Duyurular

Üstad Necip Fazil KISAKÜREK in vefatının 41.senei devriyesi münasebetiyle vakfımızda (25/05/2024)Cumartesi günü saat 16:30 da yapılacak olan hatim duasına Tüm Gönüldaşlarımız davetlidir.


Başbuğ Velilerden 33

 

Ezelle ebed arası Allah'a doğru giden evliya kervanları arasında en şanlısına ait 33 kolbaşılı "Altun Halka - Silsile-i Zeheb" çerçevesidir ki, keyfiyet ölçüsüyle temel sayısını, bütün kainat gibi O'ndan alır.


«Velîler Ordusu» kitabında hayatı anlatılan 333 Velînin içine, «Bir» sayısını Allah Resulüne verdikten sonra mukaddes emaneti O’ndan alıp günümüze kadar getiren, O’nunla beraber 33 büyük velî, esere bilhassa alınmamıştı. ... 


VAKFIMIZIN YENİ YAYIYININI BEKLEYİN 
                 

             "CÜMLE KAPISI"

                YAKINDA


Kayseri Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 0   0
EURO 0   0
       
Özlü Sözler
Kibirli İnsan Övülmez
Sponsorlarımız
BASİT’İ ANLAMAK/ Mustafa ÖZER

   BASİT’İ ANLAMAK/  Mustafa ÖZER

   Güzelin basit olarak algılanması ve tanımı,fenomen olarak maddenin güzellemesini yüklenemiyor.Öyle ki basitlik tek başına  “güzel” değildir ve fakat güzelliğin basitlikle doğru orantılı olduğunu söylemek çok büyük bir iddia değildir.Basitliğe zaman bağlamında ve diğer maddelerle ilişki derinliğinde indirgeme yapmak güzelliğe kapı aralamaktır.Ve fakat çeşitlilikte de bir güzellik vardır.Karışımın güzelliği karışanların güzelliğinden ayrıca vardır.

Karışımın güzelliği konusuna ileride döneriz. Şu var ki basit ve salt olarak fenomen genelde örnek alınacak “ünite” “birim” özelliğine de sahip midir? diye sorabiliriz.

Basit ve güzeli anlaşılır kılan bizim anlayışımız mı, yoksa basitin bizzat özü mü anlaşılır kılan? O kendini anlatmak için herkese asgariden bir şeyler söylüyordur.Onun için basit evet basit görmek, duymak anlamında ve bağlamında kolay olduğu için yaygındır,birimdir,biriciktir;dolayısıyla sevilir.Yani ondan korkulmaz.Korkulmadığı içindir ki sevecendir,güzeldir.Derinliğine bakılınca yaratılışın güzelliği ortaya çıkar.Yaradanın güzelliği onda tebellür eder.Tebellüğ eden meraklısı ise onu anlar ve sever.

   Güzel bir görünü de olsa duyum da olsa “düşünce”dir.Süje (=ben)in algısıdır.Benin yalın olarak basite ya da kültürel olarak “çeşitli”liğin güzel duyuya yansıması aklın bir sferi olarak ta algılanabilir.

   İlkçağ filozofisinin tanımladığı madde, yakın zamana kadar “apriorik” olarak basit algılandı,değişmez sanıldı.Yakın zamanlarda nükleer fizik bu madde sakımını ve “basit” anlayışını farklı bir düzleme getirdi.Hele dijital endüstri algılama yapımızın gündemini değiştirdi diyebiliriz.Güzeli nükleer ve dijital teknolojilerin elinden nasıl alacağız? Güzeli kendimize dair yapabilmemiz için “aklın” bir çalışma zeminine ihtiyaç var.Bu zemin “ben” in toparlandığı ve dış dünyada toparlayıp tanımlayabildiği ortamdır.Değişimi başkalaşımı kendi kanunlarında kullanıp  “yaratılış gereği” belirlenen uzamdan nasıl değiştiğinin kanunlarını bulup yapay zamanlarda bunu üretebilen bir sanayie artık hayal  diyemiyoruz.Zira hayal bile teknolojinin kıskacına girdi.Şimdi birincisi dünyamıza uzaydan ekler yaptık.İkincisi zaman genleşmeleri sağlandı,üçüncüsü madde insana bağımlı fenomen haline dönüşüyor.Dördüncüsü aklî yapımız bile eski yerinde ve düzleminde değildir.Haydi gelin basit ve karışığı,ayrık ya da bileşimsi tiran ya da demokratı,öncesiz olanla ölümlüyü,sonrasız olanla yok olanı,maddeyi maddesizlikten,mânâları hapseden maddelerden,bağımlıyı serbest olandan kim,nasıl,niçin ve ne zaman ayırt edebilecek akıl sınırlarını yapabilecek diye sormak şimdiki hal kipinde insanlığın sorusudur.Fenomende hem güzellik  hem de cinsellik,bunun yanında gençlik,olgunluk gibi zaman unsuru aranacaksa “klasik insan”dan başka bir düzlem ve boyutta olacağız.Tıp ve biyosimik imkanlar canlıyı zamanda yolculuğa çıkarabiliyor,dişi olan erkekleşebiliyor,erkek olan dişi imkanlarına kavuşabiliyor.Ahlakî ve sosyolojik nedenlerle kanunlar çoğalmayı “klasik yapı”da tutuyor.Bu kadarı bile güzeli cinsellikle ilişkilendirmemizde duvarlar farklı yerlere yükseltildi.Şu dört fazlalık arzeden tanım kalıplarını deforme eden ayraçlara göz atalım.

   Yine de sosyal yapının içinde bir “güzel” var. O “güzel”i nasıl bulacağız, ne ile bulacağız,bulunanın korunması,esirgenmesi,saklanmasından ayrı tutularak görmeliyiz.Göz ve akıl, organik bir yapının ötesinde tarihin eklenmesiyle çalışmaktadır.Aklın enerji kaynağı tarih ve yön vericisi ve hatta onu ahlakî kılan sosyal bünyedir.Öyle ki aklın kapasite sınırlarını yine de inancın saçaklarında toplayabiliriz.İnsan yine de cennetten kovulmayı hiçbir zaman içine sindiremiyor.Aklı cennetle kaplı gibi hep oraya dönmenin hoyratlığında ,acelesinde gideceği  yollar uzun da olsa günahla kapalı da olsa akıl hep yol hazırlığında, belki de hücre ilmi bu yolculuğun “düşüşten sonra”sındaki kilometre taşlarını belirler.Umalım ki koordinatlar ilmi yanılmalardan biri olmaz.

   Şu ayraçlara dönelim;

Hakikat gerçek mi yoksa somut mu? Ya da hakikat neden olarak veya sonuç ve ürün olarak mı algılanır?

Hakikat’in güzel olduğu batıl inancı Sokrat’a maddenin tanımını yapmasına fırsat verdi mi? Ses ve renk maddenin değişik algılanmasını ve bileşikleşme katışına uyum ya da zıt uyumla güzellik temin eder mi?Bütün bilgilerin toplamından oluşan bir petek göz belki de hakikati tanımlar.O hakikat ki madde ilgilerini ve hatta izleri anlaşılır kılar da güzelliğin teressüm ettiği,belki de terennüm ettiği veya tebellür ederek aklın tebellüğ ettiği bir ortam oluşur.O ortam Sokrat’ın “buldum” zannettiği hakikat-güzel ikileminin bir diyalogu olabilir.Eğer böyleyse hakikat ta güzelliğinden çok şey kaybedecektir.

   Şu batıl inanışlarımız yok mu, yani ikinci gözümüz belki de gözün içinde ,özünde toplamı içerisinde tutan yapı, bakış ,görüş, nazar diyorlar ya işte tam da o,bir yanıyla dünyayı kolaylaştıran diğer yanıyla aklı devre dışı ederek ezbere bir dünyayı teklif ediyor.Marksistlerin kaba , yağmacı ve talancı batıl inançları bile en azından,onların uyuzlarını kaşımalarına fırsat oluyor.

   Basit ya da karışım madde olmak adına klasik anlamda veya ilkçağ adına veya o günden yakın zamanlara dek madde “yaratık” uzayda hacım tutan nesneler olarak güzel olabilmeleri için görülebilir olmaları gerekiyorsa “ışığa” ihtiyaçları olacaktır.Muhtaç olan nasıl hakikat oluyor diye bir soru ağını maddenin üzerine atarak güzelliğini sorgularsak karanlıkta kalma olasılığımız çok daha fazla olacaktır.

   Çok yönlü,çok zamanlı,çok ilintili bilginin dahi hakikati açıklamak için “ışık”tan başka “zaman”a da muhtaç olması şeylerin ister yaşatılmış veya seri üretim sonucu olsun, “yaş” denilen güneşte değişik görünümleri olacaktır.

   Hele hele dönüşüm dediğimiz maddenin atomik hareketliliği bilgilerimizde de kesinlikler yaratıyor, boşluklar oluşuyor hafızamızda.Ne dersiniz tamam bilgiye ulaşmak için dört boyuta zaman,ışık vb. eklerin yapılması beş duyumuza da altı,yedinci duyularımızı bulmağa zorlayan bir akıl gündeme gelmez mi?

   Yine de A.Gramsci’nin pratiklik konusunda bize alfabe veremediğini görüyoruz.Pratiğin akıldan akıla insani değişimler göstermesi yolumuzu sonsuza ve sonsuzu özgürlük duvarına dayıyor.Bir de bilgisayarla saklanan ve intikal ettirilen bilgiler pratiği daha da zora sokuyor.

   Basit’i anlamak aklı anlamak,aklı anlamak ruhu anlamak,ruhu anlamak yaratanı anlamak ve yaratanı anlamak ölümü ve varolmayı anlamaktır.Kısaca bu kulluk ve özgürlük dağılışıdır.Kütleleri değişmez zanneden insanoğlu gözünü Tanrı makamına koymuş gibidir.Değişimi,sadece sosyal bünye ve insan için zannedenleri devleti ele geçirerek kendi acziyetini insanlara satacak tufeyli olarak görürsek sorunu daha da açıklamış oluruz.Değişmezlik ve değişim kendinde bir yaratıcı güç olmayan sürecin adıdır.Zamana Tanrı anlamını yükleyen İslam dini sürekli yaraları yırtılan bir derinin ikmalinden,deri değiştiren yılana dek bir yasallık içinde gönül hoşnutluğuyla dönüş programı gibidir.Bu süreç doğarken doğanın attığı yaygara ve sesler, ölürken kalanların gözyaşları halinde ağıtlaşmakla bir devir teslim sürecini seremoniye dönüştürmektedir.İnsan ve duyularını kapasite ve yasalarıyla kavramadan, anlamadan onun duyularıyla bırakın karışımları  “basit” ve kolaya bakacağını sanmak pek bilgece olmaz.

   Önce insan, sevgileri,sevgilileri, korkuları,korkutanları, akıl ,zeka,hafıza ve becerileri,yetenekleri en üst düzeyde bilinebilirlik sınırlarında bilinmeli ki,  “misyon” yüklenebilsin.Araz ve hastalıkları veya eksik ve hatalarından elde edilecek bal,akılları zehirleyebilir.Onun için önce müktesebatıyla insan ve sonra onun tanımlayacağı madde ve basitlik,bir olgunluktan sonra gelen süreçte elde edilmiş ise,akla,huzur ve güvenlik içinde güzelliği taşıyabilir.

   Konu dağılmış gibi gözüküyor. Engin bilgi, engin sabır içinde “basit” sabit olmayan “durum”a uygun güzeli sunabilir.Bir Bulgar topçu erinin Selimiye Camiine yaptığı top atışı “güzelliğin” bir süreç olduğunu anlatmıyor mu? Aynı şekilde ABD askerlerinden bir çoğunun Ebu Gureyb hapishanesinde tutuklulara yaptıkları işkencenin -2007 yılında bütün dünyanın gözleri önünde hem de- modern insanın içindeki -cinsiyet farkı gözetmeksizin söylüyorum- güzelliğin sınırlarını çizmiyor mu? Basit’i anlamak öyle zor ki,insanımız çok karışık kafaya sahip.Bilgi salt olarak insana güzellik getirmiyor.

   20.yüzyılda atmosferin dışı da dahil olmak üzere güneş sisteminin dünyalılarca irdelenmeye başlanması atmosfer dışına çıkmanın bile belli bir açıyla mümkün olduğunu gösterdi.Eğimlerin bu denli bir boyut kazanması bilgisayar ve dijital teknolojiler aracılığıyla korunabiliyor.Bu arzu yeni bir çok keşfi gerektiriyordu.Uzay ve iletişim yeni buluşlarla başka boyut kazandı.Büyük ihtimalle Ay veya basınçsız ortamda sosyal ve teknolojik  deneylere sahne olmaktadır.Göktaşlarınca gözlenen bu deneyler insanlıktan şimdilerde saklanıyor.Belki bazı basit madde üretimleri ile iletişimde aracı yerleştirme işlerine de sahne oluyordur.Silah deneyleri hangi boyutta, istihbari bilgilerde neler gizli bilmiyoruz.Açık olan ilkçağ bilgilerinin apriorik olmaktan çıktığına şahit olduğumuz halde yeni devirin insana ve aklına ne kattığının irdelenmesi gerekiyor.Neden dersek “ileri” sıfatı bu çağa kadar enflasyona böylesine maruz kalmamıştı.Buraya bir ayraç koyarak şunlara bir göz atalım;

   Mikronik,atomik gibi basit madde komplimanlarının arkasına saklanarak güzeli aramak manayı,manevi olanı görmezden gelmek gibi esaslı bir kusur içerir.Sevgi ve korku,soğuk ve sıcaktan mahiyet olarak farklı mı ki maliyetlerini farklı faturalandırıyoruz.Bence şeyler ister fizike,ister dine konu olsun,insana dair bir sorunsa ve güzellik gözünden geçemiyorsa buna engel olan her şey zalimdir,zalimcedir, zulümdür.Yıkıcılığın ve şiddetin saldırılarına dayanmak güzelliğe olan ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa zulmün mahkemeleri dahi insafla adalet dağıtacaktır.

   İnsan elinin değmesiyle karışık ve bileşik olan şeyler genel hatlarıyla basitin yasalarıyla yürütülmektedir. Elinin kıymetini bilen insanoğlu yaratılan güzelliğe bireyselde emeğiyle üretilen güzelliği kütle halinde sanayide üreterek imalat güzelliğini kattığını söyleyebiliriz.Teknolojik güzellik elbette ki fizik kalıplarla,planlarla yapılmaktadır.

   Ayrı bir başlık halinde toparlanacak bir yeni boyut var ki, eski çağlarda teorik olarak bulunduğuna inanılırdı.Şimdilerdeyse bütün araçlar güzele konu olsun olmasın “alet” olmak adına emeğe,bilgiye,birikmeye dair ne varsa “uzaktan kumanda”nın yönetimine girdi.Tellurik diyebileceğimiz bu konu birçok sosyal yapının siyasal sonuçlarının toplanacağı yer haline geldi.

 

                        Tellurique ve Güzellik

   “Akıllı evler”,”otomatik”, “otomasyon”, “kumanda”,vb. birçok kelimeyle anlatılmak istenen vargı,ufuktan uydu aracılığı ile ve hatta uzaydaki istasyon üzerinden polarize edilerek kullanılan bir dijital    sistemdir.Uçakları,gemileri,kapıları,fırınları,bıçakları,füzeleri,bombaları,makinaları görmeyen sahibinin oyuncakları gibi hareketlenmesi iletişim açısından,sanat açısından,insan ve adalet açısından,teknik ve ekonomi açısından çok farklı sonuçlar yaratmaktadır.Gelişim mi? Değişim mi? demeli bir sosyal,sosyal olduğu kadar psikolojik sonuçlu olan bir yapıya .

   Uzaktan kumanda ,bir süjeye bağlı,bir emretme merkezi bulunan ilişkileri belirttiği gibi ,zamanı kendi misyonuna konulmuş,o zaman geldiğinde kendi kendine (otomatik) olarak çalışmakta,ya da durmaktadır.Bu çizgiyi de muhtevasında tutmaktadır.Uzaktan kumanda etmek bugün öyle yaygın bir sosyal bilince muhtaçtır ki, onun yokluğu halinde dünyamız gerçekten “kaos”a sürüklenecek derecede etkilenmektedir.Uçaklar onunla inip kalkabilmektedir demenin söz olarak kolay olmasına karşın sonuçları açısından dünyanın nereye doğru sürüklendiğinin –söylenmese de gözlerdeki korkunun- kaynağıdır.

   Bir yandan insan her şeyin mebdeidir diyeceksiniz,diğer yandan insan hiçbir şeydir. Shakesphare’in “A king is a thing of  nothing” dediğini duyar gibi oluyoruz.Kur’an’da da “İnsan ziyandadır.” (Asr Suresi) denilişini daha iyi kavrıyoruz.   

   Yönlendirilme, yönlenme, yönlendirme eylemlerinin uzaktan kumandaya programlanır olması güzelliğin yeni bir boyutta da aranması gereğini zorunlu kılıyor.Uzaktan kumanda bir düğmeye basmak şeklinde algılanırsa teknolojiyi ilgilendiriyordur.Tokmağını tuttuğumuz kapının otomatik açılması,siz kilometrelerce uzakta iken “video”nuzun izleyemediğiniz TV programlarını kaydetmesi,ya da bilgi işlem merkezinize gelen iletiyi her yerden alabilmeniz sonuçları itibariyle büyük sorumluluk yüklemektedir.Ekonomik,hukuki,sosyal,psikolojik tedbir,takdir ve çerçevelerin çizilmesini de kaçınılmaz kılıyor.Düzen ve teknoloji ayrıca ekonomi ve kolaylık, güç ve prestij sayılan Tellurik kurum insanlığa yük getirdiği kadar,bilgelik,çabukluk,programlılığı da beraberinde hazırlıyor.Umarız ki bu teknolojinin bize seyrettirdiği düşsel dünya bir gün bitince bize zulüm olarak ek yükler yüklemez.Umarız ki birkaç serseriye teslim olunarak çılgınca oyun oynama sevdasını birilerine vermez.Umarız ki denge ve düzen adına güzelliğin anlatılmasında,anlaşılmasında ve anlamında ileri bu yol olur.

   Tellurik yapı elbette ki karışık maddenin ve aklın ürünüdür.Bir çok keşif alt yapısını doldurmaktadır.Elektriksel,Elektroniksel ve Digital olduğu gibi Mekanik olarak ta kullanılmaktadır.Doğanın öyküsü bu sektörde de sürer.Zira her bahar uyanan bitkiler gibi,belli saatte öten denizli horozları gibi…Çölde rüzgarın işlevi gibi,ya da karçiçekleri gibi cama freskler üretir.Otomatizmi somon balığından  aya yıldıza dek her yerde görür gören göz.

   Bileşiklere bir göz atalım. Ari ırk arayan 19-20.yüzyıl zalimlerinin aksine güzelliğin uzantılarını her yerde izleyelim.

 

        Polarizasyon veya “Bileşikler”in karışık güzelliği

 

   Binlerce spermin bir yumurtayı dölleme polarizasyonu ile uzaydaki cisimlerin birbiri üzerine düşmesi ya da yükselmesi arasında suların sulara benzemesi gibi bir paralellik gözüküyor.Hele o döl’ün “insan-ı kamil” olması bu riski canlıların aleyhine artırıyor.

   İnsan emeği yaratılmışlar olan yeni bir terkip yapabilmek üzere özelleşmiştir.Haydi gelin diyelim ki polarizasyon öncelikli cinsel,sosyal,uzvî bir savrulmadır.Kim bilir bütün bunlar bu olanlar belli bir kaderi,güneş sistemindeki yasalar gibi belirlenmiş bir cahilliktedir.Bütün bilinçsizde cereyan eden olaylar polarize bir karakter taşır.Çünkü,onun bilinci kaderdir.O kader ki insan ve insanlık onu ilim halinde yakalayarak o ve aynı zaman paralelinde sanata yükselerek ona tebessüm edecektir.Uzay kaderdir,gelecek kaderdir,bugün ise dünün kaderi olarak geleceğe atılmış güneşin yasasıdır.

   Aslolanla yaratılarak eklenen ulamlanan devamı halinde göz ufkunda yer alan meydana gelen güzellik farklı algılara sahip insanoğlunda farklı polarize olmaktadır. Aslolan genelde aprioriktir, doğaldır, öyleden başkası olmağa yakındır.O anda o kadardır.Değişimi de doğal yoldan olur.Oysa eklemlenen planlanandır,tasarlanandır,yapılandır ve kişisel olduğu gibi sosyal bir değer taşır.Değerin yargılanması mümkündür,modal da olur unutulabilir de,yoksanabilir de.Ama eylemi koyan üreten açısından inkarı imkansız bir yapılanmadır.

   Bileşeni karışıma katılanların güzelliğinden ayrı bir güzellik taşır.Basit ya da karışanların güzelliğinden daha ileri bir tasarım olsa gerektir.Fonksiyonelliği,misyonu ayrıca ek olarak düşünülebilir.Anne ayrı güzel,baba ayrı güzel,yavru başka güzeldir.Anne-baba izlerini taşıyabilir ama kendi güzelliğini apaçık ve ayrıcalıklı taşır.Doğada kaya halinde bulunan madde mimaride,metal,cam ve ağaçla birleşerek başka bir eser olur.Bunu insan yapar.Binlerce yılda oluşan yer altı mağaraları da vardır , güzelliği tartışılmaz,fonksiyonel de olabilir,onu keşfeden insandır,değerler skalasına insan çıkarır onu.Bu eylemi bir mobilyada da görebiliriz.İstersek bir kilim,bir halı da bu tebessümü sağlar.Sıkı durun bir cep telefonu, veya televizyon makineleri dahil yazılım ve yayınlarıyla bileşik güzelliğe başka bir örnek olamaz mı?Kulağa gelen ses elektronik veya metalikte olsa bir cümle mantığını iletebiliyor.Görüntü sinemayı aşmak üzere,şehir’i denetleyen,kan damarlarını inceleyen kameraları düşününce naklen savaş yayınlarının yarın nereye varacağını insan kestiremiyor.Uzayı inceleyen dev teleskoplardan atom ve hücre içini izleyen elektronik mikroskoplara kadar güzelliğin yakalanmasında en küçük parçada oluşumunu gösteren aygıt,düzenek veya makinelerde laboratuar keyfiyetini görüyoruz. Nanoteknoloji diye adlandırılan cisimlerin öğütülerek olabileceği en küçük parçaya bölünmesi işlemine de göz atmak faydalı olacaktır.Uzaydan bir insanı görme işlemiyle eşdeğer bir işlemdir bu öğütme işi.Bu eylemle demir yenecek seviyeye,alüminyum yakacak düzeye indirgeniyor.Zehirli bir madde faydalı olabiliyor.Normalde beyaz olmayan bu maddeler,beyaz hale gelebiliyor.Çözücüleri değişebiliyor.Dolayısıyla basit madde yeni bir boyuta taşınmış oluyor.Bu teknoloji ile güzel kavramına mikronik veya nanosel  yardım götürmüş oluyoruz.

   Basit madde sadece nesnel olarak algılansa bile tanımı birçok etkinin altındadır.Bu yeni boyutlar güzelliği üstlenen ve güzeli yaşamımıza taşıyan rüya da dahil olmak üzere güzelin gül serpilen yollarına dikilen sübjektif gözlerden beyne geçişi ve yeniden basite yapıcı olarak yönelmesini izledik.

   Bileşik maddedeki bir aradalık doğal olarak “cazibe” gereği olabilir.Zorla ve kilit sistemleriyle bir arada tutularak üretilen bileşimlerdeki ‘basitlik’ lerin üzerindeki baskı kaldırılınca  bileşimler sona erer.Güzellikler de sona erer.Yüzük ve kaşındaki taş gibi.Bunun yanında kimyasal tepkimeyle tek olan hatta basit madde seviyesine yükselen maddelerdeki bileşikler ebedidir.Onun güzelliği de ebedidir.Oksijen ve Hidrojenin oluşturduğu su gibi.

   Animasyon (intak) çizgi filmlerdeki karakterler sanki bir başka canlının sineması gibi.Ses ve ışık efektleriyle oluşturulan Red Kit’in renkler cümbüşü filme uyarlanınca bir başka sosyal bileşen devreye giriyor.Capacanlı bir karakter ortaya çıkıyor ki ,insanla yapılsa bu denli estetiği üslenebilir mi bilemiyorum? Birçok çizgi film bir araya gelerek başka bir dünya oluşturuyorlar.Nahif olabilir ama unutmamalıdır ki herkesin bir yanı nahiftir.San’at belki de bu nahifliğin ciddiye alınma işidir.

 




Okunma Sayısı: 1060


44.222.134.250








DİĞER HABERLER

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Köşe Yazıları
Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa Özer (özer Koç)

Ahmed ceemal El Hamevi

Prf.Dr.Serdar demirel

N.Mehmet Solmaz

Mustafa Özer (özer Koç)

Mustafa Miyasoğlu

Mustafa Ekinci

Galip Boztoprak

Şeyma Kısakürek Sönmezocak

Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa cabat

Ebubekir Sifil

Ali Biraderoğlu

İbrahim Ulueren

Mustafa Özer (özer Koç)

Ali Biraderoğlu

Mustafa cabat

Günlük Gazeteler
Sponsorlarımız

Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı

© Copyright 2020  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Vakıf Sitesi


Top