eden
kullarından eyle!” (İbn-i Mace, Edeb, 57; Suyuti, el-
Câmiu’s-sağîr, no: 1462)
*Allah'ım yaradılışımı güzel takdir ettiğin gibi, ahlakımı
da güzel eyle.
Kulağımdan ve gözümden beni ölünceye kadar
faydalandır. Dinimde ve bedenimde bana sağlık ve
güvenlik ver. Hakkımı alıncaya kadar zulmedene karşı
bana yardım et...
Allah'ım bana öğrettiğinden beni faydalandır. Fayda
verecek bilgiyi bana öğret ve ilmimi arttır. Fayda
vermeyen ilimden, korku duymayan kalpten, kabul
edilmeyen duadan, doymayan nefisten, insanı maddi ve
manevi huzursuzluğa düşüren açlıktan, hıyanetten,
tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, düşkün
ihtiyarlıktan, sıkıntılı yaşlılıktan. Sana sığınırım.
Allah'ım, kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden,
dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve şehvetimin
şerrinden Sana sığınıyorum. Senden, kurtuluşu,
yasaklardan uzak durmayı, tok gözlülüğü istiyorum.
Allah'ım gücümün tükenişini, çaremin bitişini ve
insanların gözünde değersiz görülüşümü yalnız sana
şikâyet ediyorum. Ey merhamet edenlerin en
merhametlisi, beni kime havale ediyorsun? Beni bütün
kabalığıyla karşılayacak bir düşmanıma mı, yoksa işimi
elime verdiğim bir yakınıma mı? Sen bana kızgın
olmadıktan sonra başkasının düşmanlığına hiç önem
vermem. Allah'ım sen razı oluncaya kadar Senin rızanı
dilemeye devam edeceğim.
Allah'ım, Senden iffetli yaşamayı; dünyam, dinim, aile
fertlerim ve malım hakkında sağlığı ve güvenliği

352

istiyorum. Eksiklerimi ört, korkumu güvenliğe çevir.
Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden
gelecek günah ve felaketlere karşı beni koru.
Allah'ım, her zorluğu kolaylaştırmakla bana lütufta bulun.
İki hükmünden en hayırlısını benim için tercih et. Benim
için takdir ettiğini hayırlı eyle. Öyle ki geciktirdiğin şeyin
acele gelmesini, acele getirdiğinin de gecikmesini
istemeyeyim. Senden doğru yolda kararlılığı istiyorum.
Verdiklerine şükretmeyi istiyorum. Doğru bir dil selim
bir kalp istiyorum.
Allah'ım. Beyaz elbise kirlerden temizlendiği gibi,
kalbimi günahlardan temizle. Kalbimi ikiyüzlülükten,
eylemlerimi gösterişten, dilimi yalandan, gözümü
vefasızlıktan temizle. Şüphesiz Sen gözlerin hainliğini ve
kalplerin sakladığını bilirsin.
Allah'ım, bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et.
Bize dini musibet verme. Dünyayı en büyük kaygımız ve
ilmimizin son hedefi yapma. Bizi, bize acımayanların
saldırılarına teslim etme.
Allah'ım, yalnız Sana teslim oldum. Yalnız Sana inandım.
Yalnız Sana güvendim. Yüzümü yalnız Sana çevirdim.
Bana sevgini ve sevgisi Senin katında fayda verecek
kimselerin sevgisini nasip et.
Allah'ım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan,
cimrilikten, düşkün ihtiyarlıktan, kalp katılığından,
gafletten, başkasına yük olmaktan, miskinlikten Sana
sığınıyorum. Fakirlikten, inkârcılıktan, nankörlükten,
günahkârlıktan, gerçeğe ters düşmekten, ikiyüzlülükten,
işitsinler diye iş yapmaktan Sana sığınırım.
Allah'ım, hoşnutken de, öfkeli iken de, içten ve samimi
söz söylemeyi Senden diliyorum. Fakirlikte de,
zenginlikte de, iktisatlı olmayı Senden diliyorum.

353

Allah'ım, Senden tükenmeyen bir nimet diliyorum.
Senden bitmeyen bir sevinç diliyorum. Kütübül ahadis
“Allahım! Senin yardımınla akşama girdik, senin
yardımınla sabaha kavuştuk, senin yardımınla diriliyor ve
senin kudretinle ölüyoruz ve dönüş yalnız sanadır.” İbn
Mace

Yatarken okunacak dua!
*“Bismike Allahumme emutu ve ahya” Senin adını
anarak ölür ve dirilirim(uyur ve uyanırım) Allah(c.c.)ım!”
Buhari
Sabah okunacak dua!
* “ Bizi öldürdükten sonra dirilten (uyuduktan sonra
uyandıran) Allah Teâlâ’ya hamdolsun.(kıyamette) O’nun
huzurunda toplanılacaktır.”
Buhari
*“Allahım! Senin yardımınla sabaha girdik, senin
yardımınla akşama kavuştuk, senin yardımınla diriliyor
ve senin kudretinle ölüyoruz ve (kıyamette) varış
sanadır.” Ebu Davud
*“ Allahım! Şüphesiz ben bilerek herhangi bir şeyi şirk
koşmak (eş ve ortak tanımak) tan sana sığınırım.
Bilmeyerek işlemiş olduğum(şirk ve hatalarım) ın senden
bağışlanmasını dilerim. Şüphesiz ki bütün gaybları (gizli
şeyleri) ancak sen bilirsin. Et-terğıb ve et-terhib
Yemekten sonra!
*“ Bizi nimetleriyle yediren ve içiren ve bizi İslam üzere
bulunduran Allah’a hamd olsun.” Ebu Davud
*“ Allah’ın adıyla, Allahın Resulüne salat ve selam olsun.
Allah’ım, günahlarımı bağışla ve bana rahmet kapılarını
aç.” Müslim

354
Tuvalete girmeden okunacak dua!
*“Bismillahi Allahümme inni euzu Bike minelhubsi
velhebaisi” “Allah’ın adıyla, Allahım, her türlü pislikten
ve pis olan şeylerden(erkek ve dişi şeytanların şerrinden)
sana sığınırım.” İbni Mace
Helada çıkınca okunacak dua!
“ Elhamdulillahillezi ezhebe annil eza ve afani” Benden
eza veren şeyleri gideren ve bana afiyet veren Allah’a
hamdolsun.” İbni Mace
Aynaya bakarken!
*“Elhamdulillahi Allahumme kema hassente halgi
fehassin huluki.” “Allah’a hamdolsun. Allah’ım! Benim
yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir.”
İbnüs-sünni
*Aksıran kimsenin; “Elhamdulilllah” “Allah’a hamd
olsun” demesi, o’nu işiten kimsenin de:
“Yerhamukeallah” “Allah(c.c.) sana merhamet etsin”
demesi gerekir. Aksıran kişi, yanında “Yerhamukeallah”
denildiğini duyunca: ”Yehdina ve yehdikumullah ” “
Allah(c.c.) bize ve size hidayet versin”. Veya
“Yehdikumullahu ve yuslihu balekum” “Allah(c.c.), sizi
doğru yola yöneltsin ve işlerinizi düzeltsin” demelidir.
Buhari
*“Bismillahi tevekkeltü alellahi la havle ve la kuvvete illa
billahil aliyyil azim.” “Allah(c.c.)’ın adını anarak
(evimden çıkıyorum) ben, Allah(c.c.)’a dayanıp tevekkül
ettim. (her türlü) kuvvet ve kudret ancak yüce
Allah(c.c.)’ın yardımıyladır.” Tirmizi
Bu dua ve yakarışlarla bu risalemize son verelim!
Allahım; hatemül enbiya Muhammed Mustafa sallallahü
aleyhi veselleme, al, Ashab ve etbaına öyle Salatü selam
eyle ki onun hürmetine bütün korku ve afetlerden
kurtulalım! bütün ihtiyaçlarımızı karşılayalım! Bütün

355

kötülüklerden kurtulalım! Senin yanında çok yüksek
derecelere erelim! Hayatta da öldükten sonra da çok
yüksek hayırlara ulaşalım! Sen her şeye ve bunları
vermeye kadırsın!
Allahım; Nuruyla bütün mahlûkatı aydınlatan, yaradılışı
âlemlere rahmet olan, nur denizi, sırların madeni ve
membaı, rahmet hazinesi, mevcudatın sebebi, resulü
Kibriya hatemül enbiya Muhammed Mustafa sallallahü
aleyhi veselleme,
Mahlûkatın nefesleri, mevcudatın tüyleri, yerdeki ve
göklerde ki sakinlerin, Levhi mahfuzdaki ve dualarda ki
harflerin, bütün ilimlerin ve sayıların adedince öyle bir
Salatü selam eyle ki sen daim oldukça devam etsin! Sen
baki oldukça baki osun! Nihayeti ve sonu olmasın! Ona
öyle bir Salatü selam olsun ki sen razı oluncaya,
resulünde razı oluncaya ve Salatü selam sebebiyle sen ve
resulün bizden razı oluncaya kadar devam etsin.
Ey dilediklerine hesapsızca bol rızık veren, ekremul
ekremin ve Arhamurrahimin olan Allahım! Hiçbir
mahlûka minnet etmeden, mahza fazlı kereminden,
yerden, gökten her taraftan, gayb hazinenden, hesaba
sığmayacak kadar çok rızıklar ihsan eyle! Sen, kâfi sin
her şeye yetersin! Sen Fettah sın bütün kapıları açarsın!
Bize hayır kapılarını aç!
Allahım! Maddi ve manevi rızıklarının ve fütuhatının
sayısınca hatemül enbiya Muhammed Mustafa sallallahü
aleyhi veselleme Salatü selam eyle!
“Mevla’ya salli vesellim daimen ebeden ala habibike
hayril halki küllihim”
Allahım; dualarımızı ve kulluğumuzu kabul eyle!
Hatemül enbiya Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi
veselleme ümmet eyle! Şefaatine nail eyle! İşlerimizi,

356

ibadetlerimizi, sözlerimizi ve niyetlerimizi rızai şerifine
muvafık eyle!
Allahım; cümlemizi, evladü iyalimizi ve cümle ümmeti
Muhammedî şeytanın, nefsi emaremizin, şeytanlaşmış
kötü niyetli insanların, zamanımızın fitnesinden ve
şerrinden, Senin razı olmadığın Ahlak-ı zemime lerin
tamamından uzak eyle! Razı olduğun ahlak-ı Hamidelerin
tamamıyla ahlaklanmayı nasip eyle! Cümlemize, evladü
iyalimize ve cümle ümmeti Muhammed’e sıhhat, selamet,
afiyet ve hidayeti kâmile nasip eyle! Beldemizi,
memleketimizi vatanımızı, milletimizi ve bil cümle İslam
beldelerini her türlü afatı semaviyye ve afatı araziyyeden,
dâhili ve harici düşmanların şerrinden muhafaza eyle!
İman ve İslam üzere yaşamayı, son nefesimizde de
imanla ölmeyi nasip eyle!
Abau ecdat, ümmehatü ceddat, akrıbai taallukat, eş ve
dostlarımızdan irtihali darı beka eyleyenlere rahmet ve
mağfiret eyle!
İş bu risale, Raşit Efendi kütüphanesinden aldığım el
yazması bir eserden ve muhtelif tefsir ve hadis
kitaplarından istifadeyle faideli olur düşüncesiyle
hazırlanmıştır. Hatalarımızdan dolayı rahmeti ve
mağfireti bol olan Allahımızdan af dileriz.
Temme biavni men menne min mennihi ve huvelletiful
habir elbasir ala yedil fakir Hüseyin erraci elkasir
bivilayeti kostantiniyeti fi şehri evveli ramadanışşerif
sene hicri 1113
Maddi ve manevi emeği geçenlere, dua etmenizi umar,
bizde size dua ederiz!
Hidayet ve Her türlü muvaffakıyet ancak Allah-u
Teâlâ’ya aittir.
Kalbiyle ve kalıbıyla, ilmiyle ve ameliyle hidayet üzere
olanlara selam olsun

357

“Veselamun alel mürselin vel hamdü lillah rabbil âlemin”
Mütercim Ergün telis
25 Cemaziyel evvel 1441
21 Ocak 2020

FİHRİST

Önsöz……………………………………………………3
İmam-ı Gazali ve dönemi………...……………………..7
Kitabın tarifi……………………………………...........23
Farsçadan Arapçaya tercüme eden mütercimin
mukaddimesi …………………………………………24
Temhid-izahat-………………………………………....25
İmanın Birinci aslı itikat hakkındadır………………….28
İmanın ikinci aslı Allah Teâlâ’yı tenzih hakkındadır….29
İmanın üçüncü aslı Allah Tealanın kudreti hakkındadır.31
İmanın dördüncü aslı Allah Tealanın ilmi hakkındadır..31
İmanın beşinci Allah Tealanın semi ve basir sıfatları
hakkındadır…………………………………………….32
İmanın altıncı aslı Allah Tealanın semi ve basır
sıfatlarını beyan hakkındadır…………………………...32
İmanın yedinci aslı Allah Tealanın kelam sıfatnı beyan
hakkında………………………………………………. 33
İmanın sekizinci aslı Allah Tealanın işlerini beyan
hakkındadır…………………………………………… 33
İmanın dokuzuncu aslı ahireti beyan hakkındadır…….34
İmanın onuncu aslı hatemülenbiya Muhammed Mustafa
ve peygamberler hakkındadır.(alehimüsselam)……….36

358

İman ağacının dalları ………………………………….37
Adalet ve insafın asılları ondur
Adaletin birinci aslı saltanat ve velayetin şerefi ve
tehlikelerini beyan hakkındadır……………………….38
Adaletin ikinci aslı âlimler ile istişare hakkındadır…....49
Adaletin üçüncü aslı sultanın zulmünü beyan
hakkındadır…………………………………………….56
Adaletin dördüncü aslı sultanın kibrini beyan
hakkındadır…………………………………………….60
Adaletin beşinci aslı sultanın kedisini halkdan birisi
gibi kabul etmesi hakkındadır………………………….66
Adaletin altıncı aslı ihtiyaç sahiplerini küçümsemek
hakkındadır…………………………………………….67
Adaletin yedinci aslı sultanın nefsine uymamasını
beyan hakkındadır……………………………………..68
Adaletin sekizinci aslı sultanın ahlakı ve hilmi
hakkındadır…………………………………………….69
Adaletin dokuzuncu aslı sultanın halkını memnun
etmesi hakkındadır……………………………………70
Adaletin onuncu aslı sultanın şeriata tabi olması
hakkındadır……………………………………………71
İman ağacının iki kaynağını beyan hakkındadır……….72
Birinci kaynak dünya ve insanı tanımak hakkındadır.....75
Dünya ile alakalı on misal.
İkinci kaynak son nefes hakkındadır…………………..82
Azrail, aleyhisselam ile alakalı, beş hikâye.
Adalet, siyaset ve sultanların siretleri
Birinci bolüm sultanın siyaset ve sireti hakkındadır…..93
İkinci bölüm vezirlerin siyaseti, siretleri hakkındadır..158
Üçüncü bölüm kitabet ve adabı beyan hakkındadır…. 170
Dördüncü bölüm sultanların uluvvü himmetleri
hakkındadır…………………………………………..177
Beşinci bölüm hikmet ehli bilginlerin hikmetli sözleri

359

hakkındadır…………………………………………...192
Altıncı bölüm akıl ve akıllıların şerefi hakkındadır…..216
Yedinci bölüm kadınlar hakkında……………….…....227

KAYSERİ EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI YAYINLARI
(KİTAP)
1- İki Kavram Analizi(Laiklik/Aksiyon)-Mustafa CABAT
2- Evsa –Mustafa ÖZER(2.Baskı2012-şiir)
3- Düşüşten Sonra–Mustafa ÖZER (2.Baskı 2012-Deneme)
4- Sis ve Selva –Mustafa ÖZER (2.Baskı 2012-Şiir)
5- Çağrı Sayfaları –Mustafa ÖZER (2.Baskı 2012-Şiir)
6- Sanat ve Aksiyon İçinde Bir Portre Denemesi–Mustafa
ÖZER(2.Baskı2012-Den.)
7- Ses ve Heves–Mustafa ÖZER (2.Baskı 2012-Şiir)
8- Şapkamda Saklanan Azrail –Mustafa ÖZER (2012/Şiir)

360

9- Birlikte Ayrılmak –Mustafa ÖZER (2012/Şiir)
10- Çalakalem Çiçekler –Mustafa ÖZER (2012/Şiir)
11-Düşüşten Sonra-2 –Mustafa ÖZER (2012/Deneme)
12-Necip Fazıl ve Büyük Doğu-Ali BİRADEROĞLU (2012-
Deneme)

13-Gönüldaşlarımıza Mersiye (2013-Biyografi)
14-Siyasi Bir Tavır Olarak BÜYÜK DOĞU- Mustafa ÖZER
(2013- Deneme)
15-Tarih Üzerine/1 -Ali BİRADEROĞLU (2013- Deneme)
16-Tarih ve Değişim-Ali BİRADEROĞLU (2013- Deneme)
17-Düşünme Üzerine-Ali BİRADEROĞLU (2013- Deneme)
18-Oportünist Değişimin Aktörleri-Ali BİRADEROĞLU
(2014- Deneme)
19-Tarih Üzerine-II (Trajik Sevinç)- Ali BİRADEROĞLU
(2015- Deneme)
20-Muzdarip- Mustafa ÖZER (2015-Şiir)

361

21-Sığ Kıyıdan-Mehmet KASAP (Biyografi)
22- Oportünizmin İtham ve İlzâmı-1- Ali BİRADEROĞLU
23-Er Risaletül Ledünniye- İmam-ı GAZALİ (2016-
Tercüme)

(DİJİTAL)
1-Konferanslar(Necip Fazıl KISAKÜREK-Kendi
sesinden//Ayasofya,İman ve Aksiyon, Dünya bir İnkılap
Bekliyor/ 12cd)
2-Konferanslar-2(Necip Fazıl KISAKÜREK-Kendi
sesinden//Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu,Tiyatro ve
Tesiri,Komünist İhtilali / 12cd)
3-Sesli Kitap (Çöle İnen Nur-

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Köşe Yazıları
Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa Özer (özer Koç)

Ahmed ceemal El Hamevi

Prf.Dr.Serdar demirel

N.Mehmet Solmaz

Mustafa Özer (özer Koç)

Mustafa Miyasoğlu

Mustafa Ekinci

Galip Boztoprak

Şeyma Kısakürek Sönmezocak

Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa cabat

Ebubekir Sifil

Ali Biraderoğlu

İbrahim Ulueren

Mustafa Özer (özer Koç)

Ali Biraderoğlu

Mustafa cabat

Günlük Gazeteler
Sponsorlarımız

Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı

© Copyright 2020  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Vakıf Sitesi


Top